Bilinen bir hikâye. Oldu mu, olmadı mı, bilmiyoruz. Ancak verdiği hisse yaşadığımız olayları aydınlatıcı.

 

“Çölde yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisinin dillere destan, eşi benzeri az bulunur bir atı varmış.

 

Günün birinde kabile reisi, bu pek sevgili atına atlayarak tek başına çöle gezmeye çıkmış. Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş: 

Bir insan, yerde yatıyor. Belli ki çok hasta veya ölmek üzere, yardıma muhtaç.

Hemen oraya yaklaşıp atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hala nefes aldığını görünce sevinipatının terkisinden su kırbası almak üzere iken, yerdeki mecalsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın üzerinde görünce şaşırıvermiş. 

Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar uzaklaştıktan sonra dönüp, alay edercesine bakmış atın sahibine...

Fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor; sadece durduğu yerde ağlıyor.

- Ne oldu, diye seslenmiş hırsız;” zoruna gitti de ondan ağlıyorsun değil mi? Sen ki bu atı kendi gözünden, evladından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim sayesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir.”

Atın sahibi gözyaşlarını silmiş; demiş ki; “Hayır ey hırsız, atımı çok severdim, doğrudur; senin onu benden çalman elbette gücüme gitti, fakat onun için ağlamıyorum.”

- “Yaaa, niçin ağlıyorsun öyleyse, kadınlar gibi?”

- “Şunun için: Bu haber yarın etrafta duyulduğunda, senin nasıl bir hile ile atımı elimden kapıp çaldığın dilden dile gezdiğinde; bundan sonra çölde hiç kimse,ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye çekinecektir. Üzüntüm ondan!”

 

Hayat yolunda, dava ve hizmet uğruna kendisinden Allah rızası için para, mal, eşya ve imkan devşirenlere çok şeyini veren insanımızın en değerli atları (siz buna ümitleri, niyetleri, hayalleri de diyebilirsiniz) yardım etttikleri tarafından çalındı.  Atının bu utanmazlar  tarafından çalındığını görünler bundan sonra neye, kime, nasıl güvenecek?