Namaz nedir soruna cevap olmak üzere namazı bir kaç açıdan değerlendiren bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

Selam-Pazar Dersleri

12.05.2013 Saat: 11.00  

Dortmund-Almanya

 

Bu derste namazın fıkhî hükümleri üzerinde değil;  önemi, hikmetleri ve bize hatırlatttıları üzerinde duracağız.

 

-İlk söz

-Namaz İslâmın olmazsa olmaz şartıdır. (İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir)

-Namaz mü’minin alâmet-i fârikasıdır.

-Namaz imanın cisimleşmiş hali, ibadetlerin toplamıdır.

-Namaz, şeytana, şehvetlere, günah dürtülerine, kötülüklere, tembelliklere, pisliklere karşı ciddi bir imkandır.

-Namazın devamlı olması esastır. Bu da “amelin hayırlısı az ve devamlı olandır” hadisine uygundur.

-Namaz mirac, yani manen yücelmedir. Yükselmek isteyenler namazla Allah’ın huzurunda alçalmalılar. İslâmın hedefi kamil insan/salih kul yetiştirmektir. Namaz musalliyi bu hedefe götürür.

-Namaz özgürlüktür. Şeytana karşı, nefsin aşırı isteklerine karşı, insanı makina gibi gören materyalist anlayışa ve modern köle tüccarlarına karşı hürriyet ilandır. Özgür olmak isteyenler bunu namazla yapsınlar.

-Namaz nâzımdır. Yani hayatımızı, vaktimizi, hedeflerimizi, ibadetlerimizi, dualarımızı nizama koyan/düzenleyen bir ibadettir.

-Namaz aşkın olan ile irtibat aracıdır. Aşkına aşık olan içkine takılıp kalmaz.

-Namaz kurtuluştur.

 

1-Mü’minlere namaz kılmak yakışır

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {3}

Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” (Bekara 2/3)

 

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ {71}

“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

 

 

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ {1} الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ {2}

“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû’ içindedirler;” (Mü’minun 23/1-2)

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ {55}

“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.”  (Mâide 5/55)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ {2} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {3} أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {4}

“Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.

İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.” (Enfal 8/2-4)

 

طس تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ {1} هُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ {2} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ {3}

“Ta. Sîn. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın ayetleridir.

İman eden müminler için bir hidâyet rehberi ve bir müjdedir.

Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.” (Neml 27/1-3)

 

الم {1} تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ {2} هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ {3} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ {4}

“Elif. Lâm. Mîm.

İşte bu ayetler, hikmet dolu Kitab'ın ayetleridir.

Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).

O kimseler, namazı kılarlar, zekatı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.” (Lukman 31-1-4)

 

2-Namaz ikame edilir

Namaz, salattır; 60 kadar âyette salat kalıbıyla geliyor Bunların 32 tanesinde ‘kâ-me-قام’ fiil kökünden gelen kalıplar kullanılıyor.

‘Kâ-me-قام’ fiili bir kaç ayette namaz için ayağa kalkmayı ifade ediyor.

Mesela; “Münafıklar namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkarlar” diyen âyette.

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً {142}

Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisa 4/142)

Abdestle ilgili âyette

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُباً فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيداً طَيِّباً فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَـكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {6}

“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsi birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”  (Maide 5/6)

Peygambere “münafıklar için namaza kalkma” deniliyor: 

“Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma (kâme’den lâ tekum)! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe 9/84)

Yine , münafıkların yaptığı “mescid-i zırar da namaza durma” deniliyor.

“Onun içinde asla namaz kılma (kâme’den lâ tekum)! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” (Tevbe 9/108)

Hz. Peygamber’e hitaben “Kıyam ettiğin zaman Allah seni görür” deniliyor.  (Şuarâ 26/218), ya da bilir (Müzemmil 73/20)

Peygamber’e “gece kalk, kıyam et” diye emrediliyor (Müzemmil 73/2) Bunun da namaz için olduğu açıktır.

Mü’minlere “Allah için kunuta kalkın” deniliyor. Namaz da bir kunuttur.

حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ {238}

“Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a gönülden boyun eğerek namaza durun.” Bekara 2/238.

Peygamberin namaza kalkışı kame fiili ile anlatılıyor.   

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً مُّهِيناً {102} 

“(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü'minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun…” (Nisâ 4/102)

Bütünbu âyetlerde ve aşağıdakilerde namaz kılmak ‘kâ-me’ fiiliyle veya onun türevleri ile anlatılıyor.

Mü’minler anlatılırken onlar namazı “namazı ikame ettiler وَأَقَامُواْ- ‘ekamû” kalıbıyla geliyor.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {277}

“Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bekara 2/277. Ayrıca bakınız: Mâide 5/66. A’raf 7/170 ra’d 13/22, Fâtır 35/18, 29. Şûra 42/38)

Müslümanların namazı hakkıyla kılmaları altı ayette  “namazı ikame ederler- يُقِيمُونَ yukımûne” fiili ile anlatılıyor. 

“Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bekara 2/3. Arıca bakınız: Mâide 5/55, Enfal 8/3, Tevbe 9/71. Neml 27/3. Lukman 31/4)

Namaz kılma emri de kâme fiiliyle geliyor. Yedi âyette tekil “ َأَقِمِ- ekım-namazı ikame et” emir kalıbı ile. Mesela;

وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّـيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ {114}

“(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.” (Hûd 11/114. Ayrıca bakınız: İsrâ 17/78. Tâhâ 20/14. Ankebût 29/45. Rûm 30/30, 43)

Bir ayette Peygamber hanımlarına hitaben وَأَقِمْنَ  ekımne-namazı ikame edin” deniliyor.

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً {33}

“Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab 33/33)

 

Onaltı âyette çoğul olarak “namazı ikame edin- وَأَقِيمُواْ ve ekımu” emir kalıbıyla geliyor. Mesela;

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ {43}

“Namazı kılın, zekatı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bekara 2/43)

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَّوْقُوتاً {103}

“Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah'ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü'minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.(Nisâ 4/103)

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ {78}

“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur'an'da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahitt (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!” (Hac 22/78)

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ {31}

“Allah'a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O'na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rûm 30/31)

 

Kıyam bazı âyetlerde namaz anlamında kullanılıyor

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً {63} وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً {64}   

“Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der (geçer)ler.

Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.” (Furkan 25/63-64)

 

‘Mukîmu’s-salah’  namaz kılandır. İbrahim (as) şöyle dua etmişti:

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء {40}    

"Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle." (İbrahim 14/40)

لَّـكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَـئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْراً عَظِيماً {162}  

“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/162)

الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {35} 

“Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.” (Hac 22/35)

 

İki âyette ‘ikamıs-salah’ şeklinde geçiyor 

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ {73}

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (Enbiyâ 21/73)

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ {37}

“Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.” (Nûr 24/36-37)

 

3-Namaz, salattır

Namaz, salattır. 60 kadar âyette ‘salat’ kalıbıyla geliyor.  

Salatın aslı sa-le-ye -  fiil köküdür. Bu da yaslanmak demektir. Kur’an’da cehennemliklerin cehenneme atılmaları bu fiille ifade ediliyor. Mesela

 تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ {1} مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ {2} سَيَصْلَى نَاراً ذَاتَ لَهَبٍ {3}  

“Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da.

Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi.

O, alevli bir ateşe yaslanacak (girecek).“ (Mesed 111/1-3)

 

وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاء ظَهْرِهِ {10} فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُوراً {11} وَيَصْلَى سَعِيراً {12}

“Kimin de kitabı arkasından verilirse,

Derhal yok olmayı isteyecek,

Ve alevli ateşe yaslanacaktır (girecektir).” (İnşikâk 84/10-12)

 

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ {2} عَامِلَةٌ نَّاصِبَةٌ {3} تَصْلَى نَاراً حَامِيَةً {4}

“O gün bir takım yüzler zelildir,

Durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur,

Kızgın ateşe yaslanacak (gireck).” (Ğâşiye 88/2-4)

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ {63} اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ {64}

“İşte, bu size vadedilen cehennemdir.

İnkârınız sebebiyle bugün oraya yaslanaın (girin)!” (Yâsîn 36/63-64)

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْماً إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَاراً وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيراً {10}

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe yaslanacaklardır (gireceklerdir).” (Nisâ 36/10)

Aynı kökten gelen صَلَّى – salla namaz kılmak demektir

 فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى {31} وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى {32}

“İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.” (Kıyâme 75/31-32. Ayrıca bakınız: A’la 78/15. Alak 96/10)

Salla aynı zamanda salat/salavat etmek demektir.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً {56}

“Allah'ı ve melekleri, Peygambere salat etmekte(onun şerefini gözetmeğe, şanını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salat edin, (onun şanını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selam edin (ona esenlik dileyin).(Ahzab 33/56)

Bu ayette Allah’ın peygambere salat etmesi ona rahmet etmesi ve onu melekler katında övmesi,

Meleklerin salatı peygamber için istiğfar,

Mü’minlerin ona salat etmesi Allah katında makamının yücelmesi için dua etmeleri, ya da davasına destek olmaları manasında anlaşıldı.

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً {43}

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah mü'minlere çok merhamet edendir.” (Ahzab 33/43)

Mü’minleri melekler eşliğinde vahiy ile destekleme şeklinde anlaşılmış Zira as-sala’nın kök anlamında vücudu dik tutan omurga kemiği manası da var.

 الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ {156} أُولَـئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ {157}

            “Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.

İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” (Bekara 2/156-157)

Burada salavat Allah’ın sürtekli destek va bağışı şeklinde açıklanmış Peygamber’e (sav) nisbet edilirse  mü’minlere dua olarak anlaşılmış.

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ {103}

“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe 9/103)

وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {99}

“Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.” (Tevbe 9/99)

Aynı kökten gelen ‘musalli’ namaz kılan, ya da namazla Allah’a bilinçli olarak yönelenler demektir.

“Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).” (Meâric 70/21-22)

"Günahkârların durumunu: Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,diye…” (Müdessir 74/41-43)

“Vay haline şöyle namaz kılanların: Ki onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler).” (Mâûn 107/4-5)

Yine aynı kökten gelen ‘musalla’ namaz kılınan yer demektir. (Türkçe’de daha çok cenaze namazlarının  kılındığı yerlere ad olmuştur. Nitekim cenazenin namaz için konulduğu yüksek yere de musalla (taşı) denilir.)

“Ve Biz beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrâhîm’in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrâhîm (a.s)’a ve İsmail (a.s)’a: “Tavaf edenler, âkifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için beytim’i temiz tutsunlar.” diye ahdettik.” (Bekara 2/125)

Kısaca namaz: (salla fiilinin kök anlamlarından hareketle) şartlarına uygun ve kabul edilebilir şekilde kılınırsa hem omurganın bedeni dik tuttuğu gibi mü’minin dinini dimdik ayakta tutan (namazın dinin direği olduğunu hatırlayalım),

hem onu ateşe yaslanmaktan kurtaran,

hem de Allah’ın bağış ve desteğini (salatını) kazandıran bir ibadettir.

 

4-Namaz nedir?

a-Namaz büyük buluşmadır

Namaz Allah ile buluşmaktır. Elbette bu buluşma mekansal bir buluşma değildir. Allah (cc) zamandan ve mekandan münezzehtir. O’nun huzuruna ibadet etmek üzere çıkmayı mecazi olarak O’nunla buluşmak diye nitelendirmek mümkün.

Allah (cc) ile buluşmak… Hem önemli, hem de ciddi. Bir beşer için olağanüstü ve çok özel... Yaratıklardan bir yaratık olan insanın, kendisini Yaratan’a, kendisinin yaratılmış, O’nun Yaratan olduğunu ve O’nun yegâne nimet verici olduğunu itiraf için huzura çıkması. Ya da bunun için Rabbinden izin istemesi…

Kul Allah’ın davetine icabet ederek O’nun huzurunda kıyama durur. Daha doğrusu ‘divan durur’; saygıyla el bağlar, boyun büker, hürmetle Büyük bir makamın önünde durmaya cesaret eder. Hem ilahî davete karşılık verir, hem de orada Huzurunda durduğu Makam’dan istemeye cesaret eder.

Kulun Rabbine en yakın olduğu an namaz, namaz içinde de secde anıdır. (Müslim, Salat 215 no: 482. Ebu Dâvud, Salat 152 no: 875)

Zira değerli olan, hiç bir gücün karşısında boyun eğmemesi gereken şerefli insan, sadece ve sadece Rabbinin önünde, O layık olduğu için eğilir. Alnını yere koyar ve sonra der ki:

“Yarabbi! Dik ve onurlu yarattığın bu başı, bu kişiliği, bu onuru, işte sadece Senin huzurunda yere indiriyorum. Burada hem nefsime hem de dış dünyaya ilan ediyorum ki bu baş, bu kişilik Sen’den başka hiç bir gücün ününde eğilmez, yere düşmez, alçalmaz.”

Âlemlerin Rabbi Allah’a samimiyetle secde edenler, Allah’ın dışında hiç bir varlığın, makamın, çıkarın, gücün önünde boyun eğmezler. Başlarını dik tutarak onurlarının başını dik eylerler.  Secde edenler bilirler ki, Allah’ın huzurunda secde etmemek ancak ‘kibirli’, ‘burnu havada’ olmaktır. 

İnsan, ister Allah’ın huzurunda isterse bir başkasının huzurunda yere kapansın; onun bu durumu bir itaat ve önünde yere kapandığı şeye mutlak bir bağlılıktır. Secde eden kimin karşısında secdeye kapanıyorsa, o makama karşı sınırsız bir saygı duyuyor, onu en büyük tanıyor, ona en büyük sevgiyi besliyor demektir.

Çünkü insanın kendini en aşağı, en küçük, en güçsüz gördüğü durum, secde halidir. Öyleki kişi, secdede kendini bir hiç olarak görür (kendini zelil sayar) ama karşısında secdeye kapandığı makamı ise en büyük tanır.

Allah’ın  yarattığı organlar O’na şükretmek ve O’na itaat etmek yolunda kullanılmalıdır. Secde, kulun şükrünün en yüksek makamıdır. Kul secde ile itaatın, saygının, ilâhí sevginin, huşû’nun en yücesine çıkar.

Secdenin toprağa yapılması daha efdaldir. Çünkü toprakla secde organları arasında ve yine topraktan yaratılan Âdem’le, yani Âdem’in şahsında Allah’a yapılan secde arasında tatlı bir bağlantı vardır. Toprağın sahibinin huzurunda, topraktan yaratılan insan, yine bir gün toprağa dönecek olan kul, toprak üzerinde secde eder.

         Bu şüphesiz ulvi bir lezzettir, mü’min için Allah’ın bir lütfudur.

Müslüman bu şuurdan hareket ederek, namaz ile bu inanacını ortaya koyar. Her an yalancı güç odaklarınını önünde eğilmeye meyleden nefisi hem bundan alıkor, hem de ona neyin önünde yere kapaması gerektiğini öğretir.

Dışarıdan bakıldığı zaman secde anı kul açısından bir alçalmayı ifade eder. Kişi yavaş yavaş ruku’ ederek, sonra da eğilerek, biraz daha eğilerek yere kapanır. Alnını, yani yüzünü, yani benliğini yere kadar indirir. Alçalır, eğilir, dik duran başını yere dokunan baş haline getirir.

İşte bu an kulluk açısından en önemli bir andır. Müstesna bir sahnedir.

Zira zaten namazda Allah ile makam açısından buluşmaya çalışan insan, bütün benliği Allah’ın huzurunda yere indirmiş, ben aslında buyum, yok gibiyim, haddimi biliyorum demiş ve teslim olmuştur.

Bu aynı zamanda dil ile söylenen şehâdetin akıl, his, idrak, şuur ve beden ile söylenmesi, ortaya konulmasıdır.

 

b-Namaz Din’in direğidir

Bunu hadisler farklı kelimelerle anlatıyorlarlar.

“Namaz dinin direğidir, kim onu terkederse dinini yıkmıştır.” (Aclûnî, Keşful-Hafa, 2/31)

Bu hadis değişik şekillerde rivâyet edilmiştir.

Binayı ayakta tutan onun direkleridir. Namaz da dini hayatı ayakta tutar.

Ali'den (r.a.) rivâyetle Resûlüllah  (a.s.) şöyle buyur­du: "Namaz îmanın direğidir. Cihad amelin zirvesidir. Zekât ise, bu ikisinin arasında yer alır." (Deylemi,  Müsnedü'l-Firdevs’ten)

İbni Abbas (r.a.) rivâyet ediyor: "Namaz îmanın ölçeğidir. Kim o ölçeği tam doldurursa mükâfatını da tam alır." (Beyhaki, Şuabu’l-İman’dan)

"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!" Sonra şöyle devam buyurdu:

-"Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"

-"Evet ey Allah'ın Rasûlü!" dedim.

-"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum:

-"Ey Allah'ın Rasûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"

-"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdu. (Tirmizî, İman/8 no: 2619)

“Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.”  (Taberânî’den)
Bedeni baş yönetir. Başı olmayan beden ölüdür. Namazı olmayan mü’minin islâmi hayatı

ölür.

 

c-Namaz, en büyük zikirdir

Namaz en büyük zikirdir ve yardım sebebidir

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ {152} يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ {153}‏

“Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.

Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bekara 2/152-153)

 

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي {14}

“Muhakkak ki Ben, Ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için namazı ikâme et!” (Tâhâ 20/14)

 

d-Namaz şâhittir

 يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ {24}

“O gün onlara, onların dilleri, elleri ve ayakları (hayat filmleri) yapmış olduklarına şahitlik edecek.(Nûr 24/24)

 

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ {65}

“Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.” (Yâsîn 36/65)

 

حَتَّى إِذَا مَا جَاؤُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ {20}‏

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ {21}

Hatta ona (ateşe) geldikleri zaman yapmış oldukları şeylere, onların gözleri, kulakları ve derileri (uzuvları), (hayat filmlerinde) onların aleyhine şahitlik etti.

Ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): “Niçin bizim aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler. (Onlar da) dediler ki: “Bizi, herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürüleceksiniz.” (Fussilet 41/20-21)

 

يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَراً وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَداً بَعِيداً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ {30}

“O gün her nefs, hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur (hayat filminde tüm yaptıklarını görür). Ve kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve Allah sizi, kendisinden sakındırır (Takva sahibi olmanızı, ölmeden önce, ruhunuzu Allah'a ulaştırmanızı ister). Ve Allah kullarına karşı Raûf’tur.” (Âli İmran 3/30)

 

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئاً وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {54}

“İşte o gün (hiç)bir kimseye, (hiç)bir şeyle zulmedilmez. Ve amellerinizden başka bir şey ile cezalandırılmazsınız.(Yâsîn 36/54)

 

Hz. Ali’den gelen bir rivâyete gore kişinin secde ettiği yer kendi lehine şahitlik yapacak.

Şu âyet üzerinde işlenenlerin şahitlik yapacağını söylüyor.

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا {4} بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا {5}

“O gün (Kıyamette), (arz) haberlerini anlatacak. Rabbinin ona vahyetmesi ile.”

(Zilzâl 99/4-5)

 

e-Namaz, ibadetlerin toplamıdır

Namazın içinde en az ondört tane önemli emir yerine getiriliyor:

İbadet,

Şükür,

Zikir,

Secde,

İnabe,

Tesbih,

Tertil/Kıraat

Hamd,

Tekbir

Ruku’

Dua

Tehlil

Tasliye

Kunut,

 

f-Namaz cihaddır

Allah (cc), kuvvetli bir bina gibi bir araya gelip kendi yolunda cihad eden mü’minleri sevmektedir.

إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفّاً كَأَنَّهُم بُنيَانٌ مَّرْصُوصٌ {4} 

“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saff 61/4)

Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:

"Herhangi bir Müslüman, cihad etmeden veya (cihad etmeyi) gönlünden geçirmeden ölürse, nifakın bir şubesi üzerine ölür." (Müslim, K. İmare/47 no: 158. Nesai, K.Cihad/2)

Peygamber (sav), birgazve dönüşünde: “Hayırlı dönüşler ile geri döndünüz ve küçük mücahededen, büyük mücahedeye döndünüz' buyurdu. 'Büyük mücahede hangisidir?' sorusuna da, 'Kişinin hevai arzuları ile mücahedesidir” buyurdu. Yine O "Hakiki mücahid, nefsine (hevasına) karşı savaş açan kimsedir” demiştir. (Tirmizi, K. Cihad/2 no: 1621,)

Bunun da namazla olacağı açıktır.

Namaz için harekete geçmek aslında imanın isbatı, Rabbin hükümlerine teslim olunmuşluğun somut göstergesidir. Günden beş defa namazla kunut yapan mü’min, hayatının diğer anlarında da Allah’ın huzurunda bu esas duruşu bozmayacağına, her yerde O’nun koyduğu ölçülere ve sınırlara uyacağına söz verir.

Mü’min, hayatını yukarıda anlatılan kunut anlayışına hazırlamak için, yani kanitîn’den olmak için namazı bir vesile sayar.

İmamların namaz kıldığı yere ‘mihrab’ denilmesinin namazın cihad oluşu ile ilgisi var mı?

‘Mihrab’, harb kökünden geliyor ve harp yeri demektir. Korunan yer, saray, yüksek yer, sunak yeri gibi anlamlarda kullanılmış. Kur’an’da dört âyette geçiyor.

Mihrab’a harp yeri anlamı verirsek, bu da namazın nefsin aşırı arzularına ve şeytanın kandırmalarına karşı namazla mücadeleyi anlatır.

Ya da cemaatle namaz o denli önemli ki, imamın durduğu yer manevi değeri yüksek bir mekandır.

 

g-Namaz kurtuluş beratıdır

            Suçluları cehenneme sürükleyen en önemli hatalardan biri namaz kılmamalarıdır. Bunun sebebi de elbette iman etmemelerdir. İnsana düşen önce iman etmek, sonra da imanın gereği namz kılmaktır. Zira namaz hem dinin direği, hem de ateşte karşı perdedir.

عَنِ الْمُجْرِمِينَ {41} مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ {42} قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ {43} وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ {44} وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ {45} وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ {46} حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ {47}

“Günahkârlara:

Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? diye uzaktan uzağa sorarlar.

Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,

Yoksulu doyurmuyorduk,

(Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,

Ceza gününü de yalan sayıyorduk,

Sonunda bize ölüm geldi çattı.” (Müdessir 74/41-47)

 

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ {1} الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ {2} وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ {3} وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ {4} وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ {5}

“Mü’minler felâha ermiştir.

Onlar, namazlarında huşû duyanlardır.

Ve onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir.

Ve onlar, zekâtı verenlerdir.

Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.” (Mü’minûn 23/1-5)

Müslüman mahşerde önce namazdan sorulacak. Namazın hesabını verenlerin öteki hesabı kolay olacak.

Ebû Hüreyre’nin rivayetine göre, Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i:

-Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir." (Tirmizî, Mevâkît/188. Ayrıca bakınız: Ebû Dâvud, Salât/149. Nesâî, Salât/9. İbni Mâce, İkâmet/202)

 

h-Namaz tarassuttur/murakabedir

İnsan namazla her gün beş defa kendini kontrol eder, murakabe altında tutar, ya da Allah’ın murakabesi altında olduğunu hatırlar.

İbadet zaten Allah’ın görüyormuş gibi yapılır.

Musalli namazla hergün beş defa Yüce bir huzurda olduğunu ve o makama göre kendi küçüklüğünü hatırlar. O makamın karşısında nasıl olması gerektiğini düşünür. Namazdan sonra daha dikkatli olmaya niyet eder.

Bu açıdan namaz bir otokontrol aracıdır.

 

5-Müslümanın hayatında namaz ne yapar?

a-Namaz islâmî hayatın manivelasıdır

Namaz müslümanın günlük hayatının merkezindedir

Namazın ikame edilmesi emri aslında hayatınızı vahiyle inşa etmek

için namazdan faydalanın demektir. Zira namaz hayatınızı Allah razı olacağı şekilde tanzim etmenizi sağlar.

Mü’minler “Namazı ikame edin...”, “Haydin namaza” diye bir seda duydukları zaman gereğini yaparlar. Onlar bunu günde beş defa tekrar ederler. Bu çağrıyı günde beş vakit duyarlar.

Namaz için harekete geçmek aslında imanın isbatı, Rabbin bütün hükümlerine teslim olunmuşluğun somut göstergesidir. Günden beş defa namazla kunut yapan mü’min, hayatının diğer anlarında da Allah’ın huzurunda bu esas duruşu bozmayacağına, her yerde O’nun koyduğu ölçülere ve sınırlara uyacağına söz verir.

Mü’min, hayatını kunut anlayışına hazırlamak için, yani kanitîn’den olmak için namazı bir vesile sayar.

 

b-Namaz kötülüklerden alıkoyar

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ {45}

“Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebût 29/45)

قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ {87}

“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.” (Hûd 11/87)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ {90} إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ {91}

“Ey iman edenler! Ancak şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Oysa ki şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?” (Mâide 5/90-91)

 

وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاً {21} إِلَّا الْمُصَلِّينَ {22} الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ  

“Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.

Ancak namazda bilinçli olarak Allah'a yönelenler böyle değildir,

Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).”  (Meâric 70/21-23)

 

c-Namaz, ahlak ve edep öğretir

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ {18}

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.” (Fâtır 35/18)

Şuayb’ın (as) kavmi ona şöyle demişti.
قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ {87}

“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.” (Hûd 11/87)

 

d-Namaz nefsi tezkiye eder

وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا {7} فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا {8} قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا {9} وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا {10}

“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems 91/7-10)

Şu âyette namaz ile nefis tezkiyesi arasında ilişki kuruluyor:

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ {18}

“Ve bir günahkâr başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).” (Fâtır 35/18)

Musalli namaz sayesinde günde beş defa günahlarından arınma imkanı bulur.

Allah Resûlü (sav) şöyle buyuruyor: “ Beş vakit namaz, herhangi birinizin evinin önünden akan ve günde beş defa yıkandığı suyu bol bir nehre benzer. Allah, beş vakit namaz sayesinde, günahları yok eder.” (Buhari-Müslim)

Çünkü iyilikler kötülükleri yok eder.

وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّـيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ {114}

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hûd 11/114)

Namaz, aynı zamanda günde beş defa Allah’a hesap verme gibidir. Secde yerinde günde beş defa Allah’ın divanına duran bir aanlamda namz öncesi yaşadıklarının hesabını veriyor gibidir.

Böyle olunca da az sonra hesabını vermeyeceği ve utanacağı şeyleri yapmamaya çalışır. Böyle bir şuurun ve dikkatliliğin insanın davranışlarına ne kadar olumlu yansıdığı hesap edilemez.

 

e-Namaz mü’mini günahlara karşı korur

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ {45}

“(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 29/45)

Kavminin hz. Şuayb’a dediklerini tekrar hatırlayalım.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ {90} إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ {91} Maide

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide 5/90-91)

 

f-Namaz şehvetleri dizginlemeyi öğretir

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِيّاً {58} {س}  فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً {59}

“İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub)'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir.

Onlara, çok merhametli olan Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem 19/58-59)

 

g-Namaz İslâmî toplumu inşa eder

وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ {43}

“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (Bekara 2/43)

Namaz tek tek bütün musallilerin hayatını vahye göre inşa etmelerini sağladığı gibi müslüman toplumu da Tevhid toplumu yapabilecek en büyük imkandır.

Namaz kılanların çok olduğu toplum temiz toplumdur. Hem maddi açıdan hem manevi açıdan.

Musallisi çok olan toplum, dürüst, ahlaklı, edepli ve takvalı fertlere sahiptir.  İnsanı kontrol altına alan onun yanındaki manevi polistir. O da takvadır. Namaz ise mü’minde takva duygusunu geliştir.

Cami, cemaati bir araya toplayan yerdir.  İslâm cemaat dinidir. İslâmın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatla beraber yerine getirilir.

İslâm, müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir. Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Böyle bir cemaat mü’min için koruyucu bir elbise, mü’minler için bir kale gibidir.

Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi. (Buhârî, Edeb/27. Müslim, Birr/17 no: 2586)

İslâmî cemaat, Kur’an anlayışı ve Peygamber’in yolu üzerine kurulur. Onların arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.

Kur’an, müslümanları Kur’an etrafında bir araya gelmeye davet ediyor. (Âli İmran 3/103) Dinlerini parçalayanlar gibi parça parça olmaktan sakındırıyor. (Rûm 30/32)

Peygamberimiz (sav) bir çok hadisinde müslümanların cemaat olmasını teşvik etmekte, bunun önemini bildirmektedir. Bunun yanında cemaatle namaz kılmayı çok önemsemekte, mü’minlerin cemaatle namaz kılarak çok fazla karşılık alacaklarını haber vermektedir. Kur’an Hz. Peygamber’e, düşman korkusu olsa bile mü’minlere namazı cemaatle kıldırmasını emretmektedir. (Nisâ 4/101-102)

Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“Cemaat rahmettir, tefrika (ayrılık çıkarma) ise azaptır” (A. b. Hanbel, 4/145. nak. Ş. İsl. Ans. 1/286)

Müslümanların cemaat olmalarının en güzel örneği beraber namaz kılmalarıdır. Cemaatle namaz, İslâmî cemaatin temelini atar, cemaat şuurunu kazandırır. Bu nedenle cemaatle kılınan namazın derecesi tek başına kılınana göre yirmibeş veya yirmi yedi derece daha yüksektir. (Buhârî, Ez’an/30. Müslim, Mesâcid/42 no: 649. Ebu Dâvud, Salat/no: 559. İbni Mâce, Mesâcid/16 no: 786-790. Tirmizî, Salat/245 no: 330)

İslâma göre cemaat olma o kadar önemlidir ki, iki kişi bir araya gelseler, hemen cemaat olmaları tavsiye edilir. (Buhârî, Ez’an/35. İbni Mâce, İkameti’s Salat/44 no: 972-975. Nesâî, İmame/43-44)

Cemaata devam etmenin sevabı kadın ve erkek mü’minler için aynı derecededir. Peygamberimiz kadınların cemaate gelmelerine engel olunmamasını istemiştir. (Buhârî. Ez’an/162. Müslim, Salat/30 no: 442. Ebu Dâvud, Salat/52 no: 565-568)

Müslümanlar farz namazları, Cuma ve bayram namazlarını cemaatle kılarlar. Cuma ve bayram namazlarının cemaatle kılınması, tek başına kılınmasının mümkün olmaması oldukça önemlidir.

İnsan yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorundadır. İslâm, müslümanları şuurlu bir toplum olarak yetiştirmek istiyor. Bir arada yaşama bilinci, fedakârlığı, başkalarını hesaba katma; hak ve hukuka uyma ahlâkını, yardımlaşma, acıları paylaşma, nimetleri ve külfetleri bölüşme anlayışını geliştirir. İslâm bütün bu ideallerin en güzel bir şekilde yerine getirilmesini, bunların bir ibadet bilinciyle yapılmasını istemektedir.

Bunun için İslâm cemaati, bir peygamber ve ilâhi vahye inanma mantığı üzerine kurulur ve gelişir. Bu cemaatin gayesi de Allah’ın hükmüne daha güzel bir şekilde uyabilmektir.

Mü’minler, cemadât olma yanlışlığından cemaat olma şuuruna yükselmelidirler.

"İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi, bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi." (Buhârî, Ezan/9,32. Müslim, Salat/129)

"Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış gibi sevab alır. Sabah namazını da cemaatle kılarsa, bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır." (Buhârî, Ezan/34. Müslim, Mesâcid/260)

“Kişinin cemaat ile kıldığı namaz, evinde veya çarşıda kıldığı namazdan yirmi beş derece daha faziletlidir. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır sırf namaz kılmak için camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua ederler. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece; ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler.” (Ebu Dâvud, Salât/49)

“Kişinin bir başka kişi ile birlikte kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazdan, iki kişi ile birlikte kıldığı namaz bir kişi ile birlikte kıldığı namazdan daha sevaptır. Cemaat ne kadar çok olursa bu namaz Allah’a o nispette sevimlidir.” (Ebu Dâvud, Salât/47)

"Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hakim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü sürüden ayrılanı kurt yer." (Ebu Dâvud, Salat/47)

“Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra da bir kimseye emredip imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm." (Buhârî, Ezan/29. Müslim, Mesâcid/251)

Camilere devam edenleri görürseniz onların cennetlik olduklarına şâhitlik ediniz.” (Riyazü's-Salihîn, M.1054)

“...Kıyamet günü arşın gölgesinde istirahat edeceklerden biri de; camilere gönül veren, cemaate devam eden müslümanlardır...” (Riyazü's-Salihîn, M. 377)

  • Son söz

Namaz Allah için kılınır ve çok özel bir ibadettir.

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِيناً قِيَماً مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفاً وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ {161} قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {162} لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ {163}  

“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm'e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm'in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

“Muhakkak ki; benim namazım, kurbanım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” de.

O’nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların (teslim olanların) ilkiyim.” (En’am 6/161-163)