Belki ‘tatlı yiyelim tatlı konuşalım’ deyimini sembolize ettiği, bol tatlı ikram edildiği, ya da küçüklere tatlı şeyler çok verildiği için ‘şeker bayramı’ denilse de, o asla şeker bayramı değil, Ramazan bayramıdır.

Fıtratın yani yaratılışa şükrün bayramı, Allah’a kul olmanın idrakinin bayramıdır.

Ramazan bayramı bazı ülkelerde kültürel bir şekil kazansa da, yozlaştırılmaya, asıl mecrasından, asıl hedefinden saptırılmaya çalışılsa da o, İslâmın bayramıdır, O kerem sahibi Allah’ın oruç tutanlara bir ikramıdır.

Peygamber (sav) oruçlunun iki sevinç zamanından bahsediyor. “Biri iftar ettiği an, diğeri de Rabbine kavuştuğu an. » Bir günlük sevinç, diğeri nihaî sevinç.

Zira oruçlu Allah için oruç tutmuş, onun verdiği rızıkla orucunu açmıştır. Rızkın O’ndan geldiğinin farkındadır. Bir gün daha Allah rızası için orucu tamamlamanın ne büyük saadet olduğunu bilmiştir.

Bu onun için tıpkı bir bayram gibidir. Ama asıl bayrama öte âlemde, Rabbine kavuştuğu zaman yaşayacak, Cennetin sadece oruçlulara tahsis edilmiş Reyyan isimli kapısından içeri girerken yaşayacak. Asıl kurtuluşun da o gün gerçekleştiğini görecek.

Oruç tutan mü’min buna bütün benliğiyle inanır.

Dünya diliyle İslâmî bayram, Ramazan’ın kazandırdığı sevincin şükür günü, sevinç günüdür. Çünkü bir Ramazan daha yalnızca Allah rızası için oruç turulmuş, bu samimiyetin getireceği mükâfat hak edilmiştir. (Oruç ibadetinde riya olmaz. Ancak dininde samimi olanlar oruç tutabilir.)

Ramazan bayramına Arapça’da ‘ıydu’l-fıtr/fıtratın-yaratılışın bayramı’ denir.  

‘Fıtrat’ kelimesi, yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim, huy gibi manaları vardır. (Fîruzâbâdi, el-Kâmusu’l-Muhît, 456)

Allah’ın isimlerinden birisi de ‘el-Fâtır’dır. Yani yaratılışı (fıtratı) başlatan, tohumdan varlığı ortaya çıkaran, varlığa şekil ve özellik verendir.

‘Fatr’ veya ‘fıtrat’ ilk yaratılışı ifade ettiği gibi, devam eden bir yaratılışı da anlatır. Yani Allah her şeyi yoktan var ettiği gibi, yaratmaya devam ediyor, yarattığı şeylere istediği şekli veriyor. Bu O’nun kanunu ve hükmüdür.

Kur’an şöyle buyuruyor:

“O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30 Rûm/30)

Bu ayette geçen ‘fıtrat’ın insandaki inanma ve ibadet etmeye meyli ve kabiliyeti anlamına geldiği söylenmektedir. Nitekim Peygamber (sav) de bütün insanların İslâm fıtratı (kabiliyeti) üzere yaratıldığını açıklıyor. (Bakınız: Buharî, Cenaiz/80, 93. Müslim, Kader/22. Ebu Davud, Sünnet/18. Tirmizî, Kader/5) 

Allah (cc) bütün insanları kendine inanma ve ibadet etme, verdiği nimetlere şükretme kabiliyetinde ve bunlara meyilli olarak yaratmıştır. Bu bakımdan İslâm fıtrat’ın dinidir. (Geniş bilgi için bakınız: İslâmınTemel Kavramları, s: 161)

Bayram’ın Arapçası ‘ıyd’dır. Bu da âdet halini alan sevinç ve toplanma günü demektir. Her yıl tekrar geldiği ve insanlar bu günlerde sevindiği için bu isim verilmiş.

Türkçe’deki ‘bayram’ kelimesinin ise aslı Farsça ‘bezrem veya bezrâm’ kelimesidir. Oğuz Türklerinden beri ‘beyrem veya bayram şeklinde kullanılmaktadır. (S. Erdem, DİA, 5/257)

Her toplumun, her milletin kendine göre sevinç günleri bayramları vardır. Bu bayramların kaynağı, dinî olabileceği gibi kültürel de olabilir.

Müslümanın ömürlük bayramı Hacc, yıllık iki bayramı Ramazan ve Kurban bayramları, haftalık bayramı da Cuma günüdür. Kurban bayramının Hac günlerinde olduğunu düşünürsek, hacca gidemeyenlerin bu sevinci evlerinde kurban kesrek veya diğer müslümanlarla birlikte bayram yaparak yaşadıklarını görüyoruz.

Peygamberimiz Hicretten sonra Medine’de bazılarının Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görünce; “Allah (cc) sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramıyla değiştirmiştir” buyurdu. (Ebu Davud, Salat 245, Nesâî, Salatu’l-Iydeyn 1.)

Ramazan Bayramı’na niçin ‘ıydu’l-fıtr’ denilmiş?

Bunun iki önemli sebebi olduğu düşünülebilir. Bunlardan birincisi; Allah (cc) bizi insan ve İslâm fıtratı üzere yarattığı için ona sevinmenin, ona şükretmenin, onu daha çok hatırlamanın zamanı olduğu için.

İnsan yaratılmışların en şereflisidir. Zira insanda olan kabiliyetler yani fıtrat hiç bir varlıkta yoktur. Üstelik fıtratımız hem irademizi kullanarak kendi isteğimizle dünya da çok şey yapmaya müsait, hem de Yaratan’ı tanıyıp O’na şükretmeye müsait.

Allah (cc) insanı öyle yarattı ki, insan aklıyla, düşünüyor, icat ediyor, yapıyor, onarıyor, icat ediyor, ortaya maddi manevi sayısız ürünler koyabiliyor. İnsandaki akıl ve irade olağanüstü bir yetenek ve özgürlüktür. Bu yetenek ve özgürlük ona verildi ki dünya hayatını iyi yaşasın, dünyayı imar etsin, sorumluluklarını yerine getirsin, yeryüzünün efendisi/halifesi olsun.

İşte Ramazan Bayramı yani ıydu’l-fıtr, bu fıtrata şükür zamanıdır. Bu yaratılışa teşekkür vaktidir. Bu müstesna özellikleri Veren’i yeniden ve daha çok hatırlama anıdır.

Nitekim Ramazan bayramı namazından önce vermemiz gereken sadakanın adı da ‘zekâtü’l-fıtr’dır. Bu Türkçe’de ‘fitre’ diye bilinir. Fitre de, işte bu fıtrat üzere ve insan olarak Yaratan, bize insanî kabiliyetler veren Allah’a şükür olsun diye muhtaçlara yapılan bir yardımdır.

Bayram ve fitre, yani ‘ıydu’l-fıtr ile zekâtu’l fıtr’ birbirini tamamlar. Birisi fıtratın şükrü, diğeri fıtrata sevinmenin âlametidir. Biri, fıtratın karşılığının asla ödenmez olduğunu itiraf, diğeri bu temiz fıtrata sevinmenin, bunu Ramazan’a bağlı olarak yapmanın fırsatıdır.

Bu bayrama fıtır bayramı (ıydu’l-fıtr) denmesinin ikinci sebebi de Ramazan’ın oruçla, dualarla, ibadetler, ikramlarla tamamlanmış olmasıdır. Ramazan ayı içerisinde bin aydan daha hayırlı olan  ‘Kadir Gecesi’ lutfuna kavuşabilme sevincidir.

Müslüman der ki: “Rabbime şükrüler olsun, bu senede Ramazan’ı sağlık ve afiyetle tutma imkanı verdi. Rabbime hamdolsun ki ömrümde bir Kadir Gecesi daha yaşadım.”

Bayram işte bu niyettir, bu anlayıştır, bu sevinçtir.

Bu asla ‘oh oruçtan kurtulduk, ağzımızı bağlamaktan azat olduk’ gibi saçma bir sevinci değil, Ramazan’ı oruçla geçirebilmenin, Ramazan’daki kazançların, hikmetin ve faydanın elde edilmesinin bir sevincidir.

Onun için Ramazan bayramı sadece oruç tutanlara tahsis edilmiştir. Bu, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan dolu dolu yaşamanın, hesapsız mükâfatını hak etmenin sevincidir.  

Müslüman, bir ay boyunca sadece Allah’a saygı duyduğu ve O’nu sevdiği için gündüzleri yemeden içmeden, bedensel zevklerden uzak kalır. Günlerin kısa ve uzun olmasına aldırmaz. O yalnızca Rabbinin kendisine vereceği ecri/karşılığı düşünür. Ramazan’ın başının rahmet, ortasının af ve bağış ve sonunun da cehennemden uzaklaşmak olduğu ümidini taşır. Ramazan’ı elinden geldiği kadar değerlendirir.

Böylece Allah’ın müslümanlara hediyesi olan bayramı hak etmeye çalışır. Bu bayrama ulaşmanın aslında oruçlulara bir ödül olduğunu bilir. Bu ödüle kavuştuğundan dolayı sevinir, bayram eder. Bayram namazına giderek, bayramlaşarak bu sevinci akrabalarıyla ve diğer müslümanlarla paylaşır. ‘Zekâtu’l-fıtr-fitre’ ve hediye vererek, misafirlerine bir şeyler ikram ederek şükrünü yerine getirir.

Bayram onun için asla sulu şakalar, hoplayıp zıplamalar, televizyonlardaki seviyesiz eğlence proğramları, tatil yapma, çalışmaktan kurtulup kafa dinlenme değildir.

Bayram onun için şükredebilme imkanı olmanı, insan olmanın, Hakkı tanımanın, O’nun huzurunda olabilmenin sevincidir.

Ramazan rahmet ayı olduğu gibi ‘bereket’ ayıdır da. Değil mi? Bütün oruç tutanlar bu bereketi görürler ve tadarlar.

Ramazan bayramı da bu bereketi tekrar birlikte yani cemaat halinde, ümmet olarak yaşamının, birlikte şükretmenin, birbirimize bereketler/hayırlar/iyilikler dilemenin vaktidir. Müslümanlara dua etme, ümmet şuurunun canlanma zamanı, ötekileri de hatırlama anıdır.

Onun için bayramda birbirimize ‘Bayramın mübarek olsun, bayramın hayırlı olsun, bayramını tebrik ederim’, yani “Ramazan’da olduğu gibi Allah sana nimetlerini artırsın, yaptığın ibadetlere bol bol karşılık versin, gözün-gönlün zengin olsun, ele güne muhtaç olmayasın. Amellerin, duaların, ibadetlerin Allah katında mübarek, yani çok değerli olsun” deriz.

Kendimiz için sevip istediğimizi müslüman kardeşimiz için de isteriz. Bunun, imanın bir gereği, müslümanların kardeş olmalarının bir sonucu olduğunu farkederiz.

Ve deriz ki, “Allah hepimizi ebediyyen sevineceğimiz bayramlara kavuştursun.”

 

Hüseyin K. Ece

20.9.2008

Zaandam-Hollanda