a) Kur’an’ı dokunulmaz bir metin gibi görenler
Kur’an’a aşırı saygıdan dolayı ona dokunulmaz metin muamelesi yapanlar iyi niyetle de olsa onu hayatın öznesi olmaktan çıkarıp fetiş haline getirdiler. Böylece ona nesne muamelesi yaptılar.

Kur’an’ın resmine/kalıbına bu kadar aşırı saygı gösteren anlayış, ona abdestsiz dokunma haramını icat etti. Ancak onun inşa edici rolü arka plana atıldı.

Bu, mazrufun arka plana itilip zarfın ön plana çıkartılması, mesajın farkına varılmayıp mesajın kaydedildiği malzemeyi aşırı yüceltme anlayışına benziyor.

 

b) Kur’an’a uğur getirici nesne muamelesi yapanlar
Peygamber (s) şiddetle yasaklamasına rağmen Müslümanların bir kısmı bazı şeylerde uğursuzluk, bazı şeylerde uğur olduğuna inanırlar. Uğursuzlukları savmak için de çeşitli malzemeler kullanırlar.

Bazıların evinde, yurdunda, ocağında bu malzemelerden biri de Kur’an’dır.

Eğer o mekanda Kur’an bulunursa orada uğursuzluk olmazmış, işler rast gidermiş diye inanılır. Ya da Kur'an'ın maddi cisminin evi koruyacağını zannederler.

 

c) Kur’an’ı mukâbele kitabı olarak zannedenler
Bugün İslâm ülkelerinde ramazan ayı süresince devam ettirilen mukâbe¬le geleneği, ‘arza sünneti’ne uymanın bir sonucu olarak görülebilir. (Turan, A. TDV İslâm Ansiklopedisi 3/446. Buhârî, Bed’u’l-Vahy/6. Savm/7 no: 1902. Bed’u’l-halk/6 no: 3220, Menâkıb/23 no: 3554, F. Kur’an/7 no: 4997. Müslim, F. Sahâbe/98, 99 no: 6313, 6314)

Sahabeden bazıları Ramazan ayı gelince aile fertlerini toplar onlara mukâbele okurlardı. (Bozkurt, N. TDV İslâm Ansiklopedisi, 31/100)
Ramazan rahmet ve Kur’an ayı olduğuna göre onda mukabele olarak veya tek başına bir şekilde Kur’an okumak, dinlemek güzeldir. Ancak bazıları Kur’an’ı sadece Ramazan’a mahsus bilirler.

Ramazan boyunca (belki) camilerde, cd’lerden veya tv.lerden mukâbele dinlerler, oruç bitince de Kur’an bir tarafa o bir tarafa giderler.

 

d) Kur’an’ın ölmüşler için indiğini zannedenler
Pek çok veli çocuğu Kur’an öğrenmeye gönderir. Gerekçesini de şöyle açıklar:

“Babam bize Kur’an okutmadı. O yüzden ben babamın ruhu için Kur’an okuyamıyorum. Belki benim çocuklarım bunu benim için yapar.”
Bunlar için Kur’an hayatı inşa etmek üzere gönderilen ilahî ölçüler kitabı değil, ölülerin ruhunu dinlendirecek, onların kabir azaplarını hafifletecek bir tılsım, M. Âkif’in dediği gibi ölülerin toprağına üflenen bir şey.
Bu amaçla da olsa müslüman bir çocuğun Kur’an öğrenmesi elbette hayırlıdır, güzeldir. Ama bu okumadaki amacın Vahyi anlamak ve onu hayata hakim kılmak olması gerektiği şuuru ile. Kur’an ölülere değil dirilere hitap eder. (Yasin 36/70).

Mü’min, Kur’an okuyarak, Kur’an’ı vesile edinerek ölmüşlere Allah’tan rahmet dileyebilir. (Müslim, Musâfirîn/252 no: 1274)
Ancak Kur’an’ın indiriliş amacının bu olmadığı bilinmelidir.

 

e) Kur’an’ı tedavi aracı sananlar
Bazıları Kur’an’ı sadece bir yakınları hasta olunca hatırlarlar. Onlara göre Kur’an bedensel hastalıkların, psikolojik rahatsızlıkların şifa kitabıdır. Bunun için Kur’an okurlar, bilmiyorlarsa bilenlere (bazen para) karşılığı okuturlar.
Kur’an elbette şifâdır. (İsrâ 17/82) Ancak onun neye şifa olduğu, hangi hastalıklara iyi geldiği iyi anlaşılmalı. Eğer Kur’an’ın sadece maddî veya bedensel hastalık tedavisinde şifâ olduğunu zannedersek, bu Kur’an’ı eksik tanımak olur.

Kur’an’a bu şekilde yaklaşan ondan faydalanamaz, onun insan hayatında gösterdiği hedeflere ulaşamaz.

 

f) Kur’an’ı ulular kitabı kabul edenler
Bu, “biz Kur’an’ı anlamayız” diyenlerin anlayışıdır. Bu gibiler” Kur’an’ın binbir manası var, sırları var. O yüzden onu ancak ilimden nasibi olanlar, ya da kendilerine gaipten ledünni ilim verilenler anlar” diye düşünürler.

Bu gibiler Kur’an karşısındaki sorumluklarını kendilerince bilginlere yükleyerek kurtulduklarını zannederler.

Bir kısmı da peşine gittiği zatın öğrettiği ile kalır, öteye gitmeyi, yani Kur’an’ı anlamayı denemez.

 

g) Kur’an’ı yemin kitabı zannedenler
Bazıları “ekmek Kur’an çarpsın” diye yemin ederler.

Halbuki ne Kur’an çarpabilir, ne ekmek. Eğer bir kimse ekmeğe, yani Allah’ın verdiği nimetlere ve Kur’an’a saygısızlık yaparsa, bunun karşılığını daha bu dünyada farklı şekillerde görebilir. Ama burada çarpan ekmek-Kur’an değil, ona hak ettiğini veren Allah’tır.
“Kitab’a/Kur’an’a el basarım” yemini de var. Bazı İslâm ülkelerinde memurlar resmi görevlerine Kur’an’a el basarak yemin edip başlarlar. Bazıları Türkiye’de memurların da Kur’an’a el basarak yemin etmelerini isterler. Çünkü Avrupalılar bu türlü yeminlerini İncil’e el basarak yapıyorlar.
Halbuki Kur’an ne yemin kitabıdır, ne de İslâm’da böyle bir yemin şekli vardır.

 

h) Kur’an’ı geçim kaynağı yapanlar
Bazıları da Kur’an’dan geçinmeye çalışırlar. Para karşılığı hatimler, Yasinler, aşr-ı şerifler okurlar, cer’e çıkarlar. Cenazelerde, mevlit merasimlerinde, ölüleri anma programlarında Kur’an kıraat ederler, Kur’an’dan muska yaparlar, karşılığında mutlaka ücret talep ederler.

Para karşılığı Kur’an okumanın caiz olduğuna dair fetva da bulurlar.

Böyleleri Kur’an’a uygun bir hayat yaşamıyorlarsa, onlar için Kur’an sadece bir geçim aracına dönüşebilir.

 

i) Kur’an’ı hidayet kitabı kabul edenler
Samimi mü’minler, sorumluluklarının farkında olanlar, Kur’an’a hayatı inşa eden bir kitap olarak inanırlar, alıp-kabul ederler ve ömürleri boyunca ona uymaya çalışırlar.

Bunlar ya aileden, ya Kur’an’ı iyi tanıyan bir ortamdan geldikleri, ya da bir şekilde Kur’an’ı böyle tanıdıkları için Kur’an’a, onun işlevi açısından yaklaşırlar.
Kur’an’ı okurlar ama onun rehberliğinden faydalanmak üzere, anlayıp hayatlarını onun ilkeleri doğrultusunda yaşamak üzere.

Onlar tıpkı sahabeler gibi, Kur’an’ı okurlar, öğrenirler, onu alır hayatlarına uygularlar, onu ahlâk haline getirmeye çalışırlar.
Onlar Kur’an’a uygun hareket etmek için onun ne dediğini merak ederler. Bilenlere sorarlar, kendi dillerinde onu anlatan kaynaklara bakarlar.

Çevrelerinde yaşayan Kur’an ararlar, kendileri de canlı Kur’an olmak isterler.
İşte Kur’an böyleleri için hidâyet rehberdir.

 

Hüseyin K. Ece