Fakirlik aslında başkasına muhtaç olma durumudur.

Bunun aslı ‘fakr veya fakru’dur, bu da sözlükte ‘ğına’-zenginliğin’ zıddıdır.  ‘el-fakru’ ihtiyaç demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/205)

Fakirlik daha çok bunun iftial kalıbı ‘iftikar’; fakir olmak, fakra düşmek, muhtaç olmak fiililiyle anlatılır. Bunun kök anlamıyla bağının olması gerekir.

‘Fe-ka-ra’ kök fiili, kırmak, müsibete ilişmek demektir. ‘Fakıra’ kökü ise kırılma, hastalık sebebiyle omurlarından şikayet etmek anlamındadır. Omurgayı oluşturan her bir kemiğe de ‘fakara’, bunun özne ismi (ism-i faili) ‘fâkir’ veya ‘fakîr’in bel kemiği kırılan kişi demek olduğunu hatırlayalım. (el-Cevherî, Ali b. H. es-Sıhah, 2/500. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/206. Heyet, Mu’cemu’l-Vasit, s: 697)

Fakir sözlükte ‘mefkûr’ demektir. ‘Mefkûr’ da, omurga kemiklerinden birinin çıktığı kişidir. (Zuhaylî, V. İslâm Fıkıh Ansiklopedisi (çev.), 3/358)

İhtiyaçlarını karşılayamayacak kadar muhtaç kimse de, adeta bel kemiği kırılan kimse gibi çaresiz kaldığı için ona da fakir denmiş olmalı. (Beşer, F. İslâmda Zenginlik ve Fakirlik Kavramları, s: 19)

Aslında “her ihtiyaç sahibi muhtaç olduğu şeyin fakiridir.” (Sa’lebi, Muhammed b. İ. el-Keşfu ve’l-Beyân, 3/212-213)

-Kur’an’da fakirlik veya muhtaçlığı anlatan başka kelimeler

Bunlar arasında yerine ve zamanına göre nüans farklılıkları olsa da hepsi fakir ve miskîn, yani muhtaç grubuna konulabilir. Bunlar düzenli bir ödeneğe (gelire) sahip olmayan ama çeşitli yardımları hak edenlerdir.

Âil; çoluk çocuk sebebiyle maddî yetersizlik yaşayan insandır. Bu kelimenin kökü ‘ayle’dir ki fakirlik ve ihtiyaç demektir. (Bkz: Tevbe 9/28. Duhâ 93/8) (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 527)

Âle, el açıp istmek durumununa düşen fakirin hâlini anlatır. (Mâlik b. Enes, Muvatta, 5/86)

Bâis; zorlukla veya istenmeyen durumla karşılaşan kimse. Daha çok fakirliği ve savaş halini anlatır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 85) Türkçeye ‘zavallı’ olarak çevriliyor. Kur’an’da bir âyette geçiyor:

“Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şâhit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, muhtaç fakire de yedirin.” (Hacc 22/28)

Bundan, hem dilenen fakiri ve muhtacı, hem de dilenmenin kötülüğünden ötürü zavallı diye anlamamız mümkün.

“… (Allah) bu’stan (zavallı görünümden) ve böyle olmaya çalışmadan hoşlanmaz.” (Beyhâkî, Fethu’l-Kebir, 1/331’den)

Kâni’; Zeccâc’a göre isteyen ama istemekte ısrarlı olmayan muhtaçtır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 624)

Mu’terr; bir şeyler ister gibi ortaya çıkan, bir nimetin üzerine gelendir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 10/24)  Her ikisi de bir âyette geçiyor: “İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene (kâni’e) de, istemeyene (mu’terr’e) de verin...” (Hacc 22/36)

Mahrûm; geçim darlığı yaşayan, başkalarının imkanlarına karşılık imkanı bulunmayan, sanki kapılar yüzüne kapanan kimse demektir. Miskîne’de mahrûm denir. “Mallarında (yardım) isteyen ve (isteyemeyip) mahrûm olanlar için bir hak vardır.” (Zariyât 51/19. Meâric 70/25. Ayrıca bkz: Vâkıa 56/67) Buna göre günümüzde düzenli maaşı olmayan mahrûm sayılabilir. Bu aynı zamanda miskîndir. (Beşer, F. Sosyal İslâm, s: 150-151)

Hüseyin K. Ece

20.06.2020

Zaandam