-Kur’an’da sevgiyi, dolaysıyla Allah sevgisini ifade eden kelimeler

Kur’an’da genel olarak sevgiyi anlatan dört önemli kavram var. Bunlar: Muhabbet, vüdd veya meveddeh, veli ve Allah’ın vechini istemedir.

Bu yazıda Allah’a karşı sevgimizi bu kelimelerle nasıl ifade edebiliriz, nasıl ortaya koyabiliriz, onun üzerinde durmak istiyoruz.

 

1-Muhabbet ne demektir?

‘Hubb’ kökünden gelen bu kelime genellikle ‘buğz’un zıddıdır. (İbni Manzur, Lisanü’l-Arab, 4/6) ‘Meveddeh ve vûdd’ gibi ‘sevgi’ anlamında kullanılmaktadır.

Muhabbet, seveni kendinden geçirecek ölçüde ileri seviyede sevgidir. Kişinin iyi ve güzel bildiği şeye karşı olan meylidir.

Muhabbet insanlar arasında, Allah’a karşı, dinî emir ve yasakların yerine getirilmesinde önemli. Bundan dolayı Kur’an’da üzerinde duruluyor.

Sevgi (muhabbet) olmazsa ilgi, sorumluluk, saygı, fedakârlık, iyilik, ihsan etme, merhamet, yardım, affetme, diğergâmlık, itibar, değer verme olmaz.

Kur’an’da 81 âyette ‘hubb/sevgi’ ve bu kökten türeyen kelimeler yer almaktadır.

قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿24﴾

"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-rabanız, kazandığınız malların ke-ia düşmesinden korktuğunuz tica­riniz), hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, Rasûlünden ve O'nun folunda cihad etmekten daha sevgili o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekle­ri göreceksiniz)." (Tevbe 9/24)

Aynı kökten gelen ‘habîb’ sevilen kişi, dost, sevgili, meyledilen kimse; ‘ahbab’ ise bunun çoğulu olup sevilen insanlar, dostlar demektir.

Aynı kökten gelen ‘habbe’ tohum, tane demektir. Kur’an’da beş yerde geçmektedir.

Muhabbet’in ‘habbe-tohum’ ile aynı kökten gelmesi onun da tohum gibi üretilebilir, çoğaltılabilir, ürüne dönüştürülebilir olduğuna işaret olabilir. Tohumlara, sonuçlarına sınır konulamaycağı gibi, sevgiye de sınır çizilemez.

Hele bu muhabbet âlemlerin Rabbine karşı ise bunun hiç sınırı yoktur.

Mü’min kullarının Allah sevgisine “muhabbetullah” denir.

 

2-Vüdd veya meveddeh

Bunlar ve bu kökten türeyen kelimeler Kur’an’da 29 yerde geçmektedir.

“Vüdd veya meveddeh”; çok sevmek, karşılıklı sevmek demektir. Yani hem sevmek, hem de sevilmektir. Bunun anlamı şudur: Siz birinin sizi sevmesini istiyorsanız, önce siz sevmelisiniz.

Nitekim Kur’an eşler arasındaki sevgiyi bu kelime ile anlatıyor:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿21﴾

Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi (meveddet) ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm 30/21)

Hz. Muhammed yaptığı görev karşılığı akrabalıktan doğan sevgiden (meveddet’ten) başka bir ücret beklemedi. (Şûrâ 42/23)

Allah (cc) müslümanlara Allah düşmanlarına karşı meveddet duymalarını haram kıldı.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوّ۪ي وَعَدُوَّكُمْ اَوْلِيَٓاءَ تُلْقُونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ

“Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz...” (Mümtahıne 60/1)

Zaten Allah’a ve âhiret gününe iman edenler Allah’a ve Peygamberine düşman olanlara sevgi (meveddeh) göstermezler. (Mücâdile 58/22)

Allah’ın güzel isimlerinden biri de el-Vedûd’tur. Allah (cc) sevginin asıl kaynağıdır, O  hem sevendir, hem de ziyadesiyle sevilendir. Ya da kendisine yönelene, tevbe edene muhabbet edendir.

el-Vedûd ismi şunu vurgular: Allah kullarını çok sever; öyleyse kulların görevi de Rablerini çok sevmektir. Kur’an’da iki âyette geçmektedir.  ,

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ ﴿90﴾

“Günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim çok merhametli ve Vedûd’tur.”  (Hûd 11/90)

اِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَد۪يدٌۜ ﴿12﴾ اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ ﴿13﴾

“Ve mutlak bağış sahibi, hep seven ve sınırsızca sevilmeye layık olan O’dur.” (Burûc 85/14)

Allah (cc) muhabbetini fiilleriyle ifade etmekle yetinmemiş, onu kendisine bir sıfat ve devam eden bir özellik olarak benimsemiştir. Onun sevgisi azalmaz, tükenmez, devamlıdır.

 

3-Veli/Vâli/Mevlâ

Bu kökü ve türevleri Kur’an’da 235 yerde geçiyor.

Veli, bir şeyin yakınında bulunma, arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yaklaşma ve yanyana olma anlamındaki kökten türemiştir.

Veli (çoğulu ‘evliyâ’)’; seven, dost, yardımcı, işini yüklenen, en yakın sorumlu, sırdaş, candan sevip destek olan, komşu ve yakın olan demektir.           

Bazıları ‘veli’ kelimesine, seven ve yardım eden şeklinde bir anlam verirler. ‘Veli’ kelimesinde doğrudan sevgi manası olmasa bile, sevgi; veli/dost olmanın gereği sayılır. Birine yardım etmek veya onun işini üzerine almak sevgi ile yakından ilgilidir.

Mü’min için ‘veliyyullah/Allah’ın velisi’ denir. Burada veli mef’ul  (tümleç) ölçüsünde olup ‘Allah’ın kendisine veli ve mevlâ olduğu kişi’ demektir.    

Aynı kökten ‘el-Vâli’ Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Bütün varlıkların işinin üzerinde hükmü olan ve onları çekip çeviren anlamına gelir.

Allah, hem bütün hükümranlığı (hükmetmeyi) elinde bulundurur, hem de kullarını sever, onlara yakındır, onlara yardım eder ve ihtiyaçlarını giderir. 

‘el-Vâli’ kelimesi Kur’an’da bir âyette geçmektedir. (Ra’d 13/11)

‘Veli-velâ’ kökünden gelen bir diğer kelime de ‘mevlâ’dır. Kur’an’da 12 ayette Allah’ın bir vasfı olarak geçiyor.

Bu da veli gibi, dost, efendi, sahip, Rabb, yardımcı, iyilik yapan demektir. Kur’an’da bir kaç yerde Allah (cc) dışındaki dost ve yardımcı sayılan varlıklar, ama daha çok Allah (cc) hakkında kullanılır.

İnsanlara ‘Allah’ın mevlâ’sı denilemez, ‘Allah mü’minlerin mevla’sıdır denilebilir.

Bir kaç âyette mü’minlere; “Sizin Allah’tan başka mevlânız yoktur” deniliyor.   (Ni’me’l mevlâ ve ni’me’n nasír.) (Hacc 22/78. Enfâl 8/39-40. Tahrim 66/2. Âli İmran 3/149-150. Tevbe 9/51)

Mevlâ’ kendisinden yardım umulandır. Nitekim mü’minler dualarında,

وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿286﴾

“….Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim Mevlâ’mızsın (mevlânâ). Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et” derler. (Bakara 2/286)

Allah (cc), insanlar için gerçek mevlâ’dır, dost, sahip ya da koruyucudur.  (Yûnus 10/30. En’am 6/62 . Muhammed 47/11. Tevbe 9/54)

Mevlâ, kalıbı açısından hem fail hem mef’uldür (hem özne hem de tümleçtir). Buna göre demek ki tıpkı el-Vedud’da olduğu gibi Allah Mevlâ olarak hem sevendir hem de sevilendir.

Buradan hareketle O’na iman eden kulların O’nu sevmeleri gerekir. Zira mevlâ olan sevilir.

el-Veli pek çok âyette Allah’ı vasfetmek üzere geçiyor. Kur’an Allah’ın veli oluşunu bazen bu isimle, bazen de ‘Mevlâ’ kelimesi ile ifade ediyor. Bu da Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Mesela;

وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿28﴾

“O’dur ki (kulları) umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini her tarafa yayar. O, Velidir (yardımcıdır), Hamîd’dir (övülendir).” (Şûrâ 42/28)

Kur’an Allah’ın veli oluşunu farklı ifadelerle, bazen peygamberlerin, bazen de mü’minlerin diliyle haber veriyor. (bkz: Şûrâ 42/8-9, 31. A’raf/155. En’am 6/14. Tevbe 9/116. Bakara 2/107. Ankebût 29/22. Secde 32/4. Nisâ 4/45 v.d.)    

Allah’ın ‘Veli’ ismi O’nun yarattıklarına karşı olan sevgisini, kulları tarafından da sevilmeye layık olduğunu anlatır. Çünkü veli olmak, eli altındakine ilgi, merhamet, iyilik etmeyi, yardım etmeyi, görüp-gözetmeyi, ihtiyacını gidermeyi, her açıdan sahip olmayı gerektirir. Bütün bunların da sevgisiz olmayacağı açıktır.

Bir âyette Allahın velilerinden bahsediliyor.

اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿62﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿63﴾ لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿64﴾

“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri (evliyâu’llah), onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.

Onlar iman edenler ve (Allah’tan) korkup-sakınanlardır.

Müjde dünya hayatında ve âhirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş/mutluluk budur.” (Yûnus 10/62-64)

Kur’an’a göre Allah’ın dostları (evliyâullah) özel bir sınıf, ruhbanlar değil, iman edip takva üzere hareket edenlerdi.

Veli kelimesindeki sevgi anlamını hatırlayalım. el-Veli olan Allah kullarını sevdiği gibi, O’nun sevdiği, “dostum, bana yakın kullarım” dediği mü’minlerin de Allah’ı çok çok sevmeleri gerekir. Veli olmanın tabiatında bu vardır.

 

4-Allah’ın vechini istemek

Bir çok âyette mü’min kulların yaptıkları sâlih amellerle Allah’ın vechini, yani rızasını sevgisi istedikleri anlatılıyor. Müslüman kulları bu anlamda harekete geçiren, amel işlemeye sevkenden ana saik onların Allah’a karşı duydukları sevgidir.

وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ ...﴿52﴾

Rab’lerinin rızasını (vechini) isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma...” (En’am 6/52)

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا ﴿8﴾ اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا ﴿9﴾

“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası (vechi) için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan 76/8-9. Ayrıca bkz: Leyl 92/20. Bakara 2/272. Ra’d 13/22. Rûm 30/38)

 

-Allah sevgisi (muhabbetullah) etrafında

Muhabbetullah; nef­sin, zât ve sıfatlarıyla mükemmel olan Allah'a meyletmesidir. İnsan ruhunu yücelişi en Yüce Yaratıcı ile sevgi münasebeti kurmak yoluyla gerçekleşir.

Sevginin mey­dana gelmesinde ön şart, sevilen var­lığın tanınmasıdır. Allah'ın künhünü (nitelik ve niceliğini) akıl ile idrak mümkün değil ise de zâtının kendini vasıflandırdığı kadarıyla da olsa O'nu tanımak mümkündür. Buna ma’rifetullah denir.

Bu ma’rifetullah da O'na inanmayı ve sevmeyi gerektirir.

1-Allah (cc) sevilmeye layıktır

Kendi­ni ve Rabb'ını bilen, varlığının de­vam ve kemâlinin kendinden değil, Allah'tan olduğunu bilir. İnsanı yok­tan var eden, yaşatan, kemâl sıfatla­rını yaratmakla kendisini olgunluğa ulaştıran ve olgunluğa ulaşma sebep­lerini yaratan, bu sebepleri kullanma­ya hidâyet eden Allah'tır.

وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿18﴾

Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız, bitiremez­siniz." (Nahl 16/18) Ki­şinin kendisine iyilik edeni sevmesi, o adamı iyiliğe muvaffak kılan Allah'ı sevmeyi gerektirir.

Bir mü’min Allah’ı sadece iyiliklerinden dolayı değil, güzel­liğinden ve kemâlinden dolayı da sever. Al­lah zât ve sıfatları itibariyle güzeldir. Sevilmeyi hak eder.

 

2-Hiç kimsenin sevgisi Allah sevgisinden daha ileri olmamalı:

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ ﴿165﴾

“İnsanlar içerisinde Allah’tan başka bir takım varlıkları Allah’a eş değer görüp, onları Allah’ı sever gibi sevenler de vardır. Oysa ki, iman etmiş olanların Allah’a olan sevgileri her şeyden daha güçlüdür...” (Bakara 2/165)

Hatta bunlar baba, oğul, kardeş, eş, akraba, mal ve mesken olsa bile. (Tevbe 9/24)

 

3-Allah’ı sevmek samimiyettir.

Şehâdet hem bir sözleşmedir hem bir iddiadır. Ya da söz vermedir. Kişi bununla Rabbini tanıyacağına, O’ndan gelenleri kabul edeceğine dair bir anlaşma imzalar. İşte Allah sevgisi şehâdetle verilen sözdeki samimiyettir.

 

4-Allah’ı sevmek imandır ve O´na teslim olmaktır.

O'nu sevmenin ilk alâmeti O'na inanmak ve kayıtsız şartsız emir­lerine itaat etmektir.

İman anlamak, idrak etmek, tanımak ve teslim olmaktır. Bu teslimiyet de teslim olunana sevgiyi doğurur. Allah’ı sevdiğini iddia eden, iman etmelidir, yani teslim olmalıdır. İsyan ile sevgi bir arada bulunamaz.

Allah’a karşı duyulabilecek sevgiyi de zaten sahih iman geliştirir ve büyütür. En büyük aşıkların en güçlü imanlılar arasından çıktğına şaşmamalı.

 

5-Allah’ı seven O’ndan korkar

Allah’ı O’na yaraşır gibi sevenler, neyi sevdiklerinin farkındadırlar. Hangi makamın karşısında durduklarını bilirler.

Allah’ı hakkıyla  sevdiğini iddia edenler, sürekli ‘beynel-havfi ve’r-rec’a/korku ile ümit arasındadırlar. Hem korkarlar, hem de ümitlerini yitirmezler. Allah sevgisine layık olamamaktan, bir hata yaparak bu sevgiyi yıpratmaktan çekinirler. Ya Allah beni sevmezse diye endişe ederler.

Allah’tan tazimle korkma Kur’an’da ‘haşyet’ terimiyle anlatılıyor.

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ ﴿28﴾

“...Kulları içinde ise, Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar.” (Fatır 34/28)

Haşyet, marifetle (tanıma-idrak) ile birlikte ortaya çıkan bir korku türüdür.

Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurdu: “Ben Allah hakkında sizden daha fazla bilgiye sahibim ve benim haşyetim-korkum sizden fazladır.” (Buhârí, Edeb/72. Müslim,  Fedâil/127, 128 no: 2356)

 

6-Allah’ı sevmek Peygamber’e uymayı gerektirir

Allahı seven mü’minler hz. Muhammed’i örnek alırlar, ona tabi olurlar, ona itaat ederler ve onu da severler.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿31﴾

"De ki: Eğer siz Allah 'ı seviyorsanız hemen bana (Hz. Muhammed'e) uyun ki Allah da siz­leri sevsin... " (Âli İmran 3/31)

 

7-Seven “yârdan gelen başüstüne” der

O diyorsa doğrudur’ diyebilmek. ‘O’ndan geliyorsa hoş sefa geldi’ diyebilmek.

‘Kahrın da hoş lütfun da hoş’ demek, muhabbetullahın yürekteki tezahürüdür.

Gerçekten sevenler, sevgiliden gelene itiraz etmezler. Onun kendisi hakkında yanlış bir şey düşüneceğine ihtimal vermezler. Ondan gelene itiraz etmenin, sevgiye yakışmayacağını bilirler.

Kur’an bunu Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da Allah’tan razı oldukları... şeklinde açıklıyor. (bkz: Beyyine 98/8. Mücadile 58/22. Mâide 5/119)

 

8-Sevgi itibar ve değer vermeyi gerektirir

Bunun için ma’rifet gerekir. Ma’rifet ehli âlemlerin Rabbini hakkıyla takdir ettikleri için O’nu hakkıyla severler, O’na itibar ederler, O’na ait olana gereğince değer verirler. Büyük bir âlimi talebesi de bilir, komşusu da bilir. Ama talebesinin tanımasıyla, komşusunun tanıması veya takdir etmesi bir değildir.  

 

9-Allah sevgisinin eseri davranışlarda görülür

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿2﴾ اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ ﴿3﴾ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ ﴿4﴾

“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.

Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.

İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır.” (Enfal 8/2-4. Bir benzeri: Mâide 5/83-84

 

10--Şâhit olan sevmeye başlar

Varlık, insanın sahip olması için değil şâhit olmak için yaratılmıştır. Aynel-yakîn şâhit olan sevmeye başlar. Şehîd, gerçekten sevdiği için canını verir.

Kurban kesmek sevginin isbatıdır, tıpkı İbrahim (as) gibi.

İnfak etmek sevginin göstergesidir.

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ ﴿92﴾

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âli İmran 3/92)

 

11-Bir bedende iki yürek olmaz

Yürek beytullah ise, o yaratana, onu sevginin mekanı yapana, sevmeyi öğretene, yani sahibine aittir.

مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ

Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır…” (Ahzab 33/4)

Üç şey Allah’a mahsustur. İnsan bazı şeyleri sevebilir. Bazı şeylerden korkabilir. Birlerinden, bir yerlerden bir şey umabilir. Ama insan mutlak sevgi, korku ve ümit duygularını yalnızca Allah’a karşı besler.

Bu üç duyguyu aynı anda herhangi bir şeye karşı besleyenler, korkulur ki biraz sonra onun tanrı sanmaya başlar. 

 

12-Seven sevdiğine itaat eder

Allah’ın sevdiğini iddia eden O’na itaat eder, hakkıyla ibadet eder. Peygamber’i sevdiğini iddia eden onun yolunu izler. Kur’an’ı sevdiğini iddia eden onu hayatına uygular.

 

13-Yanlış/yamuk sevgiler insana hata yaptırır

Hata yapanlar yanlış şeyleri sevenler, ya da yamuk sevenlerdir.

Ama Hakkı sevenler, bu sevgiyi eksen alırlar, Ona layık olanı sever, o sevgiyi yitirmemeye çalışırlar.

Kişi neyi aşırı seviyorsa, onun emrine girer, adeta kul-köle olur. Sevgi hürmeti doğurur, tutku ise köleliğe götürür. Halbuki gerçek sevgide istenen, kendi benliği inkâr, yok etme, fenâya sürüklemek değil, durduğu yeri ve sevginin adresini bilmektir.

 

14-Allah sevgisi her sevgi için ölçüdür

Neyi ne kadar sevmemiz gerektigini Allah sevgisi belirler. Diğer sevgiler Allah sevgisine nisbetle değer kazanır. Anne-baba, çocuk sevgisi gibi.

Başka şeyleri, başka insanları Allah sevgisine göre severiz. Allah’ın sevmediği, bize sevmeyin dediğini sevmek, muhabbetullaha tersdir.

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ

“Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz...” (Mücadile 58/22. Bir benzeri: Tevbe, 9/24

Hz. Enes, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Üç haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar: Allah ve Resûlünü bu ikisi dışında kalan herşeyden ve herkesten daha çok sevmek, bir kulu sırf Allah rızası için sevmek, Allah, imansızlıktan kurtarıp İslâm'ı nasib ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak." (Buhârî, İman/9, 14, İkrâh/1. Müslim, İman/67 no: 43. Tirmizî, İman/10 no: 2626. Nesâî, İman/3. İbnu Mâce, Fiten/23 no: 4033)

Ebu Ümâme (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle dediğini rivayet ediyor: "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemâle erdirmiştir". (Ebu Dâvud, Sünnet/16 no: 4681)

 

15-Allah’ı sevmek O´nun ahlâkıyla ahlâklanmaktır.

el-Esmâul Hüsna’nın müslümanın hayatında eyleme dönüşmesini bu söz güzel bir biçimde ifade ediyor. Zira Esmâu’l-Hüsnâ güzelliğin ve ahlâkın kaynağıdır.

Kul, sevgisiyle Allah'a itaat eder, farz ibâ­detlerin dışında nafile ibâdetlerle de Allah'a manevî yakınlık kazanmaya çalışır. Nihayet ilâhî lütuf ile Allah'­ın sevgisine layık olur.

“Kim benim sevdiğim bir kula düşmanlık ederse ona savaş ilân ederim. Kulum, benim kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmekten daha çok benim için sevimli olan bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibdetlerle yaklaşmayı sürdürür; sonunda ben onu severim, ne zaman ki ben onu severim, artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse veririm. Bana sığınırsa onu korurum... ” (Buhârî, Rikak/38 no: 3254)

Bu bir anlamda Allah’ın Vedûd isminin tecellisidir. 

 

16-Allah'ı sevmenin ve Allah tarafından sevilmenin özelliği

O'na karşı kânit, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve izzetli olmak, Allah yolunda cihad etmektir (çok çalışmaktır).

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ ﴿54﴾

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Mâide 5/54)

 

Hüseyin K. Ece

01 Nisan 2019

Zaandam