‘Tevkil’ ise, vekil kılma işidir ki, birine güvenip-dayanma ve onu kendi yerine ‘naib-temsilci’ olarak tayin etmedir.

‘Tevekkül’, tevkil etme, vekil kılma işidir.

‘Müvekkil’, hukuk dilinde, davalının kendi yerine işini görmesi veya davasını savunması için avukat tayin eden, avukatı görevlendiren kimsedir. Müvekkilinin davasını savunan veya onun işini gören avukat da ‘vekil’dir.

 

b-Allah’ın Vekil Olması

Kur’an, Allah’ın kulları için ‘vekil’ olarak yeteceğini açıklıyor

“Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir.” (39/Zümer, 62)

“Göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.” (4/Nisa, 132. ayrıca bak. 4/Nisa, 81, 171. 17/İsra, 65. 33/Ahzab, 3, 48)

Allah’ın güzel isimlerinden biri olarak ‘el-Vekil’; yarattığı her şey üzerinde gözetici ve Hafız (koruyucu) olan, hepsinin idaresinin ve rızkının kendisine ait olduğu, onlardan zararları giderici, faydalı olanları onlara verici anlamına gelir.

O, her şeyi düzenleyen olduğu gibi yönetendir de. Yarattıklarını gözetir, onların rızıklarını yaratır. Hiç bir şeyin bilgisi kendine gizli değildir, her şeyi korur, sevk ve idare eder.

Müslümanlar “Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir’ (3/Âli İmran, 173) demeleri, bütün bu sıfatların Allah’a ait olduğunu söylemek, O’nun bütün yapıp-etmelerinde güç sahibi ve bağımsız oluşunu ifade etmek içindir. Allah (cc) vekil olarak, mü’minlerin güvenip dayandığı, onların yapamayacağı işlerin en güzel idarecisidir.

Vekil ismi bazı âyetlerde ‘şahit’ anlamına da gelmektedir. Allah (cc) her an ve her yerde insanların yaptıklarına tanık olmaktadır, onların yaptıklarından haberdardır. (12/Yusuf, 66. 28/Kasas, 2)

 

c-İnsanlar Hakkında ‘Vekil’ Denilmesi

Kur’an-ı Kerim’de ‘vekil’ sıfatı insanlar hakkında da kullanılmaktadır. Bu kullanımlarda vekil, daha çok bekçi, gözetleyici, işlerin sorumlusu gibi anlamlar ağır basmaktadır. Dikkat çekici bir nokta ise insanlar hakkında kullanılan ‘vekil’ sıfatının genellikle olumsuz olarak gelmesidir.

“De ki: ‘Ey insanlar! şüphesiz size Rabbinizden hakk gelmiştir. Kim hidayete ulaşırsa, o, ancak kendi nefsi için hidayete ulaşmıştır. Kim de saparsa, o da, kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinize bir vekil değilim’” (10/Yunus, 108, ayrıca bak. 6/En’am, 66,107. 17/İsra, 68, 86. 25/Furkan, 43).

‘Vekil’ kelimesinin insanlar hakkında sözlük anlamıyla kullanılmasında bir sakınca yoktur. Ancak kavram anlamıyla kullanılması pek doğru değildir. Kur’an’ın ‘Allah vekil olarak yeter’ vurgusu bunu bir yönden haber veriyor. Kıyamet günü insanlara sorulacak olan şu soru da oldukça anlamlıdır:

“İşte siz, dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz. Peki Kıyamet günü onlardan yana Allah’la kim mücadele edecek? Ya da onlara vekil olacak kimdir?” (4/Nisa, 109)

 

d-Tevekkülün Boyutları

‘Vekil kılma’ anlamında ‘tevkil’ sürekli Allah’ı ‘vekil’ kılma olarak geçmektedir. Yani kendisine ‘tevekkül’ edilen Allah (cc); Allah’ı vekil tutan da, O’na tevekkül eden de insandır.

Tevekkülün hedefi hep Allah’tır.

‘Tevekkül’, fiil ve türevleriyle birlikte kırktan fazla âyette geçmektedir ki hepsinde de ‘Allah’a tevekkül, O’nu Vekil bilme, O’na güvenip-dayanma söz konusu edilmektedir.

‘Tevekkül’, kavram olarak, Allah’ı vekil bilme, O’na dayanmadır. Bunu iki şekilde anlamak mümkündür:

Birincisi; birisini ’veli’ bilmek, dost, yardımcı ve işine bakabilen bir kimse olarak güvenme,

İkincisi ise; birisini kendi işi için vekil bilme ve ona güvenip dayanmadır.

Kavram olarak ‘tevekkülü’ şöyle tanımlamak mümkündür:

İnsanın, kendine yüklenilen veya kendine düşen bütün görevleri yaptıktan, bütün çalışmaları yerine getirdikten ve bütün tedbirleri aldıktan sonra, işin sonucunu Allah’a bırakmasıdır. Allah’a güvenip sonuçtan endişe etmemesidir.

Şüphesiz ki ‘tevekkül’ bazılarının anladığı gibi, havadan ekmek beklemek, gayret etmeden bir başarıya ulaşmak, yerinde oturarak Allah’tan bir şey beklemek değildir. Bu anlamda Allah (cc) kimsenin ‘vekil’i değildir. Bazı kimseler, insan olarak üzerlerine düşeni yapmazlar, gerekli çabayı göstermezler, emek sarfetmezler, sonra da işlerini Allah’a havale ederler. Tayin ettikleri ‘vekilin’ bütün işlerini görmesini beklerler.

İslâmda böyle bir tevekkül inancı yoktur. Kur’an şöyle diyor

“Allah’tan bir rahmet olarak, onlara yumuşak davrandın. Eger kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için mağfiret dile ve iş konusunda onlarla danış (müşavere et). Bir kere azmettin mi (kesin karar verdin mi) de Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah, tevekkül edenleri sever.” (3/Âli İmran, 159)

Görüldüğü gibi tevekkül’ün oluşum süreci açıktır. Yukarıdaki âyet belli bir konuda yapılması gerekenleri söyledikten sonra tevekkülün gereğine işaret ediyor. ‘Bir kere azmettin mi’ ifadesi, gerekli kararlılığı ve yapılması gerekli çalışmaları haber veriyor.

İman edenler, Rablerinin kendilerini ne ile sorumlu tuttuğunu bilirler. Bunun şuurundadırlar. Bütün kulluk görevlerinin yerine getirilmesi, bu işin şartıdır. Zaten insan bunun için yaratılmıştır. Görevler yerine gelmeden, sonucu büyük mükâfat ve kazanç olarak beklemek mümkün değildir. Mü’min, gerekeni yapar, sonuç konusunda Allah’a güvenip-dayanır, O’nun vereceği karşılığa razı olur.

İslâm mü’minlere, ilim öğrenmelerini, emirlere uymalarını, rızıklarını aramalarını, Allah yolunda çalışma yapmalarını, düşmana karşı hazırlıklı olmalarını, din ve dünya işlerinde şûraya baş vurmalarını, işleri kolaylaştıracak metodları bulmalarını, adaletle davranmalarını, haksızlıktan kaçınmalarını ve bunlara benzer bir çok şeyi yapmalarını emrediyor.

Elbette bu çalışmalar yapılırsa sonuç da güzel olacaktır.

Tevekkül bu anlamda, bütün çalışmaları yaptıktan, bütün görevleri yerine getirdikten sonra duyulan bir iç huzur ve doyumluluk, bir yönden de Allah’ın vereceğine razı olma ahlâkıdır. ‘Tevekkül’, güçlü bir iman ve Allah’ın emrine uymada sürekli bir kararlılıktır.

Tevekkül eden (mütevekkil), yaptığı tevekkülle bir faydayı elde eder, bir zarardan kurtulur. Onun hakkıyla yapacağı tevekkül ona öyle bir sonuç kazandırır ki bu sonucu başka bir şeyle elde etmek mümkün değildir.

Allah’a tevekkül, O’nun yardım ve desteğine güvenmedir, en uygun çalışmayı yapan, kulluk görevlerini yerine getirenlere iyi sonuç vereceğinden emin olmaktır.

Kulun tevekkülü, Allah’ın o kuluna yeterli oluşunun bir sebebidir. Kur’an mü’minleri tıpkı takvada olduğu gibi böyle bir tevekküle teşvik ediyor. (73/Müzemmil, 8-9. 17/İsra, 2)

 Tevekkül, hakka tam bağlılık, azimli ve kararlılık sahibi olma unsurları ile güçlenir, yerine getirilir. Mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül ederler. (3/Âli İmran, 122, 160. 5 Maide /11. 9 Tevbe /51. 12/Yusuf, 67 v.d).

Onlar sürekli olarak ‘Hasbuna’llahu ve ni’me’l vekîl-Allah bize yeter, O ne güzel vekil’dir’ derler. (3/Âli İmran, 173)

Peygamberimiz (sav) de buyuruyor ki:

“Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı, sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.” (Tirmizî, Zühd/33, Hadis no: 2344, 4/473.) Bu demektir ki kuşlar gibi çaba sarfedenler, bu gayretlerinin sonuçlarını en güzel şekilde görürler.

Her şey bir sebebe bağlıdır. İnsanın kaderi; hedefini, amacını ve bu amacı gerçekleştirecek olan sebebi de içerisine alır. Bu, toprağın mahsul verebilmesi için, onun sürülmesi, ekilmesi, gübrelenmesi ve sulanması gerektiği gibi bir sebep-sonuç ilişkisidir. ‘Dua ve tevekkül işlerin sonucuna etki etmez’ diyen, amel işlemekle emredilmeyi, sebeplere yapışmayı görmemezlikten geliyor demektir. Bir amel işlemeden, bir amaca ulaşmak için bir çaba sarfetmeden, emredilen şeyleri yerine getirmeden bir başarıya, veya Allah’ın insana vadettiklerine kavuşmak mümkün değildir.

Allah (cc), mü’min kullarının yalnızca kendisine tevekkül etmelerini emrediyor. (5/Maide, 11. 9/Tevbe, 51. 14/İbrahim, 11. v.d.)

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 724-726