İslâm inancına göre ilk insan ve ilk peygamber.

Kur’an’dan anlaşıldığına göre, Allah (cc) yeryüzünü şekil, bitki ve hayvan varlığı açısından tamamladı. Bir anlamda insanın hayatını devam ettirebileceği bir duruma getirdikten sonra insanı yaratmayı istedi.

Belli ki yaratılmak istenen bu varlık, başkalarında olmayan yeteneklere sahip olacak, ona başka varlıklara verilmeyen bazı yetkiler verilecekti. İnsan, bu yetenek ve yetkilerle varlıklara hükmetme ve onları kullanma hakkına sahip olacaktı. Bunu meleklere söylenenlerden anlıyoruz.

“Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti…” (Bakara, 2/30)  Zaten İslâmî inanışa göre, insan türü genel anlamda diğer yaratıklara göre daha üstündür. (İsra, 17/70)

Kur’an, insanın yeryüzü toprağından yaratıldığını söyler.

"Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz." (Rûm 30/20)

Kur’an çeşitli âyetlerde, Âdem’in, toprak, çamur, işlenmeye hazır balçık, şekil verilmiş çamur ve pişmiş gibi kuru çamur aşamalarından geçirilerek yaratıldığını belirtir. Şekli tamamlandıktan sonra Allah (cc) ona kendi ruhundan üfledi ve o bir insan haline geldi.

Esasen Allah bir şeyi yaratmak istedi mi ona sadece “ol der, o da Allah’ın dilediği gibi oluverir. (Mesela; Bakara 2/117. Âl-i İmran 3/47. Nahl 16/40. Yâsîn 36/83)

Ancak ilk insanın yaratılış aşamalarını, ona ilâhî ruhun nasıl üflendiğini, onun nasıl canlı bir beşer haline geldiğini bilmiyoruz. Kur’an, insanın yaratılışını kısaca açıklıyor ama detaylı bilgi vermiyor. 

İlk insanın yaratlışı tamamlandıktan sonra Allah (cc) ona isimleri (esma’yı)  öğretti. (Bakara 2/31) İsimlerden kasdın ne olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bu, isimlerin işaret ettiği varlıkları tanıma ve anlama kabiliyeti, bilgi sahibi olma, konuşabilme, eşyayı isimlendirme, yaşama sanatı veya yaşama yeteneği şeklinde açıklanmıştır.

Allah (cc), meleklere Âdem etmelerini emretti. Bu secde insana tapınmak değil, Allah’ın emriyle insanın üstünlüğünü kabul etmek anlamına geliyordu. Hepsi secde ettiler, ama iblis/şeytan secde etmedi. Allah’ ın emrine karşı geldi. Bunun üzerine Allah Teâla onu rahmetinden kovarak cezalandırdı. 

İblis rahmetten kovulunca Âdem’e, onun şahsında da insana düşman oldu. Âdem’i ve onun soyundan gelecek insanları saptırmak için Allah’dan izin istedi. Allah (cc) da ona bu izni verdi. Artık şeytan kıyamete kadar insanları Allah (cc) yolundan saptırmak, günah işletmek, hata yaptırtmak üzere onlara vesvese verme, kandırma, kendi isyanına ortak etme, günahlarını süslü ve zevkli gösterme faaliyetine devam edecekti.

Şüphesiz bunların hepsi Allah’ın izni ile oldu. Kimin daha iyi iş yapacağını denemek (Mülk, 58/2) için yaratılan insanın denenmesi için böyle olmasını Allah (cc) istedi.

Allah (cc) daha sonra Âdem’in kendi cinsinden bir de eş yarattı. Bu eşin adı Kur’an’da geçmiyor. Tevratta Havva olarak geçiyor. Halk da öyle biliyor.

Allah (cc) Âdem’i ve eşini Cennet’e yerleştirdi. Cennette her şeyin kendilerine ait olduğunu ama özellikle bir ağacın meyvesinden yemelerinin yasak olduğu açıkladı. "Bu ağaca yaklaşmayın, sonra zarar edersiniz" dedi. (Bakara 2/35. A’raf 7/19)

Bu demektir ki, Cennet’te o kadar serbestlik içinde yine de bir sınır, bir ölçü   Âdem ve eşi için bir deneme vardı.

Dünya hayatı da böyledir. İnsan özgürdür ama bu özgürlüğü sınırlıdır. Yiyeceği, içeceği, hareket alanı geniş de olsa, bazı sınırlar vardır. Bu sınırları aşanlar kendilerine ve başkalarına zarar verirler.

İblis Cennette bir şekilde onlara vesvese verdi, onları kandırdı, yasak ağacın meyvesinden yemelerine sebep oldu. Âdem ve eşi, yasak ağacın meyvesinden yyince cennet elbiselerini ve Cennet nimetlerini kaybettiler.

Cennetteki bu yasak ağacın ne olduğu konusundaki söylentiler genellikle sağlam bir delile dayanmazlar. Kaldı ki burada dikkat edilmesi gereken şey, ağacın cinsi değil, Allah’ın koyduğu sınırdır.

İblis’in Âdem’i ve eşini nasıl kandırdığını da bilmiyoruz. Kur’an bu kadarını söylüyor ve ayrıntılı bilgi vermiyor. Bize lâzım olan da bu ayrıntılar değil, Âdem’i bile kandırıp Cennet’ten çıkmasına sebep olan şeytan tehlikesidir. Şeytanın hâlâ faaliyette olduğunu bilmek, ona karşı uyanık olmaktır.

İlginçtir; Şeytan Âdem’i ve eşini kandırırken, “Size hiç bitmeyecek bir mutluluk, devam edecek bir saltanat göstereyim mi” dedi. Bir insan olan Âdem ve eşi de Cennet’te bunca nimetin içinde iken bile daha fazlasını arzu ettiler ve Allah’ın yasağını unuttular.

Sonuç ne oldu?

Hesap edilmesi mümkün olmayan bir zarar ve kayıp... Cennet’ten dünyaya sürgün... Evet, Âdem ve eşi bu hatalarına karşı dünyaya gönderildiler. Artık dünya hayatında çeşitli zorluklar içinde yaşayacaklar, Cennet’i yeniden kazanmak için amel işleyeceklerdi. Kolaylıkla kavuştukları Cennet’i kaybedince, yeniden kazanmak için bedel ödemeleri gerekecekti.

Burada dünya hayatına ait önemli bir örnek görüyoruz: Dünya da insanlar için dayanmış, döşenmis, yaşanmaya hazır hâle getirilmiş. Yani cennet gibi yapılmış. İnsan misafir olarak buraya geçici bir zaman için gönderiliyor. Ona sanki şöyle deniyor:

“Âdem gibi sonsuza kadar cenneti kaybetmek istemiyorsan şeytana ve nefsinin sonu gelmez isteklerine karşı dikkatli ol. Hayatını sürdürmeni sağlayacak çok nimetler var. Onları afiyetle ye, iç, kullan. Ama bazı ağaçlar (haramlar/sınırlar) var. Onlardan yeme/onları çiğneme. Sonra zarar edersin.”

Âdem ve eşi yeryüzüne geldikten sonra Allah (cc) onlara tevbe kelimeleri öğretti. Onlar tevbe ettiler, yaptıklarına pişman oldular. Allah  (cc) da onları affetti. Bundan sonra Âdem, Rabbinden (vahiy yoluyla) kelimeler belleyip aldı ve şöyle diyerek Allah'a yalvardılar: “Ey Rabbimiz kendimize yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bizi esirgemezsen herhalde en büyük zarara uğrayanlardan olacağız..." (A'raf 7/23)

Allah (cc) onlara; “İkiniz de oradan (Cennet'ten) inin” dedi. Dünya hayatında kim Allah’tan gelecek hidayete uyarsa, o sapıklığa düşmeyecek ve ahirette de bedbaht olmayacaktır.” (Tâhâ 20/122-123)

Böylece Hz. Âdem’in çocuklarının yeryüzünde yerleşip kalmaları ve burada üreyip geçinmeleri, imtihan edilmeleri takdir edildi. Şüphesiz bunun hikmetini Allah’tan başka kimse bilemez. (Bakara 2/36-38. A'raf 7/24)

Âdem ve eşi dünyaya geldikten sonra dünya hayatı başladı. Her ikisinin de dünyada nereye indirildiğini bilmiyoruz. Bu konuda söylenenler tahminden öteye geçmez. Çünkü Kur’an, Âdem’in dünya hayatından fazla söz etmiyor.

Hz. Âdem’in, Allah’ın kendisine öğrettiği isimlerle hayatını nasıl devam ettireceğini bildiğini söyleyebiliriz. Yani Allah ona bunun hem bilgisini, hem de yeteneğini vermişti. Dolaysıyla insanlığın ilkel hayatı yaşadığı düşüncesi, Kur’an’ın verdiği bu bilgiye uymuyor.

Sonra çocukları oldu. Onlardan da yeni nesiller üredi. İlk insan toplumu kuruldu.  

Daha sonra Âdem kendi çocuklarına peygamber oldu. Hz. Âdem, kendi çocuklarına nasıl inanacaklarını, Allah’a nasıl ibadet edeceklerini öğreten, doğruyu ve yanlışı ilk defa açıklayan bir elçi idi. O’nun peygamber olduğunu bazı Kur'an âyetlerinin işaretiyle ve Peygamberimizin açıklamalarıyla anlıyoruz.

Ebu Zerr (ra) Peygamberimize; 'Ya Nebiyallah, peygamberlerden ilk peygamber kimdir?' diye sorduğunda, Peygamberimiz (s.a.s.): "Âdem'dir" dedi. Ebu Zerr, "Ya Rasûlullah o, Nebî oldu mu?" diye sorunca Hz. Peygamber (sav), "Evet o Allah'ın kendisiyle aracısız konuştuğu peygamber idi" dedi." (Ahmed b. Hanbel, nr. 21601)

Hz. Peygamber (sav) de şöyle buyuruyor: "Allah (cc) Âdem'i (a.s.) yeryüzünün her tarafından aldığı bir avuç topraktan yarattı. Bunun için Ademoğulları kendilerinde bulunan toprak miktarına göre, kimi kırmızı, kimi beyaz, kimi siyah, kimi bunların arasında bir renkte; (huy bakımından da) kimi yumuşak, kimi sert, bazıları kötü, bazıları da iyi olarak geldiler." (Tirmizî, Tefsir/3 no: 2955) 

Akaid kitaplarında ona ‘on suhuf’ ilâhî kitap verildiği geçmektedir.

Yeryüzünde ilk defa, hem de kendi oğulları arasında olan ilk cinayeti gördü ve bunun acısını yaşadı.

Nerede yaşadığını, ne zaman öldüğünü bilmiyoruz. (Doğrusunu ancak Allah bilir.)   

(Kaynaklar: Bolay, S.H. DİA Âdem mad. Ece, H.K. Hz. Âdem. İbni Kesir, Kasasu’l-Enbiya. Aydemir, A. Peygamberler, Tefsirde İsrailiyyat. A.Behcet, Peygamberler Tarihi. Erdem, M. Hz. Âdem. Şimşek, M.S. K. Kıssalarına Giriş, Yaratılış Olayı. Ulutürk. V. K. Yaratma Kavramı. Bağçeci, M. Şâmil İA Âdem mad. Solmaz, M.-Çakan, İ.L. Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi. Câdu’l-Mevlâ, M. A. Kasasu’l-Kur’an. Muhtelif Tefsirler. en-Neccar, A., Kasasu'l Enbiya)

 

Hüseyin K. Ece