Ailede huzuru ve mutluluğu sağlayacak sebeplerden bir kaç tanesini 6B ve 6S formülü olarak açıklayan bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

17 Mart 2019 Pazar

VİDAM Essen-Almanya

AİLE MUTLULUĞUNDA 6B ve 6S FÖRMÜLÜ

6B: Besmeleli olmak, Bağlı olmak, Babacan olmak, Becerikli olmak, Bağışlayıcı olmak ve Basiretli olmak

6S: Sevgi, Saygı, Sadâkat, Sadaka, Sabır ve Sulh

-Giriş

Ahlâk ve insan eksenli konuları ele alan kitaplarda ‘tedbîr’ kavramı ile şahsiyetin inşası veya karakter eğitimi arasında ilişki var.

Sözlükte tedbîr; “bir kimsenin işini çekip çevirmesi, sonunu hesap etmesi” anlamına gelmektedir. (Lisânü’l-Arab, “dbr” md.)

Türkçe sözlükte şöyle açıklanıyor: İdare etme, çekip çevirme. Bir işin sonunu hesaplama. Bir işin yürütülmesi ile ilgili zorlukların çaresini önceden düşünme. (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 1595)

Kur’ân’da fiil halinde geçiyor. Allah’ın evrende bütün varlık ve oluşları idare ettiğini belirtmek üzere “yüdebbirü’l-emr” şeklinde dört âyette geçmektedir (Yûnus 10/3, 31. Ra‘d 13/2. Secde 32/5).

Tedbîr hadislerde de “yönetme” anlamında kullanılmıştır (Wensinck, el-Mu’cem, “dbr” md.).

Bunlardan birinde, “Tedbîr gibi akıl, sakınmak gibi vera‘ yoktur” buyurulur (İbn Mâce, Zühd/24). (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 40/259)

Tedbîr; İslâm tarihinde yazılan ahlâk ve siyaset kitaplarında “yönetim, siyaset” manasında sıkça geçmektedir.

‘Ev’ anlamındaki menzil ile birlikte ahlâk kitaplarında pratik ahlâkın üç ana bölümünden ikincisi olan aile ahlâkını ifade etmektedir. Bunlar;

tehzîbü’l-ahlâk,

tedbîru’l-beyt/menzil (evin yönetimi)

tedbîru’l-medine (toplumun yönetimi). (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/259)

Bazı bilginler bu sıralamayı amel-i hikmetin üç bölümü olarak açıklarlar.

-Tedbîru’l-beyt/menzil (evin inşası/yönetimi)

Şahsiyet, evin hücresi, ev toplumun hücresi

Şahsiyet iyi inşa edilirse ev, evin hücreleri sağlam olursa toplum sağlıklı olur.

Ahlâk kitaplarında “tedbîrü’l-menzil” (tedbîrü’l-menâzil, siyâsetü’l-menzil) başlıklı bölümlerinde ev idaresi ve aile ahlâkına dair konulara yer verilir. Ailenin baş unsuru kabul edilen karı ile koca, çocuk ve malla ilgili yönetim esasları, aile fertlerinin hak ve sorumlulukları, ailenin geçimi, mal varlığının kazanılması, korunması ve harcanmasıyla ilgili kurallar üzerinde durulur.

Müslümanlar inandıkları Din’in öngördüğü ölçülere (ahkâma) ev-yuva, menzil, dâr kurarlar ve onu yine Dinin ölçüleriyle yönetirler, yürütürler. Böylece evlerini şahsiyet okulu, islâmî hayatın yaşandığı, kulluk yapılan bir mabed, dünyalık saadetin yaşadığı “dâru’s-selâm”, kendileri ve nesilleri için koruyucu kale olur.

Modernizm aile hayatını tehdit ediyor.

Modern hayatın genelde yalnızdır ve bireycidir. Aile hayatı ona bu yanlızlığında kucak olur.

Anne-baba çocuklarına ancak sağlıklı bir aile ortamında iyi bir eğitim, iyi bir şahsiyet kazandırırlar. Bir ailenin verdiği  olumlu eğitimi, sağlıklı kişiliği başka bir kimse, başka bir kurum veremez.

Bu sebeplerden dolayı Batı Avrupada evlerimiz kurtarılmış bölge sayılmalı. Ya da evlerimizi bu modern toplumda, neslimizi değiştirip kendilerine benzetmek isteyenlere, bu batının baskın kültürü karşısında kurtarılmış bölge (vatan, anavatan) yapmalıyız.

Buralarda eve, yuvaya, bu kurtarılmış bölge anlayışına, buna yönelik tehlikelere, bunu koruyacak tedbirlere tekrar tekrar dikkat çekmek gerekiyor.

Kur’an da zaten eve, aile hayatına ve buradaki sorumluluklara dikkat çekiyor.  

-Kur’an, aile olmayı emrediyor 

Kur’an bazı ailelerden bahsediyor ve onları örnek gösteriyor: Âl-i İmran, Âl-i İbrahim, Âl-i Lût, Âl-i Ya’kub, Âl-i Musa, Âl-i Dâvud, Ehl-i beyt gibi. 

Allah (c.c.) nikâhıa, yani evlenmeye işaret ediyor,

َٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا ﴿1﴾

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının...” (Nisâ 4/1)

وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ ﴿32﴾

“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Nûr 24/32)

*ve nikâh dışı bütün yolları yasaklıyor ve bu tür ilişkilere fahşa, yani çirkin işlerin en çirkini diyor.

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا ﴿34﴾

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ 17/34)

Peygamber’in İslâm adına emrettiği veya tavsiye ettiği şeyler bir müslüman için bağlayıcıdır. Peygamber (s.a.s.) kendisine uyma konusunda şöyle buyurdu:

“Her kim Sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buhârî, Nikâh/1. Müslim, Nikâh/5 no: 1401. Nesâî, Nikâh/4)

Peygamber (sav) evlenme konusunda şöyle dedi:

“Nikâh (evlenmek) benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse o benden değildir. Evlenin, çoğalın. Çünkü yarın kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı ben, sizin çokluğunuzla övüneceğim.” (İbni Mâce, Nikâh/1 no: 1846. Elbanî, Sahihu’l-Câmi, 6/39. Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 2/324 no: 2833. Münâvî, Künûzu’l-Hakâik no: 8257)

Bilinen bir şey. Beden hücrelerden, bina tuğla veya taşlardan aile de fertlerden, toplumlar da ailelerden meydana gelir.  Hücrenin sağlığı bedenin sağlığı, ailenin sağlığı da toplumun sağlığıdır.

Sağlam karakterli çocuklar yetiştirmek aynı zamanda sağlıklı, huzurlu ve az sorunlu toplum kurmaya da hizmet eder.

Ailede bu huzuru tadanlar bunu dışarıya, yani topluma da taşırlar.

Bu nedenle sağlıklı toplumlar isteyenler önceklikle evlerde kaliteli kişiler yetiştirmek zorundadırlar.

*Aileye bir ‘dâru’s-selâm’, yani esenlik ve güven yeri, huzur ve mutluluk yuvası diyebilir miyiz?

Ya da müslüman evliler ailelerini “dâru’s-selâm” yapmak zorundalar mı?

Evet, her müslümanın evi “dâru’s-selâm” olmalı.

-Dâru’s-selâm/esenlik ve güvenlik yurdu

Asıl ‘selâm yurdu’ Cennet’tir.

Allah (cc), bütün insanları bu ‘selâm yurduna’ davet ediyor.

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ {25}‏  

“(Bilin ki) Allah, (insanı) huzur ve güvenlik ortamına (daru’s-selâm’a) çağırmakta ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.” (Yûnus 10/25-26)

Burada geçen ‘dâru’s-selâm’ genellikle ‘cennet’ olarak anlaşılmıştır. Nitekim bir başka âyette iman edip sâlih amel işleyenlere böyle bir makamın verileceği söyleniyor:

وَهَـذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيماً قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ {126} لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ {127}

Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.

Rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.” (En’am 6/127)

  1. Esed bu âyetle ilgili şöyle diyor: “Açıktır ki, dâru's-selâm terimi sadece -cennet temsîlinde işaret edilen- öte dünyadaki nihaî esenlik ortamını değil, fakat aynı zamanda gerçek müminin bu dünyadaki ruh durumunu, yani onun Allah'la, tabii çevresiyle ve kendisiyle barış ve bağdaşım içindeki huzurlu, güvenli ruh durumunu da ifade etmektedir.”

İnsan nerede olursa olsun elbette esenlik, güvenlik, huzur, selâmet ister.  

-Soru: Bu dünyada esenlik yurdunun kurulması mümkün mü?

Bu esenliğin, güven ve huzurun olmasını sağlayacak olan yegane hayat biçimi de adı ‘selâm’ ile aynı kökten gelen İslâmdır ve hayatı minyatür bir cennete çevirmek için gönderilmiştir

“Ebedi esenlik yurdunu“ kazanmak da insanın dünyada kurabileceğ ‘dâru’s-selâm’a bağlıdır. Dünya hayatı ebedi hayata bir hazırlık, bir önsöz ise; orasını burada hazırlamak kaçınılmazdır. Yani burada cennet gibi bir hayatı yaşamayanlar, oradaki cenneti kazanamazlar.   

Dünya hayatı insanın; „ben ahirette de işte böyle bir cennet/hayat istiyorum“ diyebileceği bir fırsattır. Herkes Âhirette nasıl bir hayat istiyorsa öyle yaşar.

“Dâru’s-selâm’ın-esenlik yurdu’nun müslümanın dünya hayatında üç alanda gerçekleşmesi mümkündür:

Kişisel hayatında,

Aile hayatında,

Ümmet hayatında.

-Aile hayatında ‘dâru’s-selâm’

“Aile, insanın dünyadaki küçük cennetidir” diyenler doğru söylemişlerdir.

İslâmın kurmamızı istediği aile yuvası budur. Aile insana cennetten bir nefes, bir esinti, bir koku getirmelidir.

Müslümanların kurduğu ailelerin elbette hepsi böyle değil.

İnsanlara ‘selâm’ı/barışı ve esenliği, selâmeti ve mutluluğu öğütleyen Kur’an ve onu hayatlaştıran Peygamber (sav) bunun nasıl sağlanacağını da göstermiştir.

Bu model; bir hayal, bir temenni, bir ütopya değil, İslâmın ilk döneminden beri yaşanılan, tecrübe edilen, uygulanan somut bir hedeftir.

Müslüman bu modeli örnek alırsa o da kişisel ve aile hayatında dâru’s-selâma ulaşır.

Unutmamak gereki ki; belâ, musibet, huzursuzluk, mutsuzluk, zorluklarla karşılaşmak insanın kişisel tercihiyle, çevre şartlarıyla ve kötülük odaklarının eylemleriyle bağlantılıdır.

Ancak kişi çoğu zaman kendi tercihlerinin, kendi eylemlerinin sonucunu görür ve yaşar.

Kötülük ve zulüm, aşırı yanlış ve hata kimselerin şikayete hakları yoktur. Böyleleri kendi huzurlarını kendileri kaçırırlar.

Başkasını rahatsız edenin, zulmedenin, huzurluğa sebep olanın kendisinin rahat, huzurlu, mutlu olması mümkün değildir.

Bilinen bir söz: Kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine bina edenler asla mutlu olamazlar.

Şu soruyu da soralım ve cevabını bulmaya çalışalım: 

-Aile nasıl ‘daru’s-selâm’ olabilir?

Kendi iç dünyasında İslâmla ‘selâm’a eren müslüman karı-koca bunu aile hayatına taşır.  

Aile saadeti, uyumlu geçim, iyi bir aile hayatı hakkında çok şeyler söylenebilir, anlatılabilir. Bu konuda Türkçede sayısız kitap da var, uzman da var.

Ancak ben bunu “6B ve 6S formülü“ olarak özetlemek istiyorum.

6B Formülü:

1-Besmeleli olmak,

2-Bağlı olmak,

3-Babacan olmak,

4-Becerikli olmak,

5-Bağışlayıcı olmak,

6-ve Basiretli olmak

 

6S Formülü:

1-Sevgi,

2-Saygı,

3-Sadâkat,

4-Sadaka,

5-Sabır,

6-ve Sulh

 

6B Formülü:

1-Besmeleli olmak

Her işe besmele ile, yani Adıyla başlamak. Besmele hem Allah adıyla, hem de Allah adına yapmak demektir.

Besmele hem iman itirafı, hem de hayatı Allahlı yaşamanın göstergesidir. Her işine Besmele ile başlayan işine Allah’ı karıştırıyor demektir. Bu da takva bilincidir. Takva bilinci üzere yaşayan, davranan, amel eden ailerin arasında muhabbet, evlerinde saadet olur.

Üstelik Allah takva ile davrananlara işlerinde kolaylık, çıkış yolu; bir anlamda mutlukluk ve huzur vadediyor:

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًاۙ ﴿2﴾ ...

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ ...﴿3﴾

...وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ اَمْرِه۪ يُسْرًا ﴿4﴾

سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا۟ ﴿7﴾

“Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.

Ve ona beklemediği yerden rızık verir...

.... Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter.

.... Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

“... Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak 65/2, 3, 4, 7)

Allah (cc) her an hayatın ve hayatımızın içindedir. İnsan kabul etsin veya etmesin; bu böyledir. Bu bir hakikattir. Hakikat insan bilincinde ne kadar yer ederse, insan kendini o kadar güvende hisseder.

Besmele, Allah’ın her an hayata/varlığa müdahil olduğu gerçeğinin müslüman dilindeki ifadesidir. (M. İslâmoğlu, Allah (cc), s: 105)

İnsan kul (abd) olduğunun farkında ise; kendisini aciz, güçsüz, fakir, fani olduğunu da bilmeli. Yani Efendisine her açıdan bağımlı olduğunu unutmamalı.

Zira onun varlığı (mevcudiyeti) efendisine bağlıdır. Tek başına bir varlığı yoktur, varlığının bir manası da yoktur.   

Kul Efendisine tesekkür borçlu olduğu gibi, O yokmuş gibi davranamaz.

Kulun Efendisinden yardım istemesi, her işine O’nun adıyla başlaması, O’nun razı olacağı işleri yapması, onun saygısının, değer verdiğinin, sevdiğinin göstergesidir.

Besmele, İslâmda Allah adına okumanın, Allah adına iş görmenin, Allah’ın rızasını gözetmenin,

Allah’a yaklaşmanın, Allah ile irtibat kurmanın bir aracı, bir imkanıdır.

Peygamber (sav) Besmele ile ilgili şöyle buyuruyor:

“Besmele ile başlanmayan her iş bereketsiz ve güdüktür.” (İbn Mâce, no: 1894)

 

Besmelede üç önemli vurgu var:

1-Allah adıyla başlamak ve bitirmek

2-Allah’ın adını yüceltmek

3-Allah adıyle okumak, tanımak ve anlamak

 

Besmeleyi söyleyen şunları yapmış olur:

1-Niyeti ortaya koyar.

2-İslâmın şiarını ortaya koyar.

3-Allah’la yapılan sözleşmeye (ahd ve misaka) sadakatini ortaya koyar.

4-Tecdid-i iman yapmış olur.

5-Allah’ın tesbit ettiği kulluk programını kabul etmiş olur.

6-Hamd ve şükür etmiş olur.

7-İlâhi bir parola ve bir şifre imkanını kullanmış olur.

8-Dua etmiş olur.

9-Allah’tan izin istemiş olur.

10-Allah’ı zikretmiş olur.

11-Allah’tan yardım talep eder.

12-Sekülerizmi reddetmiş olur.

13-Şehvetine (aşırı isteklerine) hakim olmayı, kötülüklere direnmeyi öğrenir.

 

2-Bağlılık (vefa)

Bu, iffet ve evlilik ahdine vefadır. 

Eşler evlenirken bazen sözlü veya yazılı anlaşmalar yaparlar. Kağıda ve söze dökmeseler bile zımnen bazı anlaşmalar imzalarlar, birbirlerine söz verirler. Nikata „evet“ demek, bu anlaşmaların altına imza atıyorum, söz veriyorum demektir.

Bunlar evliliğin ahdidir, gereğidir. İsterse madde madde yazılmasın, söylenmesin.

Her iki tarafa da düşen ahdine/sözüne sâdık olmaktır.

“Siz kadınlarınıza karşı iffetli olun ki, onlar da size karşı iffetli olsunlar.” (Hadis olarak okudum ama kaynağını bulamadım.

Buradaki iffeti; edep, ar, namus, dürüstlük ve ahdine bağlılık (vefa) olarak olarak anlamak gerekir.

Eve, çocuklara, eşe, evin şerefine, sorumluluğa sahip olmak, zamanı, geçim kaynaklarını, potansiyel enerjiyi, evin imkanlarını dışarıda, lüzumsuz yerlerde, haram yollarında harcamamak diye anlamak gerekir.

Müslümanların güzel ahlâklarından biri de vefadır.

Vefalı davranmaya en layık kimselerden biri de eşlerdir.

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa, uzun yıllar eşinin zorluğuna katlanan karı-koca kaç yıl hatır saymalılar varın hesap edin.

Mü’min, iyilik gördüğü insana minnettardır. Eşine, öyle veya böyle iyilik gördüğünden dolayı ömür boyu bağlıdır.

Hatta ölümden sonra bile: Bir örnek:

Alman komşusu ile muhabbet kuran Türkiyeli vatandaş, kocasının ölümünden sonra kadına rezil bir teklifte bulunmuş. Kadın; “hata benim, zira bir yabancı erkekle bu kadar içli dışlı olmamalıydım. Kusura bakma, ben hayatımda kocama ihanet etmedim, öldükten sonra da ihanet etmem“ demiş.

İşte eşe bağlılık budur. İşte İslâmın emrettiği iffet ve ahde vefa budur.

3-Babacan olmak

Babacak olmak, geniş yürekli, ağırbaşlı, müsamahalı adam demektir.

Babacan olmak, hem iyilik etmek ve hem iyiliğin kıymetini bilmektir. İyiliği başa kakmamaktır.

Ailede kocanın veya hanımın iyiliklerini saymaya lüzum yok. Çünkü sayılamayacak kadar çoktur. 

Babacan; cömerttir, bakış açısı geniştir, küçük hesaplardan ve çıkarlardan uzaktır. Şefkatli, merhametli, eli bol, gözü tok, misafirperverdir. Gönlünde bütün dostlara geniş yer vardır.

Babacan erkek; eşine harcadığının hesabını sormaz.

Babacan kadın; eşinin emeğine saygı duyar, onu sömürmez ve israf etmez.

Babacan kişi; evinde sığınılacak kucak,

yardımı istenecek yardım sever,

sözü sohbeti dinlenebilecek bir ârif,

hataları kusurları büyütmeyen ama azaltmaya çalışan bir hakem,

sırları saklayan bir sırdaş,

etrafını görüp gözeten bir koruyucu,

dert ortağı olabilecek bir akrabadır.

4-Becerikli olmak

Her koca ve hanım ev hayatında aynı zamanda iyi bir idareci olmalıdır. Zira eşini, çocuklarını, hatta hem kendi eşinin, hem de kendisinin akrabalarıyla ilişkilerini yönetecektir.

Bu yönetim işinde becerikli, esnek, adaletli, biraz da gözü açık ve kurnaz olmalı.

Kime nerede nasıl davranacağını, sorunları nasıl ele alacağını ve çözüm üretmesini bilmeli.

Eşini, çocuklarını ve eşinin akrablarını iyi tanımalı ki nasıl davranabileceğini iyi ayarlasın. Zira bir çocuğu/öğrenciyi iyi eğitmenin, başkalarıyla iyi geçinmenin, iş yapmanın metodlarından biri de onları iyi tanımaktır.

 

5-Bağışlayıcı olmak

İyi niyetli ve iyimser olmak, hataları büyütmemek, hata ve kusur aramamak, küçümsememek, affedici olmak. Kin gütmemek, intikam düşünmemek.

Sahabenin biri Hz. Ömere hanımını şikayet için geldiğinde karısının ona bağırdığını duyunca derdini söylemeden geri dönmüş. Onu gören Hz.Ömer niçin geldiğini sormuş. O da durumu anlatınca; “Bak, ben özellikle üç sebeptenden dolayı onu hoş görürüm:         Çocuklarımın anasıdır.

Ben olmadığım zaman evimin bekçisidir.

Onunla sükûnet bulurum” demiş.

İnsanlar, istemeseler de kusur işleyebilirler. Kusurları affedebilmek olgunluğun göstergesidir.

Allah (cc), Âli imran 133. âyette cennetin muttakiler icin hazırlandığını bildirdikten sonra 134-135. âyetlerde muttakilerin niteliklerini saymıştır. Bu niteliklerden biri  de "...öfkelerini yenenler ve insanları affedenler" olmalarıdır. Allah (cc), bu kimseleri "muhsinler" olarak niteliyor.

Yani işlerini güzel yapanlar.

Kur’an eşlerle iyi geçinilmesini emrediyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ....وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئاً وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْراً كَثِيراً {19}

“... Onlarla güzel geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sabredin. Hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.” (Nisâ 4/19)

 

6-Basiretli olmak

‘Basîret’ sözlükte, idrak etme, görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görebilme, kavrayış, bir şeyin iç yüzünü anlayabilme, feraset gibi manalara gelir.

Basiret duyular üstü bir görmedir, kuvvetli idraktır, derin anlayıştır. Aklın rüchaniyetidir. İşlerdeki kapalılıklara nüfuz edebilmedir. Eşyanın hakikatini ve iç yüzünü  tıpkı baş gözünün dışarıdan bakarak görmesi gibi görebilmektir.

Bu bir anlamda kalbin görmesi ya da kalbin bir şeyi idrak edip anlamasıdır.

Baştaki göz, fizik şartları hazır olduğu zaman (ışık, görme duyusu, boyut ve mesafe) cisimleri ve eşyayı görür. Kalp ise bu fizik şartlara bağlı görmenin ötesinde, Allah’tan kaynaklanan bir kabiliyetle eşyanın ötesini anlayabilme yeteneğine sahiptir.

 ‘Basîret’, kalp gözüyle görebilme, işin iç yüzünü anlayabilme, bir şeyin aslını ve gerçeğini idrak edebilmedir.

Manevi körlük ve sapıklıkta olmak bunun karşıtıdır. Manevi körler, sadece kafa gözüyle görürler, ötesini göremezler, gördükleri maddi cismin ötesindeki anlam üzerinde düşünmezler.

Bir müslüman dormal hayatında basiretli olmalıdır. Ama basiretli olmak öncelikle karı kocaya yakışır. Evin maddi ve duygusal her türlü ihtiyacını karşılamaktan, sevgide, disiplinde, yaptırım uygulamada dengeye kadar, ev idaresinde, iltişimde ve sorunlara yaklaşımda basiretle hareket edilmeli.

Olayların, sorunları, davranışların, yanlışların sebebi, ihtiyaçlar ve istekler basiretle anlaşılır. Karı koca evle ilgili her şeyin önünü ve arkasını düşünerek, anlayarak hareket ederler. Bu da evdeki huzuru, güzel geçinmeyi sağlar.

Bunun yerine bodoslama ve acele tavırlar, önyargılı yaklaşımlar, tek yönden bakmalar kişiyi hataya, yanlış karar almaya süsükler.

6S Formülü:

1-Sevgi,

2-Saygı,

3-Sadâkat,

4-Sadaka,

5-Sabır,

6-ve Sulh

 

1-Sevgi

Allah (cc) varlığı niçin yarattı?

Sevgi (muhabbet) ve merhamet ete kemiğe bürünsün diye yarattı diyebilirsiniz. Varlık âlemi sevginin size görünen boyutlarıdır.

‘Hubb’ kökünden gelen  ‘muhabbet-sevgi’ kelimesi genellikle ‘buğz’un zıddıdır. (İbni Manzur, Lisanü’l-Arab, 4/6)

Muhabbet, kişinin iyi ve güzel bildiği şeye karşı olan meylidir.

Muhabbetin gerek insanlar arasında, gerek Allah’a karşı, gerekse dinî emir ve yasaklardın yerine getirilmesinde önemli bir rolü vardır.

Bundan dolayı Kur’an’da üzerinde durulan bir konudur.

Sevgi olmazsa, ilgi, sorumluluk, hürmet (saygı) olmaz.

Sevgi olmazsa; fedakârlık, bağlılık ve vefa, iyilik (ihsan) etme, şefkat ve merhamet, yardım ve destek, affetme ve bağışlama, diğergâmlık (kendine tercih etme), itibar etme ve değer verme olmaz.

Yine aynı kökten gelen ‘habbe’ tohum, tane demektir. Muhabbet ve ilgili kelimeler fiil ve isim olarak Kur’an’da 94 yerde geçmektedir.

(Master tezi: Kur’an’da Sevgi Kavramı: file:///C:/Users/Huseyin%20Kerim/Downloads/tez.pdf)

(Kitap: Ali Galip Gezgin, Kur’an’da Sevgi. Ali Gürbüz, Kur’an’da Sevgi)

Muhabbet kelimesinin ‘habbe’ tohum ile aynı kökten gelmesi de sevginin tohum gibi üretilebilir, çoğaltılabilir, ürüne dönüştürülebilir olduğuna işaret olabilir. Tohumlardan sonsuz bitkiler, meyveler ve yeniden tohumlar üretilebilir.

Tohumlara ve onların sonuçlarına sınır konulamaycağı gibi, sevgiye de sınır çizilemez.

Eşlerin arasındaki sevgi Allah’ın âyetlerindendir.

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿21﴾

“O'nun âyetlerinden (varlığının belgelerinden) biri de, sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve merhameti yerleştirmesidir: bunda, kuşkusuz, düşünen insanlar için dersler vardır!” (Rûm 30/21) 

Âyette “meveddeh” kelimesi kullanılıyor. Bu bunun aslı vudd sevmek ve sevilmek demektir. Buna göre eşler hem sevendir hem de sevilendir. Bunun anlamı şudur: Sevilmek istiyorsan sevmelisin.

Sevgiyle bakılan ve okşanan veya iyi beslenen süt hayvanlarının daha çok süt verdiği tecrübe edilmiştir.

Toprağı seven/döven ondan ürün almayı hak eder.

Eğer sevgi olmasa insan hiç bir yükü taşıyamaz. Anne-baba çocuğunun evin ve yükünü, işveren işinin ceremesini, işçi o ağır yükün ızdırabını, öğrenci derslerin sıkıcılığı çekemez.

Allah sevgisi olmasa, O’na severek ibadet olmazdı.

Allah kullarını sevmeseydi, -hele hele kötülere- dünyadan zırnık vermezdi.

Sevgi olmasaydı insani ilişkiler olmazdı. Ne aile hayatı olurdu, ne toplum hayatı. Kimse kimseye yardım etmez, kimse kimseye bir yudum su vermezdi.

Sevgi olmasaydı iman olur muydu? İman sevgidir dense yanlış olmaz.

Sevgi; itaati, itibar ve değer vermeyi beraberinde getirir. Seven sevdiğine itaat eder.

Kur’an diyor ki;

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬... ﴿77﴾

“... Duanız olmasa Allah sizi ne yapsın.”  (Furkan 25/77) Bunu şöyle bir cümleye aktaralım: Sevginiz olmasa siz neye yararsınız.

Aile bir üçgen gibidir. Üçgenin iki tarafı anne-baba, taban ise evdir. Aile üçgeninin tepe noktasının bağı nikâh, tutkalı sevgidir (muhabbettir). O üçgende  tutkal zayıflarsa bağ gevşer, üçgen tepe noktasından çatırdamaya başlar.

Sevgi gönülde olur ama gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken yine görünmeyen elçilerle gönderilir. Bu elçiler kelimelerdir.

Bu kelimeler bazen günlük dildeki güzel sözler, bazen şiir, bazen terennüm (müzik), bazen bir bakış, bazen de duruş olabilir.

 

2-Saygı

Karşıdakine değer vermek ve onun hakkını tanımaktır. Başkasının hakkını tanıyan o hakkı çiğnemez.

Saygı ihtiramdan gelir. Onun aslı da haram kelimesidir. İhtiram sınırı tanımayı ifade eder.

Bunu hacdaki ihramda da görürüz. İhram, mahlûkâta saygıyı ve haddini bilmeyi sembolize eder. İhram giyenler, değil haramlara bulaşmayı bazı mübahlardan bile uzak kalırlar.

Bu da insana ötekilere değer vermeyi ve onlara karşı sınırını bilmeyi öğretir.

Başkasına değer veren, kendisi değerlenir. Başkasını küçümseyen, aşağılayan, farkında olmadan kendisini küçümser, kendisini aşağılamış olur.

Sınırını bilen, hakları korur, nerede duracağını bilir, hakkı olmayan şeyi istemez ve yapmaz.

Müslüman bir eşine dört sebepten dolayı saygı duyar:

-Öncelikle o Allah’ın ahsen-i takvim olarak (en güzel biçimde) yarattığı (Tin 95/4), keremli kıldığı (İsrâ 17/70) ve halife adayı (Bekara 2/30), yaptığı insandır.

O Allah’ın paha biçilemez bir eseri olduğu için saygıya değer.

Genelde insan tekine, özelde eşe saygı duymak Allah’ın emeğine hürmettir.

-İkinci olarak o dinde kardeştir. Allah mü’minleri kardeş ilan etti. (Hucurat 49/10) Kardeş kardeşe iyi ve saygılı davranır, iyilik eder.

-Üçüncü olarak, onun velisidir. Kur’an mü’minleri kradeşten öte brbirlerinin velisi olduklarını söylüyor. (Tevbe 9/71) Birbirinin velisi olmaya karı-koca daha layıktır. Zira onlar birbirine en çok seven, en çok yardım eden, en çok ilgilenen, birbirine en yakın, birbiri üzerinde velâyet hakkı olan iki candan dostturlar.

-Dördüncü olarak; onun eşidir. Onun en yakınıdır. Onun anne veya baba olmasını sağlamıştır. Eş üzerinde iyiliği çoktur, ya da ileride olacaktır.

-Beşinci olarak; iyilik edene teşekkür edildiği gibi, saygı da duyulur.

Ondan saygı kazanmak için önce bunu kendisi göstermelidir. Bu gibi şeyler karşılıklıdır.

3-Sadâkat

Eşlere karşı pozisyonu bu kelime ifade eder. Dürüst, doğru, içi dışı bir, eve, eşe, değerlere bağlı (vefalı) olmak, aldatmamak, kandırmamak, işletmemek, yalan söylememek. 

Eşinin yüzündeki göz izini sezen hassas ve sâdık eş kendini aldatan kocasını/hanımı da sezer, hisseder. Bu gibi hainler hem yüzlerinden, hem sözlerinden, hem izlerinden belli olur. Hainler arkalarında kendilerini ele verecek izler bırakırlar.

Sadakatsizlik yapan eşlerin evdeki davranışları mutlaka kötüye doğru değişir. Eşiyle olan ilişkileri bozulmaya başlar. Çocuklarına karşı daha kötü davranır. Suçunu bastırmak için, ölçü dışı davranışlara girer. Yarası olduğu için gocunur durur.

Kur’an sadıklardan bahsediyor.

  الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ {17}

Sabredenler, sâdıklar, (Rablerine) yürekten bağlı olanlar infak edenler ve seherlerde af dileyenler.” (Âli İmran 3/17)

sâdıkları övüyor. (Ahzab, 33/24, 34)

Sâdıklar öncelikle imanlarında dürüsttürler, sonra işlerinde, sonra sözlerinde.

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin (sâdıkların) ta kendileridir.” (Hucurât 49/15. Bir benzeri: Bekara, 2/177

Genelde her mü’min bir aile üyesi olduğuna göre, onun aile içerisindeki bütün davranışları sâdıklara yaraşır şekilde, yani sadâkat üzere olmalıdır. 

Bu bakımdan eşlerin imanın gereği olarak karşıdakine gösterdiği her sadâkat anlayışı ve tavrı onun için sâlih ameldir.

4-Sadaka

Sadaka, sâdıklığın bir isbatı olarak Allah yolunda harcanan şeyler ve bazı eylemlerdir. Bu siz Allah yolunda infak diyebilirsiniz. Ömrü, enerjiyi, imkanları ve kapasiteyi ailesi için seferber etmektir. Onlar için her türlü fedakârlığı yapmaktır.

Bir müslüman için sadaka vermeye, infak ve iyilik etmeye layık kimseler öncelikle aile fertleridir. Bunun da boyutları yoktur. Maddi de olabilir, manevi de.

Ebû Mes`ûd el-Bedrî’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.” (Buhârî, Îmân/41, Megâzî/12, Nefekât/1. Müslim, Zekât/49)

Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah yolunda (cihâd edilmesi için) sarfettiğin para, köle âzâd etmek için harcadığın para, fakire sadaka verdiğin para ve bir de aile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, ailen için harcadığın paradır.” (Müslim, Zekât/39)

Âmir b. Sa’d’dan, o da baba­sından naklen haber verdi. “Veda’ haccında (ıztırabından) öle yazdığım bir sızı dolayısıyla Rasulüllah ziyaretime geldi. Kendisine sordum;“Ya Resûlâllah! Ağrılarım gördüğün dereceye geldi (yani ölebilirm). Malım var ve bir tek kızımdan başka mirasçım da yok. Malımın üçte ikisini tesadduk edeyim mi?” “Hayır” cevabını verdi. “O hâlde yarısını tesadduk edeyim mi?” “Hayır” “Üçte birini?” “Üçte bir de çok. Çünkü sen mirasçılarını zen­gin bırakırsan bu, onları muhtaç, âleme el açar vaziyette bırakmandan daha hayırlıdır. Eğer sen bir yiyecek infak eder de onunla Allah’ın rıza­sını dilersen, ondan dolayı mutlaka mükâfat görürsün; hanımın ağzına at­tığın lokma sebebiyle bile...” buyurdu.”(Ahmed b.Hanbel, Müsned, 1/172) ..." (Buhârî, Cenâiz 37, Vesâyâ 2, 3, Fezâilu'l-Ashâb 49, Meğâzî 77, Nafakat 1, Marzâ 13, 16, 43, Ferâiz 6; Müslim, Vesâyâ 5, hadis no: 1628; Tirmizî, 6, hadis no: 975; Ebû Dâvud, Vesâyâ 2, hadis no: 2864; Nesâî, Vesâyâ 3; Muvattâ 4 -2, 763)

 

5-Sabır

Aile hayatı sabır ve tahammül üzerine üzerine kurulur. Eşlere, eşlerin her şeyine katlanmak, memnun etmek, çocukların o ağır yükünü taşımak, terbiye etmek, öğrenimlerini sağlamak, bir de eşin yakınlarıyla uğraşmak cidden sabır işidir. Ama sabredenler kazanır.

Allah’tan sabır da istenir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿153﴾

“Ey iman edenler! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.” (Bekara, 2/253)

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ {115}  

“Ve sabret, sonuna kadar dayan: çünkü Allah iyilik yapanların hak ettiği karşılığı hiçbir şekilde zayi etmez!” (Hûd 11/115)

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ {17}

“Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” (Lukman 31/17)

Ailede sabır özellikle dört yerde çok önemlidir:

a-Eşin henüz alışılmayan, diğerine garip ve ters gelen huylarına.

b-Bize göre yanlış, yersiz ve isabetsiz yaptıkları hakkında hüküm vermede. Eşimizin görevlerini ihmal ettiğini düşündüğümüz konularda.

c-Eşimizin eksik gördüğümüz taraflarına.

d-Gerilim, hastalık, stres, depresyon, üzüntü, heyecanlı  gibi hallerinde.

Allah sabredenlerle beraberdir.

6-Sulh (ailede selâm)

Yani barışçı olmak. Kavgacı olmamak,  olayları büyütmemek, yortu sürmemek, eşini olduğu gibi kabul etmek, iyi tanımak ve karakterine uygun davranmak.

Geçim ehli olmak. İyi bir idareci olmak.

Herkesin yanlış yapabileceğini düşünmek, barışın tatlılık kavganın acı getirdiğini akletmek, yumruğu ve çenesiyle değil aklıyla, islami ölçülerle hareket etmek.

Kur’an karı-kocanın anlaşmazlık halinde barışmalarını önerir. Sulh daha hayırlıdır der.

وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزاً أَوْ إِعْرَاضاً فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاً وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيراً {128}

“Eğer bir kadın, kocasının kötü muamelesinden veya kendisini terk etmesinden korkarsa, (iki taraf) aralarında anlaşarak sorunlarını çözebilirler; zira karşılıklı anlaşma en iyi yoldur ve bencillik, insan ruhunda her zaman mevcuttur. Fakat iyilik yapar ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisâ 4/128)

Hayra öncülük eden daha fazla ecri hak eder. "Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır."  (Müslim, İmâre/133. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb/115. Tirmizî, İlim/14)

Müslüman; seven, sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinilen; ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla ve bütün insanlıkla barış içinde olan insandır.

Şüphesiz ki müslüman önce kendi kendisiyle barışık olmalı, sonra ailesiyle, sonra çevresiye.

-Sonsöz

Müslümanlardan oluşan bir ailenin kurtulması bir kaç insanın değil, müslüman toplumun kurtulmasıdır.

Müslümanlardan oluşan bir ailenin yıkılması bir kaç insanın mağdur olması değil, müslüman toplumun bozulmaya, zayıflamaya başlaması demektir

Çöken, yıkılan, dağılan her aile ümmet bünyesinde açılmış bir gediktir. Ailesi dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan eçlerin “bu benim işim, ümmete ne, başkalarını ne ilgilendirir?” dememeleri gerekir.

Gençlere düşen kendileri için “dâru’s-selâm” olabilecek bir yuva kurmak, evlilelere düşen yuvalarını “dâru’s-selâm” olarak sürdürmek.

Tekrar edelim: Müslüman için için dünya hayatı minyatür bir cennet olmalı. Zaten Allah (cc) bundan dolayı İslâmı insanlar için din/yani hayat biçimi seçti. Bu minyatür cennet, dünyada, ailede kurulur ve yaşanır. Bu da müslüman ferdin kendi çabasıyla olur.

Hayatın kanunları böyledir. Emek veren karşılığını alır.

Eken biçer, eden bulur, kötü/iyi söz kişiye geri döner,

veren almayı da hak eder.

Ne verirsen elinle o gelir seninle gibi.

Bir de  6E Formülü var.

1-Emânet

2-Emin olmak

3-Emir

4-Erzak

5-Edep

6-Elbise