Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Şu ayette Allah’ın (cc) kullarına yakın oldugu tekrar vurgulanıyor. Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bekara 2/186)

Buradaki sorun, Allah’ın yakın veya uzak oluşu değil, insanın O’na yaklaşma çabası, O’nu algılama biçimidir. Allah’ı hakkıyla takdir edemeyenler, elbette O’nunla ilgili her konuda yanılırlar, yanlış yaparlar.

Kimileri Allah’a yaklaşmak için O’nun öğrettiği yolları bırakıp kendilerine göre başka metodlar denerler. Halbuki insanı kulluk için yaratan bunun nasıl gercekleşeceğini de öğretti.

“İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinerek: "Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırmaları için tapıyoruz," diyenler(e gelince): Şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah, yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)

Bazılarının kendilerini Allah’a yaklaştırır ümidiyle ara tanrılar icat etmeleri (Ahkâf 46/28) bir fedakârlık veya kulluk değil; Allah’a karşı kabalıktır. Zira böyle yapanlar ya Allah’a ait sıfatları başkalarına haksızca bölüştürürler, ya da O’nun hak etmediği sıfatlarla tanımlarlar.

Rasûlullah (sav) Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu söyledi:

 "... Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine  getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer..."(Buhârî, Rikak/38)

Hadise göre insan Rabbine yaklaşabilir. Bunun yolu da öncelikle Allah’ın emrettiği şeyleri samimiyetle yapması, ya da yasakladığı şeyleri sırf  O hoşlanmadığı için yapmamasıdır.

İmanında ve kulluğunda ihlaslı olanlar (samimi davrananlar) Allah’a yakınlık kazanırlar. Bu farzlara nafileler eklenince Allah’a olan yakınlık ve O’nun böyle kullara olan sevgisi artar da artar.

Burada Allah’a yakınlıktan (kurbiyyetten) maksat O’nun lutfuna ve keremine, affına ve bağışlamasına, rızasına ve sevgisine, ikramına ve nimetlerine yakın olmak, yani layık olmak, O’nu her an yanında hissetmek, O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşabilmektir.

 

-Kurban ibadeti ve Allah’a yakın olmak

Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba/kurbet’’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir. Bu da sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekân, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 601)

Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor. Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha yakın olur. (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1)

Kurban kelimesi, maddi ve manevî her türlü yakınlaşmayı anlatır.

Ancak İslâmî litaratürde kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeydir. Kurban’a aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını sembolize etmesindendir.   

Kurban, özel olarak Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet amacıyla belli vakitte, belirli hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Burada insan kesinlikle iki tercih arasında değildir. Yani Allah (cc) kuluna, “Ya ben, ya malın” demiyor. “Malının tümünü bırakmıyorsan, terketmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini üzerinden atmıyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor.

Sanki şöyle diyor:

“Sana verdiklerimden bir kısmı zekât, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından benim için vazgeçmeye hazırsan; bana yakınlık kazanırsın.”

İslâmda kurban ibadeti, Allah’a yaklaşmanın,

O’nun sevgisini kazanmanın,

malı O’nun yolunda harcamanın,

O’na ait olanı yine O’na gönül rızası ile vermenin,

fedakârlığın ve teslimiyetin,

O’nun verdiği ni’metlerle sevinmenin ve insan ruhunu dindirmenin bir sembolüdür.

İslâm’da kurban ibadetinin Adem (as) ile başladığını, İbrahim (as) ile devam ettigini Kur’an’dan öğreniyoruz. (Saffat 37/102-108)

Kurban; yani Allah’a yaklaşma sebebi; kulun Rabbi için vazgeçebildiğidir, O’nun yoluna verebildiğidir.

Kurban bayramında kesilen kurbanlık hayvanlar buna sadece bir vesiledir, bir semboldür.

Allah için vazgeçilen, verilen, infak edilen, fi-seblillah harcanan, insanın yüreğinde sakladığı, değer verdiği şeylerdir.

Asıl bunlardan vermek fedakârlıktır.

Asıl bunlardan vermek takvaya daha uygundur.

Asıl bunlardan vazgeçebilmek babayiğitliktir.

Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretmiştir. Böylece eti yenen hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar diye. (Hacc 22/34)

Kevser Sûresinde Rabbimiz, Peygamberimize ‘Allah için namaz kılıp kurban kesmesini’ emrediyor. Peygamberimiz kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini emretmiştir. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/648. Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/476)

Kurban ibadeti bir taraftan hz. İbrahim’in ve hz. İsmal’in teslimiyetini hatırlatırken, bir taraftan da inanan kimsede Allah’a yakınlığın zirvesini sembolize eder.

Müslümana Allah için yaptığı bütün işlerde diri bir bilinç, üstün bir fedakârlık ve canlı bir yakınlık hissi kazandırır.

Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır.

Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yakınlığı gerçekleştiren fedakârlıktır.

Kurban ibadetinde üç önemli şey daha var:

1-Mü’min kurbanla mülk’ün Allah’a ait olduğunu itiraf eder, bunu kendi nefsine ve çevresine bir daha duyurur.

2-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisindeki yerini ve haddini bir daha hatırlar. “Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

3-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır.

İnsan adağını, bütün varlığın sahibi, var oluşunu ve varlığını borçlu olduğu Rabbine yapmalı.

Sadece “O’na kurban olurum” demeli.

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı,  Allah’a yaklaşma vesilesidir. Allah için en sevilen şeylerden vazgeçebilmeyi sembolize eder.

Kurban, alabilmek için vermektir.

Kurban, mülkiyet tasavvuru inşa eder.

Kurban haddini bilmektir.

 Kurban verebilmeyi ve Besmeleyi (Allah adıyla iş yapmayı) öğretir.

Mü’min, kurban keserek O’na sevgisini ve gerçekten sadece O’na kurban olunabileceğini, sadece O’nun için kurban adanabileceğini gösterir. En azından bu inancını kendi içerisinde isbat eder, tadar ve bunun heyecanını yaşar. O kurbanı Allah için ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser, O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

 

Hüseyin K. Ece

02.08.2016

Gölcük