Hayır, yarma yalnız buğdaydan olur

O da değirmene elbette gelir

 

Ondan önce yıkar anneler onu

Şimdiden belli ne olacak sonu

 

Kurutulur sonra bir gün boyunca

Hepsini yemezse siyah karınca

 

Arta kalan gider dibeğe doğru

Dibekten sonra da eleğe doğru

 

Dibekte dövülür, kabuğu gider

Baba: bak bak, pirinç gibi oldu der

 

Bir kilim üstünde sonra savrulur

Kepek tanesinden kesin ayrılır

 

Yarmamız bir kaç gün kalır sıcakta

Karşımıza gelir kirli ocakta

 

Küplere konulur, ya tenekeye

Bu, bu sene yeter, belki seneye

 

Yaşarsak yaparız buğday yarması

Onunla yaparak yaprak sarması

 

El değirmeninde biraz çekilir

Unufak olanlar alta dökülür

 

Çekilmeden çorba olmaz bu yarma

Bu işin usûlu, kafayı yorma

 

Atılır güveçle tandıra yarma

Sanki geçen yıldan hatıra yarma

 

Köyde o an akşam yemeği budur

Ben kendim bizzat gördüm, doğrudur

 

Akşamları başka yemek az olur

Eve gelen yalnız çorbayı bulur

 

Yanında uygundur nefis bir lavaş

Bununla doyarsın, etmezsen telaş

 

Çocuklar ünlenir n’olur kız ana

Çorbaya katıver biraz lahana

 

Ya kuru ıspanak, savayit otu

Yoksa bu kez çorba olacak kötü

 

Doğrudur söylenen, anne söz dinler

Çorbaya bir şeyler, yeşillik ekler

 

Gelince sofraya çorba tasıyla

Aile toplanır her tayfasıyla

 

Ha bire kaşıkla atıştırılır

Göz açlığı böyle yatıştırılır

 

Bak, yarma her evin vazgeçilmezi

Nedir ki tahini veya pekmezi?

 

Yarma çorbasının yanında laf mı?

Ben böyle anlattım, bilmem tuhaf mı?

 

 

 

 

38-Yemlikli pilav

   

Yemlikli plav mı, o da mı bir aş

Evet o da bir aş, güzel arkadaş

 

Yemlik taze bir ot, hüday-i nabit

Yeşil, ince, uzun, sebze, bir çeşit

 

Tarla kenarında ya da tunbunda

Çocuklar hoş lezzet bulurlar bunda

 

Ekin tarlasında da olur, büyür

Onu ancak orda, keskin göz görür

 

Çocuklar beraber giderler kıra

Gelir arada bir yemlike sıra

 

Eger taze yağmur yagmışsa o gün

Çocuklara yeni bayram ve düğün

 

Zira suyu gören yemlik, olacak

büyüyecek, ele kolay gelecek

 

Gülerek şen şakrak, toplarlar yemlik

Kimisi dik durur, kimisi eğik

 

Yemlik öylesine yenir, mümkündür

Kimisi biraz sonra tuzu da görür

 

Yani yemlik eve de getirilir

Tuza banılarak pişmeden yenir

 

Adı üstünde, bu yemlik çiğ yenir

Bulup yemeyene bilmem ne denir

 

Salata gibidir desem, olur mu

Yok yok salata değil, onun durumu

 

Bir görseniz habur hubur yiyeni

Sanki kırk yıllık aç, gün görmeyeni

 

Anneler yemliği yemek yaparlar

Tencerede, biraz bulgur katarlar

 

Ya da bulgura birazcık yemlik

Ne güzel aş olur, ne güzel pişik

 

Toplanmasa yemlik solup giderdi

Eve geldi, pişti, murada erdi

 

Rızık oldu, nimet oldu insana

İnsan kurban olmaz mı Yaradana

 

Otlar arasında sıradan bir şey

Aş olur yer ondan kardeş, ağabey

 

Yemlikli bulgur bu imiş, demek

Yaz başında bazen, farklı bir yemek

 

Bizim köyde yatak diye bir yer var

Eskiden orada yatardı mallar

 

Orada yemliğe benzer ot vardı

Onu da çocuklar bazen toplardı

 

Lâkin azdı, adı karga soğanı

Olmazdı salata veya boranı

 

Getirirse çocuklar ondan birazcık

Güveçte olurdu bulgura katık

 

Yemlik gibi bir ot, soğanın cinsi

Fakat ne köftedir, ne taze hamsi

 

Otu, sebzeleri, bir yaratan var

O’na sükredenler olsun bahtiyar

 

Doğanın bağrında bak neler varmış

Yemliğin öyküsü hem bu kadarmış

 

 

 

39-Yeşil (teze) pakla

 

Köyüm paklasıyla meşhur demiştim

Şöhreti, serveti budur demiştim

 

Fasülyeye teze pakla denirdi

Yaz başında köyde bol bol yenirdi

 

Arazi, bostanlar orda kıt idi

Tezek bile temel bir yakıt idi

 

Ne büyük bir orman, ne geniş yayla

Olana çıkarlar ancak sırayla

 

Dere kenarında avuç kadar yer

Kime yeter, kime kifâyet eder

 

Bu küçük bostana ekilir pakla

Sonucu beklenir büyük merakla

 

Biter fasülyeler topraktan nazla

Fasülye sevinci belirir yazla

 

Tel vermeye başlar paklalar yine

Birer çubuk dikmek lazım dibine

 

Teller bu çubuğa sarılsın diye

Böylece çok ürün verir fasülye

 

Çubuk bir metredir, yahut bir buçuk

Fasulye büyümez olmazsa çubuk

 

Teller yavaş yavaş büyür gelişir

Dostlar, çoğa kalmaz pakla yetişir

 

Fasülye hem büyür, hem çiçek açar

Yavaşça gelişir, çiçeği uçar

 

Geriye yeşil bir hayat muştular

Bu hâliyle de bir güzellik sunar

 

Minicik bir tohum fasülye olur

Olgunlaşır, yeşil rengini bulur

 

Ayşe kadın derler kimisi buna

Sofrada kraliçe, tarlada suna

 

Olunca bir karış boyu tazenin

Yeşil, uzun, tatlı, hem de nâzenin

 

İnsan onu görse heyecanlanır

Ve sevinci üçe beşe katlanır

 

Zira karşılığı budur emeğin

Malzemesi hazır hoş bir yemeğin

 

Tepsi, ya da lenger ile toplanır

Sonra kılçığından hem ayıklanır

 

Ortasından bir kaç defa kırılır

Sonra tencereye hepsi konulur

 

Pişer hafif odda, tadını alır

Buhardan arkaya lezzeti kalır

 

Biraz et olursa, lezzeti artar

Acı biber, soğan, tada tad katar

 

Söylemeye gerek yok, yağ tuz lazım

Gelip yesinler hem Hasan, hem Kâzım

 

Bu paklayı taze ki yemelisin

Ömründe bir defa denemelisin

 

Taze pakla, ayşe kadın fasülye

Köylüler bilir ki: bu bir hediye

 

Köyün doyum olmaz fasülyesine

Ab-ı hayat olsun hem bünyesine

 

Şimdi biliyoruz pakla ne demek

Başka söz istemez, yemek; bu yemek

 

Bu yemek öğle, ya da akşam için

Anne der ki: Yeyin uşaklar, yeyin

 

Çağırın konuyu komşuyu dostlar

Selvi’yi, Seher’i, Puşu’yu dostlar

 

Fatma’yı, Gülsüm’ü, bir de Bekir’i

Ayşe’yi, Ali’yi, Abdulkadir’i

 

Onbaşı Mahmud’u, muhtar Tahsin’i

Gelip de yesinler, beklemez sini

 

Beraber nûş edin bu hoş ikramı

Kimseden kesmeyin, sakın selâmı

 

Hepinize tekrar afiyet olsun

Bu ziyafet size bir cennet olsun

 

 

40-Yufka böreği

 

Dost, börek dedin de aklıma geldi

Anlatayım neymiş bu börek, şimdi

 

Köylü nerden bilsin su böreğini

Peynirli, kıymalı ve çöreğini

 

Bunlar şeher işi, zengin mutfağı

Çokları beklerdi aç aç şafağı

 

Yine de bir çeşit börek olurdu

Şenlendirirdi ev denilen yurdu

 

Hiç yoktan iyidir, yufka böreği

Neylesin pastayı veya çöreği

 

Bunun için ince yufka gerekir

Bunu keşfetmek de iyi bir fikir

 

Yufkalar üstüste kat kat konulur

Bak, yufka böreği denilen budur

 

İlk yufkaya ince ceviz atılır

Cevize azıcık şeker katılır

 

Sonraki yufkaya bir elçim içlik

Bir sonrakine benzer, aynı işçilik

 

Dört kat, altı veya yedi olabilir

Tavada bir müddet hem kalabilir

 

Bir şeyle üstüne çevrilir altı

Yeterince pişer olur kahvaltı

 

Bu hamsi tavası gibidir, dostlar

Onunda sofrada ağırlığı var

 

Yufka arasında kuru pancar da

konulabilir, neler varsa anbarda

 

Kahvaltıda yenir, çayla birlikte

Cezalı olanlar bekler eşikte

 

Yiyene afiyet olsun, merhaba

Nimetin uğruna gerekir çaba

 

Kim demiş köylüler bilmez böreği

Severiz börekten çok, biz, emeği

 

 

 

41-Ziron

 

Kim diyordu ki şu dağın ardında

Koku yayar yufka kızardığında

 

Bütün mahalleye bütün köye

Çobana, ağaya,  hemi de beye

 

Ey saç üzerinde kızaran yufka

Bilirsin kalbimiz senden de yufka

 

İncinir kalbimiz senin kokunla

Kızarırsan elbet kuru odunla

 

Üstüste yumuşak sıcak yufkalar

Onu becerikli bir kol yakalar

 

Yakalar da onu dilime çevirir

Sonra bir kalbura hem diziverir

 

Kalburda saklanır aylar boyunca

Evin köşesinde, soğuk olunca

 

Oh ne güzel akşam yemeği, hazır

Zironla doludur eski bir tepir

 

Getirin ve dizin büyük sahana

Herkese yeter, hem bana hem sana

 

Kıylıdır sahanın diğer bir adı

Geniş bir tepsidir asıl muradı

 

Hazır mı acaba kurut katığı

Onsuz ziron olmaz, sözün açığı

 

Ayran olmaz, yoğurt bile yetersiz

Katığa karşılık hepsi de aciz

 

Samimi arkadaş ziron ve kurut

Zannedesin onlar gök ile bulut

 

Taze tereyağı da eritmeli

Sonra aceleyle onu yemeli

 

Çok beklerse tadı gider kaybolur

Vaktinde yenmeli, doğrusu budur

 

İster çatalla ye, ister elinle

Bir ziron öyküsü anlattım, dinle

 

Yumuşacık, sade ve cana yakın

İmkan varsa uzak kalma ha, sakın

 

 

42-Zuluf pakla

 

Denir ki zuluf ne, pakla ne demek

Hiç duymadık bunu, bu da mı yemek

 

Beyler, hemen o da nedir demeyin

Bir lahza, sabırla beni dinleyin

 

Zuluf pakla nedir tarif edeyim

Sonra sözü hemen bir terkedeyim

 

Onun aslı ayşe kadın fasülye

Bakla değil, nohut, ya da bezelye

 

Evet, bu da köyün başka yemeği

Bu da değerli, hem de el emeği

 

Fasülyeye pakla der bizim köylü

Ne yaparsın böyle der bizim köylü

 

Bakla değildir bu, o başka bir şey

Önemli bir sebze, o da yenir şey

 

Edişe dilinde fasülye: pakla

Emir gibi; pisi temizden pakla

 

Zuluf, fasülyenin kurutulmuşu

En iyi yemektir onun olmuşu

 

Edişe’de en cok pakla ekilir

Ekim zamanı çok iyi seçilir

 

Patetesin sadık arkadaşıdır

Köylünün kış boyu can yoldaşıdır

 

Herkesin evinde az çok bulunur

Zulufun olması büyük bir onur

 

Fasülye çubukta olunca tamam

Toplanır dalında sabah ve akşam

 

Ağustostur, ya da Eylûl’un başı

Devam ederken her an kış telaşı

 

Fasülyeler güze doğru toplanır

Sepetle, torbayla eve alınır

 

Kızlar ve gelinler hep toplanırlar

İmece yaparlar, işi tanırlar

 

Kâh türkü yakarak, mani dizerek

Kâh çerez yiyerek, şerbet ezerek

 

Şen şakrak, türküyle onu kırarlar

Buna karşın evden bahşiş sorarlar

 

Fasülye kırarlar sabaha kadar

Gülücükle, zira hepsi kafadar

 

Bugün bu komşuda yarın diğeri

Kimsenin bir işi kalmasın geri

 

Cecime sererler kırılanları

Kimin neyi varsa ve bu kadarı

 

Kırılan fasülye Güneşe konur

Orada günlerce yavaşca kurur

 

Sonra da toplanıp konulur küpe

Kimisi paklayı dizer bir ipe

 

Öylece kurutur teze paklayı

Pakla böyle görür Güneşi Ayı

 

Bir hafta, üç hafta gelir bir hâle

Artık kışa hazır olur nevâle

 

Pakla bildiğiniz o fasülyedir

Zuluf, kurutmaktan bir kinâyedir

 

İşte buna zuluf derler köylüler

Yanlış veya doğru, onlar böyleler

 

Atarlar ocağa vakti gelince

Mide boşalınca, göz berelince

 

Güveçte lezzete döner paklamız

Buyursun, nuş etsin Musa amcamız

 

Hele bir parça et, ne güzel olur

Zuluf pakla bir kat daha tad alır

 

Hele denelisi, katmerli lezzet

Hadi yemesin de görelim, İzzet

 

Tandırda pişerse zuluf pakla

Sevincten atılır bir iki takla

 

Neden mi, sormayın o hoş lezzeti

Mevlamız getirmiş eve cenneti

 

O lezzet: menendi yok, bir eşi yok

Yiyeni bir yana, seyredeni tok

 

Bazen de bir avuç yarma atılır

Tadına gerçekten lezzet katılır

 

Yağa, baharata yok ki ihtiyaç

Sonunda memnundur elbet, tok ve aç

 

Zuluf pakla, ah ah nasıl diyeyim?

Hele kardaş, sizsiz nasıl yiyeyim?

 

Abartı değildir bu methiyeler

Olsa keşke, dostlar bol bol yiyeler

 

Yiyenler bilirler tadını onun

Hemen ezberlerler adını onun

 

Bir daha demezler zuluf da neymiş

Bu harika aşın tadı böyleymiş

  

Bizim köyün mazbut yiyeceğidir

Kışları her evin gül çiçeğidir

 

İki teneke, üç teneke pakla

Bu kadarı lazım, kış için sakla

 

Bazen böyle derler birbirlerine

Hem yardım ederler birbirlerine

 

Gördünüz fasülye öyküsü bitmez

Bu tadın yerini hiç biri tutmaz

 

Budur zuluf pakla hasıl-ı kelâm

Ekene, aşçıya, yiyene selâm

 

 

43-Zülbiye (Ballı yoğurt)

 

Yoğurdun ününü bilmeyen var mı

Yoğurdu yeyip de sevmeyen var mı

 

Yoğurt cana candır, şifa doludur

En güzel nimetin biri de budur

 

Hele köy yoğurdu, taze ve tabii

Olsun da yiyelim dersiniz tabii

 

Süt çok eski değil, dünden kalanmış

Henüz kaynatılmış ve mayalanmış

 

Bakır tencerede beyaz bir dünya

İsterse yemesin Aynur ve  Hülya

 

Şaşarım aklına uzak duranın

Alnı beyaz olsun yoğurt kuranın

 

O maharetli el, o ne ustalık

Hem lezzetli, hem de beyaz üstelik

 

Alırsın sahanla taze yoğurdu

Yersin şişirmeden kızgın avurdu

 

İster ekmeği ban, ister kaşıkla

İster akşamda ye, ister ışıkla

 

Birgün babam dedi: bal katmalısın

Onu bir de öyle hem tatmalısın

 

Görürsün nasıl da başka bir tatmış

Anlarsın fücceten, lezzet kat katmış

 

Denedim, bal kattım beyaz yoğurda

Yeni âdet geldi eski bir yurda

 

Yoğurdu bal ile yemek, zülbiye

Konuğa sunulan yeni hediye

 

Hey, şimdi zülbiye bu mu gerçekten

Bak, ağzımız açık kaldı hayretten

 

Yoğurdun ballısı, zülbiye demek

Biz sandık zülbiye ilginç bir yemek

 

Bunu kimler icat etmiş acaba

Bilinmez, tavsiye ettiydi baba

 

Babamı dinledim yoğurdu bala

kattım, sanki mavi kuş kondu dala

 

Yemek adına ha uçtu uçacak

Ürkek tavşan gibi hemen kaçacak

 

Tuttum tabağıyla sofraya koydum

Babamdan okkalı aferin duydum

 

Birlikte nuş ettik zülbiyemizi

Hoş bir seher yeli okşadı bizi

 

Hüseyin K. Ece