Allah’ı tanımlamak mı, Allah’ı kendisinin tanıttığı gibi tanımak mı? Kur’an’da iki yerde insanların, özelde müşriklerin Allah’ı hakkıyla takdir edemedikleri, O’nu yeterince tanıyıp bilemedikleri söyleniyor.

“Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer kıyamet günü O'nun avucundadır. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yüksektir.” (Zümer 39/67. Bir benzeri: En’am 6/91)

Bu sorun şüphesiz onların Allah tasavvuru konusundaki noksanlarıdır. “Allah’ı hakkıyla takdir edememek”, O’nun hakkındaki yanlış tasavvurdur.

İnsan için öçnemli olan bir şeye inanamak değil, Hakikate inanmaktır. Herhangi insan uydurması tanrıya/tanrılara (ilah/ilahlara) inanamsı değil; Alemlerin rabbi Allah’a inanmasıdır. Önemli olna bilginlerin, filozofların, muhtelif dain adamlarının, ruhbanların, ahkam kesenlerin tanrı diye anlattıkları insanüstü güçlere inanamak, tapınmak değil; Peygamberlerin ve Kur’anm anlattığı Allah’a iman edip sadece O’na kulluk etmektir. Alllah kitabında kendini tanıtıyor. Peygamberlerin en önemli görevi de kendilerini elçi olarak gönderen Allah’ı insanlara tanıtmaktır. Bir anlamda ilah tasavvurlarını düzeltmek, Hakikate uygun hale getirmektir. Ama ne yazık ki insanların çoğu Allah/ilah tasavuuru hakkında yanılıyorlar.

Kur’an sayısız âyette, baştan sona insanlara alemlerin Rabbini bize, sıfatlarıyla, esamsıyla ve ef’ali ile anlatıyor ve tanıtıyor. Sonuçta sizin Rabbiniz sizin zannettiğiniz gibi değil, kendisinin anlattığı gibidir. Siz böyle bir Allah’ın kulusunuz ve bu Allah’a ibadetle yükümlüsünüz diyor.

Bununla birlikte bazı kavramlar Allah’ı tasavvurunu inşa ediyor ve güçlendiriyor. Bu yazıda onlardan söz edeceğiz. Biz burada bu kavramların hem Kur’an’da nasıl geçtiklerine ve eylem (amel) olarak nasıl uygulamaya koyulduklarına, hem de Allah inancını nasıl inşa ettiklerine vurgu yapacağız. 

 

1-Allah’ın adıyla başlamak: BESMELE

Allah (cc) her an hayatın ve hayatımızın içindedir. İnsan kabul etsin veya etmesin; bu böyledir. Bu bir hakikattir. Hakikat insan bilincinde ne kadar yer ederse, insan kendini o kadar güvende hisseder.

Besmele, Allah’ın her an hayata/varlığa müdahil olduğu gerçeğinin müslüman dilindeki ifadesidir. (M. İslâmoğlu, Allah (cc), s: 105)

Besmele, İslâmda Allah adına okumanın, Allah adına iş görmenin, Allah’ın rızasını gözetmenin anahtar kelimesidir. Bunun işaret ettiği gerçek şu: Besmele Allah’a yaklaşmanın, Allah ile irtibat kurmanın bir aracı, bir imkanıdır. Müslümanların her meşru işe Besmele ile başlamalılar. Zira kişi neyi tanrı ediniyorsa, onun adıyla iş tutuyor demektir.

Besmele Kur’an’da 3 yerde geçiyor. Birincisi Fatihada, birinci âyet. İkincisi Nuh’un ağzından; “bismillah” kısmı. (Hûd 11/41), üçüncüsü Sebe’melikesinin ağzından (Neml 27/29-30).

 

-Allah’ın yüce ismi

Helâl ve hayırlı bir işe başlarken Allah’ın adını anmak, her müslümanın üze­rinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur’ân’da buna farklı şekillerde işaret ediliyor. “Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel” (Müzzemmil 73/8), “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alâk 96/1) gibi.

Kur’an eti yenilen hayvanları boğazlarken Allah’ın adının anılmasını emrediyor. (Mâide 4/4. En’am 6/118, 119, 121) Müşriklerin eti yenen hayvanları Allah adını anmaksızın kesmeleri ise kınanıyor. (En’am 6/138) Kurbanın meşru kılınmasının bir sebebi de üzerlerine keserken Allah’ın adını anmaktır. Böylece onlar Allah rızası için kurban olurlar ve ancak bu şekilde etleri iman edenlere helâl olur. (Hac 22/28, 34, 36)

Kur’an Peygamberin şahsında mü’minlere yüce Allah’ın ismini anmalarını veya tesbih etmelerini emrediyor. (Vâkıa 56/74, 96. Hâkka 69/52. İnsan 76/25. A’la 87/1)

Besmele Allah’ın adını anmaya hoş bir vesiledir. Onda üç önemli vurgu vardır:

1-Allah (cc) adıyla başlanılan bir  iş meşru bir işdir. İman edenler haram bir işe Besmele ile başlamazlar. Besmele ile başlamayan işlerin hayır açısından ebter olduğunu bilirler.

“Eğer Kur’an’ı muhteşem bir site kabul edersek, Fatiha bu sitenin ana kapısı, besmele de o kapının anahtarıdır. Besmele, kulluk listesinin altına atılan imzadır. Besmele Allah’la ve Allah’lı yapmaktır. Besmele O’nun sayesinde ve O’nun verdiği imkan ve güçle yaptığının bilincinde olmaktır. ‘Senin verdiklerinin farkındayım, Senden bağımsız bir varlık alanı düşünemiyorum’ demektir.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/2)

Böy­lece ulûhiyyet ile ubûdiyyet arasında sev­giye dayalı olan derunî münasebeti ifa­de eden besmele İslâm'ın bir sembolü, her iyiliğin anahtarı ve Allah'ın kullarına bir ihsanıdır.

2-Allah azimdir, ekberdir ve âla’dır. İman edenlere böyle olan Allah’ın adını tesbih etmeleri emrediliyor. Buradaki tesbih, Allah’ın eşsizliğini, noksan sıfatlardan, insanların yakıştırmalarından uzak olduğunu kabul etmektir.

3-“İqra bi-ismi Rabbike-Rabbinin adıyla oku” emri bunu bildirir. Vahiy söze ikra ile başlar. Bu emir okumayı,  tanımayı ve anlamayı içine alır.

İlk vahiy insandan sadece okumayı değil Allah adına okumayı istemektedir. Çünkü bütün

akletme faaliyetleri bir okumadır. İnsan Allah adıyla okumazsa, yanlış okuyacaktır.

İnsan Hakikati referanssız kavrayamaz. Bir şeyi kim adına okuyorsanız onu referans alıyor ve anlamlandırıyorsunuz demektir. Allah adına okumak kâinatı Allah’ı referans alarak okumak demektir. İnsan böyle bir okuma ile hak ve hakikate ulaşır. Varlık kitabı Besmelesiz okumaya çalışmak onu sahte ve ait olmadığı bir referans ile okumaya kalkışmaktır. Yanlış okuma sonuçta yanlış anlamaya götürür.

Allah adına okuma, okumaya konu olan her şeyin kutsal ve aşkınla olan irtibatını keşfetmektir. Allah adı zaten yücedir (Rahman 55/78) Bu yüce isimle okumak okuyan herkesi ve okunan her şeyi O yüce olandan yola çıkarak anlamaya çalışmaktır. Allah adına okuma Allah’ın her an hayata müdahele ettiği görmedir. (İslâmoğlu, M. Allah (cc), s: 66-68)

İlâhi irade insanın önüne okuması ve anlaması, sonra da gereğini yapması için dört kitap koymuştur: İnsan, kainat, hadisât ve vahiy. Mü’min önüne konulan bu dört kitabı Allah adıyla okursa, marifet sahibi olur ve konuyu anlar. Besmele bu okumanın anahtarıdır. Âyetler Allah adıyla okunursa tam anlaşılır ve okunan ve anlaşılan ayetler insanı Allah’a götürür.

 

  • Besmele söyleyen ne yapmış olur?

İşine basmele ile başlayan şunları yapmış olur:

1-Niyeti ortaya koyar. Müslüman besmeleyle bir işi Allah adına yapması gerektiği ve

sadece O’nun rızasını istediğini ortaya koyar.  “Besmele sadece ‘Allah adıyla’ yapmak değil, aynı zamanda ‘Allah adına’ yapmaktır.  (İslâmoğlu, M. Allah cc) s: 106)

Besmele âlemlerin Rabbi Allah’ı işine karıştırma şuurudur. Ya da Allah’tan bağımsız hiç bir şey yapamayacağının dikkatinde olmaktır. Besmeleli yapılan iş, meşrûiyetini Yaratan’dan  alır ve meşrû işlere besmele çekilir. Besmelesiz işlerse şeytana lâyıktır.

2-İslâmın şiarını ortaya koyar. Başkaları ya putlarının adıyla , ya da keyiflerine göre bir işe başlarlar. Müslümanlar ise Allah adına başlarlar. Her ne kadar da Kur’an’da şiar olarak geçmese de hiç bir din mensubu işine Besmele ile başlamaz. O da selâm, ezan, namaz, Ramazan, hac, tesettür gibi İslâmın sembollerindendir. 

3-Allah’la yapılan sözleşmeye (ahd ve misaka) sadâkatini ortaya koyar. Mü’minler, Besmele ile ilk ahidlerine (A’raf 7/171), hem de Şehâdet/Tevhid kelimeleriyle ve Amentü ile yaptıkları iman ahdine sadâkat gösterirler. Allah (cc) Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla bize merhametle muâmele edeceğini vaadediyor. Biz de, im­tihan için bize verilen irâdeyi istismar etmeyeceğimizi ve O’nun ilkelerine bağlı kalacağımızı besmeleyle kabullenmiş oluruz.

4-Tecdid-i iman yapmış olur. Hatırlamak gerekir ki Besmele aynı zamanda tecdid-i imandır, her an imanı yenilemek, yeniden şehâdet getirmek, Allah’a ve O’ndan gelenlere inandığını kendisine tekrar hatırlatmaktır. Zira Besmele, müslümanın alâmet-i fârikalarından (ayırıcı özelliklerinden) birisi­dir. Müslümanın her işi Allah’ın adıyla ve O’nun emir ve müsaadeleri doğrultu­sunda olmalı. Besmele söylemek Kelime-i Tevhid söylemek gibidir. Bununla mü’min sıfatları ve isimleri Kur’an’da zikredilen âlemlerin Rabbi Allah’a iman ettiğini ve O’nun adıyla bir amel yapmak istediğini ortaya koyar.

5-Allah’ın tesbit ettiği kulluk programını kabul etmiş olur. İslâmın meşru’ kıldığı işlere veya ibadetlere Besmele ile başlayan bir mü’min şüphesiz böylece Allah’ın koyduğu sınırları, ölçüleri (hükümleri) kabul etmiş olur.

Besmele çekmek, bir ameli niçin yaptığının farkında olmaktır. O bir nevi şuurdur, halis niyettir ve dikkatliliktir. Besmeleden maksat, yapılan işte bereketin artmasını taleptir. Haram veya mekruh bir fiilin çoğalması ve bereketi istenemez. Olgun bir müslüman da, besmele çekemeyeceği bir işi yapmamaya özen gösterir.

6-Hamd ve şükür etmiş olur. Müslüman işine besmele başladığı zaman o işi Allah

sayesinde yapabildiğini hatırlar. O’nu hatırlayarak hem hamdetmiş, ikram sahibine şükreder.  Böylece yaptığı işi bereketlendirmiş olur. "Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti." (İbrahim, 14/7)

Eğer bu nimet Kur’an ise onun artırılması fiziksel değil, onun yüreğe, zihne ve hayata daha fazla nur saçması, daha çok müdahele etmesidir.

7-İlâhi bir parola ve bir şifre imkânını kullanmış olur. Kur’an’ın anahtarı Besmele, Besmele’nin anahtarı başındaki ‘be’ harfidir. Bu harf de bağlama harfidir. Bu bağlantı insanın Allah’a bağını sembolize eder. Besmele ile insan içkini aşkına, dünyayı âhirete, bedeni ruha, bilinçaltını bilinçüstüne, ednayı a’alaya, ulâ’yı ukbâ’ya, fâni’yi bâki’ye, eşyayı kutsala bağlamış olur. Bu bağlamda Besmele, insanın Rabbi ile iletişlime geçmesi için kullandığı Allah tarafından verilmiş bir porola, bir şifre gibidir.  (İslâmoğlu, M. Allah (cc) s: 106-107)

Besmele Allah ile kul arasındaki samimi ilişkidir.  Mü’min besmele ile Allah’a karşı saygısını ve sevgisini dile getirir,  bağlılığını göstermiş olur.  Besmele kulun Allah adına diğer varlıklarla da sağlıklı ilişki kurmasını sağlar.

8-Dua etmiş olur. Besmele ile mü’min Allah’a dua etmiş olur. O’ndan yardım diler. Zira O’nun verdiği güç ve irade olmasa kul hiç bir şey yapamaz. İşine Besmele ile başlayan mü’min Allah’a; “bu hayırlı işi tamamlama gücünü ver ve bunu hayırla tamamlamayı nasip eyle” diye dua eder.

9-Allah’tan izin istemiş olur. Mü’min Besmele ile zımnen Allah’tan o iş için izin istemiş olur. Bir müslüman Besmele çekmekle, “nefsim veya başka bir tanrı  adına değil; Allah adıyla ve O’nun izniyle başlıyorum” demek ister. Besmele çeken kul şöyle demiş olur: “Yâ Rab­bi, şu an, kulluk maddelerinden birini işleyeceğim. Senin ismini anıyor ve iznini istiyorum.”

10-Allah’ı zikretmiş olur. Besmele aynı zamanda bir zikirdir. İnsan unutur. Besmele ona unuttuklarını hatırlatır. Müslüman Besmele ile unuttuğu değerlerin kaynağını, yaptığı işin sonucunu hatırlatır. Zikrin amacı müslümanda Allah ve takva bilincini güçlendirmek olduğuna göre, Besmele bunun için müthiş bir imkandır.

11-Allah’tan yardım talep eder. Müslüman Besmele ile Allah’tan yardım ister. Zira bilir ki Allah insana irade ve güç vermese, gücüne engel olacak bir özür verse o işi yapamaz. “Lâ havle velâ kuvvete” veya “Hasbunallahü ve ni’mel vekîl” diyen mü’min nihai kararın ve yardımın  sadece Allah’tan geldiğinin şuurundadır. Giriştiği işe güç ye­tirebilmesi için gerekli olan kudretin yüce Allah tarafından ihsan edilmesini te­menni ettiğini belirtmiş olur. Kendisinin devamlı olarak O’nun yardımına muh­taç olduğunu bildirmiş, böylece ezelî kudretin yardımını celbetmiş olur.

Besmele, müslümanın elini attığı her işte, adımını attığı her yolda Allah ile beraber olduğunun, O’nun yardımıyla iş yaptığının şuurunda olmasını sağlar/sağlamalıdır.

12-Sekülerizmi reddetmiş olur. İşine Besmele ile başlayan müslüman seküler dünya görüşünü, materyalizmi, ateizmi, laisizmi reddediyor demektir. Çünkü o Allah’tan bağımsız bir hayat, oluş düşünemez. Allah’ı her işine dahil etmiş olur. Ya da Allah’ın her şeye müdahil olduğunu itiraf etmiş olur. Besmelesiz bir dünyada Besmele, müslümanın iki dünyalı yaşaması gerektiğini hatırlatır. Besmele İslâmî dünya görüşünün anahtarı mesabesindedir. Laik dünya görüşü “besmelesiz” olmaktır. (İslamoğlu, M. Allah (cc), s: 107)

13-Şehvetine (aşırı isteklerine) hâkim olmayı, kötülüklere direnmeyi öğrenir. Bir amelin sâlih olup olmaması, müslümanın ona Besmele ile başlayıp başlamadığından belli olur. Çünkü Besmele çeken bir kimse, ağzından çıkan ifade ile yaptığı eylem arasında bir paralellik kurmak zorunda olduğunu, eliyle dilinin birbirini yalanlamaması ge­rektiğini düşünür. Besmele, nefsin isteklerine değil, Allah’ın izin verdiği veya emrettiği şeyleri yapmamız gerektiğini, kötülük ve haramları işlemeye hakkımız olmadığını bize hatırlatır.

Bütün bunlarla birlikte Besmele nasıl bir Allah’a inanmamız gerektiğinin ipuçlarını da veriyor.

 

2-Allah’a sığınmak: İSTİÂZE

Kur’an’da bir kaç yerde Allah (cc) mü’minlere bazı şeylerin şerrinden Allah’a sığınmalarını emrediyor. Bunun elbette farklı sebepleri var.

Her şeyden önce insanın gücü sınırlıdır, çoğu zaman yalnızdır. Bu nedenle her şeye Kâdir olanın, her şeye gücü yetenin yardımına muhtaçtır. Mahiyetini bilemediği tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu noktada bilemedikleri konusunda her şeyi ve her şeyin hayırlısını Bilen’in desteğine ihtiyacı vardır. İstiâze ona önemli bir destek ve sığınma imkanıdır.

İstiâze sözlükte; başkasına sığınmak, himayeye girmeyi istemek, hoşlanılmayan şeylerden kendisini korumasını istemek üzere birine bağlanmak demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 529. İbni Manzur, C. b. M. Lisânu’l-Arab, 10/329)

İsti’aze; her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah'ın yardım ve hima­yesini istemeyi ifade eder. Herhangi bir işe başlarken ve herhangi bir münasebetle “Eûzü billahi mine'ş-Şeytani'r-racîm-Kovulmuş (iyilikten uzaklaştırılarak, lânetlenmiş) olan şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım” cümlesini söylemektir.   

‘İstiâze’de; “meâzallah-Allah'a sığınırım”, “ne-ûzübillâh-Allah'a sığınırız” ibareleri de kul­lanılır. Meâzallah Kur’an’da iki âyette yer alıyor:   (Yûsûf 12/23, 78-79)

-Kur’an’da istiâze örnekleri

Kur’an’da ístiâze ‘Eûzü-ben sığınırım’ yedi yerde (Bekara 2/67. Hûd 11/47. Meryem 19/18. Mü’minun 23/97, 98. Felak 113/1. Nas 114/1), iki âyette “uztü-sığındım” şeklinde (mazi kalıbıyla)  (Duhân 44/20. Mü'min 40/27), bir âyette çoğul fiili olarak (Cinn 72/6), bir âyette de Meryem’in (as) İsa ‘yı (as) ve onun neslini Allah’ın korumasına ısmarlamasını anlatmak üzere (Ali İmran 3/36), bir kaç âyette emir kalıbıyla yer alıyor.

 

-İman ve ibadet olarak istiâze

Dört âyette ise "gul euzü– de ki sığınırım’ şeklinde emir olarak yer alıyor. Mesela;

“Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım!

Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım, Rabbim!” (Mü’minun 23/96-98)

Bu âyet kötülüğün bir başka kötülükle değil, kötülüğün iyilikle savılmasını öğütlediği gibi, hem insanlardan, ya da şeytanî güçlerden gelebilecek kötülüklerden, hem şeytanların kışkırtmalarından Allah’a sığınma emrediliyor. Hatta şeytanların insanın yanına yaklaşmalarından bile. Zira bu halde onların insanı kandırmaya çalışacakları kesindir.

Bilindiği gibi Kur’an’ın son iki sûresine (Felâk ve Nâs) “muavvizeteyn”, yani iki sığınma sûresi denir. Allah (cc) her iki sûrede de bazı yaratıkların şerrinden kendisine sığınılmasını emrediyor. Bu, şeytan başta olmak üzere bazı yaratıkların insana zarar verebileceklerini, ya da insanların bazı şeylerden korkabileceklerini, buna karşılık onların yalnızca bu varlıkları yaratan Allah’tan yardım istemeleri gerektiğini gösterir.

Nâs Sûresi genel kanaate göre Şeytanın ve insanların her türlü vesvese ve kandırmalarına, yanlış yola veya günaha sevkeden ayartmalarına, özellikle din/inanç konusunda gözboyacıların aldatmalarına  karşı Allah’a sığınmayı emrediyor.

‘İstiâze’ dört âyette de “feste’iz-ve sığın” şeklinde emir kalıbıyla geliyor. Bunlardan iki tanesinde şeytanın ayartmalarına karşı, bir tanesinde Kur’an okurken şeytandan, bir tanesinde ise müstekbirlere karşı Allah’a sığınılması emrediliyor.  

Bir imtihan yeri olan bu dünya hayatında insanın en büyük düşmanı şeytandır. (Sebe’ 34/20. Nisâ 4/60, 120. Mâide 5/91. A'raf 7/22, 27. Yûsûf 12/5. Nûr 24/21. Zuhruf 43/62. Yâsîn 36/60 v.d.)

O, Allah’ın rahmetinden kovulması üzerine insanları saptırmak üzere Allah’tan izin istedi. İstediği izin kendisine verildi. (A'raf 7/17. Hıcr 15/39-40. Sâd 38/82-83) O bunu yaparken  pek çok metod kullanır, pek çok yola başvurur. (Bkz: Nisâ 4/60, 120. İsrâ 17/64. Mâide 5/91. Neml 27/24. Ankebût 29/38. Nûr 24/21 v.d.)

İblis bütün gücünü kullanarak, bütün imkanlarını seferber ederek, düşmanlarını azdırmaya, isyana sürüklemeye ve kandine bağlamaya gayret edecek. Kabilesini (askerlerini), dostlarını, cinlerden ve insanlardan yardımcılarını devreye sokar, bu iş için kullanır. (A'raf 7/27. İsrâ 17/64. İbrahim 14/22)

Öyleyse bu düşmana karşı dikkatli olmak ve onun ayartmalarına karşı Allah’a sığınmak, O’ndan yardım dilemek her iman sahibi için görevdir ve ilâhi imkandır. Bunun yanısıra bir insanın bir mutlak Koruyucusunun olduğunu bilmesive böyle durumlarda O’na sığınması hem imandır, hem de vahye uygun Allah tasavvurudur.

 Kur’an şeytanın ayartmalarına karşı yapılması yapılması gerekeni, bu büyük ve tehlikeli engeli aşmanın çaresini göstermektedir: İstiâze. Bu Allah’a sığınma emri aynı zamanda şeytana boyun eğmeme iradesini ve çabasını da ihtiva eder. (A’raf 7/199-200)

Takva sahipleri bazı kışkırtmaların Şeytandan geldiğini anlayıp öfkelerine hakim olurlar ve gerçeği görürler. (A’raf 7/201)  

Bir başka âyette Şeytandan bir vesvese geldiği zaman hemen Allah’a sığınma emrediliyor.   (Fussilet 41/36) Şeytan, insanın içinde gazap ve öfke duygularını kabartabilir, günah ve isyan eğilimlerini güçlendirebilir. Bu da kişiyi Kur’an’ın öğütlediği üstün ahlâktan uzaklaştırır.

Kur’an okumaya başlarken istiâze Allah’ın emridir. (Bkz: Nahl 16/98-100) Kur’an insanlara kapsamlı değişmez ahlâkı ilkeler sunar. Zaten değişmez değerlerin kaynğı Kur’an’dır. O Allah’a yürekten bağlı olanlar için doğru yol bilgisi, zihin ve ruh için rahmettir ve müjdedir. Şeytan, Kur'an okuyan kişiyi, Kur'an'ı anlamaktan ve onunla amel etmekten vazgeçirmek için var gücüyle uğraşır, kalbine vesvese sokarak Kur'an üzerinde düşünmekten onu alıkoymaya çalışır. 

Şeytanın şerrinden Allah'a sığınmak, Kur'an tilâvetine zemin hazırlatmak için bir mukaddimedir. Böylece okuyucu samimi bir kalb ve açık zihinle Kur'an'ı okumağa başlar. Öyleyse Kur’an okurken şeytantan Allah’a sığınmalı. Daha da önemlisi “eûzü billah” derken ne dediğimizin farkında olmalıyız. Şeytan Kur’an’ı anlamanın önüne engel koyabilir. Tilaveti/kıraati kişisel çıkara alet etmeyi fısıldayabilir. Okuyanı keyfi bir yoruma sürükleyebilir.

İstiâze, Kur’an’ı anlama çabasına yönelik her tür şeytanî müdaheleden sakınma iradesini ifade eder. Bu aynı zamanda Kur’an okurken yapılacak zihni ve kalbi hazırlığa da bir teşviktir. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/522)

Allah (cc) yeryüzünde haksız yere kibirlenen, zorba ve zalim müstekbirlere karşı da daima kendisine sığınılmasını, yalnızca kendisinden yardım istenilmesini emrediyor. (Mü’min 40/56) Bu âyet genel anlamda Allah’a sığınmayı emrediyor. Eğer yukarısı ile bir bağlantı kurarsak, müstekbirlerin İslâmî davete ve müslümanlara yapabilecekleri kötülüklerden Allah’a sığınmayı da anlayabiliriz.

Hz. Musa (as) da Âhirete inanmayan her kibirliden Allah’a sığınmıştı. (Mü'min 40/27)

 

-İstiâze söyleyen bir müslüman ne yapmış olur? 

1-Eûzü söylemek emre itaat ve onu yerine getirmektir. Bir müslüman için şer’î (dinî) hükümleri, ister emir olsun, ister nehiy (yasak) olsun, onları yerine getirmek son derece önemlidir.

2-İstiâze akla manevî abdest aldırmaktır. Kalpleri evirip çeviren, ferman dinlemeyen gönüle fermen dinleten Allah’tır. Kafa karışıklığı da denilen akıl ve duygu kirlenmesi şeytana nisbet edilir. (A’raf 7/200) Zira insanın özü temizdir. Arızi kirleri temizleme tezkiyedir. İstiâze şeytanî kirlenmelere karşı insanın biliç altını inşa eden kalbî bir ameldir. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/3)

3-Eûzü Kur’anla bütünleşmektir. Müslüman şeytandan ve başka yaratıklardan gelebilecek tehlikelere karşı, kötülüklerden, kötülük odaklarından, şeytanî bütün dürtülerden düşünce ve eylem (amel) planında kaçabilmek için Allah’ın kendisini korumasını ister.

4-İstiâze Allah’tan yardım istemektir. İmanın tezahürü, Allah’a tevekkülün isbatıdır. İstiâze bir manada ‘sığınma ve yardım isteme’ ahlâkıdır, tavrıdır.

5-İstiâze acziyet ifadesidir. Müslüman bununla kendi acziyetini, Rabbinin Kadir-i Mutlak olduğunu da ifade etmiş olur.

6-İstiâze uyaraılara kulak vermektir. Müslüman “eûzü” söylemekle Allah’ın Kur’an’daki uyarılarına kulak verdiği göstermiş olur. Zira Kur’an sakınılması veya dikkat edilmesi gereken bazı kötülük odaklarına karşı insanları uyarıyor.

7-Eûzü Allah’a iltica etmektir. Müslüman istiâze ile  kötülük, vesvese, günah ve isyan gibi insanın iç dünyasını işgal eden duygulardan kurtulmak için Rabbinin ismine sığınmasıdır. O’nun ismiyle, sevgisiyle, O’nun yakınlığı ile duygularını doyurma (itmi’nan) çabasıdır.

8-İstiâze hem amel, hem düşüncedir. Kişi kötülükten uzaklaşmadan iyiliğe yaklaşamaz. Zulmü reddetmeyen adalete yaklaşamaz. Bunu da Rabbine sığınarak, O’nun yardımını isteyerek yapar. Bunu imandan kaynaklanan bir düşünce ile tasavvur eder, sonra bir amel olarak pratiğe döker. 

9-İstiâze önemli bir zikirdir. Zikir Allah’ı unutmamak, her an ve her işde Allah’ı hatırlamak olduğuna göre istiâze ile mü’min Rabbini anar. Kişi sevdiğini ve saydığını anar. İstiâze en çok sevilenin farklı bir şekilde hatırlanmasıdır.

10-İstiâze ma’rifettir. Yani hem dostu ve düşmanı tanımak, kimin kendisine ve neye karşı yardım edebileceğini bilmektir. Şeytanın geçmisini, rolünü, düşmanlığını unutmamaktır. Bu konuda şuur sahibi olmaktır.

11-İstiâze teselli ve mutluluk sebebidir. Bir kimse Allah’tan yardım istese istediği geri çevrilmez, dua etse duası yüzüne çarpılmaz. Şeytana karşı yardım isteyen kuluna Allah yardım eder. Eûzü ile yardım isteyenin gönlü müsterihtir.

12-İstiâze aynı zamanda duadır. Nitekim Peygamberin ve Hz. Muhammed’in nelerden Allah’a sığındığına bakarsak, pek çoğunun Allah’a dua olduğunu görürüz.

Sözün özü “istiâze” de sahih Allah tasavvuru inşa eden imkanlardan biridir.

Hüseyin K. Ece

18.02.2017

Zaandam

Kur'ani Hayat Dergisi, Mart-Nisan 2017 Sayı: 52