Berat kelimesinin aslı olan "beri olmak" fiilinin Kur'an'da nasıl geçtiği ve Berat Gecesi ile ilgisi hakkında bir konuşma

Hüseyin K. Ece

14 Şaban 1440

19 Nisan 2019

Zaandam Ayasofya Cami

 

-Berat Gecesi

Berat Gecesi için Arapça eserlerde “Şâban’ın ortasındaki gece-nısf-ı Şa’ban”, “mübarek gece”, “rahmet gecesi” mânalarına gelen terkipler kullanılmaktadır.

Şâbanın on beşinci gecesinde tevbe ve istiğfar eden müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı ümidini canlandıarn bu geceye Berat Gecesi denmiş.

Bu geceye ‘berat’ denilmesi  tıpkı Türkçe’deki bir zanlının mehkemeden kendisine isnat edilen suçtan berat almasına, iddia edilen suçtan beri olmasına, uzaklaşmasına benzetilmiştir.

Ancak “berat gecesi”, hırıstiyanların intelijansına benzemez. Yani onlar gibi kimsenin eline, “günahlarından kurtuldun, al işte belgesi” diye bir şey vermezler.  Dua eden duasının kabul edileceğini, tevbe edenin tevbesinin kabul edileceğini ümit edebilir. Hepsi bu.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿53﴾ وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ ﴿54﴾

“De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak haddi aşan (israf eden) kullarım! Allah’ın rahmetinden asla umut kesmeyininiz. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Azap size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz.” (Zümer 39/53-54)

 

-Berat kelimesi

Berat Arapça berâe-berâet kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir.

Bunun aslı da berie fiilidir. Bu da sözlükte; “hoşa gitmeyen şeyden kurtulmak, beri olmak, borç ve ayıptan kurtulma, temize çıkarma” demektir. Araplar; “bera’tü’l-mariza-hastalıktan kurtuldum” derler. (el-Cevherî, İsmail b. H. es-Sıhah, 1/41. İsfehânî, R. el-Müfredât, s:59. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/47)

Kur’an’da fiil ve isim halinde bir kaç âyette geçiyor.

Berâet, “iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması”, Tevbe Sûresi 1.âyette ise “yükümsüzlük bildirisi, ihtar, duyuru, ültimatom, ilişiği kesme ilanı” anlamına da gelir.

Bu dersimizde beratle de ilgisi olan ve aynı kökten gelen “beri olmak” kelimesinin Kur’an’da nasıl kullanıldığını anlatmak istiyoruz.

-Beri’nin geçtiği âyetler

“Berae” fiil kökünden gelen kelimeler Kur’an’da 31 defa, “beri” ise 9 âyette tekil, bir âyette de “beriûn” şeklinde çoğul olarak yer alıyor. 

İsim olarak “beri”;  kurtulmuş kişi, uzaklaşmış, beri olmuş, masum, suçsuz demektir. 

 

-Beri kelimesinin geçtiği birinci âyet;

قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ ﴿19﴾

“De ki: “Şâhitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şâhittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu.

Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şâhitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şâhitlik etmem.”

De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım (beriyim).” (En’am 6/19)

“Bundan önceki âyetlerde ağırlıklı olarak peygamberlerin davetiyle alay edenler anlatılıp onlardan ibret alınması istenmiş, Allah’ın zât ve sıfatlarıyla ilgili deliller üzerinde durulmuş, herkesin rızkını veren ama kendisi rızka muhtaç olmayan Allah’a kulluk edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.  

Mekkenin ileri gelenleri; “Ey Muhammed! söylediklerin hususunda seni tasdik eden kimseyi görmüyoruz. Seni yahudilere ve hıristiyanlara sorduk. Onlar de kitaplarında seninle ve sıfatlarınla ilgili herhangi bir kayıt bulunmadığını söylediler. O halde bize, senin Allah’ın elçisi olduğuna şâhitlik edecek birini göster” demişler; bunun üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuştur. (Vahidî, A. b. Muhammed. Esbâbü’n-Nüzûl, s. 160)

 

-Beri kelimesinin geçtiği ikinci âyet;

Kur’an hz. İbrahim’in arayışından, ya da Allah hakkında yaptığı kıyasdan bahsediyor:

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿74﴾ وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ ﴿75﴾ فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًاۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ ﴿76﴾ فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ ﴿77﴾ فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ ﴿78﴾

“Hani İbrahim, babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.

Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.

Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi.

Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. (En’am 6/74-78)

hz. İbrahimin babası ve kavmi gök cisimlerine, onların adına yaptıkları putlara tapıyorlardı. Bu inançlarının yanlış olduğunu göstermek için, onların tapındığı gök cisimleriyle bir gözlem yaptı. Bunların tanrı olamayacaklarını Allah’ın birliğini aklî delillerle ortaya koymaya çalıştı.

Onun bu gözlemi peygamber olmadan önce mi, sonra mı yaptığını bilmiyoruz. Ancak Kur’an’ın ondan bahsden âyetlere baktığımız zaman onun çocukluk zamanından beri tevhid inancına sahip olduğunu anlıyoruz.

O bu gözlem ve akıl yürütme ile bir taraftan kavminin yanlışına işaret ederken, diğer taraftan kendisi yakînî (sapasağlam) imana ulaşmış ve arkasından da:

اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ ﴿79﴾

“Ben, hakka yönelen (hanif) birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim” dedi.” (En’am 6/79)

Hz. İbrahim kavminin taptığı şeylerden uzak olduğunu bir de beri ile aynı kökten ve aynı anlama gelen “berâu” kelimesi ile beyan ediyor.

َاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ ﴿26﴾

“Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım (beriyim).” (Zuhruf 43/26)

 

-Beri kelimesinin geçtiği üçüncü âyet;

Hûd (as) da Âd kavmine gönderilmiş bir peygamber olduğunu aklî deliller ve getirdiği mûcizelerle anlattı. Ama onlar onun davetini reddettiler. Üstelik;

اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿54﴾ مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿55﴾

“Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.” (Hûd 11/54-55)

Müşrikler hz. Hûd’a, tanrılarımız onlara dil uzattığın için seni fena çarptı dediler. Hûd ise risâletine, davetine ve getirdiği hakikate Allah’ı şâhit tutarak; “siz de şâhit olun ki ben sizin gibi şirk koşmaktan da, sizin ortağı zannettiğiniz şeylerden de beriyim, çok çok uzağım” dedi.

Hûd bu sözüyle kavmine zımnen; “siz ve ilâh sandığınız şeyler toplanıp bir araya gelseniz dahi bana bir zarar veremezsiniz. Elinizden geleni yapın ben görevime devam edeceğim” dedi. 

 

-Beri kelimesinin geçtiği dördüncü âyet;

وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَاِنّ۪ي جَارٌ لَكُمْۚ فَلَمَّا تَرَٓاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَقَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكُمْ اِنّ۪ٓي اَرٰى مَا لَا تَرَوْنَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ ﴿48﴾

“Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin yardımcınızım, dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve: Ben sizden uzağım (beriyim), ben sizin göremediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum; Allah'ın azabı şiddetlidir, dedi.” (Enfal 8/48)

Bir vakit şeytan müşriklerin yaptıklarını onlara süslü gösterdi ve onlara müslümanlara karşı savaşlarında cesaret verdi. Onlara “siz güçlüsünüz, sizi şimdi yenebilecek bir ordu yoktur” deyip onları gaza getirdi.

Şüphesiz burada mecazi bir anlatım var. Şeytanın vesvese vermesi için insan kılığında yaklaşması gerekmez.

Bedir savaşı öncesi de Mekkeli müşriklere ve yandaşlarına vesvese vermiş,  hayallerini onlara süslü göstermişti. Onlar şeytanın dürtüklediği bu psikoloji içinde kendini üstün gördüler, müslümanları küçümsediler.

Ancak ne zaman ki müslümanlar galip geldiler bu sefer; “... Ben sizden uzağım (beriyim), sizinle hiç bir ilişiğim yoktur, başınıza geleceklere karışmam, ben sizin göremediğiniz şeyleri görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum” dedi.  

 

-Beri kelimesinin geçtiği beşinci âyet;

İslâmî davete karşı mücadele edenler, eskiden ve şimdi kendilerini çok güçlü hissettikleri zaman bunu yaparlar. Üstelik kendi aralarında da bir birlik yoktur. Onlar aklını kullanmayan ve kendilerinden önce azdıkları için cezalandırılanlardan ibret almazlar. (Haşr 59/14-15)

İslâma ve Kur’an’ın davetine karşı çıkan, bunlarla el altından, gizlice mücadele eden

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿16﴾

“Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.” (Haşr 59/16)

Şeytan, bütün imkanlarını ve adamlarını kullanarak insanların inkârcı olmaları için çalışır. Günahları ve inkâr etmeyi sevimli gösterip onları teşvik eder. Onları dünya hayatının cazibesiyle aldatır. Birisi ona kanıp da inkârcı olursa, şirke veya küfre düşerse, bu sefer “ben senden beriyim” deyip ondan uzaklaşır. Yani “senin bulaştığın hataya bulaşmam, seni sorumluluğuna ortak olmam. Çünkü ben –her ne kadar önceden emrine karşı gelsem de- Allah’tan korkarım” der.

İşin garibi şeytan insanları küfre, şirke, isyana, günaha davet ederken, korkmaz da, davet ettikleri küfre düişünce Allah’tan korkması tutar; “ne halt edersen et, ben beriyim” der. Bu da ayrı bir şeytanlık olsa gerektir.

Şeytan bu sözüne rağmen iblisliğe devam eder. Kendisini şeytanlıktan alıkoymayan bu korku gerçekçi değildir, belki riyadır.

Kur’an yorumcularına göre şeytanın insanlara; “ben sizlerden beriyim” demesi Âhirette gerçekleşecek. Yani orada peşine takılanların sorumluluğunu almayacak, kimseye faydası dokunmayacak. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/517)   

Bir önceki âyette (Enfal 8/48) geçtiği gibi şeytan dostları pohpohlar, güçlü oldukları vehmini aşılar, yürü aslanım diyerek gururlandırır; sonra da dostları zorlukla, tehlikeyle, ya da Âhiretteki hesapla karşılaşınca “ben sizden beriyim” der. (Yazıklar olsun şeytanı dost edinenlere!)

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿22﴾

“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz.

O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” (İbrâhim 14/22)

Bir sonraki âyette belirtildiği gibi bu ilişkide kendisine uyulan gibi uyanın da sonu ateştir.  

 

-Beri kelimesinin geçtiği altıncı âyet;

Allah şirk koşanlardan beridir

وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿3﴾

“Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Rasûlünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Rasûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!” (Tevbe 9/3)

Bu kesin beraettir. Hacc-ı ekber günü Peygamber tarafından bütün insanlara bir bildiri şeklinde duyuruldu ki Allah (cc) kesinlikle müşriklerden ve şirk koştuklarından beridir, uzaktır. Onun Rasûlü de müşriklerden beridir.

Öyleyse müslümanlar da müşirklerin, münkirler, münafıkların inanç, anlayış ve ahlâklarından beri olmalılar.

Berat gecesi öncelikle işte bu beri olmayı hatırlatır.

 

-Beri kelimesinin geçtiği yedinci âyet;

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟ ﴿35﴾

“(Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım (beriyim).” (Hûd 11/35)

Hz. Peygamber Nûh kıssasını insanlara okurken müşrikler, “Bu kıssayı sen uydurdun” diyerek sözünü kesmişler, yüce Allah da peygamberine âyetteki ifadelerle bu iddiayı reddetmesini emretmiştir.

 

-Beri’nin geçtiği sekizinci âyet;

Kur’an Peygamber’e hitaben;

وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ ﴿214﴾ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ ﴿215﴾ فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ ﴿216﴾

“Senin aşiretinden olan yakınlarını uyar. Ve sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir. Eğer sana karşı gelirlerse onlara; “şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım de” diyor. (Şuarâ 26/216)

Yani Ey Peygamber; senin davetini kabul etmerzlerse, sana tabi olmazlarsa, şirk koşmaya, inkâr etmeye devam ederlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim”.

Bu âyet inince Hz. Peygamber Kureyş kabilesine mensup inanan inanmayan, yakın uzak akrabasını veya temsilcilerini Safâ tepesinde toplayarak peygamber olmasının akrabalarına Allah katında bir fayda sağlamayacağını, herkesi ancak kendi imanının ve sâlih amelinin kurtaracağını haber vermiştir (Buhârî, Tefsîr/26)

 

-Beri kelimesinin geçtiği dokuzuncu âyet;

Beri kelimesi bir âyette çoğul olarak “beriûn” şeklinde suçsuz, suçtan uzak, masum anlamında geçiyor.

وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ ل۪ي عَمَل۪ي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْۚ اَنْتُمْ بَر۪ٓيؤُ۫نَ مِمَّٓا اَعْمَلُ وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ ﴿41﴾

“Eğer onlar seni yalanlarlarsa, de ki: “Benim işim bana aittir; sizin işiniz de size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım (sorumlu değilim).” (Yûnus 10/41)

Hz. Muhammed (sav) peygamberlik görevinde Allah’a karşı sorumluğunu olduğunu, bu görevi yapmaya devam edeceğini. Olmaz ya bir yanlışlık varsa da kendine ait olduğunu söylüyor. Peygamberliğini, vahyi ve daveti yalanların yaptıklarının hesabının, karşılığının, sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu hatırlatıyor. Sonra da diyor ki “siz benim yaptıklarımdan bu anlayışla uzaksınız, ben de görevimi yaptığım için sizin hatalarınızda sorumlu değilim, beriyim.

Allah (cc) âhirete ait bir gerçeği (teberrae) fiili ile açıklıyor:

اِذْ تَبَرَّاَ الَّذ۪ينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ ﴿166﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟ ﴿167﴾

İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar (teberrae) ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.

(Kötülere) uyanlar şöyle derler: “Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları (teberraû) gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık (neteberrau)!” Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bekara 2/166-167)

Özellikle Allah’ı sever gibi sevilen, peşlerine düşülen, yollarına, fikirlerine, dinlerine tabi olunan kimseler, şeyler; O gün arkalarından gelenlerden uzaklaşırlar, beri olurlar. Azabı gördükleri zaman “aman aman bunlar bizden değil” deyip redederler ve kaçarlar. O an dünyada var sandıkları bütün bağlar kopup kesilir.

 

-Berat gecesinde beş önemli hatırlatma var:

Birincisi: Berat gecesi öncelikle Ramazanın yaklaştığını haber veriyor. Az kaldı, oruç ve Kur’an ayı, en mübarek ve bereketli, en müstesna ay Şehr-i Ramazan geliyor. Gölgesi üzerimizde. İki hafta kadar sonra bu nimet, ihsan, ikram, infak, bereket, af ve mağfiret, tevbe ve istiğfar, yenilenme ve tezkiye ayına kavuşacağız. Hazır olun, gafil olmayın. Bugüne kadar olduğu gibi fırsatı bu sefer kaçırmayın diyor.   

İkincisi: Şirkten, isyandan, küfürden, bâtıldan, dalâletten, gayr-i müslimlerin inanç ve tasavvurlarından, yanlışlarından ve kötü ahlaklarından,  Allah’ın ve Elçisinin “beriyiz” dediği şeylerden ne kadar beri olduğumuzu tefekkür etmeli, bu çok ciddi konuyu gözden geçirmeliyiz. 

Üçüncüsü: Hata ve günahlara tevbe imkanı. Tevbe elbette bir geceye, güne mahsus değildir. Hele hele tevbe almak için bu geceyi beklemeye, bir âlime, bir mekana, hele hele Güneydoğu Anadolu’ya gitmeye gerek yok. Günah nasıl ki kul ile Allah arasında ise, tevbe de kul ile Allah arasındadır. Kul hata yaptığını, günah işlediğini anladığı an pişman olur, tevbe eder, Allah’tan af ve bağış ister.

Bu da her gün ve günün her saatinde olabilir.

Belki bazı gün ve gecelerde bu artırabilir.   

Dördüncüsü; yukarıda geçtiği gibi şeytan, kendini dost edinenlere fısıldar, vesvese verir, günaha sürükler. Sonra da “ben senden beriyim, zira ben Allah’tan korkarım” der. Bu gece bizden beri olduğunu söyleyen şeytandan/iblisten ne kadar beriyiz? Bunu da gözden geçirmemiz mümkün.  

Beşincisi; acaba mahşerde beratımızı alabilecek miyiz? Acaba Hesap’tan sonra cehennemden beri olma müjdesini alabilecek miyiz?

Bunu tefekkür etmek, muhasebesini yapmak. Ya da orada beratı alabilmenin imkanlarını elde etmek üzere daha çok çalışmaya niyet etmek mümkün.

Bu gece bunun üzerine kafa yormak, tefekkür etmek, ne kadar hazır olduğumuzu gözden geçirmek gerekir.