Ancak ilâhî din olan İslâm ‘vahy’ yoluyla insanlara Allah tarafından bildirilmiştir.

‘Vahy’ kelimesi, Kur’an’ın, dolayısıyla İslâmın dayandığı kaynağı anlatma açısından son derece önemli bir kavramdır. Bu kavram hem Allah’ın insanlarla iletişimini anlatıyor, hem de İslâmî hükümlerin, İslâm anlayışının neye dayandığını gösteriyor.

‘Vahy’ deyince akla Kur’an ve O’nu insanlara inzal eden (indiren) Rabbimizin insanla olan ilgisi gelir.

‘Vahy’, sözlükte gizli ve süratli bir şekilde bir şeyi bildirmek demektir.

‘Vahy’ bundan başka, gizli konuşmak, seslenmek, fısıldamak, emretmek, ilham etmek, ima ve işaret etmek, acele etmek, mektup yazmak gibi anlamlara da gelmektedir.

Bir başka yönden ‘vahy’, haberci veya işaret gibi herhangi bir aracı ile meramı ifade etmek demektir.

Allah’ın kullarına haber göndermesi demek olan ‘inzal’ kelimesi de bazen ‘vahy’ yerine kullanılır.

Kur’an’da geçen ilim, hikmet, şifa, nûr gibi kavramların da ‘vahy’ karşılığı olarak kullanıldığını görmekteyiz.

‘Vahy’ kökünden gelen kelimelerin geçtiği âyetlerde, bir varlığın diğer bir varlıkla iletişim ve irtibat kurması, ortak bir özellik olarak gözükmektedir.

‘Vahy’ olayında, kendisine haber ulaştırılan, kendisiyle iletişim kurulan varlık, vahyi aldıktan sonra onun gereğini yapmak üzere harekete geçiyor. İletilen şey bir bakıma onun üzerinde etkileyici bir rol oynuyor. Örneğin, bir peygamber ‘vahy’i aldıktan sonra, durmuyor, harekete geçiyor ve aldığı vahyi insanlara ulaştırıyor. Onun tebliğ ettiği vahyi duyup da kabul eden mü’min ise boş oturup beklemiyor, vahiyle gelen hükümlerin gereğini yapıyor. Demek ki ‘vahy’ sıradan bir haberleşme, bir iletişim kurma değil, haberin ulaştığı varlığı aksiyona sevkeden önemli bir faaliyettir, önemli bir yönlendirici kaynaktır.

Bu önemli noktanın altını çizmek gerekiyor. Gerçekten ‘vahy’in sözlük ve kavram anlamında bu özelliği görmekteyiz.

 

b-Vahyin Anlamları

Kur’an-ı Kerim, vahy’i bir kaç anlamda kullanmaktadır. Buradan hareketle vahyi iki şekilde düşünebiliriz:

1-İlâhî olmayan vahy:

İma ve işaret etmek, fısıldamak ve gizlice söylemek gibi anlamlara gelen, insanlar veya cinler tarafından ortaya konan vahy. Şu âyetlerde buna örnek bulabiliriz:

“Zekeriyya mihrabta kavminin huzuruna çıktı ve onlara sabah-akşam tesbih etmeyi vahyetti”. (19/Meryem, 11)

Vahy, burada işaret etti, imada bulunda anlamındadır. En’am Suresi 112. âyetinde vahyin, fısıldamak, gizlice söylemek, yine aynı surenin 121. âyetinde ise, telkin etmek, teşvikte bulunmak ve söylemek gibi manalara geldiği görülmektedir.

2-İlâhî olan vahy:

Bunun bir kaç çeşidini Kur’an’da bulmak mümkün.

2a-Allah (cc) yere ve göğe bazı şeyleri vahyeder.

“O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin ona vahyetmiştir.” (99/Zilzâl, 4-5)

“Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe kendi emrini vahyetti…” (41/Fussilet, 12)

2b-Allah (cc), bal arısına, ‘bazı şeylerden evler edinmesini , meyvelerden yemesini, onların karınlarındaki şerbetten insanlar için şifa olan bal yapmasını’ vahyetti. (16/Nahl, 68-69)

2c-Allah (cc) meleklere de vahyettiğini haber veriyor.

“…Haydi iman eden o mücahitlere sebat (kararlılık) ilham edin. Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım diye vahyediyordu.” (8/Enfal, 12)

2d-İnsanlardan Hz. İsa’nın havarilerine ve Hz. Musa’nın annesine de vahyedilmişti.

“Hani havarilere: ‘Bana ve peygamberime iman edin’ diye vahyetmiştim; onlar da ‘iman ettik, gerçekten müslüman olduğumuza sen de şahit ol’ dediler.” (5/Maide, 111)

2e-Hz. Musa’nın annesine de, Musa’yı emzirip suya bırakması, korkmaması, çocuğunun tekrar kendisine döneceği vahyedilmişti. (28/Kasas, 7)

Buna göre, yere ve arıya vahy; emir ve bir işi yaptırma (teshir), Zekeriyya’nın kavmine vahyi; işaret, Hz. Musa’nın annesine ve havarilere vahy; ilham, meleklere vahy; emir ve bildirme, şeytanların birbirlerine ve dostlarına vahy ise; telkin manalarına gelir.

 

c-Terim Olarak Vahy

Vahy yukarıdaki anlamlarda kullanılsa bile, bizim üzerinde durduğumuz ve İslâmın kaynağı olarak ön plana çıkan bu kelimenin terim olarak ifade ettiği manadır.

Terim olarak ‘vahy’ farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ancak bu tanımlarda ortak olan nokta, vahy’in Allah’ın bir şeyi, bir emri, bir hükmü gizlice ve süratli bir şekilde bildirmesidir.

Kimilerine göre vahy, Allah’ın kullarına bildirmek istediği hidayet ve emirlerini, onların arasından seçtiği peygamberlerine insanların alışık olmadığı bir yolla bildirmesidir.

Vahy, en geniş kapsamıyla şöyle tanımlanabilir:

Rabbimizin, genel olarak varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi, özel olarak da insanlara ulaştırmak istediği ilâhî emir, yasak ve haberlerin tümünü aracı ile veya aracısız olarak, gizli ve hızlı bir yolla peygamberlerine iletmesidir.

Buna göre vahyin sözlük ve kavram anlamına bağlı olarak iki alanı vardır. Vahyin genel alanı bütün varlıklara ilişkin, özel alanı ise yalnızca peygamberlere aittir.

Vahyin genel alanı, varlıklara hareket tarzlarının bildirilmesidir. Varlıklar, kendilerine bildirilen bu yaşama düzenine zorunlu olarak uyarak varlıklarını sürdürür, görevlerini yerine getirirler. Bu fıtratın bir gereğidir. Gökte ve yerde olan bütün canlı ve cansız varlıklar, kendilerine bildirilen fıtratın dışına çıkamazlar.

İnsan bir noktada Allah’ın ‘sünnetullah’ dediği yaratılış yasası, ilâhî tavır ve tarzın ölçüleri dışında değildir. Bununla beraber insan farklı bir vahy’e daha muhatab olmaktadır.

İnsanın muhatab olduğu bu vahy, vahyin özel alanıdır.

Buna bir âyette şöyle işaret edilmektedir:

“Kendisiyle Allah’ın konuşması bir insan için olacak şey değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (42/Şûra, 51)

Buna göre Allah (cc), kullarıyla bu üç yoldan biri aracılığıyla konuşmaktadır. Bu konuşmanın karşılıklı bir konuşma olmadığı açıktır. Bu konuşma yukarıdan aşağıya doğru bir gelişme gösterir. Yani insan dilediği zaman Allah (cc) ile konuşmaz, ancak Allah (cc) bu üç yoldan biri ile insana bildirmek istediğini ulaştırır.

Kimileri bu üç yolun da Peygamberlere ait olduğu, yani vahyin yalnızca peygamberlere geldiği görüşündedirler. Bazı bilginler ise Allah’ın, peygamberler dışında da insanlarla vahy yoluyla konuştuğunu, yani onlara bir şeyler bildirdiği, bunun en güzel örneğinin de ‘ilham’ olduğunu söylerler.

Vahiy ve İlham

‘İlham’ kelimesinin aslı, kalbe bir şey atmak anlamına gelir ki, bir şeyi yutturmak, feyz yoluyla bildirmek, yakalamak, keşfetmek manalarını da kapsar.

Kavram olarak ‘ilham’; herhangi bir mananın düşünme ve araştırma olmaksızın insanların kalbine yerleştirilmesidir.

Kur’an-ı Kerim’de yalnızca bir âyette, nefse takvasını da fücurunu (günaha gitmesini) da öğretme, bildirme şeklinde geçmektedir. (91/Şems, 8)

İlham deyince akla daha çok, kalpleri arı ve temiz kimselere duyularla öğrenilen bilgilerin dışında bildirilen şeyler gelir. Bu da peygamberler ve onların dışında bazı güzel insanlar için söz konusudur. Ancak peygamberlerle ilgili olan bağlayıcı, diğerleri ise bağlayıcı değildir.

Kur’an’a göre bilginin kaynakları aşağıdan yukarı doğru şöyle sıralanabilir: Duyularla öğrenilenler, akıl ile öğrenilenler, ilham ile elde edilenler ve vahy ile gelenler.

Kabul edilebilecek bir bilgi bazen bu yolların biriyle, bazen hepsiyle, bazen de bir kaçı ile desteklenir. Akıl ve duyularla desteklenen bir ilham, sağlam bir bilgiye ulaşır. Ancak görünen o ki ilham, kişinin kendi gayreti ve araştırması olmadan kalbinde bulduğu bilgidir. Eğer onu duyularla, akılla ve isbat edebilecek bir başka yolla desteklerse ‘bilgi’ haline gelir ve bağlayıcılığı söz konusu olur.

Vahy ile ilham bir kaç yönden birbirine benzer, ancak ikisi ayrı ayrı şeylerdir.

Vahy bir ilâhî kurumdur ve yalnızca peygamberlere aittir. Vahy ile gelen her şey kesin ilimdir ve muhatapları bağlar. Peygamberlerin dışındaki insanlara gönderilen vahy, bilinen anlamda vahy değil, yukarıda açıkladığımız ilham’dır.

 

d-Vahyin İşleyişi ve Geliş Şekilleri

Allah (cc)’ın, insan topluluklarıyla bir nevi konuşması sayılabilecek kurumsal vahyi, direkt değil, bir başka elçi (melek) aracılığıyla gerçekleşir.

Canlı ve cansız varlıklara bildirilen vahyin iki boyutu, -vahyin kaynağı Allah (cc) ve onu alan canlı veya cansız varlık- vardır. Peygamberlere bildirilen vahyin ise Allah (cc), vahy meleği, peygamber ve onların tebliğ ettikleri insanlar olmak üzere dört boyutu vardır.

Kur’an, bütün peygamberlere vahy geldiğini haber vermektedir. Zaten peygamberliğin ve onlara ait tebliğin kaynağı vahy’dir. (4/Nisa, 162. ayrıca bak. 7/A’raf, 117, 160. 20/Tâhâ, 77. 26/Şuara, 52)

Vahy’in en önemli ve en son muhatabı Hz. Muhammed (sav)dir. Kurumsal olarak vahy, O’nun risaleti ile sona ermiştir. Hz. Muhammed (sav) vahy’i, yukarıdaki âyette geçen üç yolun hepsiyle almıştır. Hz. Aişe’nin haber verdiğine göre Peygamberimizin vahy alışı önceleri rüya şeklinde idi ki, gördüğü bütün rüyalar gündüz gibi gerçek olurdu. (Buharî, Bed’ül Vahy/1, 1/3.)

Vahyin ikinci geliş şekli, Peygamberimiz uyanıkken, Cebrail’in görünmeden kalbine vahyi yerleştirmesidir.

Vahyin üçüncü geliş şekli, Cebrail’in bir genç kılığında vahyi getirmesidir. Cebrail daha çok Dıhye isimli sahabenin şeklinde gelirdi. Vahyin en kolay geliş şekli bu idi.

Vahyin dördüncü geliş şekli, çıngırak veya zil sesine benzer bir sesle gelmesidir ki, bu vahyin en ağır geliş şekli idi. Ses kesildiği zaman Peygamberimiz vahyi kalbinde tutmuş olurdu.

Vahyin beşinci geliş şekli, Cebrail’in kendi yaratılışı ile görünerek vahyi getirmesidir. Hira’daki ilk vahy böyle gelmişti.

Vahyin altıncı geliş şekli, Peygamberimizin bir perde arkasından Rabbimiz ile konuşmasıdır. Mirac yolculuğunda böyle olmuştur. (Bak. Buharî, 1/1-5, Müslim, 4/1816-1817. Tirmizî, 2/146-149. A. B. Hanbel, 2/222, 4/158, 163, 256. Muvatta-Tenviru’l Havâlik, 1/206-207.)

Peygamberimiz vahy’i alırken zorluk ve sıkıntı çekerdi. Vahyin geliş zamanında en soğuk günlerde bile buram buram terlerdi, bir deve üzerinde ise, deve ses çıkararak çökerdi. (Zadü’l Meâd, 1/25, nak. S. Salih, Ulumu’l Kur’an, s: 28)

Vahy, peygambere sıradan bir bilgi veya haber ulaştırma değil, O’nu ilâhî gerçeklerle buluşturma, O’nu bu gerçekler doğrultusunda değiştirmedir. Nitekim vahy peygamberde yapısal değişiklik meydana getirir ve o vahyin canlı bir örneği haline gelir.

Gelen vahy, peygamberimizin hem kalbine hem de hafızasına işlenir ve vahy bir daha O’nun kalbinden çıkmaz. (87/A’la, 6)

Bilindiği gibi Peygamberimiz (sav) kendisine gelen vahyi sahabelere öğretiyor, vahy katiplerine o günkü kağıt ve diğer yazı malzemelerine yazmalarını emrediyordu. Böylece vahy yoluyla gelen Kur’an, tümüyle hafızalarda ezberlendi, yazı ile kayıt altına alındı ve korundu.

Vahy kelimesi aynı zamanda Kur’an’ı ve İslâm’ı da ifade eder. Kur’an’ın tanıtımı yapılırken, ‘O, Allah’ın vahyidir’ denilir.

Vahy’in iç yüzü insan aklıyla anlaşılamaz. Çünkü o akıl ve duyular üstü ilâhî bir haberleşmedir. Onun geliş şekli, Peygamberimizin kişiliği, faaliyeti ve Kur’an’ın bizzat kendisi, vahyin ne olduğunu bize açıklar. Vahy, insan aklına ve oluşun kurallarına aykırı değildir.

Vahy’in dili, gönderildiği kavmin dilidir. Onun amacı insanlara yol göstermektir. Son vahy Kur’an, bölünmez bir bütündür ve en mükemmel irşad edicidir ve kıyamete kadar geçerliliği devam edecektir.

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 754-758