Bayramın anlamı ve Allah'tan razı olmak hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

04 Haziran 2019-01 Şevval1440

Ramazan Bayramı (I’ydu’l-fıtr)-Zaandam Ayasofya Camisi

 

 

-Ramazan Bayramı

Ramazan bayramına Arapça’da ‘ıydu’l-fıtr/fıtratın-yaratılışın bayramı’ denir.

‘Fıtrat’; sözlükte, yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim, huy gibi manaları vardır. (Fîruzâbâdi, el-Kâmusu’l-Muhît, 456)

Aynı kökten gelen ‘iftar’ orucu açmak, ‘infitar’ ise yarılmak, açılmak, fışkırmak demektir ki Kur’an’da bir sûrenin adıdır.

Bu masdarın fail (özne) ismi olan ‘Fâtır’, Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. Bunun anlamı, yeri ve gökleri Yaratan demektir. (35 Fâtır/1. 6 En’am/14. 12 Yûsuf/101. 14 İbrahim/10. v.d.)

Kur’an şöyle buyuruyor:

“O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30 Rûm/30)

Fıtrat Allah’ın genelde varlıklara, özelde insana verdiği şekil, biçim, tabii yapı ve kabiliyetlerdir.

Nitekim Peygamber (sav) de bütün insanların fıtrat üzere yaratıldığını açıklıyor. (Bakınız: Buharî, Cenaiz/80, 93. Müslim, Kader/22. Ebu Dâvud, Sünnet/18. Tirmizî, Kader/5) 

Bayram’ın Arapçası ‘ıyd’dır. Bu da âdet halini alan sevinç ve toplanma günü demektir. Her yıl tekrar geldiği ve insanlar bu günlerde sevindiği için bu isim verilmiş.

Bayram kelimesinin ise aslı Farsça ‘bezrem veya bezrâm’ kelimesidir. Oğuz Türklerinden beri ‘beyrem veya bayram şeklinde kullanılmaktadır. (S. Erdem, DİA, 5/257)

Peygamberimiz Hicretten sonra Medine’de bazılarının Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görünce; “Allah (cc) sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramıyla değiştirmiştir” buyurdu. (Ebu Davud, Salat 245, Nesâî, Salatu’l-Iydeyn 1.)

Ramazan Bayramı’na niçin ‘ıydu’l-fıtr’ denilmiş?

Bunun iki önemli sebebi olduğu düşünülebilir. Bunlardan birincisi; Allah (cc) bizi insan ve İslâm fıtratı üzere yarattığı için ona sevinmenin, ona şükretmenin, onu daha çok hatırlamanın zamanı olduğu için.

Nitekim Ramazan bayramı namazından önce vermemiz gereken sadakanın adı da ‘zekâtü’l-fıtr’dır. Bu Türkçe’de ‘fitre’ diye bilinir. Fitre de, işte bu fıtrat üzere ve insan olarak Yaratan, bize insanî kabiliyetler veren Allah’a şükür olsun diye muhtaçlara yapılan bir yardımdır.

Bayram ve fitre, yani ‘ıydu’l-fıtr ile zekâtu’l fıtr’ birbirini tamamlar.

Bu bayrama fıtır bayramı (ıydu’l-fıtr) denmesinin ikinci sebebi de Ramazan’ın bitmesi, artık gündüzleri yeme içmenin serbest olmaya başlamasıdır. Bu asla ‘oh oruçtan kurtulduk, ağzımızı bağlamaktan azat olduk’ gibi saçma bir sevinci değil, Ramazan’ı oruçla geçirebilmenin, Ramazan’daki kazançların, hikmetin ve faydanın elde edilmesinin bir sevincidir.

‘İftar’ kelimesi de ‘fıtrat’ kökünden gelir. Yani orucu açma, yeme içmeye başlama demektir. Bunun tersi ‘imsak veya savm’dır. Yani yeme içmeyi bırakma, oruca başlama zamanıdır.

 

-Allah’tan razı olmak

Birinden bir iyilik gördüğümüz zaman, ya da birinin güzel bir iş yaptığına şahit olduğumuz, ya da duyduğumuz zaman “Allah senden razı olsun”,” Allah ondan razı olsun” deriz. Şüphesiz bu mü’minlerin birbirleri hakkındaki en güzel dualarından biridir. Allah’ın razı olacağı bir kul olmaktan daha büyük kazanç mı olur.

Bu böyledir. Ancak bir de Allah’tan razı olma konusu var. Birbirimize “sen de Allah’tan razı ol” diye dua edebiliyor muyuz?

Ya da biz Allah’dan ne kadar razıyız? Biz Allah’ın bizim için takdir ettiklerinen ne memnunuz?

Biz, Allah’ın bizim için uygun gördüklerinden ne denli hoşnuduz?

Biz, Allah’ın nasip ettiği nimetler için “şükürler olsun” darken, musibet ve felaketler hususunda “beş göz üstüne” diyebiliyor muyuz?

Onun bizim için uygun gördüğü haram-helâl, emir ve yasaklar hakkında yüreğimizin durumu nedir?

Bunlar sorulmalı ve muhasebesiş yapılmalı. İşte bununla ilgili bir kaç âyet.

 

-Allah’ın kendilerinden ve onların Allah’tan razı olduğu kimseler.

Allah (cc) Kıyamette İsa’ya “sen mi insanlara beni rabb bilin dedin” diye soracak. O da insanlara böyle bir şey demediğini, sadece hakkı söylediğini, yalnızca Allah’a kulluk yapmaya davet ettiğini, ama öldükten sonra insanların ne yaptıklarını bilmediğini, Rabb olarak kullarına ne yapacağını kendisini daha bildiğini  söyeleyecek.

قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿119﴾

“Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.” (Mâide 5/119)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ ﴿7﴾ جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ ﴿8﴾

“Şüphesiz, iman edip, sâlih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.” (Beyyine 98/7-8)

 

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿22﴾

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mücâdile 58/22)

 

وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿100﴾

“İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.” (Tevbe 9/100)

 

-Allah’dan razı olanlar, razı olunmuş olarak cenneti hak ederler.

*Radıye

يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ ﴿27﴾ اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ﴿28﴾ فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ ﴿29﴾ وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي ﴿30﴾

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr 89/27-30)

 

*Rıdvan

اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿162﴾

“Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir!” (Âli İmran 3/162)

 

-Mü’minler Allah’ın ve Rasûlünün taksimine razı olurlar

وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ ﴿58﴾ وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْت۪ينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ۟ ﴿59﴾

“İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir pay verilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay verilmezse, hemen kızarlar.

Eğer onlar Allah ve Rasûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Rasûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz” deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.” (Tevbe 9/58-59)

 

-Allah’tan razı olmanın isbat, O’nun verdiği hükme razı olmak.

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا ﴿65﴾

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

 

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا ﴿36﴾

“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzab 33/36)

 

-Allah’ın hükmüne münafıklar ve inkârcılar rıza göstermezler.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿77﴾

“Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Âhiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (Nisâ 4/77)

 

-Mü’minler Allah’ın çağrısını duydukları zaman “işittik ve itaat ettik” derler.

َاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿48﴾ وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ ﴿49﴾ اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟ ﴿50﴾ اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿51﴾

“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir.

Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler.

Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler? Yoksa Allah ve Rasûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir.

Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Nûr 24/48-51)

 

-Hem iman iddiası hem de tağutların hükümlerini kabul etmek doğru değildir. Bu Allah’tan razı olmamak demektir.

َلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿60﴾

“(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Nisâ 4/60)

 

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِق۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًاۚ ﴿61﴾

“Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisâ 4/61)

 

-Allah’ı seviyorsanız

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿31﴾

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Âli İmran 3/31)

 

-Mü’minler yürekten tam inanarak tam bir teslimiyetle şu duaları yapmalı:

“Radıytü billahi Rabben, ve bi islâmi dinen, ve bi-Muhammedin nebiyyen-Rab olarak Allah’tan, Din olarak İslâmdan, Nebi olarak h.z Muhammed’ten razı oldum, razıyım.”

“Allhümme! Zidnâ vela tenkusnâ, ve ekrimnâ velâ tühinnâ, ve a’tınâ ve la tahrimnâ, ve esirnâ ve la tü’sir aleynâ, ve ardinâ ve’rza annâ”

“Allahım! Bize (nimeti) artır eksiltme, bize ikram et ama mahrum etme, Bize ver ama yoksun bırakma, bize ihsan et, ihsanını kesme. Allahım! Bizden razı ol ve bizi senden razı olma derecesine yükselt!” Mü’minûn sûresinin ilk 10 ayetinin gereğini yapanlar cenneti hak ederler.  (Müsned, 1/34. Tirmizî, Tefsîr/23/1 no: 3173)

Peygamberimiz (sav) sahabelere öğrettiği uzunca bir duada şöyle demiştir: “... ve es’elüke haşyetike fi’l-ğaybi veş’ş-şehadeti ve kelimetel ihlası fi’r-rıza ve’l-ğadab ve es’elüke neı’men la yenfedü ve kurrete aynin la tenkatı’u ve es’elüke er-Rıda bil’kadai-Allahım! Gizli ve açık Senden hakkıyla korkmayı dilerim. Senden rıza ve öfke anında hak sözü söylemeyi dilerim. Senden bitmeyen bir nimet ve sonu gelmeyen bir göz aydınlığı dilerim. Senden, gerçekleşen kazâ ve kaderinin sonucuna rızâ göstermeyi bana nasip etmeni dilerim.” (Ahmed b. Hanbel, 5/191. Nesâî, Sehiv/62 no: 1307)

 

-Mü’minler “Allah bize yeter” derler

اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ ﴿172﴾ اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ ﴿173﴾

فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَظ۪يمٍ ﴿174﴾

“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.

Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Âli İmran 3/173-174)