Kavram olarak ‘tevhid’, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder.

‘Tevhid’, en geniş anlamıyla ‘bir’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rabb tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır.

‘Tevhid’, aynı zamanda âlemlerin Rabbi Allah (cc) tarafından insanlara gönderilen ilâhî dinin adıdır. Şirk’i anlatırken söylediğimiz gibi, insanlar ya Tevhid Dinine, ya da şirk dinlerine inanırlar. Üçüncü bir yol yoktur insanın hayatında. Şirk, nasıl insanların kendi heva ve heveslerinden uydurdukları bütün dinleri tanımlıyorsa; ‘Tevhid’ de Allah’ın vahy yoluyla gönderdiği dini tanımlar.

‘Tevhid’, hem inanç açısından Allah’ı, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ‘bir’lemek, hem de ibadeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır.

Allah’ın birliği Kur’an’da, ‘Vahid’, ‘Ehad’ gibi sıfatlarla ve başka tarzla açıklanmaktadır.

Allah’ın birliğinden, sıfatlarından ve diğer iman konularından bahseden ilme ‘kelâm’ denilir. ‘Tevhid ilmi’, kelâm ilminin diğer adıdır. Çünkü Tevhid ilmi ağırlıklı olarak Allah’tan ve O’nun insanlara gönderdiği inanç esaslarından bahseder.

Edebiyatta ‘tevhid’; Allah’ın birliğinden ve yüceliğinden bahseden, bunlardan söz eden, konusu bu gibi şeyler olan şiir çeşitlerine denir.

 

b-Tevhid’in Amacı

‘Tevhid’ten maksat, Allah’ı birlemek ve O’nu bir olarak kabul etmektir. Buradaki ‘bir’den amaç sayı yönünden bir olması değil, O’nun hiç bir şekilde ortağının, benzerinin ve eşinin olmaması, ezelî ve ebedî sıfatları yönünden hiç bir şeye benzememesi, Kur’an’ın ifadesiyle ‘hiç bir şekilde denginin bulunmaması’dır.

Benzer cinsler arasında her hangi bir şeye ‘bir’ denilir ama, onun cinsinden ve benzerinden başka şeyler de olabilir. Allah’ın bir ve tek oluşu ise benzersiz, eşsiz ve denksiz bir birliktir.

‘Tevhid’, Allah’tan başka ilâh olmadığına inanan mü’minlerin, bütün ilgi ve dikkatlerini Allah’a yöneltmeleri, Allah’a teslim olmaları, mutlak kudret sahibi olarak O’nu görmeleri, O’nun gösterdiği yolda yürümeleri, O’nun istediği gibi O’na kulluk yapmalarıdır.

‘Tevhid’ ehline, yani ‘şehadet getirip mü’min olanlara muvahhid-Allah’ı tevhid edenler’ denilir. Muvahhidler, Tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. (Bakınız: Muvahhid)

‘Tevhid’ ehli, yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka Rabb olmadığına da inanırlar. İşte bu, Tevhid Dininin özüdür.

 

c-Tevhid’in Kapsamı

Bilindiği gibi ’Tevhid’ veya ‘İslâm Dini’, “La ilahe illallah: Allah’tan başka ilah yoktur” şeklinde ifade edilen Tevhid Kelimesi (Kelime-i Tevhid) ve “Hz. Muhammed O’nun kulu ve resulüdür” olarak ifade edilen Şehâdet Kelimesi(Kelime-i Şehadet) ile özetlenmiştir. Bu yüzden kim bu iki cümleyi inanarak söylerse mü’min olur. Bu iki cümle, İslâmın bütün iman ve ibadet ilkelerini içerisine almaktadır. Mu’min, bu iki cümleden birini söylediği zaman, bütün benliği ile Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz.Muhammed’in getirdiği dinin Hakk din olduğuna tanıklık (şahitlik) eder. Her iki cümle de ayrı ayrı İslâmın ve buna inanmayı ifade etmenin özetidir.

Unutmamak gerekir ki, İslâm yalnızca bu cümleleri ‘dil’ ile tekrar etmek değildir. Bunlar İslâma giriş ve İslâma girdikten sonra İslâma ait ne varsa hepsini peşinen kabul etme duyurusudur. Mü’min, bunları söyleyerek seçtiği dini ve bunun her türlü ilkesini, prensibini kabul ettiğini ortaya koymuş olur.

Mü’min, niçin Tevhid Kelimesini söylediğinin farkındadır. Bu sözün yalnızca iki gerçeği haber veren bir şey olmadığını bilir. Bu sözü söylerken neyi kabul ettiğini, neyi reddettiğini anlar. Bütün kalbiyle inanır, bunu diliyle ilân eder ve inandığı şeyin gereğini yapar.

Tevhid veya Şehâdet Kelimesi iki hüküm cümlesidir. Birinci bölümde önce ‘lâ ilâhe’-ilâh yoktur, sonra da ‘Allah vardır’, yaygın söyleyişle ‘Allah’tan başka ilâh-tanrı yoktur’ denilir. Dikkat edilirse inanmanın ilk şartı, bütün ilâhları-tanrıları, ilâh-tanrı düşüncelerini, ilâha-tanrıya benzetilen her şeyi kafadan ve gönülden silmek, sonra da tek Allah inancını kabul etmektir. Önce ‘nefy-yani reddetme’, sonra da ‘tasdik-yani kabul etme’ söz konusudur. İslâm açısından son derece önemli bir durumdur bu. Çünkü İslâmın üzerinde durduğu en önemli mesele, Tevhid inancıdır. İnsanlar öncelikli olarak bu inancı benimsemekten sorumludurlar. ‘Tevhid’ yaratılışın ve var olmanın en önemli olayıdır.

Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu konu da budur.

Hz. Muhammed’in mesajı, Kur’an’ın öncelikli konusu, insanların şirk dinlerini terkederek, Tevhid dinini benimsemeleridir. Bu hem fıtrata (yaratılışa) uygun bir seçimdir, hem evrendeki teslimiyete katılmadır, hem de dünya ve Ahiret kurtuluşudur.

İslâmın bütün yükümlülükleri, bütün prensipleri, emir ve yasakları; gönüllerine Tevhid inancı girmiş ‘muvahhidler’ tarafından hakkıyla yerine getirilir.

İnsanlık ailesinin en öncelikli faaliyeti ve meselesi ‘Tevhid’ ile şirk arasındaki seçimdir. Kendi özgür iradesi elinde bulunan insan, Tevhid ile şirk arasında kendi isteği ile bir seçim yapacaktır. Yaptığı seçimin, yani seçtiği hayat tarzının sonucuna da kendisi katlanacaktır.

Tevhid veya Şehâdet kelimesinin ikinci kısmı, Hz.Muhammed’in Allah’ın resûlü (elçisi) olduğunu kabul ve ilân etmektir. Bunun anlamı da yalnızca ‘O, Allah tarafından gönderilmiş bir elçidir’ demek değildir elbette. O’nu Allah’ın son rasûlü tanıdıktan sonra, O’nunla gönderilenleri, O’nun tebliğ ettiklerini, O’nun dediklerinin doğru olduğunu da kabul etmek demektir. Aynı zamanda O’nun anlatıp gösterdiği yaşama biçimini seçmek, O’nun tebliğ ettiği ilâhî hükümleri, hayat prensibi haline getirmek anlamına da gelmektedir.

Rabbimiz (cc) hükümlerini ve kullarından istediklerini resûlleri aracılığıyla insanlara bildirmiştir. Tevhid veya Şehâdet Kelimesini söyleyenler, Allah’ın hükümlerini kabul edenler ve onları hayatlarına uygulamaya karar verenlerdir.

Tevhid Kelimesi İslâmın giriş kapısıdır desek yanlış olmaz. Ancak bu kapıdan içeri girenler, içeride olan her bir ilkeyi, her bir iman esasını, her bir kulluk şartını kabul etmiş ve pratik hayatta uygulamaya söz vermiş demektir.

d-Tevhid’in Kısımları

Yukarıda geçen tanıma göre Tevhid üç kısımda anlaşılmaktadır:

1-Zat’ta Tevhid

Allah (cc)’ın zatı yönünden tek olması, bir benzerden, ortaktan (şerikten) münezzeh (uzak) olması demektir. Allah (cc) aynı zamanda insanların bildiği gibi bir cisim, bir cevher (görünen bir varlık), bir şeylerin bileşimi de değildir.

Kur’an farklı şekillerde sürekli olarak Allah’ın bir olduğunu, eşinin ve benzerinin olmadığını vurguluyor. Kur’an, Allah’ın varlığına ait ne kadar delil getiriyorsa, bir o kadar da ‘bir’ olduğuna delil getiriyor.

Kur’an, Allah’ın birliğini şu yollardan biriyle anlatıyor:

1-‘Ehad’ ve ‘vahid’ kelimeleriyle.

“De ki O Allah bir ‘dir.” (112/İhlas, 1)

“Gerçek, sizin ilâhınız hakikaten bir’dir.” (37/Saffat, 4) (Ehad ve vahid kelimeleri aynı manada olup, ‘yalnız ve tek olmak, bir olmak demektir. Sayı olarak ‘vahid’ bir demektir. Ancak ikisi arasında kullanılış yönünden incelikler vardır. Sayı saymaya ‘vahid –bir’ ile başlanır, ‘ehad’ ile başlanmaz. ‘Evde, bir değil, iki kişi var’ derken ‘vahid’ kullanılır. Kur’an’da, Allah hakkında bir âyette ‘ehad’, yirmiiki âyette ise ‘vahid’ kelimesi kullanılıyor.)

2-Olumsuzluk ifadesiyle,

“Allah’tan başka ilâh yoktur.” (3/Âli İmran, 62)

3-Yasaklama ifadesiyle,

“Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin.” (16/Nahl, 51)

4-Tevhid kelimesini kullanarak,

“Allah, O’ndan başka ilâh olmayandır… ‘Allahu, lâ ilâhe illa hû’” (2/Bakara, 255)

“Şüphe yok ki Ben, Ben Allah’ım… Benden başka ilâh yoktur; şu halde bana ibadet et…” (20/Tâhâ, 14)

5-Birliğin soru şeklinde vurgulanmasıyla,

“Size gökten ve yerden rızık verecek Allah’tan başka yaratıcı mı var?” (35/Fatır, 3)

6-Hırıstiyanların teslisini (üçlü ilâh inancını) reddederek, (4/Nisa, 171)

7-İnsanın yaratılışı da bir Allah inancını kabul etmeye uygundur. Örneğin, insan kurtulma ümidinin kaybolduğu, kimsenin yardımcı olamayacağı bir sıkıntı anında Allah’a yalvarır. (17/İsra, 67)

8-İnsanın aklını kullanmasını sağlayarak; eğer birden fazla ilâh olsaydı yerlerin ve göklerin dengesi bozulurdu ifadesiyle. (21/Enbiya, 22)

9-Hayretle karışık soru şeklinde,

“...Allah ile başka ilâhlar var mı? (!)” (27/Neml, 60-63)

2-Sıfatta Tevhid

Allah (cc), sıfatlarında da tektir, hiç bir varlık O’na sıfatlarında ortak (şerik) veya denk değildir. Allah’ın sıfatları denildiği zaman, Allah’ı bize bildiren ilâhî özellikleri akla gelir. Allah’ın sıfatları O’na aittir ve kendisi gibi ezelîdir, başlangıcı yoktur. Bazı sıfatlar Allah’a aittir. Bu sıfatlar O’ndan başka hiç bir yaratıkta olamaz.

Örneğin, ‘Bekâ-sonu olmamak’ sıfatı gibi. Allah’ın sonu yoktur, O ölümsüzdür, varlığı asla sona erici değildir. Allah (cc), bazı sıfatlarından varlıklara da vermiştir. Mesela, ‘hayat-diri ve canlı olma’ sıfatı gibi. Canlılar da hayat sahibidir ama, günün birinde onların hayatı sona erer.

Hayvanlar ve insanlar ‘görme’ sıfatına sahiptirler ama onların görmeleri sınırlıdır, bazı araçlarla olmaktadır. Allah’ın görmesi ise tıpkı diğer sıfatları gibi mutlaktır, bir aracıya muhtaç değildir.

3-Fiilde Tevhid

Allah’ın yaratmasına, bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmasına O’nun fiili denir. Yaratma yalnızca Allah’a aittir. Çevremizde ve evrende gördüğümüz bütün olaylar ve oluşumlar, Allah’ın yarattığı sebeplere bağlı olarak meydana gelmektedir. Asıl yaratıcı Allah’tır. Âlemi, âlemin içindeki her şeyi, insanı ve insanla ilgili her şeyi yaratan O’dur. O’nun bu yaratmasında bir ortağı, bir yardımcısı veya bunlara benzer bir şeyi yoktur. Var eden de O’dur, öldüren de O’dur, varlığın devamını yaratan da O’dur.

Fiilde Tevhid, Allah’ın tek yaratıcı olmasına inanmadır, yaratma ve var etme sıfatını başka ilâhlara vermemektir. O’nun yaratmada bir yardımcısı olmadığı gibi, alete, araca, zamana da ihtiyacı yoktur.

“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, ona yalnızca ‘ol’ demesidir; o da hemen oluverir.” (36/Yasin, 82)

Tevhid, Allah’ı ‘ulûhiyyette-ilâhlıkta’ ve ‘rubûbiyyette-rablikte’ tek ve bir bilmenin ifadesidir. Allah (cc) hem yaratıcı olarak tek ilâhtır, hem de evreni ve içindekileri yaratan, düzenleyen, idare eden ve insanlar için hükümler koyan bir Rabdir.

Kimileri ‘Allah vardır ve yücedir’ derler ama, O’na bir takım şeyleri eş tutarlar. Bazı şeyleri Allah (cc) gibi düşünürler. Veya Allah’a ait sıfatları onlara verirler. Onların tıpkı Allah gibi saygı duyulacak, emirlerine itaat edilecek, önlerinde boyun eğilecek yüce varlıklar olduğunu düşünürler. Ya da ‘Allah büyüktür’ dedikleri halde hayatlarına ilişkin temel hükümleri bir başka makamdan alırlar. Allah’ın koyduğu helâl ve haram hükümlerini kabul etmezler, onların yerine ‘tağutların’ hükümlerini benimserler.

Bu gibi kimseler Tevhid’e iman etmemiş sayılır.

Çünkü Allah (cc) hem eşi ve benzeri olmayan tek ilâhtır, hem de tek Rabb’dir. Tek Rabb olmanın anlamı, yaratan, şekil verip terbiye eden, yöneten, tek sahib ve hüküm koyucu demektir. İlâhlığı Allah’a yakıştırıp da rabb’liği başkalarına tanıyanlar Tevhid’i bilmeyenlerdir. Böyle yapanlar ‘şirk’ koşup müşrik olanlardır.

Kur’an’ın ifadesi açık olmasına rağmen, Allah’ın hükümlerine zıt olacak şekilde, onları beğenmeyerek, ‘bana göre, bize göre, bizim sistemimize göre, çağımıza göre, falanca ilkelere göre, falanca ilim adamına ve efendiye göre’ gibi ölçüler Tevhid’e uymaz.

Böyle bir inanca sahip olanlar, Allah’ın Rabliğini tanımayanlardır. “…Dikkat edin, hükmün tamamı O’nundur…” (6/En’am, 62)

Burada söz konusu edilen nokta, Allah’ın ölçülerine rağmen, sırf onların yerine geçmesi için hüküm koymak ve Allah’ın dininin yerine başka dinler uydurmak mantığıdır. Bu Tevhid’e aykırıdır. Tevbe Sûresinin otuzbirinci âyetini ve bu âyetle ilgili Peygamberimizin Adiyy b. Hatem’e cevabını hatırlayalım: Âyet, bazılarının din adamlarını, hahamlarını ve Hz.İsayı Rabb edindiklerini, yani onlara kulluk yaptıklarını söylüyor. Adiyy b. Hatem, onların bu gibilere kulluk yapmadıklarını söyleyince, Peygamberimiz, işin mantığını çarpıcı bir şekilde izah etti: Halk, onların helâl ve haram ölçülerini kabul ediyorsa, bunun anlamı onları Rabb haline getirmektir. (nak. Muh. İbni Kesir, 2/137. Tirmizî, nak. Elmalı, 4 /317)

Öyleyse, Tevhid’e inanan bütün mü’minler, bu inanmanın gereğine uymak zorundadırlar. Allah’ı hem ilâhlıkta tek ve bir, hem de Rabb olmada tek ve bir bilecekler. O’nun emrinin, O’nun hükmünün, O’nun büyüklüğünün üzerine hiç bir şey koymayacaklar. O’nu zatında, sıfatlarında, fiillerinde ‘ehad-tek’ olarak tanıyacaklar.

Bazılarının yaptığı gibi gökleri Allah’a, yeryüzünü de insanlara bırakmak Tevhid değildir. Yani onlara göre Allah, yer ve gökleri yarattı ve yönetmektedir. Tamam bu doğrudur, ‘O Allah, gökleri yönetmeye devam etsin, canlıların rızkını versin, sıkışanların da yardımına koşsun, ama yeryüzüne karışmasın. Toplumlara ve insanlara ait hükümleri biz O’ndan daha iyi biliriz’ şeklinde düşünürler ve inanırlar.

İşte bu mantık ‘şirk’ mantığıdır, tağutluktur.

Dikkat edilirse, İslâm gelmeden önce cahiliye insanları ‘Allah yoktur’ demiyorlardı. Allah’ın var olduğuna inanıyorlardı ama O’na putları ortak koşuyorlardı ve O’nun insanlar hakkında koyduğu hükümleri tanımıyorlardı, ya da O’nun adına kendileri hüküm koyuyorlardı.

 

e-Allah’tan Başka Tanrı Yoktur İfadesinin Anlamı

Tevhid kelimesinde bir incelik daha var: Orada ‘Allah vardır’ ifadesi değil, ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ ifadesi yer almaktadır. Allah elbette vardır. İnsanlar zaten ilahsız olamazlar ki. Herkesin mutlaka bir ilâhı veya bir çok ilahı vardır. İnsan ilâh inancından asla uzak olamaz. Önemli olan bu ilâh inancı değil, yanlış ilâh inançlarını terkedip, alemlerin Rabbi Allah’a inanmaktır.

İşte bu Tevhid’tir.

Tevhid, aynı zamanda İslâmın dünya görüşüdür. Evet, İslâm Tevhidî bir dünya görüşüne sahiptir. Hayat anlayışı, evreni izah edişi, ölüm gerçeğine bakışı, hükümler konusundaki tavrı, geçmişe ve geleceğe bakışı tamamen bir Allah inancına dayanır.

İslâmın getirdiği bütün çözümler, önerdiği yaşama tarzı, bu hayatı devam ettirecek ilkeler ve prensipler, insanlara ve toplumlara, bilgiye ve bilginin kaynaklarına bakışı, tarihi değerlendirişi hep bir Allah inancından, yani Tevhid’ten kaynaklanmaktadır.

En ufak, hatta göze görünmeyen varlıktan en büyük varlıklara kadar, galaksi ve nebulalara varıncaya kadar her şey, her varlık Allah’ın birliğinin isbatıdır, Tevhid’in görüntüsüdür.

 

f-Tevhidin Pratik Görüntüleri

Bu muazzam görüntüyü ve Allah’ın vahiy ile öğrettiği Tevhid’i, beş maddede daha açık görebiliriz:

 

1-Kâinattaki Tevhid

Kainattaki her varlık bu inancı bize haber veriyor. Kur’an’da sık sık bu duruma dikkat çekilmekte, Allah’ın sonsuz kudretinin eserine bakmamız tavsiye edilmektedir. Kainattaki her varlık kendine ait bir özelliğe sahiptir ve her biri kendi görevini yerine getirmektedir. Bu durum, Tevhid’in göstergesidir. (51/Zariyat, 20-21. 3/Âli İmran, 190)

 

2-Siyasette Tevhid

Siyaset, idare etme, yönlendirmedir. Âlemlerin Rabbi Allah (cc) alemleri yaratan ve idare edendir. O’nun hükmü hem kainatta hem de insan hayatında geçerlidir.

“O gökte de ilâhtır, yerde de ilâhtır.” (43/Zuhruf, 84)

Allah’ı dünya ve toplum işlerine karıştırmak istemeyen mantık Tevhid’e aykırıdır ve tağutluktur. (Bakınız: Rabb)

 

3-Toplumda Tevhid

İslâm ümmeti, Tevhid Dinine inanmakla tek bir ümmet, tek bir topluluk olmaktadır.

“Ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin Rabbinizim. O halde gereği gibi ibadet edin. (21/Enbiya, 92)

Öyleyse mü’minler, hayatlarına Tevhid ilkelerini hakim kılarak birliklerini koruyacaklar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak ayrılıp-parçalanmayacaklar ve vahdet olacaklar. Mü’minleri, ancak Tevhid ilkelerine topluca sarılma birleştirir, bir araya getirir. Mü’minler, kendilerine Allah’ın âyetleri geldikten sonra parçalananlar, bölük pörçük olanlar gibi olmazlar. (3/Âli İmran, 105)

 

4-Kişide Tevhid 

İman edenler, İslâmın kendilerinden istediği ‘muvahhid’ tipli insan olmak, hayatlarının her anında Tevhid inancını göstermek, kulluğu tek bir Rabb’e yapmak durumundadırlar. Muvahhid, bütün benliği ve duygularıyla Tevhid ilkelerine inanır, mücadelesini bu uğurda yapar.

 

5-Yürekte ve Dilde Tevhid

Mü’minler, Tevhid Dininin özeti olan Tevhid Kelimesini yürekten kabul ederler, inanırlar, dilleriyle de inandıklarını ortaya koyarlar. Sonra da bu inançlarını fikirde, düşüncede, ahlâkta, ibadette, sosyal hayatta ve her konuda gösterirler. Tevhid’in ilkelerini hayata hakim kılarlar.

‘Lâ ilâhe illallah’ dedikten sonra, başka ilâhların peşine gitmezler, şirk olabilecek fikirleri kabul etmezler, ilâh zannedilenlelerin ve tağutların hükümlerine itibar etmezler. Allah’a rağmen insanlara hükmetmeye kalkışanlara yüz vermezler. İbadetlerini yalnızca Allah’a yaparlar. İmanlarında asla taviz vermezler.

Rabbimiz buyuruyor ki:

“Allah’a dayan, vekil olarak Allah yeter… Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmadı …” (33/Ahzab, 3-4)

İşte bu manada kim Kelime-i Tevhid’i (veya şehâdeti) kabul ederse, kim hayatını bu inanç doğrultusunda yaşarsa, kimin son sözü ‘lâ ilâhe illallah muhammedu’r resûlullah’ olursa, onun cennete gideceği umulur. (Müslim, İman/40, Hadis no: 94, 1/94. Buharî, Tirmizî, nak. K. Sitte 2/206-207)

İnsanlık tarihi baştanbaşa bir Tevhid mücadelesi tarihidir. Kimileri şirk dinine girip saptıkça, azdıkça, kısaca yoldan çıktıkça Allah’ın peygamberleri onları Tevhid’e davet ettiler, kurtulmalarını sağlamaya çalıştılar. İnsanlar Rablerine isyan etmeye, Allah (cc) da onlara elçi ve elçilerle beraber kurtuluş davetini göndermeye devam etti.

Bugün de Allah’ın son vahyi olan İslâm ve O’nun kitabı Kur’an, Hz. Muhammed’in mesajı bütün insanlığı Tevhid’e davet ediyor. Çünkü gerçek kurtuluş Tevhid’e uygun yaşamaktır.

Kur’an’ın deyişiyle “…Darmadağınık bir çok düzme ilâhlar (tanrılar) mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye Galip-Kahhar (sonsuz güç sahibi) bir tek olan Allah mı?” (12/Yusuf, 39)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 732-738