Tabii (doğal) âfetler; 

bir sebebe bağlı olarak meydana gelen kâinat düzeninin bir parçası olaylardır. 

Allah’ın yarattığı ve yaptığı her şey O’nun âyetidir,

Varlığının ve gücünün belgesidir, isbatıdır. Doğal âfetler de öyle...

Bunlar; felaket, musibet, bir ceza olarak algılanırsa, hastalıkları, yaşlanmayı ve ölümü de aynı katagoriye koymamız gerekir. Buna göre her hastalık bir felakettir. Her ölüm bir belâdır.  

Halbuki hayat ne kadar doğal ise, hastalık, erken veya geç ölümler, yaşlanmak, bedenen zayıflamak da o kadar tabiidir. Baksanıza peygamberler de hasta oldu veya yaşlandı, firavunlar da. Tarihten beri iyi insanlar da ölüyor, kötüler de...  

 

Doğal âfetler;

yıkımlara, acılara, üzüntülere sebep olsa da arkalarında sakladıkları gerçeği düşünenler onlara bir ceza olarak değil, 

bir tabiat dengesi, âyetlerden bir âyet, bir mucize olarak bakarlar. 

Getirdikleri acıyla kıvranıp şikâyet etmeyi bir tarafa bırakarak bunların hikmetleri üzerine yoğunlaşmak gerekir.

Doğal âfetleri herkes kendi açısından yorumlayabilir, kendi konumu açısından değerlendirebilir. Bir kimse bu benim için bir cezadır” diye düşünebilir. Böyle birinin yapması gereken şey bundan gerekli dersi çıkarmak, gelecek için daha dikkatli olmaktır. 

Geçmiş ümmetlerden bazılarının zelzele, kasırga,tufan, taş yağmuru ve başka şeylerle  cezalandırıldığı doğrudur. (Bkz: Araf 7/84. Enfal 8/32. Hud 11/94. Yâsin 36/29.  Ankebût 29/14 ve d.) Bu gün aynı cezayı hak adenlere benzer felaketlerin gelmesi de mümkündür. Ancak bütün tabii âfetleri buna bağlamak, “azgınlar, günahkârlar yüzünden oluyor” demek; hem Allah’ın tabiattaki âyetleri üzerinde düşünme imkanını kaybettirir, hemde toplumlardaki azgınlar yüzünden suçsuzların da, genelin de cezalandırıldığı düşüncesine götürür. Bu ise Allah’ın adaleti açısından doğru değildir. Doğal âfetlere şöyle bakmak mümkün: 

 

-Allah (cc); her an her şeye müdâhildir. O’nun katında her şey miktar (hesap) iledir.

اَللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ اُنْثٰى وَمَا تَغ۪يضُ الْاَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُۜ وَكُلُّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍ ﴿8﴾ 

"Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O’nun katında bir ölçü iledir." (Ra’d 13/8)

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟ ﴿14﴾ Yaratan ne yaptığını bilmez mi?  (Mülk 67/14 

-Bunlar;

insana ‘fıtrat’ı, el-Fâtır olan Allah’ın evrene ve eşyaya koyduğu yaratılış yasasını, ilâhî formatları hatırlatırlar.  

 

-Bunlar ölümün, azabın; 

veya kıyametin aniden gelebileceğini haber verirler. Bilindiği gibi kimse bunların saatini bilmez.

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ ﴿31﴾

"Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!" (En’am 7/31. Ayrıca bkz: A’raf 7/95. Zuhruf 43/66. Muhammed, 47/18.vd) 

 

-Doğal âfetler;  insanın bilgisinin çok az olduğunu kendisine hatırlatırlar.

 وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿85﴾

"Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsrâ 17/85) 

İnsan yarın ne olacağını bilmez. Öyleyse şımarmamalı, ben kendi kendime yeterim, bir Yaratıcıya ihtiyacım yok dememeli.  

-Bunlar insanın gücünün sınırlı olduğunu duyururlar. Bu bir anlamda insana ve Gerçek’e ayna tutarlar. En güçlü devletler bile tabii âfetler karşısında aciz kalıyor.  

 

-İnsan; parçaya değil bütüne bakmalı ve bazı şeylerle denendiğini unutmamalı.

 اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ ﴿142﴾   

"Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Âli İmran 3/142) 

 

-Bunlar;

yeryüzü bir beşik veya döşek olduğunu hatırlatırlar.

 اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًاۙ ﴿6﴾  

"Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?" (Nebe’ 78/6-7) 

İnsan oradan günün birinde çıkacaktır. Yeryüzü beşiğinin/döşeğinin sallanmasının sebebi de içinde uyuyan gafilleri uyandırmak içindir. “Şimdi uyuma zamanı değil” demek için... 

 

-Doğal âfetler;  özellikle zelzeleler kıyâmetin provası gibidir. Bâki olan Allah’ın fâni olan insanı bir dost (el-Velî) olarak uyarmasıdır. Ona kendi konumunu, gücünü, bulunduğu yeri göstermesidir.  

 

-Bunlar; insanlara işlerini sağlam yapmalarını hatırlatırlar.  Kur’an şöyle diyor: 

وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ ﴿7﴾ اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ ﴿8﴾

“Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu. Mizanı (dengeyi, ölçüyü, adaleti) bozmayın.” (Rahman 55/7-8)  

Bu dengeyi insanların fesadı, yanlışları, hırs ve tamahları, açgözlülükleri, yağmaları, kötülükleri, zulümleri bozar. Kur’an bu hataya şöyle işaret ediyor:

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿41﴾ 

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri (yanlışlar) yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu (bozulur)...” (Rûm 30/41) 

Muazzam kâinatta var olan, kütleleri, yapıları, işleri farklı milyarca varlık çok ince, hassas bir denge ile varlıklarını sürdürüyorlar. 

Üstelik milyonlarca yıldan beri bu namütenâhi hareket ve faaliyete rağmen, yerde ve gökte bu muazzam dengede hiçbir aksaklık olmamıştır. 

Üstelik evrende hiç bir şey sebepsiz, amaçsız ve anlamsız olmadığa göre doğal afetler de sebepsiz, amaçsız ve anlamsız değildir.  

Ama insanlar bu dengeyi, ahengi değişik kötülüklerle, çok farklı eylemlerle bozuyorlar. Tabiatı farklı şekillerde tahrip ediyorlar. Bindikleri dalıkesiyorlar. Sonra da sebep oldukları sonuçtan şikayet ediyorlar.   

Sonuç olarak bazı doğal afetler (deprem gibi) tabiatın dengesi, büyük bir kısmı da insanların hatalarının sonucudur. 

Hüseyin K. Ece

27.08.2021

Zaandam