Sahabe, Peygamber (sav) devrine yetişmiş, onu müslüman olarak görmüş,onunla birarada bulunmuş (sobetine katılmış) ve müslüman olarak ölen arkadaşlarına (İslâmda ilk kuşak müslümanlarına) verilen özel isimdir. (Uğur, M. Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, s: 28-29 ve 334-338)

 ‘Sahâbi’nin çoğulu olan ‘ashab’ yetmişyedi âyette geçiyor.

Bunların büyük bir bölümü birleşik isim olarak geliyor. Kalıp halinde çeşitli inanç gruplarını, tarihteki bazı kavimleri, cennetlik ve cehennemlikleri nitelemek ya da durumlarını anlatmak üzere yer alıyor:

‘Ashab’ kelimesinde bir şeye iyice bağlanan, bir yere, bir bölgeye ait olup, orada sürekli kalan manası da vardır. Bu nedenle cennette sürekli kalacaklar ‘ashabu’l-cennet/Cennet halkı‘, cehennemde devamlı kalacaklar ‘ashabu’n-nâr’/azabı hak etmiş cehennem halkı veya ehli’ şeklinde anlatılıyor.

1-‘Ashâbu’n-nâr’ yirmi âyette yer alıyor. Ateşin arkadaşları, ateş ehli , yani kendi elleriyle ‘ateş’i tercih eden cehennemlikler demektir.  Ahsen-i takvim üzere ve halife adayı olarak yaratılan insanın ‘ashâb-ı nar-cehennemlik’ olması, şüphesiz Allah’a nisbetle değil, insanın kendi azgınlığının ve suçlarının sonucudur. (Mesela; Bekara 2/39, 81, 217, 257, 275. Âli İmran 3/116. Mâide 5/29. A’raf 7/36, 44, 47, 50. Yûnus 10/27. Zümer 39/8 ve diğerleri)

2-‘Cahîm’ cehennemin diğer adıdır. ‘Ashâbu’l-cehîm’ altı âyette (Bekara 2/119. Mâide 5/10, 86. Tevbe 9/112. Hacc 22/51. Hadîd 57/19),

3-‘Saîr’ de cehennemin bir başka adıdır. ‘Ashâbu’s-saîr’ üç âyette (Fâtır 35/6, Mülk 67/10, 11) geçiyor.

4-Ondört âyette ‘ashâbu’l-cennet-cennetin arkadaşları, cennet ehli olanlar, yani cennetlikler şeklinde (Mesela; Bekara 2/82. A’raf 7/42, 44, 46, 50. Yunus 10/26. Hud 11/23. Furkan 25/24. Yasin 36/55 ve diğerleri) geçiyor. Ashabu’l-Cennet ile kasdedilen Allah (cc) tarafından va’dedilen, ebedî mükâfât yeri olan Cennette sonsuza kadar kalacak olanlardır.

5-‘Ashâbu fil’, sûreye de ismini veriyor ve bir âyette yer alıyor. Hz. Muhammed’in doğumundan iki ay kadar önce fillerle birlikte Kâbe’yi yıkmaya gelenlere Kur’an’ın verdiği bir ad. (Fil Sûresi)

6-‘Ashâbu’s-sebt’. Cumartesi yasağını sahtekârlık ile dejenere etmek isteyen İsrailoğullarından bir grubun adı. Bir âyette (Nisâ 4/47) geçen bu ifade, cumartesi günü çalışmaları ve özellikle balık avlamaları kendilerine yasaklanmış olan grubun hatasını ve karşılaştıkları ilginç cezayı anlatıyor.  

7-‘Ashâbu’l-a’raf’. A’raf 7/48. Türkçe’ye genelde ‘a’raftakiler, a’raf ehli’ diye çevrilen bu kavram hakkında farklı görüşler var. “… yüzlerinden tanıdıkları kişilere; “Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiç bir yarar sağlamadı” diye seslenecek olanlar acaba kimlerdir? M. Esed’e göre bunlar “hayattayken bu ayırd etme yetisine sahip olanlardır ki”, görünüşlerinden günahkâr olduklarını çıkardıkları kimselere seslenecekler. [1]

Bazılarına göre A’raf cennet ile cehennemin  arasında bulunan bir yerdir. Burada tartıları eşit gelen ve Allah’ın lütfunu beklemekte olan grup cennetlikleri ve cehennemlikleri yüzlerinden tanırlar. Zira cennetliklerin yüzünde aydınlık ve meymenet, diğerlerinin yüzünde siyahlık ve meymenetsizlik vardır.[2] 

Kimilerine göre a’raftakiler melekler veya peygamberlerdir. Zira onların bu sözleri Allah’tan aldıkları bir haberdir.  Ya da ‘ashâbu’l-a’raf’ şehitler veya fazilet sahibi mü’minler, adaletle hükmeden yetki sahipleridir ki onlar insanların yaptıklarına şahit olmuşlardır.[3]

8-‘Ashâbu’l-Eyke’. Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği iki kavimden biri. (Diğeri Medyen idi.) Ancak ne yazık ki her iki topluluk da ellerindeki dünyalık imkanlar, servet ve saltanatla şımarmış, büyüklük taslamışlardı. hz. Şuayb’ın davetine ve uyarılarına kulak asmadılar. Kur’an’da dört âyette geçiyor. (Hıcr 15/78. Şuarâ26/176. Sad 38/13. Kaf 50/14)

9-‘Ashâb-u Medyen’. Hacc 22/44. âyetinde geçen bu ifade hz. Şuayb’ı yalanlayan, ona itaat etmeyen, bunun sonucunda cezalandırılan Medyen kavmini anlatıyor.

-‘Ashâbu’l-Hıcr’. Kayalık bir arazide yaşayanlar, Hıcr beldesinin halkı demektir. Semûd kavmi de aynı bölgede yaşamıştı. Ama ne yazık ki onlarda kendilerine gönderilen elçiyi yalanladılar. Ancak şiddetli bir sayha ile helak edildiler. ‘Ashabu’l-Hıcr’, Sâlih’in peygamber olarak gönderildiği Semûd kavmi de olabilir. (Hıcr 15/80-84)

10-‘Ashâbu’l-Kehf ve’r-Rakîm’. Kehf 18/9. âyette geçiyor. Ashab-ı Kehf, mağara arkadaşları, mağaraya sığınanlar demektir. Hz. İsa’dan sonra putperest bir toplum içinde Tevhid dinine inanan bir grup genç, bu inancı dile getirip putpersetliğe karşı çıkmış, zalim yöneticilere itaat etmeyerek imanlarını savunmuşlardı. Sonunda cezalandırılacaklarını anlayınca bir mağaraya sığınmışlardı. Bu yiğitler Güneş takvimine göre üçyüz yıl, Ay takvimine göre 309 yıl mağarada uyutulduktan sonra uyandırıldılar.

11-‘Ashâbu’s-sırat’.  Tâhâ 20/135. âyette geçen bu deyim sırat arkadaşları, yani doğru yolun arkadaşları, doğru yolu seçenler demektir. Dolaysıyla iman edenler manasına gelir.

12-‘Ashâbu’r-Ress ve’s-Semûd’. Bir kuyunun etrafında yaşadıkları için bu isimle anılan bir topluluk. Kur'an’da iki âyette geçmektedir. Kendilerin elçi geldiği ve tek olan bir Allah’a davet edildikleri halde peygamberlerini dinlemedikleri ve helak edildikleri anlaşılıyor. (Kaf 50/12. Furkan 25/38)

13-‘Ashâbu Musa’. Şuara 26/61. âyette yer alıyor.  Hz. Musa iman eden ve onunla birlikte va’dedilmiş kurtuluşa kavuşan topluluk. Firavun hz. Musa’yı ve hz. Harun’ı dinlemeyince son çare İsrailoğullarını Mısır’dan alıp götürmekti. Nitekim hz. Musa Allah’ın emriyle bir gece kavmini alıp yola çıktı. Sabahleyin işin farkına varan Firavun ve adamları hemen onların peşine düştüler:

“İki topluluk birbirini görünce, ‘Musa'nın adamları (ashab-ı musa)’: İşte yakalandık! dediler. Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” (Şuarâ 26/61-62)

14-‘Ashâbu’s-sefine’. Hz. Nûh’un gemisine binip kurtulanları anlatan bir deyim.

Hz. Nûh (as) kavminin arasında dokuyüzelli sene kalıp, yüzyıllarca onları doğru yola davet etiyse de, pek azı hariç, çoğu iman etmediler. Bunun üzerine Nûh (as) onlara hak ettiklerini vermesi, onu ve mü’minleri kurtarması için yalvardı. (Hûd 11/38-39) Allah (cc) iman etmeyenlere tufan cezasını gönderdi, Nuh ile birlikte gemiye binen (ashûbu’s-sefine’yi) kurtardı. (Ankebût 29/15)

15-‘Ashâbu’l-karye’. Yâsîn 36/13. âyette geçiyor. Kasabada yaşayanlar, kasaba halkı demektir. Allah (cc) bir şehir (karye)  halkına onları uyurmak için iki tane elçi gönderdi. Sonra da onları desteklemek üzere üçüncü bir elçi daha gönderdi. Onlar o şehir halkını Hakka davet ettiler. Ancak şehir halkı onlara inanmak şöyle dursun, onları uğursuzlukla suçladılar, taşlamakla ve acı bir azap tattırmakla tehdit ettiler. (Yâsîn 36/13-19)

16-‘Ashâbu’l-meymene ve ashâbu’l-yemin’ ’. Kur’an şöyle diyor: Daha sonra iman edenlerden olmak ve birbirine sabrı ve merhameti tavsiye etmektir. İşte böyleleri ‘meymen’e sahipleridir (meymenenin arkadaşlarıdır).” (Beled 90/16-17)

‘Ashâbu’lmeymene’ Vâkıa 56/8. âyette de iki defa geçiyor.

Buradaki ‘meymene’, sağ anlamındaki ‘yemin’den gelir. ‘Yümn’ kökünden gelen ‘yemin’ de; ‘sağ taraf, bereket, uğur, müjde, hayır ve güç’ manalarında kullanılır. ‘Yemin’, hem ‘sağ’ hem de ‘söz’dür. Mecazen ‘sağduyu’yu yani vicdanı da ifade eder.[4]

Öyleyse ‘ashâbu’l-meymene’yi, amel defterleri şeklinde açıklamak mümkün olduğu gibi, vicdan sahipleri olarak da anlamak mümkün.

Bu söz Türkçe’ye sağ taraf ehli, mutluluğa erenler, sağduyu ile hareket edenler, amel defterini sağda taraftan alacak olanlar, sağdakiler, meymenetli veya uğurlu olanlar şeklinde çevirilmiş.

‘Ashâbu’l-yemin’. Sözlükte ‘sağ tarafta olanlar, sağ ehli, sağın arkadaşları’ demektir. Kur’an, ‘ashâbu’ş-şimal’in zıddı olarak ‘Ashabu’l-yemîn’i beş âyette altı defa kullanıyor. (Vâkıa 56/27, 38, 90, 91. Müdessir 74/39) Türkçe’ye amel defteri sağından verilenler, dürüst ve erdemli olanlar, hesabı sağından görülenler, ahiret mutluluğuna erenler, bahtiyar kesim diye aktarılmış.

Cennetlikler ‘ashabu’l-yemîn’dir. Bunlar Allah’a verdikleri ahd’i (sözü) bozmayan, Allah’a iman edip, kulluğu sadece ona yapanlar, hayatlarını erdem üzere yaşamaya çalışanlar, diğer insanlara karşı da görevlerini yerine getiren kimseler.

Yani sağ tarafı temsil edenler, amel defteri sağdan verilecek olanlar (Hâkka 69/19-24. İnşikâk 84/7) ve bahtı açık olanlar demektir.[5] 

Kimilerine göre, ‘ashabu’l-meymene veya ashabu’l-yemin’, cennette yüksek makamları hak edenler veya cennetin sağ tarafında ikamet edecek olanlardır. 

17-‘Ashâbu’l-meş’eme ve ashâbu’ş-şimal’. Cehennemlikleri ifade eden bir kavram.

Ashabu’l-meş’eme iki ayette ‘ashabu’l-meymenein zıddı olarak üç defa geçiyor. “Sol ehli, ne bahtsızdırlar onlar!” (Vâkıa 56/9 (2 defa), Beled 90/19) Mealler bunu, sol taraf ehli, hesabı solundan görülenler, bedbaht olanlar, amel defteri sol eline verilecekler, kötülüğe batanlar, mutsuz kimseler şeklinde çevirmişler.[6]

 ‘Meş’eme’, ‘sol taraf, yahut uğurun ziddı olan uğursuzluk (şemâet) manalarına gelir.  ‘Ashâbu’l-meş’eme’, sol tarafta, yani alçak yerde, değersiz, kendine ve çevresindekilere uğursuzluğu dokunan kimseler demektir. Onlar ‘meymenet sahibi’ yani vicdanlı insanlar değil, vicdanları körelmiş, merhametsiz kimselerdir.

‘Ashâbu’l-şimâl’ Vâkıa 56/41. âyette iki defa geçiyor. Kelime manası sol ehli, solun arkadaşları demektir.

 ‘Ashâbu’l-meş’eme ve ashabu’ş-şimâl’Allah’a vermiş oldukları sözü (misak-i fıtrî’yi) bozup inkârcı olanlar, hem kendilerine karşı, hem de başkalarına kötü davranıp, bundan dolayı da ahirette olumsuz, kötü ve hoşlanılmayan akıbete kavuşacak olanları ifade etmektedir. Bu ifadeleri kitabı (amel defteri) solundan verilecek olanlar, sol ehli, uğursuzluk ehli, bahtı kara olanlar, yani cehennemlikler diye anlamak mümkündür.  Cehennemliklerin bu adla anılması, Mahşerde sıkıntılar içinde olmaları, ihmal edilmeleri ve hesaplarının geç görülmesi veya cehenneme sol taraftan atılacak olmaları sebebiyledir.

-‘Ashâbu’l-kubur-kabir arkadaşları’, Mümtahane 60/13. âyette geçiyor. İnkârcıların ölülerinin durumunu ifade eden bir tabir. İki şekilde anlaşılabilir. Birincisi; Onlar kabirde yatan kafirlerin ümitsiz oldukları gibi, ahiretteki rahmet ve mağfiretten öylece ümitsizdirler demektir. İkincisi; kâfirlerin kabir halkından ümitsiz olmaları demektir. Yani ölülerin dirilmesinden yana hiç bir ümitleri kalmaması gibi.

18-‘Ashâbu’l-Uhdûd’. Uhdûd, yerdeki uzun ve derin hendek demektir. Burûc 85/4. geçen bu ifade mü’minleri ateş dolu hendeklere atarak cezalandıran, bununla eğlenen bir topluluğun Kur’an’daki adı.

19-‘Ashâb’ bir yerde tek başına geliyor ve insanları doğru yola davet eden arkadaş, dost  manasında kullanılıyor. (En’am 6/71)

20-‘Ashâbihim-onların arkadaşları”  Zariyât 51/59. âyette geçiyor. Âyet zalimlerin işledikleri zulmün kendilerine döneceğini haber veriyor. Tıpkı geçmişteki arkadaşları (kendileri gibi zalim olanlar) gibi.

Hüseyin K. Ece

05.10.2015

Zaandam-Hollanda

[1] Esed, M. Kuran Mesajı, 1/279

[2] Kutub, S. fi-Zılai’l-Kuran, 3/1293

[3] Kurtubî, Muhammed B. A. el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/129. Şevkânî, Muhammed B. Alİ. Fethu’l-Kadîr, s: 562

[4] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/1260

[5] Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 11/634

[6] Aynı kökten Türkçe’ye geçen ‘meş’um’; uğursuz, kötü demektir. TDK. Türkçe Sözlük, 2/1014