‘Ümmî’ kelimesi, anneye nisbet edilmesi sebebiyle, hem gönlünü kitabî bilgilerle doldurmamış kişiyi ifade eder, hem de saflığı, yaratılış berraklığını ve anne merhametini dile getirir.

Annesinin kendisine verdiği bilgilerle yetinmiş, okuma-yazma bilmeyen ve bu yolla elde edilebilecek kitabî bilgileri öğrenmeyen, zihni parlak, annesine nisbet edilen kişilere ‘ümmî’ denilir.

 

b-Bir Övgü Sıfatı Olarak ‘Ümmîlik’

Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’i ve O’nun peygamber olarak gönderildiği toplumu ‘ümmî’ diye nitelendiriyor.

Bu gerçek, vahyin sabit olması, onun insan kafasından kaynaklanmadığının bilinmesi açısından son derece önemlidir. Kırk yaşına kadar okuma-yazma öğrenmeyen ve bu yolla elde edilen bilgilere ulaşmayan, devrinin entellektüel bilgi ortamında bulunmayan bir insan, Kur’an gibi mucize ve insan üstü bir kitabı insanlara anlatıyor, onlara ahlâkın ve davranışların en güzelini öğretiyor, onları iyiye ve doğruya sevkediyor, onları en güzel şekilde yönetiyor.

O’nun peygamber olarak gönderildiği toplumu, kitabî bilgiden, okuma-yazma kolaylığından uzak olan bu insanları, hatta binlerce insanı, en kötü durumdan çıkarıyor, onları yirmi yıl gibi kısa bir sürede yetiştiriyor, eğitiyor ve onları çağlar boyunca gelebilecek topluluklar içerisinde tek örnek haline getiriyor.

İşte bu, Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ‘vahy’ kaynaklı olduğunu göstermek içindir.

Şu âyet bu gerçeği açıklıyor:

“Ki onlar yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmî bir haber getirici Nebiye uyanlardır. O, onlara ma’rufu (iyiliği) emrediyor, munkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları (zincirleri) indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (7/A’raf, 157).

Peygamberliği ve vahy kurumunu anlamayanlar veya anlamak istemeyenler, peygamberlerin kendi zamanlarının en bilgili, o gün geçerli olan bütün ilimleri bilen kişiler olmaları gerektiğini sanırlar. Halbuki gerçek onların sandığı gibi değildir. Peygamberler, duyularla ve akılla elde edilen bilginin değil, duyular üstü yani vahiyden kaynaklanan bilginin tebliğcileridir. Onların sahip olduğu bilgi akıl dışı değildir, fakat akıl ve idrak üstüdür. Onların haber ve bilgi kaynağı ‘vahy’dir.

Peygamberler, yeni bir din icatçısı değil, kendilerine bildirilen vahy’i insanlara açıklayan, öğreten ve uygulayan kimselerdir. Dolayısıyla onların da diğer bilginler gibi yazılı ve sözlü entellektüel bilgiye ulaşmaları gerekmez.

Kur’an, Hz. Muhammed’in ümmî bir peygamber olduğunu vurguluyor. Bu sıfat O’nun için bir eksiklik değil, bilakis bir mucizedir. O’nun yerine getirdiği görev ve onun sonuçları, şüphesiz okuma-yazma bilmeyen, bir takım pratik bilgilerden yoksun kimselerin yapacağı iş değildir. Bu faaliyet ancak kendisine ‘vahy’ gelen bir nebinin işidir. Kur’an’ın, peygamberin ümmiliğini vurgulaması, o günkü yahudilerin anlayışlarına da bir cevaptır. Çünkü o günkü yahudiler kendilerinden olmayanları küçük düşürücü bir sıfat olarak ‘ümmî’ diye çağırıyorlardi. (Meal, A. Bulaç, s: 170).

“De ki: ‘İnsanlar, ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir peygamberiyim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur, O, diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmî peygambere iman edin. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olasınız.” (7/A’raf, 158)

Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderildiği toplum da ‘ümmî’ bir toplumdu. O günün şartlarına göre, okuma-yazma oranı çok düşüktü, yazı bir iletişim aracı olarak henüz yaygın olarak kullanılmıyordu. Kitabî bilgi seviyesi yüksek değildi. Ancak bu toplum vahyin terbiyesi ile yeni bir şekil aldı, her yönden seviyesi yükseldi.

“O (Allah), ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara âyetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.” (62/Cuma, 2, ayrıca bak. 3/Âli İmran/ 20)

‘Ümmîlik’ sıfatı iki âyette de yahudiler ve hıristiyanlar hakkında, saflık, tam bilememe, anlayamama gibi olumsuz anlamıyla kullanılmaktadır. (3/Âli İmran, 75. 2/Bakara, 78)

Kur’an, inkârcıların ‘Kur’anı o yazıyor, sonra da bize okuyor’ gibi bir takım tenkitlerini önlemek için, Peygamberimizin daha önce böyle şeyleri okumadığını vurguluyor:

“Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazıyor değildin. Böyle olsaydı batılda olanlar şüpheye kapılırdı.” (29/Ankebût, 48)

İşte batılda olanların Kur’an hakkındaki şüphelerini reddetmek ve O’nun vahy yoluyla geldiğini göstermek için, ‘ümmî’ bir peygambere inzal edilmişti (gönderilmişti).

İlk vahy geldiğinde Cebrail (as) Hz. Muhammed’e ‘oku’ dediği zaman, O, ‘ben okuma bilmem’ cevabını vermişti. Bu emir üç defa tekrarlandığı halde, hep ‘ben okuma bilmem’ karşılığını vermişti. Sonra Cebrail (as) ‘Yaratan rabbinin adıyla oku’ âyetlerini okudu ve Peygamberimiz de tekrar etti. Buradaki okumanın sıradan bir kitabın satırlarını okumak gibi olmadığını, vahyi okumanın farklı bir şey olduğunu hatırlatmak gerek.

Peygamberimiz (sav) Ramazan hilâli ile ilgili bir konuda;

“Biz ümmî bir ümmetiz, ne yazı biliriz, ne de hesap. Hilâl, şöyle şöyledir” buyurarak, bu gerçeğin altını bir kez daha çizmiştir. (Buharî, Savm/13, 2/35. Müslim, Savm/2, Hadis no: 1080, 2/761. Ebu Davud, Savm/4, Hadis no: 2319-2321, 2/296. Nesâî, Savm/17, 4/113.)

Kur’an’ın ve onun anlattığı İslâmın, vahy kaynaklı olduğu ve asla Hz. Muhammed’in kafasından çıkma şeyler olmadığı konusunda ‘ümmîlik’ sıfatı son derece önemlidir. Ayrıca Kur’an’ın ilk muhatabı cahiliye insanı da ümmî idi. Ancak onlardan en üstün nesil olan sahabe toplumu çıkmıştır. Bu da Kur’an’ın vahy kaynaklı olmasının sonucudur. İşin böyle olması, Kur’an ve İslâm hakkındaki bütün yanlış iddiaları bir tarafa atmamızı sağlıyor. İslâm Allah’ın dinidir, Kur’an vahye dayanır, Hz. Muhammed (sav) yüce ve ‘ümmî’ bir elçidir.

Şüphesiz ki bugün artık insanlar hakkında ümmîlik sıfatı pek övücü bir sıfat değildir.

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 746-748