Suç işleyip de sonradan acı acı pişman olma hakkında da “vicdan azabı duymak” deyimi kullanılır.

Türkçe sözlükler vicdanı şöyle tarif ediyorlar:

“İyiyi kötüden, hayrı şerden ayırmayı sağlayan iç duygu, ahlâk şuuru. His, duygu. Din, inanç.

Vicdan azabı: Fena bir hareketten ötürü duyulan rahatsızlık, üzüntü. Vicdan borcu: Vicdan sahibi kimsenin yapması gereken iş.” (M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s: 1720)

“Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlâk değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” (TDK, Türkçe Sözlük, 2/1561)

Vicdan, kalbin bir fonksiyonudur. Buna siz “derin yürek” de diyebilirsiniz. İnsanın içindeki insaf ve merhametin ortaya çıkmasını sağlayan duygudur. O insanın içindeki âdil hakemdir. Vicdan genellikle insafla hareket eder, adâletle karar verir.

İnsanı yaratan herkesin içine, yani kalbinin derinliklerine vicdan duygusunu yerleştirir. Vicdansız insan olmaz. Birisine ‘vicdansız’ demek, vicdanı yok demek değil, vicdanını çalıştırmıyor, vicdanının sesini dinlemiyor demektir.

Herkesin vicdanı var da bu kadar kötülük neden oluyor, bu kadar zalim niye var?

Herkesin vicdanı var da, bazıları neden haksızlık yapıyorlar, neden gaddarca hareket ediyorlar?

Neden bazıları bazılarına işkence ediyor?

Neden bazıları diğerlerinin hakkına göz kırpmadan tecavüz ediyor?

Niçin bazılarının vicdanı başkalarını aldatırken, başkasına zarar verirken, başkasını ezerken zerre kadar sızlamıyor?

Neden birileri birilerini acımazsızca katledebiliyor vicdanı var olmasına rağmen?

Nasıl oluyor da birileri kendi çıkarı için başkalarına zarar verebiliyor?

Neden bazıları kendi mutluluğunu başkalarının felâketi üzerine bina etmeye kalkışıyor? Onun vicdanı yok mu?

Var, onun da vicdanı var. Ama ne yazık ki vicdanı devre dışı. Ne yazık ki bütün bu kötülükleri yapanların vicdanlarının üzeri kapalı, kalbin derinliklerine gömülmüş. Vicdan işlevini yerine getiremiyor. Harekete geçmek istiyor, yanlışa yanlış demeye yelteniyor, yapılanın zulüm olduğunu demek için ağzını açmaya çalışıyor. Ama sahibi onun ağzını tıkıyor, konuşmasına, işlevini yapmasına izin vermiyor.

Allah (cc) insanı yaratırken ona bir yürek verdiği gibi, yüreğin bir işlevi olarak da bir vicdan veriyor. Vicdan zaten kelime anlamıyla, insanın içinde var olan (mevcut olan) hakem, adâlet ve insaf duygusu demektir.

Ancak vicdanın görevini yapabilmesi için aklın Hakikatten ders alması, ona teslim olması lazım. Kalbi Hakikatin nurunun aydınlatması lazım. Hevâsına, yani nefsin aşırı isteklerinin peşine takılmış bir akıl, yalana (bâtıla) teslim olmuş bir yürek vicdanı köreltir.

Çıkarından, zevkinden, kârından, nefsinin arzularından başka kutsal tanımayan kişilerin vicdanlıları bastırılmış, boğulmuş demektir. Yüreklerde, ‘yaptığımın cezasını çekerim, işlediğim hatalar bedbahtlık ve kötü sonuç olarak geriye döner’ diye korkmayan bir yürekte vicdanî duygu azalır. Hırs ve tamah (açgözlülük), haksız taraftarlık (asabiyye/fanatizm), ideolojik saplantılar, ırkçılık (şovenizm), üstün olma yarışları ve maddeye sahip olmaktan başka bir amaç gözetmemek vicdanın önünde ciddi engellerdir.

Tüyler ürperten bir cinayet, işkence, acımasız saldırılar ve katliamlar hakkında; “bunu yapanların vicdanı hiç mi sızlamadı? deriz. “Vicdansızlar bakın, bunu da yaptılar” deriz. Kötülükleri kolaylıkla yapanlar için “bunlarda hiç mi vicdan azabı yok” deriz.

Vicdanları var, ama nerede?

Böyleleri vicdanlarını çalıştırmıyorlar. Onu faal hâle getirecek sorumluluk duygusundan ve Hakikat ışığından mahrumlar. Yaptıklarının hesabını vereceklerini ya unutuyorlar, ya da inanmıyorlar.

Peygamber (sav) iyiliği ve kötülüğü tarif ederken şöyle nefis bir benzetme yapıyor: “Üstün iyilik (birr), ahlâk güzelliğidir. Kötülük (ism) ise, nefsinde yani vicdanında) sıkıntı doğuran ve insanların duymasını istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr/14)

Vicdanın insan bünyesinde ne denli önemli olduğu açıklama konusunda da şöyle buyuruyor: “Fetva verenler (veya karar verenler) sana bir konuda fetva verseler de (ya da senin için bir karar verseler de), sen yine de vicdanına danış.” (Darimî, Büyu’/2)

Yapılan kötülüğün arkasından üzülmek, pişmanlık duymak, ya da kötülüğe kötülük, zalime zalim, haksızlığa haksızlık diyebilmek ile mü’min olmak arasında bağlantı kuruluyor. İman eden bir kalp, âdil karar vermeli, insaf ve merhametli olmalı. Yani vicdanı aktif tutmalıdır.

Kur’an selîm kalplerden bahsediyor. Yani kötülüklerden arınmış, nefsanî meyillerden uzak, iyi düşünen, Hakikate teslim olmuş, Hakikat üzere hareket eden bir kalp. Buna kalpteki vicdan demek mümkün.

Kur’an şöyle diyor: “O gün malın/mülkün ve evlâdın bir faydası olmaz. Ancak selîm bir kalple Allah’ın huzuruna çıkanlar müstesna.” (Şuarâ 26/88-89)

Bu gerçeği bir şair şiir diliyle şöyle ifade ediyor:

“Sanma ey hâce kim senden zer ü sîm isterler.

Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler.”

(Ey hacı o hiç bir şeyin fayda vermediği günde senden altın ve gümüş değil, selîm kalp isterler)

Peygamber (sav) ise bir duasında Allah’tan bunu istiyor: “Allah’ım, Sen’den dinde sebat, doğru söyleyen bir dil ve selîm kalp istiyorum.” (Tirmizî, Deavat/23 no: 3407)

Bu dünyada vicdanlı hareket edenlerin kalpleri de Âhiret hayatına selîm olarak gelir. Ancak bu dünyada Hakikatten uzak, kin, nefret, kötülük duygularıyla dolu, başkalarıyla ilişkilerinde sürekli haksızlık yapan, başkaları hakkında karar verirler taraf tutan, bu körelmiş vicdanıyla Âhirete selîm bir kalp ile gelemez.

İnsan öncelikle bu dünyada selîm bir kalbe sahip olmalı ki, o kalbin derinliklerinde vicdan olsun. Vicdan aktif hale gelsin. Adâletle hükmetsin, âdil hakem olsun. İnsaf ve merhametle muamele etsin. Başkalarıyla ilişkilerinde davranışlarında hep empati yapsın, onların yerine kendisini koysun.

“Kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmasın.”

“ Kendisi için istediği şeyi başkaları için de istesin”.

İşte bunları da ancak selîm bir kalp, temiz vicdan sahipleri düşünür.

Keşke herkes böyle bir vicdana sahip olsa.

Keşke herkesin vicdanı bu şekilde aktif olsa.

O zaman suçlar, cinayetler, haksızlıklar, zulümler, saldırılar, sömürüler, baskılar, adam kayırmalar, rüşvet ve torpille iş görmeler, işgaller, hırsızlıklar, soygunlar, hakaretler, gıybetler, iftiralar, dışlamalar ve istismarlar en aza iner.

Bazen, neredesin ey vicdan diye haykırmak gerekir.

Hüseyin K. Ece

2015