İnsan, bazen geçmişte yaptığı bazı hatalara bakar ve ‘keşke yapmasaydım’, yapması gerektiği halde yapamadığı şeyler için ‘keşke yapsaydım’ diyebilir. Ya da keşke ‘şu işi şu zamanda şöyle yapsaydım, şimdiki aklım olsaydı öyle yapardım’ diye hayıflanabilir.

 

Bu keşkeler belki hayat boyunca devam edip gider. ‘Keşke yapsaydım, keşke yapmasaydım’ diye.

Bir şey elde etmek isteyip de elde edemediklerimiz için de, elimizden kaçan fırsatlar için de, yine keşke deriz. Kimisi hatasına yanar, kimisi kafayı kullanmadığına. Kimisi köşeyi dönemediğine hayıflanır, kimisi akıllı yatırım yapmadığına pişman olur.

Keşke bazen bir pişmanlığın, bazen bir hayıflanmanın, bazen de bir bir dileğin, bazen de bir temenninin ifadesi olur. Kişi bunu çeşitli şekillerde ifade edebilir. Ya diliyle, ya dizine vurarak, ya da yürekten pişmanlık duyarak, özlemini hissederek.

Türkçe sözlük Farsça’dan Türkçeye geçen ‘keşke’yi şöyle açıklıyor: “Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek ‘ne olurdu’ gibi özlem veya pişmanlık anlatır.”[1]

Bu dünyada keşke demeyen yok gibidir. Âhirette de öyle olacak.

  • Olumlu anlamda keşke (temenni)

Kişi bir şeyi arzu eder, onu elde etmek ister veya ‘keşke şöyle olsun’ diyebilir. Bu istediği şey gerçekleşmesi mümkün olan bir şey de olabilir, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şey de olabilir. ‘Keşke şu zamanda, şu yerde dünyaya gelseydim’, ‘keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsayd’ diyebilir. Böyle bir keşke temennidir. Bir zararı yoktur, iyi niyetten kaynaklanır.

Nitekim Peygamber (sav) Allah yolunda defalarca ölmeyi istemişti.

“…Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ne kadar isterdim; Allah yolunda savaşsam ve öldürülsem. Sonra yine Allah yolunda savaşsam ve  öldürülsem. Sonra yine savaşsam ve öldürülsem.”[2]

Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle (takva üzere) yaşayan mü’minler şüphesiz ki keşke’yi olumlu anlamda kullanırlar. Ya hata ve esksikliklerine hayıflanırlar, ya daha iyisini yapamamanın pişmanlığını duyarlar, ya da daha iyisini temenni ederler.  

Tebuk Seferi’ne çıkıldığın zaman Ka’b b. Malik (r.a.) –kendi ifadesiyle– bir ihmalkârlık sonucu geride kalmıştı. Artık yola çıksa da orduya yetişemeyeceğini anlayınca üzülmüş ve “Keşke Peygamber’e (sav) yetişbilseydim!..”demişti.  Bu keşke’de  onun pişmanlığını ve hatasından dolayı tevbe niyetini görmek mümkün.[3]  

  • Kur’an’da temenni edatları

Kur’an’da temenni için lev (لو), lealle (لعل), leyte (ليت) gibi edatlar kullanılıyor.

Lev (لو), Türkçe’ye keşke olsaydı şeklinde çevrilebilir. Genelde, gerçekleşmesi mümkün olmayan temenniler için kullanılır. Kur’an’da pek çok âyette geçmekle birlikte yirmi kadar yerde temenni manasındadır. Mesela; “Küfür yoluna sapıp peygamberi dinlemeyenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler.” (Nisâ 4/42)

Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilave ederler.” (Mülk 67/10)

Kur’an bir taraftan son Vahye iman etmeyenlerin bu dünyada ve ahiretteki esef, pişmanlık, korku ve temennilerini anlatıp örnekler verirken, diğer taraftan da bazı kimselerin dünyada bazı konularda ‘keşke’ dediklerini haber veriyor. 

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” (Ankebût 29/64. Ayrıca bakınız: Bekara 2/102, 103. Nisâ 4/37, 83. Tevbe 9/113. Âl-i İmran 156. Mâide 5/81. A’raf 7/96. Ankebût 29/41.  Yûnus 10/142. Nahl 16/41. Zümer 39/26 ve diğerleri)

Lev (لو) bir hadiste olumsuz manada geçiyor. “…Senin için (her iki dünyada) faydalı olan şeylere rağbet et; Allah’tan yardım iste, âcizlik/tembellik gösterme! Şayet başına bir musibet gelirse; “eğer şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu (veya; keşke şöyle yapsaydım, o zaman şöyle şöyle olurdu)” şeklinde bir şey söyleme. Bilakis şöyle de; “Bu Allah’ın takdiridir, o neyi isterse onu yapar.” Çünkü, “lev” (eğer, şayet, keşke) kelimesi şeytanın işine yarar.”[4]

Lealle (لعل); umulan veya korkulan bir işin, bir durumun beklenmesini anlatan bir edattır. Umulur ki, ta ki, ola ki, keşke olsa, belki, şeklinde Türkçe’ye çevrilebilir. Kur’an’da temenni manasında kullanılıyor.

Mesela: ”Ama (tam tersine), onlar, kendilerine yardım edecekleri (ümidiyle) Allah'tan başka ilahlar edindiler.” (Yâsîn 36/74. Bakınız: Mü’minûn 23/99­100)

Leyte (ليت); Bari, tek, keşke, n’olaydı, ne olurdu gibi anlamlara gelen leyte (ليت)  temenni edatı olup Kur’an’da ondört yerde kullanılıyor.

Bu yazımızda leyte’yi ve ilgili âyetlerin mesajını anlamaya çalışacağız.

‘Leyte’ (Arapça’da) fiile benzeyen harflerdendir.  “Leyte’ş-şebâbu yeûdu (ليت الشباب يعود ) - Ne olaydı gençlik tekrar geri döneydi” denir. Mümkün olan hususlarda da kullanılır. “Leyte’l-alîle sahîhun (ليت العليل صحيح) - Ne olurda hasta sağlığına kavuşsaydı” gibi. 

‘Leyte (ليت)’  aslında sözlükte bir şeyi eksiltmek, noksanlaştırmak demektir. “Şöyle şöyle yapsaydım” manasında da kullanılır.[5]  Mesela şu âyette bu manada kullanılıyor:

“Bedeviler ‘iman ettik’ dediler. De ki henüz iman etmiş sayılmazsınız, lakin ‘teslim olduk’ diyebilirsiniz. Zira iman kalplerinize girmiş değil. Ama eğer Allah ve Rasulüne uyarsanız, Allah amellerinizin zerresini eksiltmez...”  (Hucurat 49/14)

Bunun aslı ‘boynun yarısını döndürme, çevirmek’ anlamındaki ‘raddu’l-leyti’ kullanımıdır. Leyte (ليت)   sözü, umut, temenni, dilek ifade eder.[6]

Leyte (ليت)’nin başına ‘yâ’ (nida harfi) gelirse hasret ve pişmanlık ifade eder.[7]

Âyetlerde daha çok ‘ya’ ile birlikte kullanılıyor.    

Leyte (ليت) ’nin hem dünya işlerinde bir temenni olarak, hem de Âhirette özellikle inkarcıların pişmanlığını ve arzularını ifade etmek üzere geldiğini görüyoruz.

  • Dünya hayatı bağlamında ‘keşke’

Bir âyette ‘yâ leyte lenâ (يا ليت لنا)’ kalıbıyla; 

Bazıları Karun gibi zengin olmayı isterler.  “Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı.” (Kasas 28/79) Onların bu ‘keşke’lerine karşı ahirete inanan mu’minler: “Yazıklar olsun size! Bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa iman edip güzel ve makbul işler yapanlara Allah’ın Cennet’te hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nâil olur.” (Kasas, 28/80) şeklinde cevap verdiler. 

Belli ki bu olumsuz bir temennidir. Zira Karun hem haksız yere mal biriktirmenin, hem servetin hakkını vermemenin, hem de servetle firavunluğa destek olmanın sembolüdür. Böylesine kötü rolü olan bir adamın zenginliğine gıpta etmek, ‘keşke onun gibi benim de olsa demek’ tavsiye edilen bir şey değildir.

Üç âyette ‘leytenî (ليتنى)’ kalıbıyla;

Medine döneminde içlerinde hastalık ve şüphe bulunanlar Peygamber (sav) ile birlikte Tebuk seferine gitmediler. Medine’de kalıp, kendilerine göre savaşı zararlarından kurtulmak istediler. Böyleleri ne zaman Allah mü’minlere zafer ve bu zaferin peşinden ganimetler nasip etse ‘keşke’ demeye başlarlar.  “İçinizden bazıları vardır ki (Allah yolunda savaş konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felaket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der.  

Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun arasında (zahiri) bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım" derler.” (Nisa 4/72-73)

Kur’an malıyla övünen kibirli bir adamı örnek veriyor. Bu kişi elindeki serveti kendi gücü ile kazandığını sanıyor ve mal ile ile büyüklük taslıyordu. Sonunda övüne övüne malının yanına gittiğinde malının yok olduğunu görünce; ”… Ah, keşke ben Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım!”demişti.” (Kehf 18/42)

Meryem’in (as) imtihanı şüphesiz ağırdı. Hayatı boyunca iffet ve ahlâk âbidesi bir kişi olarak bilindiği bir ortamda, evlenmediği, eline erkek eli değmediği halde İsa’ya (as) hamile kalması cidden ağırdı.  İşte bu ağır denemenin karşısında o da keşke demişti.

“Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim." (Meryem 19/23)

  • Âhiret hayatı bağlamında ‘keşke’

‘Yâ leyte (يا ليت)’; keşke’nin âhiret için bütün kullanımları, cehennemliklerin pişmanlığını ve hayıflanmalarını anlatmaktan için kullanıldığını görüyoruz. Hesap (Din) Gününde, bu dünyada iken Vahyi, peygamberi ve âhireti inkâr edenler orada ‘keşke’diyecekler.  Hayıflanacaklar, bir çok şeyi temenni edecekler, olmayacak şeylerin gerçekleşmesini isteyecekler. Ama keşkeler hiç bir şeyi değiştirmeyecek.

‘Yâ leyte (يا ليت)’ iki âyette tek başına geliyor:

Allah (cc) bir kavme iki elçi göndermişti. Ancak onlar o elçileri dinlemediler, üstelik onları taşlamakla tehdit ettiler. Aynı kentten bir inanmış adam o toplumu uyardı ve kendilerinden bir karşılık beklemeyen elçilere uymalarını tavsiye etti. Buna rağmen toplum onu da dinlemedi. Bunun üzere o kimse şöyle dedi. “… Keşke, kavmim bilseydi” dedi”.” (Yâsîn 36/26)

Bazıları Kur’an’a göre sapık liderlerinin, büyüklerinin peşine giderler. Giderler ama gittikleri yol azgınlık ve sapıklık yolu olduğu için onlara ateş kazandırır. Hesap gününde gerçeği gördükleri zaman şöyle hayıflanacaklar:  “Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık... (Bakara 2/167) Kimsenin kimseye fayda sağlamayadığı  o günde şeytan bile dostlarını terkedecek. Kim Rahman'ın zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

O şeytan dostu kimse, en sonunda Bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.” (Zuhruf 43/36-38)

“Âyetten, kıyamet gününde yoldan çıkan ve şeytana arkadaş olan kimsenin, kötü arkadaşıyla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını dileyerek görüşmek istemeyeceği anlaşılmaktadır.”[8]

Allah (cc) suçlulara ve onları suç işlemeye sürükleyen dostlarına şöyle buyuracak: “Ama o gün bunun size hiç bir faydası olmaz. Madem (beraber) zulmettiniz, şimdi azabı da paylaşın.” (Zuhruf 43/39)

 “Yani, “dünyevî azapta olduğu gibi, yalnız başınıza azap çekmeyeceğinizi bilmek sizi avutmayacaktır.” Bu hitap ikili değil, çoğul şekilde ifade edildiğinden hayatları boyunca kendi şeytanî dürtüleri -“öteki kişilikleri”- tarafından “Allah'ı anmaya karşı duyarsız kalmaya zorlanmış” olan bütün günahkarları kapsar.”[9]

Hakka sûresinde ‘yâ leytenî (يا ليتنى)’ ve ‘yâ leytehâ (يا ليتها)’ olarak geçiyor:

Hesap günü kimilerinin bu dünya hayatında inkâr ettikleri amel defteri, bir anlamda melekler tarafından tutulan sicili herkesin önüne konulacak.  Mücrimler (suçlular) bunu görünce dehşete kapılacaklar ve …Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş” diyecekler. (Kehf 18/49) Kimileri amel defterlerini sol veya arka tarafından alacaklar. (İnşikak 84/10. Hakka 69/25) Sonucu görünce de büyük bir pişmanlık duyacaklar, keşke demeye başlayacaklar.

“Kitabı sol tarafından verilene gelince, der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi. Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi. Malım bana hiç fayda sağlamadı; (ve) bütün tartışma ve karşı koyma gücüm elimden kayıp gitti.” (Hakka 69/25-29)

Âyetten, «İnsanlara tasallut için mâsiyet yolunda kullandığım gücüm kuvvetim artık kalmadı» manası anlaşılabildiği gibi, tefsirlerde «Dünyada iken kullandığım hüccetler (deliller) artık yok olup gitti» manasına da yer verilmektedir.[10] 

İki âyette ‘yâ leytenâ (يا ليتنا)’; keşke biz…” şeklinde çoğul olarak yer alıyor.:

Bazıları Allah’ın gönderdiği elçilerden yüz çevirirler. Başkalarını da çevirmeye çalışırlar. Peygamberlerin Allah’tan getirdiği mesajlara kulak asmazlar. Bunlar farkında olmadan kendilerini helâk ederler. “Onların ateşin karşısında durdurulup “Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak” dediklerini bir görsen !..” (En’am 6/27)

“O mücrimlerin (suçluların), Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, “Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık” diyecekleri zamanı bir görsen.” (Secde 32/12)

Allah (cc) onların bu yersiz isteklerine karşılık şöyle buyuruyor: “… Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar.” (En’am 6/28)

Dünya hayatında pervasızca, korkusuzca ve büyüklük taslayarak Allah’a kafa tutanlar, O’nun gönderdiklerini kabul etmeyenler ağır bir cezayı hak ederler. Orada, o cezada sonsuza dek kalacaklar ve kendilerini kurtaracak bir yardımcı ve dost bulamayacaklar. Bu gerçek karşısında şöyle pişman olacaklar: “…Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.” (Ahzab 33/64-66)

İki âyette peşpeşe ‘yâ leytenî (يا ليتنى)’olarak geliyor.

Kur’ana göre zalim olan, yani Allah’a isyan edip kendisine yazık edenler dünyada iken Peygamber’e uymadığına, kötü insanlarla arkadaş olduğuna pişman olacaklar. “O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. “Yazık bana! Keşke falancayı (batıl yolcusunu) dost edinmeseydim.” (Furkan 25/27-28)

“Sonraki âyette geçen “falanca” (fulân) tabiri de, kişinin yoldan çıkmasına vesile olan kişi yahut kişileştirilmiş güçleri dile getiren genel bir ifadedir.[11]

İnsanlarin âhiret pişmanlığı, acı acı yakınmaları bir başka pasajda şöyle dile getiriliyor:

“Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır). O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var? (İşte o zaman insan:) “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!” der. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.” (Fecr 289/2-26)

Kim ne derse desin, kim nasıl inanırsa inansin Kur’an’a göre bir gün gelecek insan hayatının, hayatta yaptığı her şeyin hesabını verecek. İyi işlerinin (salih amellerinin) mükâfatını fazlasıyla, günahlarının ve zulümlerinin de karşılığını alacak. İşte o gün sonucun kötü olduğunu görenler yine ‘keşke’ diyecekler.

Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı kişi: “Keşke toprak olsaydım” diyecek.” (Nebe’ 78/40) Keşke toprak olsaydım da, bu kötü sonuçla karşılaşmasaydım diyecek. Ama bu keşke de işe yaramayacaktır.

  • Keşke dememek işin

İnsanın aklını başına alması gerekir. Kur’an’ın ve Son Elçi’nin (sav) uyarılarına kulak

vermesi gerekir. Vahiy (Kur’an) boş bir söz olmadığı gibi, abesle de iştigal etmez. Ne diyorsa hakikattir. Neden haber veriyorsa, gerçekleşecektir. Zira Kur’an Hakkın kelâmıdır.

Keşke dememek için Âhiret Hayatı için hazırlanmak gerekir. Ölüm geri dönüşü olmayan bir yolculuktur. Ölümden sonrasının da mutluluğunu kazanmak isteyen, biraz çaba gösterir. Unutmamak gerekir ki oranın mutluluğu burada kazanılır. Burada amel işlenir, amelin karşılığı burada ve daha fazlasıyla orada alınır.

Şurası kesin ki Âhirette yalnızca inkârcılar değil, herkes, hepimiz muhakkak ‘keşke’ diyeceğiz. “Keşke daha çok ibadet etseydim, keşke daha az günah işleseydim, keske daha şok infak etseydim, keşke Allah yolunda daha fazla çalışsaydım, keşke aklımı daha iyi kullansaydım” diye. Özellikle Cennetteki güzellikleri ve makamları gördükten sonra…

İnkârcılar o günKeşke vaktiyle Müslüman olmuş olsaydık” (Hicr 15/2), insan, yani herkes de (Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!” (Fecr 89/24) diyecek.

Keşke dememek için imanı, özellikle Âhirete imanı ciddiye almak, ölüme gerçekten inanmak gerekir. Ölüme gerçekten inananlar bu dünyaya kazık çakmayacaklarını bilirler ve ebedî hayat için ellerinden geldiği kadar hazırlık yaparlar.

 

Hüseyin K. Ece

14.01.2015

Zaandam/Hollanda

 

[1] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, tarih yok. 2/845

[2] Müslim, İmara/103 (4859)

[3] Buhârî, Megâzi/80 (4418). Müslim, Tevbe9/53 (7016)

[4] Müslim, Kader/34 (6774). İbn Mace, Mukaddime/10 (79)

[5] İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, Daru Ve Mektebetü’l-Hilal, Beyrut, Thz, 13/263-264

[6] Isfehânî, R. El-Müfredât, s: 694

[7] Sarmış, İ. Arapça Dilbilgisi, Esya Yay. Konya 1998, s: 359

[8] Heyet, TDV Meali, s: 491

[9] Esed, M. Kur’an Mesajı, İşaret Yay. İstanbul 1996, 3/1003

[10] Heyet, TDV Meali, s: 566

[11] Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/731