Hayatın devamını sağlayan besinlere “gıda” denildiğine göre, onların temin edilmesi önemli olduğu gibi, helâlinden elde etmek de önemli bir konudur. 

Gıda ve rızık aynı şey mi? Ya da aralarında ne gibi bir bağlantı var? Tayyibât ne demektir? Gıda ve rızkın helâl ve temiz olması ile tayyibât arasında bir ilişki var mı? İnfak, elde olan her şeyden mi yapılır, yoksa helâl rızıktan mı?

Bu yazıda bu gibi sorulara cevap armaya çalışacağız.

 

-Helâl nedir?

Helâl kelimesi Arapça’da türevleriyle birlikte çeşitli anlamlar taşıyan zengin bir kullanıma sahiptir. Bunun aslı “hal-le” köküdür. Bu da sözlükte düğümü veya bir sorunu çözmek, açmak demektir. Bu kullanım da bir yere konaklama durumunda yüklerin çözülmesi anlamından gelir.

“Helâl” masdar olarak sözlükte; mubah, câiz ve serbest olmak, ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak anlamına gelir.[1]

“Muhallel”; helâl kılınan, me’zun; yapılmasına veya kullanılmasına izin verilen, serbest bırakılmış, meşru’; akla ve şeriate uygun olan, İslâmın ölçülerine uyan demektir.[2]

Bir şeriat (fıkıh) terimi olarak “helâl”, yapılmasında, yenilip içilmesinde, kullanılmasında, söylenilmesinde sakınca (vebâl) olmayan her şey. Helâl bu açıdan mübahtan daha kapsamlıdır. Helâl anlamında ‘hıll’ kelimesi de kullanılmakta­dır. (Âli İmran 2:93. Mâide 5:5. Beled 90:2)

Hayatın bütün alanlarıyla ilgili hükümler koyan İslâm, hayatın devamlılığını sağlayan yiyeceklerle ilgili de ölçüler getirdi. İslâm’ın hükümlerine uymakla mükellef olan müslümanlar her gün almak zorunda oldukları gıdalarla ilgileri hükümleri ve bilgileri bilmek durumundadırlar.

Kur’an, helâl kelimesini türevleriyle birlikte hem sözlük anlamıyla, hem de terim anlamıyla elli yerde kullanmaktadır.  

  1. es-Semerkandî, hüküm­lerin niteliklerini yasak yönüyle haram, muharrem, mahzûr, menhî ve mekruh olarak; serbest olma yönüyle ve bunların karşıtı olarak helâl, muhallel, mübah, izin verilmiş (me'zun), serbest bırakılmış (mutlak), mendup, sevilen (mahbûb), razı olunan (merzâ) ve bunların hepsini kapsayan meşru’ şeklinde iki ana kategoriye ayırır. Ona göre helâl; “bir kimseye bir eylem hakkında şer‘an izin vererek serbest bırakmak”tır.[3]

Bir şey hakkında ‘bunu yapmak dinen caiz değildir’ demek, o şeyin haram, mekruh veya sakıncalı, şüpheli olduğuna delâlet eder.[4]

Mübah: Bu kelimenin aslı ‘ibâha’dır. ‘İbâha’, sözlükte; bir şeyin yapılması veya terkedilmesi arasındaki hükümdür. Bu şeriatın, mükellefi (yükümlüyü), yapılması veya yapılmaması arasında serbest bıraktığı, yapılmasında veya terkedilmesinde bir vebâl (sakınca) olmayan işler hakkındaki hükmüdür.[5]

 

-Helâlle ilgili Kur’anî ölçüler

İnsanlara bazı şeylerin helâl bazı şeylerin haram edilmesi, dünya imtihanının bir gereği, hayr ve şer ile denenmenin bir sonucudur. (Enbiyâ 21/35)

İslâma göre müslümanların önünde geniş bir mübah (helâl-caiz) alanı vardır. Hayatı bu “helâl alan”da hayatı güzel bir biçimde yaşayabilmek için bazı kurallara uymak, bazı yasaklardan kaçınmak gerekir. Haramlar, insan için çizilmiş güvenlik ve tedbir sınırlarıdır. Haramlar hem günah sebebidir, hem de hayatta fesada sebep olurlar.

Kur’an helâl olan şeylerle ilgili şu prensipleri getirmiştir:

-Helâl rızkı tercih etmek imandan kaynaklanır: İman etmek helâlinden kazanmayı, yemeyi, içmeyi, harcamayı, helâl davranışlarda bulunmayı, helâl eğlenceleri yapmayı gerektirir. Helâl anlayışı ile sürdürülen hayat Allah rızasına daha uygundur. “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.“ (Bakara, 2/168. Bir benzeri: Bakara 2:172)

Bütün peygamberler ve iman edenler de helal rızıktan yemekle emrolundular. (Mâide 5:88. Nahl 16:114. Mü’minun 23:51)

Allah (cc) insanları temiz ve helâl olan şeylerle rızıklandırıyor. Ya da insanların helâl olan kaynaklardan beslenmelerini, helâl olan işlerle meşgul olmalarını uygun görüyor. (Mü’min 40:64)

-Eşyada aslolan ibâhedir: İslâm’a göre eşyada asıl olan mübah (helâl) olmadır. Bir şeyin yapılması, yenilmesi, kullanılması, söylenmesi açık deliller ile haram kılınmamışsa, o dinen helâldir, mübahtır. Bir şeyin helâlliği değil, haram oluşu isbata muhtaçtır. Ancak o şey hakkında şer’î bir yasak varsa, ya da zararlı olduğu anlaşılırsa, o zaman helâl olmaktan çıkar.

Haram veya günah olan şeyler helâl olanlara göre daha azdır. Eşyada, yani insanların geçim vasıtaları olan şeylerde, bitki, meyve ve yiyeceklerde, kullanılan yöntem ve tekniklerde, kurum ve sistemlerde aslolan mübahlıktır, helâl olmaktır.  

-Helâl haram koyma yetkisi Allah’ındır: İslâma göre bir şeyin ‘helâl’ veya ‘haram’ olmasının hükmü insan aklına veya beşeri otoritelere bağlı değildir. Hiç kimse veya hiç bir otorite sahibi de kendi anlayışına göre (İslâmî anlamda) helâl ve haramlar tesbit edip insanlara dayatamaz. Kur’an böylelerini kınıyor. (Yûnus 10:59)

Bir başkası için haram veya farz hükmü koymak, ya da bazı konularda onları serbest bırakmak; bir gücü, bir otoriteyi ifade eder. Bu hak da yalnızca insanın asıl sahibi ve onun üzerinde mutlak otorite sahibi olan Allah’a aittir.

“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolaysıyla: ‘şuna helâl, buna haram’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl 16/116)

Hz. Muhammed (sav) şöyle buyuruyor: "Helâl Allah'ın kitabında helâl kıldığı şeyler, haram da Allah'ın kitabında haram kıldığı şeyler­dir. Hakkında hüküm belirtmediği hu­suslar ise sizin için affettiği şeylerdir."[6]

İşine geldiği gibi ‘helâl’ ve ‘haram’ ölçüsü koymak Allah’tan rol çalmaya kalkışmaktır. Halbuki insanın görevi bu değil, vahyin ölçülerine uymaktır.

Peygamberler, ya vahiyle bildirilen haram ve helâli açıklarlar, ya da vahyin kapalı bıraktığı şeyleri yine vahiy doğrultusunda insanlara bildirirler. (A’raf 7:157. Tevbe 9:29)[7]

İslâm fıkhında, Kitap ve Sünnet’te açıkça belli olmayan haramlar ve helâllar hakkında yapılan ictihadlar, haram ve helâli tesbit etme, mü’minleri haramlardan koruma gayretidir.

-Şüpheli şeylerden kaçınmak gerekir: Kur’an “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme....” (İsrâ 17:36) diyor. Öyleyse bir şey hakkında kesin bilgi olmadan, Kur’an ve sahih Sünnetten bir delil olmadan helâl ve haram hükmü vermek doğru değildir. İnsan yanılabilir. Ya da “madem ki hakkında açık bir haram hükmü yok, öyleyse o helâldir” deyip her şeyi yemek veya yapmak da takvaya uymaz. Çünkü en azından şüphe vardır.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir; fakat aralarında birta­kım şüpheli şeyler vardır ki onları insanlardan birçoğu bilmez. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur..."[8]

-Haramı helâl saymak, helâli de haram yapmak hatadır: Allah adına sahte kutsallıklar ve haramlar icat etmek iman sahibi kimselere yakışmaz. 

Kur’an şöyle diyor:  “De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı zineti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?…” (A’raf 7/32)

Helâli haram kılmanın yanlış olduğu konusunda titiz olan Kur’an; ““Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı (helâl temiz olanları siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez” (Mâide 5:87),  

  1. Peygamber’e de; Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığını niçin kendine haram ediyorsun?” (Tahrim 66:1) diyor.

Allah’ın kendilerine helâl olarak verdiği, ya da yemelerine izin verdiği temiz yiyecekleri haram sayanları kınamaktadır. (En’am 6:140, 143, 144)

-Helâlin çerçevesi daha geniştir: Mübahın/helâlin alanı oldukça geniştir. Haramlar sayılı, mübahlar/helâller ise sayısızdır. (Hacc 22/30) İslâmın çizdiği bu geniş alan, müslümanlar hakkında bir rahmet, din ve dünya işlerinde bir kolaylıktır.

Kimsenin bu geniş alanı daratma hakkı yoktur. İslâmı bir haramlar listesi haline getirmek müslümanlara iyilik değildir. Buna karşılık, açık hükümlere rağmen her şeye “mübah, caiz”, “bir şey olmaz”, “bir sakıncası yoktur” damgasını vurup haramın sınırlarını zorlamak da yanlıştır.

-Bir şeyin haram oluşu pis ve zararlı oluşuna göredir: Şâri’ (Kur’an ve Sünnet) bir şeyin haram olduğunu açık ve anlaşılır bir şekilde söylemişse o haramdır. Kur’an, “Bugün size iyi ve temiz (nimetler) helâl kılındı.” (Mâide 5:5) dediğine göre pis, murdar, zararlı, imana yakışmayan şeyler haramdır. Temiz, faydalı ve ziynet eşyası (süs, geçim ve fayda sağlayan şeyler) niçin yasak olsun ki. Bütün bunlar dünya hayatının süsüdür. (Kehf 18:46)

 

-Temiz şeyler helâldir

Allah (cc), insanlara bütün temiz şeyleri (tayyibât’ı) helâl, pis (rics ve necis) olan şeyleri de haram kılmıştır. (Mâide 5:5, 157)

Elbette pis ve kötü ile temiz (tayyip) ve iyi bir değildir. “... pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir)...” (Mâide 5:100)

Nitekim Allah (cc), müslümanları (Nisâ 4:160. Mâide 5:1,4,5. Enfal 8:26), İsrailoğullarını (Yûnus 10:93. Câsiye 45:16), bütün insanları (İsrâ 17:70. Mü’min 40:64. Nahl 16:72) temiz rızıkla rızıklandırdığını söylüyor.

İslâm hukukunda araçların da amaçlar gibi meşrû olması esastır. Bu sebeple helâl ve temiz kazanç teşvik edilmiş, haram, gayri meşrû ve kirli (habis) yollardan elde edilen kazançlar yasaklanmıştır.[9]

Kur’an helâl yiyecekleri nitelemek üzere ‘tayyib’ (çoğulu: tayyibât) kelimesini kullanıyor. Burada bu yiyeceklerin hem temiz olduklarına, hem de onları yemenin helâl olduğuna işaret vardır. (Bakara 2:57, 172. Nisâ 4:160-161. Enfal 8:26)

 

-Gıda nedir?

Türkçe’ye gıda olarak yerleşen bu kelimenin aslı Arapça’da “ğa-ze-ye/ğezâ” fiilidir. Bu fiil  birine gıda vermek, yemek yedirmek, birini beslemek demektir. Bununun isim hali “el-gıdâu” (pelten ze ile), gıda, besin demektir.

Buna benzeyen “el-ğıdâu” (dal ile); kahvaltı, günün ilk saatlerinde  yenen yemek. Yatsı vakti yenen el-aşâu’nun tersidir.[10]

Türkçe sözlükte gıda: Beslenmeye yarayan, besleme vasfı olan şey, besin, azık. (Mecazi olarak) Ruhî ve zihnî tatmin sağlayan şey.[11]

Genel bir tanımla gıda: “Doğrudan insan tüketimine sunulmayan canlı hayvanlar, yem, hasat edilmemiş bitkiler, tedavi amaçlı kullanılan tıbbi ürünler, kozmetikler, tütün ve tütün mamulleri hariç insanlar tarafından yenilen, içilen ve yenilmesi, içilmesi beklenen işlenmiş, kısmen işlenmiş veya işlenmemiş her türlü maddeyi ifade eder.”[12]

Helâl gıda; bir Müslümanın İslâm fıkıh kurallarına uygun tüketebileceği gıdaları ifade etmektedir.

 

-Rızık nedir?

Gıdanın bir benzeri rızıktır. Çoğu zaman birbrilerinin yerine kullanılır.

Rızık, ‘ra-ze-ka’ fiilinden türemiş bir isimdir. Bu da yiyecek vermek, rızıklandırmak, nasip etmek demektir. Bu fiil bir vakta mahsus olarak yapılan iyilik ve ikrama delâlet eder. Kelimenin anlam yolculuğunda vakit düşmüş, her türlü verme için kullanılır olmuştur. "Allah rızık vererek rızıklandırdı" denilir.[13]

‘Rızık’ sözlükte; devam eden bağış demektir.

Rızık kendisinden istifade edilen şeydir. Asker yiyeceğine de "erzakul-cünd" denir. Rızık yiyecek, giyecek ve faydalanılacak her şeye dendiği gibi; bağış; pay, nasip” gibi şeylere de denir.[14]

Kur'an rızık kelimesini genellikle üç anlamda kullanıyor: 1-Dünya ve âhirette yapılan ve devam eden bir ilâhi bağış, 2-Canlılara nasib olan şey, pay. 3-Faydalanılan gıda, besin."[15]

Rızık, bunlardan başka Arap filologlarına göre rızık; el-atâ (vermek), ihsan, yenilmiş, mideye varmış olan gıda, şükran-ı nimet,  ma’ruf, adl, meşhur, dinin helâl kıldığı ya da emrettiği yiyecek, cömertlik, tatlıdil, iyi muamele”  gibi anlamların yanında; “yiyecek, giyecek , nimet, kısmet, azık, doygu, servet, refah, insanın yararlanabildiği her türlü mal ve varlık” gibi manalara da gelir.[16]

Rızkın çoğulu ‘erzak’tır.

 

-Rızkın Terim Anlamı

Gerçmişte kelâmcılar ve fâkihler (fıkıh alimleri) rızkı farklı şekillerde tanımlasalar da âyet ve hadislerin incelemesinden anlaşıldığına göre rızık iki manada kullanılmaktadır: Özel manada rızık; “Allah’ın canlılara yeme içme ve başka hususlarda yararlanmak ve gıdalanmaları için verdiği şeyler. Yediğimiz, içtiğimiz, gıda olarak faydalandığımız her şey rızık kapsamına girer. Genel manada rızık ise; “canlıya ve bilhassa insana verilen mal ve mülktür.”[17]

Yararlanılması için verilen bağış, gıda, insanın nasibi, yiyecek-içecek gibi şeylerdir. Boğaza ulaşan ve gıdalanılan şeylerdir diye de tanımlanmıştır.

‘Rızık’ bir başka deyişle, kendisinden faydalanılan veya Allah’ın canlıya zevk alması ve faydalanması için verdiği şeydir. Öyleyse mülk olsun olmasın, yenilen, içilen ve diğer şekilde kullanılmak suretiyle kendisinden faydalanılan mallar, çocuklar, eşler, ilim, iman bilgileri gibi şeyler de birer rızıktır.

Rızk iyilik ve ikram etmek, hayati ihtiyaçlarını temin tedarik etmek, geçimini sağlamak,  anlamlarına da gelir. Bu anlamı kazandığı yerlerde genellikle çift mef'ul (tümleç) alır.[18]

Türkçe sözlük rızkı şöyle tanımlıyor: Rızık: Yiyecek şey, azık, nafaka, maişet. Allah’ın kullarına ve diğer yaratıklarana lütfu olan nimet, yenilen, içilen ve sarf edilen şey, kısmet. Hayatı devam ettirmeye yetecek miktarda yiyecek. Servet, refah.[19]

İnsana rızık olarak verilen şeyler arasında evcil hayvanlar (Hacc 22:28, 34) bitkisel ürünler (İbrahim 14:37), insanların ve diğer canlıların gıdaları (Ankebût 29:60. Nahl 16:73. Hûd 11:6) sayılmaktadır. Yine cennetlik kimselere orada verilenler, yapılan bağışlar, kavuşacakları ni’metler (Hacc 22:58. Mü’min 40:40), Cennette şehidlere verilecek üstün dereceler ve sunulan ni’metler (Âli İmran 3:165. Hacc 22:58), yağmur (Mü’min 40:13. Zariyât 51:22), peygamberlik (vahiy) de (Hûd 11:88), her türlü gıda, servet, mal ve mülk (Nahl 16:71) ‘rızık’ olarak tanımlanıyor.

Âlimler rızkı iki kısma ayırmışlar. Birincisi; zahir (görünen) olanlardır ki, bunlar insanın hayatının devamını sağlayan gıdalardır. Tıpkı bedendeki kuvvetler gibi. İkincisi; ise bâtın (görünmeyen) kalp ve nefis için gıda olanlardır.[20] Bunlar da marifet, sevgi, merhamet, vicdan, takva bilinci ve bilgi gibi şeylerdir.[21]  

 

-Rızık ile ilgili Kur'anî ölçüler

-Rızıkları yaratan Allah'tır

Kur’ân-ı Kerîm’de 123 yerde geçen rızık kavramı ve rızıklandırma fiili ekseriyetle Allah’a izâfe edilirken bazı âyetlerde buna aracı olması dolayısıyla kula da nisbet edilmiştir. (Bakara 2:233. Nisâ 4:5, 8. Kehf 18:19. Rûm 30:40)

Kur’an’da ayrıca, hayatiyetini sürdürecek hiçbir imkâna sahip bulunmayan varlıklar dahil olmak üzere yeryüzündeki bütün canlıların rızkını verenin Allah olduğu vurgulu ifadelerle anlatılır.[22]

Kur’an bunu Allah’a nisbet ederek, “Allah rızıklandırdı, rızıklandırdık, rızıklandırdı, rızıklandırır, bizi rızıklandır” şeklinde kullanmaktadır. Buna göre rızık ya doğrudan doğruya veya bir sebebe bağlı olarak Allah’a aittir. (En’am 6:142. A’raf 7:50. Hûd 13:6. Fâtır 35:3 v.d.)  

  1. el-Isfahânî “rızkı yaratan, veren ve ona sebep olan” anlamında Allah’a Râzık denildiği gibi rızka ulaşmaya vesile olan insanlara da bu ismin verilebileceğini, ancak Esmâ-i Hüsnâ’dan olup “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasındaki er-Rezzâk isminin sadece Allah’a nisbet edilebileceğini belirtir.[23]

Mü’min, Allah’ın ‘hayru’r râzıkîn-En hayırlı rızık verici’ olduğunu bilir ve bunun karşılığının şükür olduğunun bilincindedir. Kur’an bunu altı yerde tekrar ediyor.  (Mâide 5:114. Sebe’ 34:39. Nahl 16:73-74. Mü’minûn 23:72. Cumua 62:11)

Allah’ın en güzel isimlerinden (Esmau’l-Hüsna’dan) olan er-Rezzak ise bir âyette yer alıyor. Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.” (Zariyât 51:58)  

O her çeşit rızkı kesintisiz ve bol veren bir Rezzaktır. O insanlara her türlü rızkı verir ama insanlardan rızık istemez. (Tâhâ 20:132) Allah, insanların rızkını tutsa, kesse onlara rızık  verecek başka biri yoktur. (Mülk 67:21) Allah’ın er-Rezzak oluşuna iman Allah’a imanın bir parçasıdır. Rızık deyince aklına boğazdan geçenler gelen biri, er-Rezzak’ı anlamamış demektir. Allah’ın er-Rezzak olduğunu anlatan ayetin yer aldığı pasajın konusu kulluktur.[24]

-Rızık daralıp genişleyebilir: Yarattığı varlıkların rızkını üzerine alan Allah (cc), rızkı dilediği kimseler hakkında genişletir veya daraltır. (Ra’d 13:26. İsrâ 17:30. Kasas 28:82. Ankebut 29:62. Zümer 39:52. Sebe’ 34:36,39 v.d.)

Bir hadiste günahlardan dolayı Allah’tan mağfiret dilemenin, akrabaya ilgi göstermenin (sıla-i rahim’in) rızkı genişleteceği ifade edilmiştir.[25]

Bir başka hadiste rızık terazisinin Allah’ın elinde olduğu, dilediğine az, dilediğine çok verdiği anlatılıyor.[26]

Bir hadiste de gereği gibi tevekkül ettikleri takdirde insanların da kuşlar gibi rızıklandırılacağı haber veriliyor.[27]

-Rızık sebeplere bağlıdır: Rızıkları elde etmede insanların çabalarının, şartların, ortamın büyük rolü vardır. Bunlara rızkın sebepleri diyoruz. Şüphesiz ki rızık verme olayı Allah’ın hesabı ve takdiri iledir. Biz rızık dağıtımındaki hikmeti ve ilâhi takdiri bilemeyiz. 

Allah’ın katında bütün canlıların ne kadar rızıklanacakları bellidir. Çeşitli sebeplere bağlı olarak canlılar bu takdir edilen rızıklarına ulaşırlar. Biz bunu hayvanlara verilen yeteneklerde ve onların tabii olarak beslenmelerinde görüyoruz.

-Rızık aramak/kazanmak insanî bir görevdir: Ancak Kur’an, yanlış bir tevekkül anlayışına sığınmak yerine insanlara karada ve denizlerde rızkını aramalarını (Fâtır 35:12. Mülk 67:15), helâl ve temiz rızıklardan faydalanmalarını ve şeytana uymamalarını (Bakara 2/168; en-Nahl 16/114), başkalarının rızkına göz dikilmemelerini istiyor. (Tâhâ 20:131)

Maddî veya manevî, dünyevî veya uhrevî rızıklar talep edene nasip olur.

İnsana verilen en önemli rızıklardan biri de iradedir. İrade rızkının şükrü rızkı istmek, rızkı aramaktır. (Rûm 30:40)[28]

-Rızkın azlığı veya çokluğu deneme sebebidir: İnsanları, hangisinin daha iyi amel (eylem) yapacağını denemek için yaratan Allah (cc) (Mülk 67:2), insanları bir de onlara lutfettiği rızıkla imtihan eder. Bu rızkın azlığından veya çokluğundan ziyade, kişinin rızıklar karşısındaki tavrının denenmesidir. (En’am 6:165. Fecr 89:15-16)

 

-Helâl rızık (gıda)

İlginçtir, Kur’an helâl, temiz, sağlıklı, kaliteli gıdaları, yiyecek ve içecekleri, besin maddelerini “tayyibât” sıfatıyla anıyor. Bu hem onların değerine, hem de tercih edilmeleri gerektiğine bir işarettir. Bunlar temiz, sağlıklı ve kaliteli gıdadır.

İnsan, hayatını devam ettirebilmek için bir takım maddelere muhtaçtır. Kişi onları şöyle veya böyle, az veya çok  elde eder, rızıklanır ve sonunda ömrünü tamamlar. İnsana düşen helâlından rızık aramak, rızkı verene şükretmek ve kendisine rızık olarak verilenlerden Allah (cc) yolunda harcamaktır. Yalnızca Allah’a kulluk yapanlar böyle yaparlar. (Nahl 16:114. Bakara 2:172)

Allah (cc) genelde insanlara, özelde müslümanlara helâl ve temiz rızıklardan beslenmelerini emrediyor: “Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl temiz (halâlen tayyiben) olarak yeyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekten o, sizin içi apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2:168. Mâide 5:88) Çevrede yenecek, içecek, kullanacak, inanılacak, yüreğe konulacak çok şey olabilir ama, siz ey müslümanım diyenler; bunlardan tayyip (temiz, hoş ve helal) olanları seçin.

Helâl rızkı talep etmek ile takva bilinci arasında bir ilgi söz konusudur. Yani eğer Allah’tan korkup sankınıyorsanız, O’na karşı kulluk bilinci ile davranın ve rızkını helâl yollardan temin edin demektir.

Helâl ve temiz rızık yerine haram ve pis, sağlıksız ve murdar şeylerle beslenenler, boğazına, aklına, kalbine ve ruhuna neyin girdiğine dikkat etmeyenler vahiy diliyle tehdit ediliyor. (Tâhâ 20:81)

Allah (cc) insanı zaten temiz şeylerle (tayyibât ile) rızıklandırır. (İsrâ 17:70. Mü’min 40:64. Yûnus 10:93. Câsiye 45:16. Bakara 2:57. A’raf 7:160)

Temiz ve helâl rızık talep etmek, karnı, aklı, kalbi ve ruhu helâl ve temiz rızıkla beslemek Allah’ın emri olduğuna göre “tayyibe rızık, tayyibât” ne demektir?

 

-Tayyip ne demektir?

Allah (cc) insanlar için rızık olarak yarattığı her şeyi “tayyib” diye niteliyor. Bu, hem bunların temiz ve sağlıklı oluşuna vurgudur, hem de insan için ancak tayyib kılınan besinler rızık olacağına işarettir.

Tayyib sözlükte; duyu organlarının ve nefsin lezzet aldığı, hoşlandığı şeydir. Çoğulu «tayyibât»tır. 

Şeriat dilinde ‘et-taâmu’t tayyib-temiz yiyecek’; ya yenilmesi caiz-helâl, ya da zaruret dolaysıyla caiz olduğuna hükmedilen yiyecektir. O, hem şimdi hem de sonradan yenilmesi caiz olan besin/gıdadır ki onu yiyen kınanmaz.[29]

 

-Kur’an’da tayyip kelimesi

Kur’an’da tekil (tayyib-tayyibe) ve çoğul (tayyibât) olarak helâl anlamında kullanılmaktadır. (Bakara 2:172. Mâide 5/87-88. Nahl 16/114. A’raf 7/32, 160. Tâhâ 20/81. Mü’min 40//64 v.d.)

Tayyip ayrıca; -Helâl yiyecekleri (rızkı) (Bakara 2:168. Mâide 6:87-88. A’raf 7:32,160 v.d.),

-Ganimetleri (Enfal 8:69),

-İnsanları (Nûr 24:26),

-Müslümanları (Enfal 8:37)

 -Amelleri (davranışları) nitelemek için de kullanıyor. (Nisâ 4:2)

-İmanî olanı nitelendirmek üzere (Mâide 5:100. Hacc 22:24) kullanılıyor.

-Tayyib kelimesi bir hadiste Allah’ın sıfatı olarak geçmektedir.[30]

 

-Kur’an’da tayyibe kelimesi

‘Tayyibe’, ‘tayyib’ kelimesinin dişil (müennes) şeklidir ve lezzetli, güzel, helâl, hoş, iyi, sağlam, doğru gibi anlamlara da gelir.

-Peygamberlerin helâl kılma izni hakkında. Allah’ın (cc) insanlar içinden seçtiği elçi, Allah’ın izniyle onlara temiz olan yiyecekleri helâl, pis olan (habis) yiyecekleri ise haram kılmıştır. (A’raf 7:157)

-Soyun temizliğini nitelendirmek üzere: Hz. Zekeriyya duasında tayyibe (temiz) bir soy istiyor. (Âli İmran 2:38)

-Cennetlerdeki meskenleri nitelendirmek üzere. (Tevbe 9:72. Sâff 61:12),

-Sebe’ halkına verilen yurdun özelliği olarak.  (Sebe’ 34:15)

-Sözün en güzelini, hoş olanını nitelemek üzere, kelimetü’n- tayyibe şeklinde. (İbrahim 14:24-27)

 

-Helâl gıda/rızık infak ilişkisi

Allah (cc) pek çok ayette yedirmeyi, doyurmayı, vermeyi, paylaşmayı, bölüşmeyi, yardım etmeyi, yani infak etmeyi emrediyor. İnfak ibadeti imanın gereği, müslümanların belirgin özelliğidir. Üstelik Kur’an; “size verdiklerimizden infak edin” diyerek, önemli bir konunun altını çiziyor: İnsanın sahip olduğunu zannettiği şeyler, aslında onun değil, Allah’ın ona ariten, geçici ve deneme olmak üzere verdikleridir.

Kur’an, ‘rızık’ kavramını genel bir çerçevede kullanıyor. “Onlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden infak ederler...” (Bakara 2:3. Kasas 28:54. Ra’d 13:22. Hacc 22:35. Secde 32:16 v.d.) âyetlerinde işaret edildiği gibi, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği her şeyi O’nun uğrunda harcamak mü’minlerin en önemli özelliğidir.  (Münafıkûn 63:10. Bakara 2:254, 267. İbrahim 14:31)

Öncelikle şunu tekrar etmemiz gerekir: Bir müslüman ancak alınteri ile, yani hak ederek elde ettiği, aynı zamandan kendisi de İslâma göre olan helâl olan şeylerden infak edebilir. Bu infak edilen şey ister görünen maddî bir şey, ister görünmeyen manevî bir yardım, iyilik olsun. Allah (cc) haram ve pis olan şeyleri infak olarak kabul etmez.

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden (tayyibât’tan) ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.” (Bakara 2:267)

Tertemiz nimetler (tayyibât), hem şer’i bakımdan yenilip içilmesi, kullanılması helâl olan, hem de saf, temiz ve sağlığa uygun olan nimetleri ifade eder. İnfak da ancak bu tür şeylerden yapılabilir. Bir hadiste Allah’ın ancak temiz (tayyib) olan infakı kabul edeceği söyleniyor.[31]

İnfakın kabul görmesi için helâl mal olması, samimiyetle, yürekten verilmesi gerekir. Çünkü hadislerde söylendiği gibi Allah ancak helâl olanları kabul eder.  

Helâl lokma yiyerek yapılan ibadetler Allah katında değer kazanır, kurtuluşa götürür. İnsandaki hırs ve tamahı azaltır, bölüşme, ikram etme, infak etme, başkalarını da düşünme bilincini canlandırır.

Bu bakımdan infak müslümana helâlin kazanıp kazanmayı, rızkını helâl yollardan temin etmeyi, helâl gıdalarla beslenmeyi öğretir. Daha doğrusu müslümanı bu konuda zorlar. Madem ki infak ibadetini yapmak istiyorsun, öyleyse helâl kazan, helâl ye, helâl yere harca, helâlinden infak et diye.

İnfak ibadetini yerine getirmek ve bunun sevabına kavuşmak isteyen müslüman, ister istemez helâlden kazanmaya aşırı derecede titiz olmak zorundadır.

 

-Sonuç olarak

İslam, müslümanlara helâl ve temiz gıdalarla beslenmelerini, boğazlarından aşağı ne geçtiğine dikkat etmelerini, karınlarının ne ile dolduğuna, hatta kafa ve gönüllerinde neyin yer ettiğine dikkat etmelerini tavsiye ediyor.

Hayatın devamı için Yüce Yaratıcı tarafından yaratılıp insanın hizmetine sunulan maddî ve manevî her şey rızık, nimet veya ilâhi lütuftur. O (cc) temiz, sağlıklı, ihtiyacı karşılayan nimetleri, gıdaları “tayyibe” olarak niteliyor ve insanların onları tercih etmesini emrediyor. İsrafa ve cimriliğe kaçmamak şartıyla kişi onlarla hayatını sürdürebilir. Zira bu hem sağlıklı beslenme, hem de O’nun rızasına, tabii yaratılışa daha uygundur.

Her ne kadar hadiste; “Şüphesiz helâl bellidir, haram da bellidir” denilse de bugün gelişen teknoloji ile üretilen hazır gıdalar, yiyecek ve içeceklerde, katkı maddelerinde şüpheler söz konusudur. GDOsu ile oynanmış gıdaların, ilaçların, sayısız paketlenmiş hazır yiyeceklerin ne kadar sağlıklı olduğu açık değildir. Özellikle et ürünlerine İslâm ülkelerinde bile güven duyulmamaktadır.

Diğer taraftan özellikle internet ortamında dolaşan helâl gıda listeleri, ya da helâl/haram gıdalarla ilgili verilen bilgiler ne kadar güvenilir.

Böyle bir durumda müslümanların her şeye haram demeleri gerçekçi olmadığını gibi, her üretilen şeye de mübah deyip yemeleri, içmeleri, kullanmaları doğru değildir. Bu bakımdan günümüzde imanlı gıda uzmanlarının, fakihlerin ve “helâl sertifikası” veren kuruluşların titizliklerine ve isabetli görüşlerine ihtiyaç vardır.

 

Hüseyin K. Ece

30.09.2018

Zaandam

 

[1] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/204-205. el-Isfehânî, Ragıb. el-Müfredât, s: 182. Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173

[2] Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 432

[3] Demirci, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/173

[4] Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 432

[5] Ebu Zehrâ, M. Fıkıh Usûlü (çev.), s: 50

[6] Tirmizî, Libâs 6 no:1726. İbn Mâce, Et’ime 60 no:3367

[7] Ebu Dâvud, Sünne/5 no: 4604. İbni Mâce, Mukaddime/2 no: 12. Tirmizî, İlim/10 no: 2663

[8] Buhârî, İmân 39 no:52, Büyû’ 2 no: 2051. Müslim, Müsâkât 107-108 no:1599. Ebû Dâvûd, Büyû’ 3 no:3329

[9] Buhârî, Zekât 30 no:1445, İcâre 20 no:2282-2283, Büyû 7-8 no:2059, 15 no:2072, 39 no:2103, 113 no:2237, Talak 51 no:5346. Müslim, Zekât 14 (44) no:2317. Tirmizî, Zekât 28 no:661

[10] Cevherî, es-Sıhah, 6/442. İbnni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/20

[11] Doğan, D. M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 582

[12] https://kutahya.tarim.gov.tr/Belgeler/.

[13] İbni Fâris, Mekâyîsu'l-Lüga, s: 333

[14] İbni Manzur, Lisânü'l-Arab, 6/14

[15]el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 282

[16] https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM

[17] Gölcük, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 35/73 https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM

[18] İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1870

[19] Doğan, D.M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1376

[20] el-Isfehânî,R. el-Müfredât, s: 282

[21] https://www.scribd.com/document/104867565/Kader-Kelam-ilminde-riziK-ve-ECEL-132s-Mehmet-YILDIRIM

[22] Gölcük, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 35/73

[23] el-Isfehânî,R. el-Müfredât, s: 282

[24] İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1876

[25]Tirmizî, Birr no: 49.1979. Ahmed b. Hanbel, 2/374. İbn Mâce, Edeb 57 no: 3819

[26] Buhârî, Tefsîr 11/2 no:4684, Tevhîd 19 no:7411. Müslim, Zekât 37 (11) no: 2309

[27] Tirmizî, Zühd 33 no: 2343

[28] İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, 3/1873

[29] el-Isfehânî,R. el-Müfredât, s: 464

[30] Müslim, Zekât 63 no: 1015

[31]Buhârî, Zekât 8 no: 1410. Müslim, Zekât 63 no: 1014. Muvatta, Sadakât 1. Tirmizî, Zekât 28 no: 661. Nesâî, Zekât 48 no: 2526. İbnu Mâce, Zekât 28 no: 1842

Kur'ani Hayat Dergisi, Kasım-Aralık 2018 Sayı: 62