Bir kumaş cinsi mi, ya da eyer mi?

Çok merak etmeye bilmem değer mi

 

Elbise mi, mutfak için bir şey mi

Ağa mı, efendi, yoksa bir bey mi

 

Bir ülke adı mi hiç görülmemiş

Yeni bir bahçe mi hiç sürülmemiş

 

Gelin cehizi mi, inci mercan mı

Piyasaya çıkan yeni fincan mı

 

Kahve takımı mı, bir çay seti mi

Dost sadâkati, düşman ihaneti mi

 

Hayır hayır dostlar, hiç biri değil

Elmas, altın, takı ve iri değil

 

Hint kumaşı, hayır hiç ilgisi yok

Köyde olur, onun bir vergisi yok

 

Gendime bilinen yarmadır dostlar

Buğdaydan dövülüp olmadır dostlar

 

Bilin ki fazladan özelliği yok

Yarma işte, başka güzelliği yok

 

Yarma çorba değil pilav olursa

Siyah tencerede bir yer bulursa

 

Söhreti değişir, gendime olur

O da sofralarda bir mekan bulur

 

Ve pişince bazen süzülür suyu

Bulgur pilavına benziyor huyu

 

Gendime pilavı, eh fena değil

Vallahi yenilir, tadıdır kefil

 

Hele bir de tereyağlı olursa

Güvecin dibinde biraz kalırsa

 

Daha ne istersin be adam, yiğit

Yemezsen; bildiğin yere kadar git

 

Beğenmezsen eğer ak gendimeyi

O zaman isteme başka yemeği

 

Git dayı evine acım deyiver

Bulursan kavurma, suçuk yeyiver

 

Biz hiç karışmayız bu ziyafete

Belki kavuşursun orda lezzete

 

Gendime pilavı, tane tane aş

Çorbanın yanına güzel arkadaş

 

Gendimede varsa bir kaç parça et

Şimdilere ona keşkek demek, şart

 

Eskiden köylerde güç bu kadardı

Yine de orda her mevsim bahardı

 

 

11-Golva (mısır) çorbası

 

Bildin mi dost golva ne demektir

O da köylerde bir başka yemektir

 

Adı üstündedir: Golva çorbası

İşte bu; köylünün yoğun çabası

 

Golvanın maddesi mısır yarması

İsteyen yapardı, biber dolması

 

Mısır öncelikle dibeğe gider

Dövülür orada kepeği gider

 

Yarma gibi olur, az dövülünce

Yeni bir renk alır, sarı ve ince

 

El değirmeninde elle çekilir

Ya küplere, ya da tasa dökülür

 

Mısır yarması bir yemek olacak

Bununla açların karnı doyacak

 

Mızıkçılar der ki, duy da inanma

Golva çorbasına sakın ha kanma

 

Hiç üç beş mısırla karın doyar mı

Kalsın desem, annem beni duyar mı

 

Kim ne derse desin, mısır aş olur

Günün birinde arkadaş olur

 

Güveçte pişmeli golva çorbası

Kıvamını bilir işin ustası

 

Fasülye mi, bir kaç tane olmalı

İkisi birlikte tasa gelmeli

 

Babam derdi ki, bak oğul şu ateş

Dört asıldan biri; su, toprak, Güneş

 

Çorbayı pişiren ateşe selâm

Dünyayı ısıtan Güneşe selâm

 

Golva çorbasına süt da katılır

Kararınca elbet tuz da atılır

 

Hele ki yeşillik, değme keyfine

Hoş olur, sonradan istenir yine

 

Soğuk veya sıcak içilebilir

Lezzeti bir hoştur, içenler bilir

 

Bilirim kalmadı ondan bir eser

Ne mısır yarması, ne eski değer

 

Her şey değişiyor, başkalaşıyor

Gözlere farklı renk (mi) bulaşıyor

 

O eski havayı kimse bulamaz

Arzu etse de o tadı alamaz

 

Bazı şeyler mazi olur savrulur

Bazı şeyler yalnız hatıra olur

 

Kaybolmaya mahkûm golva çorbası

Tıpkı ona benzer dede urbası

 

Müzede görürsen bir parça kumaş

Haykırırsın birden, hem de canhıraş

 

İşte, işte orda dedenin izi

Hatıralar var, hem de dizi dizi

 

Bazı şeyler kaldı mazide, heyhat

Neylersin böyledir, bu fani hayat

 

 

*Hamsili tava

 

Tava nedir, herkes bilir sanırım

Dersin; onu nerde görsem tanırım

 

Ama bizim köyde başka tava var

O nedir, pırlanta, ya da kehribar?

 

Antika bir şey mi, yahut gümüş mü?

Daha önce bunu herkes görmüş mü?

 

Dedelerden kalma gümüş sahan mı?

Kılıç mı, kama mı, deri kalkan mı?

 

Bunların hiç biri değil bu tava

Varsa, çocuklara olur bedeva

 

Bir çesit ekmektir, yahut kızartma

Tavada yapılır, yenilir ama

 

Cins mısır unundan yapılır bu aş

Tavada kızarır ve yavaş yavaş

 

Mısır unu soğuk suyla yoğrulur

Güzel hamur olur, kıvamı bulur

 

Artık bundan ister ekmek yap, ister

tava, ya da bişi, böylece pişer

 

Bu una hamsi, soğan, pancar katılır

Pancarın kurusu tercih edilir

 

Unutmadan bir şey daha diyeyim

Yemlikli tavayı da ekleyeyim

 

Çocuklar getirir on-yirmi yemlik

Anne bundan yemek yapsın, ivedik

 

İşte bu yemlikten hem pilav yapar,

hem yemlikli tava, güzel analar

 

Yemlikli tava ve hamsili tava

Pancarlı tava ve sağlam muhteva

 

Taze soğan varsa, ondan da olur

Farklı bir lezzete dönüşür hamur

 

O zamanlar hamsi çok çok gelirdi

Trabzon yakındı, şurda denirdi

 

Kasa kasa hamsi, kış aylarında

Temizlenirdi bir su kenarında

 

Bir kısmı tavada kızartılırdı

Bir kısmı hamura az katılırdı

 

Dahası var; hamsi salamurası

Yaza doğru onun gelir sırası

 

Harika bir lezzet, sormayın gitsin

Küsmüsler isterse bundan yemesin

 

Tava bazen işte bundan yapılır

İnanılmaz bir tad, bir lezzet kalır

 

Hamsinin kılçığı alınır önce

Belli ki sevinir unu görünce

 

Salamura ise, zaten hazırdır

Tavaya tad veren sanırım, budur

 

Yoğrulur hamsiler mısır unuyla

Ölçüsü bilinir, bir göz ucuyla

 

Tavaya kaşıkla hamur konulur

Yiyen, ne üşenir ne de yorulur

 

Tavada bazlama gibi yayılır

Kokusunu komşu duysa bayılır

 

Tavada az zeytin yağı olmalı

Biraz kızarmalı, kıvam bulmalı

 

Tavamız çevrilir altı pişince

Ekmek gibi, fakat; kırmızı, ince

 

Azıcık kızarır, altına benzer

Tepsiye alınır, kenarda bekler

 

Kalın değil, orta boyda, yuvarlak

Elmas değil, lâkin ondan da parlak

 

Bişi’ye benzerdi ama hamsili

Sanki bakır tasın ipek mendili

 

Köylüler hamsili tava derlerdi

Daha çok baharda kışta yerlerdi

 

Bu ne? hamsili tava, tamam mı?

Yemenin sırası; yarın akşam mı?

 

Sıcacık yemeli hamsi tavayı

Sonra dolaşmalı dağı ovayı

 

Bayılırdı buna, hele çocuklar

Zira yeyince mutlu olacaklar

 

Mısır unu, bu kadar lezzetli

olur mu; oluyor hem sehâdetli

 

Ah şimdi ne mısır unu, ne hamsi

Tarihe karıştı ve gitti, hepsi

 

Ne o köy kaldı, ne köy yemekleri

Zaman böyle bir şey, eskiden beri

 

 

13-Haşıl

 

Vererek bir  müddet söze fâsıla

Sıra geldi bizim garip haşıla

 

Yıllar önce köyde biricik yemek

“Haşıl olsa yemem” demek ne demek

 

Bir değeri yoktur kimine göre

Kimine göre de iyi bir töre

 

Haşıl yapmak, haşıl yemek olağan

Köylüye sorarsan dillere destan

 

“Şakası var, ne o haşılı yerim

Ne de o gemleri bugün sürerim”

 

Bazıları der ki var mı bir eşi

Başka yerde belki lapa kardeşi

 

Çeşit çeşit: kavut, bulgur, un ve den

Kim tanıyabilir ki onu görmeden

 

Demem o ki haşıl tek çeşit değil

Biri diğerine tam eşit değil

 

Bazıları onu undan yaparlar

Ona inanılmaz bir tad katarlar

 

Kimine malzeme bir avuç kavut

O zaman köylüler bilmezdi nohut

 

-Un haşılı

Un haşılı ya sütle ya da katıkla

yenir. Duyan gelir yorgan yastıkla

 

Onu da kaynamış suyla yaparlar

Azalınca biraz daha katarlar

 

Kıvama gelince lezzetle yenir

Buna da tabi un haşılı denir

 

Un haşılı öyle yenir bilesin

Çağırın dostları, hepsi de gelsin

 

Birlikte yiyelim, şükür edelim

Sonra işimize doğru gidelim

 

Ne olsun, bunu da verene şükür

İyilik edene değer teşekkür

 

Mısır onundan da yapılır haşıl

Son defa yemiştik hem de geçen yıl

 

-Den haşılı

Bir de den haşılı var ki ilginçtir

Bizlerde tâneye hayret ‘den’ denir

 

O bilinen yarma, ya da göcedir

Pek çok şeyin adı ki yörecedir

 

Köylü den’i tanır, tâneyi bilmez

Reyhan ismi verir, nâneyi bilmez

 

Den haşılı ekser çok zaman ister

Yavaş yavaş, hafif ateşte pişer

 

Güveçte pişmesi tercih edilir

Bazen de tencere emre verilir

 

Zamanı gelince döner ocaktan

Kokusu hoş gelir bunun uzaktan

 

Buna lâzım değil et ve baharat

Bak yedikten sonra edersin rahat

 

Malzemesi olur den haşılının

Ya umudu olur her sevdalının

 

İşte böyle dostlar haşıl aşının

Gözü aydın olsun karındaşının

 

-Katık haşılı

Katık haşılı var bilir misiniz?

Yemeye bizimle gelir misiniz

 

O da bildiğimiz undan yapılır

Ama su yerine katık katılır

 

Katık nedir diye sormayın dostlar

Beni de boşuna yormayın dostlar

 

Yoğurt çalkalanır; kalanı katık

Bundan uzun yıllar kurutlar yaptık

 

Sonra kurutları yine ıslattık

Ezdik ezdik, yaptık yeniden katık

 

Sonra onu döktük ziron tasına

Katık pek uygundur aşın hasına

 

Kurut yaptığımız yayık ayranı

Onun da bir vakit gelir zamanı

 

 

14-Herle

 

Bir tür un çorbası bu bizim herle

Şöyle bir şakası var: “ye de terle”

 

O da kaliteli undan yapılır

Nasibi olanlar ondan da alır

 

Yufka tencerede, ya da tavada

Herle (mi) yenecek bugün yuvada

 

Sıradan ve kolay, basit bir çorba

Hazırlamak için gerekmez çaba

 

Bir avuç un yeter bir aileye

Başı sokmaz fazla bir gaileye

 

Alçak ateşte un pekçe kavrulur

Rengi değişir ve kırmızı olur

 

Yavaş yavaş sıcak sudan eklenir

Karıştırılır ve biraz beklenir

 

Tekrar su eklenir karıştırılır

Un giderek çorba rengini alır

 

Kuş başı olmasın diye bu herle

Kıvamında olsun diye nevâle

 

Baharat, yeşillik katılmaz buna

İhtiyaç yoktur bir yığın oduna

 

Çalı çırpı bile yeter ocağa

Kokusu taşmalı evden sokağa

 

Bu evde herle mi pişecek dostlar

Bize de bir pay mı düşecek dostlar

 

Sana da bir pay var, afiyet olsun

Bu herleden yiyen yitiğin bulsun

 

Komşuya, konuğa ikram edelim

Bir tas herle ile akşam edelim

 

Bir kaç kaşık, sıcak çay gibi olsun

Aç olan yavrular herleyle doysun

 

Et istemez, salça istemez bu aş

Anne der: Yakıyor, iç yavaş yavaş

 

Biraz tereyağı olsa, yakışır

Bu hâliyle herle sütle yarışır

 

Unutmamak gerek, kıt imkanları

İbretle anmalı o zamanları

 

An olurdu ki herle bir lezzetli aş

Yanında bir parka, olursa lavaş

 

Biraz buğday unu kurtarır hayat

Uçan halıdır, ya da iki kanat

 

Umut verir, ışık tutardı eve

Ucuzdu, değildi at ile deve

 

Unmacın bir eşi bu basit çorba

Nuş etsin cocuklar, anne ve baba

 

Adını duyanlar o nedir derse

Sanırım sevinir bir kaşık yerse

 

Eskinin imkanı bu idi dostlar

Sofranın konuğu bu idi dostlar

 

Bunu da verene şükürler olsun

Herle yok, bu şiir hatıra kalsın

 

 

15-Hoşaf

 

Köyün meyveleri; kayısı, armut,

elma, erik, ahlat, vişne ve dut

 

Bunlardan bir kısmı kurutulurdu

Kış için kenarda hazır olurdu

 

Elmayı, eriği, kaysıyı, bir de

armudu, dört, altı dilim hâlinde

 

keserlerdi, sonra yaz güneşine

sererlerdi, bir kaç gün peşine

 

düşüp göz ve kulak kesilirlerdi,

Kurumuş meyveye hoşaf derlerdi

 

Elmanın kabuğu olmazsa eğer

Soymacayadı diğer şöhreti meğer

 

Hoşaf çereziydi köyün o zaman

Hele dut kurusu, aman da aman

 

Nasıl anlatayım ondaki tadı

Hükmünü o versin, varsa bir kadı

 

Ya kuru kayısı, tatlı ve mayhoş

Eriğin kurusu ise başka hoş

 

Erikler, kaysılar tam ortasından

yarılıp cecime serilirdi, can 

 

Bir evin varsa bir kaç meyvesi

Olurdu yüzlerde gülümsemesi

 

Biraz çereziniz varsa sepette

Gözünüz olmazdı kebapta, ette

 

İşte kurutulmuş bu meyvelerden

Alınır bir miktar soğuk kilerden

 

Pişirilir biraz, kıvama gelir

Köyde buna hoşaf adı verilir

 

Komposta bilmezdi köylü o zaman

Hoşafın kurusu, pişmisi falan

 

Köy hayatında çok kıymetli idi

Cepte biraz çerez, çok tatlı idi

 

Anneler sadece elmadan veya

sadece armuttan, katarlar suya

 

ikisi birlikte olabilirdi

Keyveniler onu iyi bilirdi

 

Orta tencerede güzelce pişer

Pilavın yanına çok uygun düşer

 

Katılırsa acı armut kurusu

Tadına doyulmaz işte doğrusu

 

Kuru kaysı, kuru erik de olur

Hem misafire, hem eve sunulur

 

İşte bu hoşaf bal şerbeti gibi

Mest eder konuğu, acı, garibi

 

Meyvelerin ortak lezzeti hoşaf

Meyvelerin pişmiş özeti hoşaf

 

Kışın hoşaf varsa köşede, tasta

İsterse aylarca gelmesin posta

 

Evde hoşaf, yarma, bulgur ve un var

Köylüler bu kışı bunlarla savar

 

Bir nimete ermek isterse kişi

Ter dökmeli, uygun yapmalı işi

 

Allahın yasası asla değişmez

Kimsenin ağzına gökten aş düşmez

 

Çalışan kazanır demiş atalar

Neye yarar tembel ve keratalar

 

Hoşaf işarettir vahdete, derim

Farklı meyvalardan tek tad, tek isim

 

Ümmet böyle vahdet, birlik olmalı

İçlerinde düzen, dirlik olmalı

 

 

16-İşkembe/paça çorbası

 

Hepsi fayda, eti yenen hayvanın

Koyunun, keçinin, yahut dananın

 

Eti, işkembesi, yağı, derisi

Bu kadar faydalı olmaz kimisi

 

Boynuzu, kemiği, dili, kellesi

Ne kadar olsa da, az çok çilesi

 

Anneler kelleden ve işkembeden

Yemek yaparlardı, çok çok eskiden

 

İşkembe tertemiz yapılır önce

O da gevşer sıcak suyu görünce

 

Dört köşe, küçücük kesilir, olur

pul pul, sonra sıcak suya konulur

 

Tencerede veya güveçte, pişer

Bu basit aş, sonra sofraya düşer

 

Yeterli sarımsak ve acı biber

Al sana işkembe çorbası, yeter

 

Yedi baş horanta bol bol yesinler

İsterse “oh doyduk, anne”, desinler

 

Paça çorbası da var yârenler

Pişmanlık duymazlar onu yiyenler

 

Keçinin, koyunun dizden aşağı

alevli ateşte, kesik bacağı

 

tütsülenir, hafif hafif yakılır,

kıllar temizlenir, tüyler atılır

 

Güzelce yıkanır ve temizlenir

Hemen pişirilmez, biraz beklenir

 

Zamanı gelince konur ateşe

Sarımsağı, suyu, tuzu peşpeşe

 

ilâve edilir, ta ki tadlansın

Onu yiyenler de bir lezzet alsın

 

Her zaman olmazdı paça çorbası

Mübarek kurbanla vardı sırası

 

Sığır ayağından da paça vardı

Köylü onlardan hoş yemek yapardı

 

Kırılırdı ayak tencere boyu

Ateş ona göre; alevli, koyu

 

Bir güzel pişerdi derken ayaklar

Toplanırdı sofraya bizim uşaklar

 

Hadi canlar salın kaşık çorbaya

Bu güzel karşılık bunca çabaya

 

Kelleyi saymadım, o da bir çorba

Eğer kırıp hazır ederse baba

 

Kırılan büyük baş hayvan kellesi

Belki evin rızkı ve nevâlesi

 

Bazısı kelleyi bütün pişirir

Ondan lezzetli bir çorba devşirir

 

Derler, kemik suyu çok besleyici

Bu iddia yalan değil, sahici

 

Neden köy insanı yiğit olmasın

Yediği bereket olsun, yarasın

 

Pehlivan gibiydi köy kadınları

Paça çorbasının varmış yararı

 

Onlar olmasaydı bu kadar yiğit

Erkekler kimlere bağlardı ümit?

 

Yeyin, ama nankör olmayın sakın

Dile, şükrü ziynet olarak takın

 

Kesmeyin komşudan, dosttan ikramı

Hak ediniz haktan gelen selâmı

 

 

17-Kabak

  

Edişe’de kabak da yetişirdi

Sırası gelince o da yenirdi

 

İki çeşit kabak vardı o zaman

Birisi kış için, büyük ve azman

 

Diğeri yaz günü, tadımlık sebze

Hemen devşirilir, yeşil ve taze

 

Ya da kurutmalık, kış nevâlesi

Kartol bostanının koca lâlesi

 

Kabak; ya patetes tunbundadır o

Ya da bir sekinin üstündedir o

 

Salar kendisini aşağılara

Sürgünü sarkıtır yüksek duvara

 

Metrelerce sürgün verir bu kabak

Nadide çiçeği, kocaman yaprak

 

Önce çiçek açar, minik ve sarı

Dersin, bu mu koca otun baharı

 

Salatalık gibi bazısı onun

Bazısı kocaman, sanırsın koyun

 

Küçük ot üstünde ne büyük ürün

Yaradan nasıl da yaratmış görün

 

Küçücük bir meyve koca ağaçta

Kocaman bir kabak çıplak yamaçta

 

Hayret edilir bu derin hikmete

Kabak da amâde bir hoş hizmete

 

Kimisi dilimler kabağı yazın

Derler ki, en iyi yemeğı lazın

 

Kurutulmuş kabak kışın kavrulur

Onun hatırına sofra kurulur

 

Zira böyle bir tad kolay bulunmaz 

Kabak kavurması rızık, kış ve yaz

 

Hele soğanlıysa değme keyfine

Ağa; “yemiyorsun, cıvıtma yine

 

Paşa gönlün bilir, istersen yeme

Ama sonra sakın acıktım deme

 

Kupkuru ekmeğe muhtaç kalırsın

Kavurma yerine hava alırsın”

 

Gelelim kocaman kışlık kabağa

Ezilmiş büzülmüş gelir tabağa

 

O koca şey nasıl pişmiş güveçte

Sanki sert tarafı kalmış süzgeçte

 

Anneme sorardım menüde ne var

Derdi ki Allahın verdikleri var

 

Daha ne istersin ey başı kabak

Kolunu kapıyor mis gibi kabak

 

Ah anne, yine mi o koca kabak

Olsun benden fersah ve fersah uzak

 

Kimisine sorsan cennet yemeği

Kimisine sorsan buğday kepeği

 

Ne karın doyurur, ne memnun eder

Seninle birlikte tarlaya gider

 

Hele bir şekli var, yüz buruşturur

Tencerede sanki bir yaban durur

 

Kabak kış yemeği büyük olursa

Tencereye girer sıra gelirse

 

Anne kabuğunu soyar zorlukla

İçine atılır biraz da pakla

 

Güvece sığmaz o devasa kabak

Kesmez onu öyle her keskin bıçak

 

Bu dev kabak dilim dilim yapılır

Posası ayrılıp çöpe atılır

 

Bazen fasülyeyle, bazen öylece

Konur tencereye, siyah güvece

 

Tandırda, ocakta kendi kendine

Zaman sonra gelir imana dine

 

Yani kıvamını alır bu kabak

Ali, durma sen de ye bir kaç tabak

 

Kabağa fös demek doğru mu bilmem

Kabak, kebap olsa dönüp eğilmem

 

 

18-Kapuska (lahana)

 

Lahana dedin de aklıma geldi

Kokusu aniden mutfağa doldu

 

Kimisi der eğer yersen kapuska

Diyete gerek yok, olursun sıska

 

İşte o kapuska, yiğit yemeği

Onda da bulunur anne emeği

 

Lahana büyütmek hiç kolay değil

Sarfedilen emek hafta, ay değil

 

Aylarca nöbetçi olur başında

Sanırsın lahana iki yaşında

 

Önce küçük bostan çapalanacak

Fide ekilecek ve sulanacak

 

Sonra beklenecek başında her gün

Davarlar yemesin diye büsbütün

 

Dahası, bir de su nöbeti gerek

Su günü gelirse sulanır evlek

 

Yaz boyu böylece sürüp gidecek

Bekle ki lahana para edecek

 

Aylar sonra büyür ve göbeklenir

Aş olsun diye dört gözle beklenir

 

Göbeklenince bu beyaz kerata

Pişmeden de yenir, olur salata

 

Güz olur, eve gelir bizim lahana

Sonra yemek olur gelir sahana

 

Kimisi yanına biraz et ekler

İki günlük açlar yanında bekler

 

Patates de olur lahanaya eş

Ayrı lezzet olur, görürse ateş

 

Pişer güveçte, ya da tencerede

Buğusu görülür ön pencerede

 

Kokusu uzaktan elbet duyulur

Nerede pişiyor diye sorulur

 

Ah lahana seni görsem tanırım

Kokunu çok uzak yoldan alırım

 

Lahana dolması var, biliyorum

Onu da anlattım, ehline malum

 

Ah kapuska, tadın bambaşka olur

Tadmayan bilemez, bilenler bilir

 

Dumanı tütünce siyah ocağın

Ateşi yanınca bir sacayağın

 

Anlaşılır ki yemek pişecek şimdi

Gökten al alma düşecek şimdi

 

Durursan bulutun altında sen de

Alırsın gökten bir nasip düşen de

 

Bil nasibin odur evde ne varsa

Esef etme annen seni kovarsa

 

Annenin amacı sana öğretmek

Yemek için elbet gerekir emek

 

Öyle bedavadan geçinmek olmaz

Çalışmazsa insan anbarlar dolmaz

 

Bildim günümüzde anbar kalmadı

O zamana ait bahar kalmadı

 

İnsan hoş şeylere özlem duyuyor

Yeni şartlara der demez uyuyor

 

Duydun mu lahana çorbasını hiç

Anne der ki “ister ye istersen iç”

 

Lahanalar küçük küçük doğranır

Sonra da uygun bir kaba taşınır

 

Yani sıcak suya, biraz atılır

Tuzu, biberi ve yağı katılır

 

Eklenirse biraz yarma, savayit

Umarım beğenir Ahmed ve Seyit

 

Buna az patates katılır bazen

Ben duymadım, bunu yemekten bezen

 

Kara lahanadan olurdu ancak

Yaz aylarında kim bunu bulacak

 

Sonbahar veya kış yemeğidir bu

Çalışkan köylünün emeğidir bu

 

 

19-Kartol kavurması

 

Kartol kavurması unutulur mu?

Herkese âyandır onun durumu

 

Sofranın ağası, beyi, muradı

Bir kaşık kavurma dillerin tadı

 

Bir de ıspanaklı olursa, aman;

Derler ki yeme de yanında uzan

 

İster lokma lokma, ister kaşıkla

Yanına istemez piyaz ve bakla

 

Kartol önce suda iyi pişecek

Sonra soyulacak, vakit geçecek

 

Pişmiş kartol bazen elle ezilir

Püre gibi güzel şekil verilir

 

Sonra da azıcık soğan eklenir

Pişinceye kadar biraz beklenir

 

Yani kavurulur bizim kartollar

Yemek için şimdi açılır yollar

 

Ya da küçük küçük doğranabilir

İçine baharat eklenebilir

 

Buğusu üstünden şöyle yükselir

Sonra bu kavurma siniye gelir

 

Kokusu bile bir hoş, hem de cazip

Hepsini yemeye kalkar bir muzip

 

Hele dur arkadaş, yalnız değilsin

Ya gecesi gökte yıldız değilsin

 

Başkaları da var, bir bak çevrende

Kimse tek başına değil evrende

 

Unutma, diğergam olmak sevaptır

Bunu emreyleyen Yüce Kitaptır

 

Yani başkasını hesaba katmak

Düşünmek, gerekse bir şey uzatmak

 

Birlikte yiyelim, yürek bir olsun

Yüreğimize aynı heyecan dolsun

 

Bu kartollar bizim tarladan gelir

Lezzetini ancak yiyenler bilir

 

İşte kartol böyle, biricik rızık

Evde yemek, sanki yolcuya azık

 

Beş çuval patates varsa köşede

Ümitle girilir gelecek kışa da

 

Bir ses: Tedbirini al ey Edişe

Bu da gelir geçer etme endişe

 

Hüseyin K. Ece