"Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." (Buharî, Savm/8, Edeb/51. İbni Mace, Sıyam 21)

“Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa onun, geçmiş günahları affedilir.” (Buharî, İman 28. Tirmizî, Savm 1. Nesâî, Sıyam 39)

Bu hadisler oruç tutmanın hedefini, maksadını, hikmetini ve faydasını özet bir şekilde haber veriyorlar.  Kur’an,  “oruç size farz kılındı...” (Bekara, 2/185) derken insanların belli saatlerde aç kalmasını değil; oruçla nefislerini tezkiye  etmelerini (eğitmelerini), yanlış ve günah olan şeyleri azaltmalarını ve güzel ahlak kazanmalarını istemektedir.

İslâm esasen insanın her açıdan terbiyesi/eğitimidir. Her bir ibadet kendisini yerine getiren insana fayda sağlar, onu ıslah eder, onun davranışlarına etki eder. Hiç bir ibadet gayesiz, hikmetsiz, içi boş değildir.  İslâmda emredilenler insana mutlaka faydalıdır, yasaklananlar ise mutlaka zararlıdır.

Rab olan Allah (cc) insanın biyolojik yapısını terbiye etti, düzenledi ve biçime koydu. Manevi tarafını ve davranışlarını eğitmek için de mürşid (eğitici) olan Peygamberini (sav) ve İslam nizamını gönderdi.

Ramazan ayı ve oruç ibadeti müslüman için bir nefis tezkiyesi (eğitimi), takva bilinci ve güzel ahlak kazanma zamanıdır. Burada şu soruyu sormak sanırım yanlış olmaz.

Oruç acaba mideye mi tutturulur, yoksa duygulara mı? Oruçtan maksat perhiz mi, yani sindirim organlarını mı ıslah, yoksa duyguları ve davranışları mı ıslah? Oruçla mide sağlığı mı asıl hedef, yoksa yürek, ahlâk, takva sağlığı mı?

Bir ameli Allah rızası niyeti ile yapmak samimiyettir. Samimiyetin din dilindeki adı ise ‘ihlas’tır.

İhlas, dini yalnızca Allah’a tahsis etmek, sadece Allah’ın dinin kabul etmek, kulluğu sadece Allah’a hasretmek olduğu gibi, imanda ve kullukta samimi, dürüst olmak ve sadakat göstermektir. (Isfehânî, Müfredât s: 221)

Allah (cc) kullarına, kendisine ihlasla/samimiyetle, içten gelerek, isteyerek ve severek ibadet etmelerini istiyor. Böyle bir ibadetin Allah (cc) katında değerli olacağı ve mükâfatının ise çok çok fazla olacağı açıktır. (Zümer 41/2, 3, 11, 13. Beyyine 98/5. A’raf 7/29. Mu’min 40/14, 65)

İslama inanmak, onun ölçülerine uymak, gizli ve açıkta din açısından dürüst olmak, her pozisyonda dinde sadakat sahibi olmak samimiyet/ihlasla olduğuna göre; oruç ancak bu samimiyetle tutulur. Müslümanı yemeden, içmeden ve şehevî isteklerinden günün belli saatlerinde uzak tutan bu samimiyettir,  imandaki bu ciddiyettir. 

Orucu yalnızca belli saatlerde yemeden ve içmeden uzak kalmak zannedenler, saatleri sayarlar. Sık sık takvime/imsakiyeye bakarlar.  Bir Ramazan boyu yemek tarifleriyle ilgilenirler. Orucu takva bilinciyle ve yürekleriyle tutanlar; gök sofrasının kendilerine açıldığını, orada daha değerli ikramlar olduğunu bilirler.  

Mü’min oruç tutar, oruç da onu tutar. Hakkıyla oruç tutan, oruç tarafından tutulur, koruma altına alınır. Nefs-i emmare kötülüğü emreder. (Yusuf, 12/53) Nefs-i emmare, Ramazan’da oruçla dizginlenir. İnanan insan Ramazanı güzel ahlakı öğrenme açısından bir fırsat bilir.

Oruç müslümanlara farz kılındı ki,  hem günahlara ve hatalara karşı korunabilsin, hem de Allah’a karşı sorumluluk bilinçleri artsın. 

 Oruç şuuru olmayanlar şehvetlerinin (nefsin aşırı isteklerinin) önünde edilgen, pasif ve iradesiz kalabilir, hata yapabilirler.  Oruç, oruçluya aşırı isteklerine karşı uyanık olmasını öğretir. Bunun için Peygamber (sav), nefsi azgın olan hakkında "Oruç tutsun, çünkü burada orucun olumlu bir etkisi vardır" buyurmuştur.

Yani oruç onu tutar, hatadan alıkor, zararlı şeylere karşı perde olur. Nitekim hadiste “Oruç perdedir veya kalkandır” buyuruluyor.

 “Ey namaz kıl beni” demek ile “ey oruç tut beni” demek aynıdır.

Namaz musalliyi derler, toplar, düzene koyar, bütünlerse; oruç da oruçluyu tutar, saklar, korur, gözetir. Eksikliklerini tamamlar, yırtıklarını yamar, döküntülerini toplar, unuttuklarını hatırlatır, veremediklerini verdirir, sevmeyi unuttuklarını sevdirir, kendisiyle ve bereketiyle sevindirir, koruyucu elbise giydirir.

Oruçlu, Ramazan’ı inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek geçirir ve değerlendirirse şöyle diyebilir: “Ben orucu tuttum. Şükürler olsun ki o da beni tuttu.”

Peygamberin (sav) “Nice oruç tutan vardır ki, yanına sadece açlığı ve sususzluğu kalır” şeklindeki uyarısına tekrar kulak vermek gerekir.

“Uzun günlere rağmen imsaktan iftara kadar aç durdum, yemedim içmedim. Orucum oldu (mu)?”

Cevabını her oruç tutanın kendisi vermeli.

Hüseyin K. Ece

22.6.2012

Zaandam