İnsan, insanı çok meşgul etmiştir.

Bazı insanlar, diğer bazılarının yüzünden kendini tanıyamadığı için, hem kendi gerçeğinden uzaklaşmış, hem Yaratıcısından.

Bundan dolayı haddini bilememiş, görevlerini ihmal etmiş ve hayatını cennete çevirememiş.

İnsanı tanımayan insanların diğer insanlara ettiğini, en azılı düşmanı şeytan bile yapamamış.

İnsan insanı anlamaya çalışmış tarihten beri. Bilim ve felsefe ile, ya da başka araçlarla. İnsana meşhur filozoflardan; kimisi konuşan hayvan,

kimisi biyolojik varlık,

kimisi ötekinin kurdu,

kimisi öğrenen hayvan,

kimisi kazanan hayvan,

kimisi düşünen hayvan,

kimisi toplumsal hayvan,

kimisi eleştiren hayvan,

kimisi çıkarını düşünen hayvan,

kimisi tutarsız hayvan,

kimisi itiraz eden hayvan,

kimisi mücadele eden hayvan,

kimisi araç yapan hayvan,

kimisi seven hayvan ve daha bir sürü bir şeyler demişler.

Tarihten beri, müslüman veya gayr-i müslim bilginler ve filozoflar kendi ideolojileri açısından insanı anlamaya ve tarif etmeye çalıştılar. “İnsan nedir?” sorusuna kendilerine göre cevap verdiler. İnsan için meçhul olan insanı anlamaya, anlatmaya çalıştılar. Ancak kesin bir sonuca ulaşamadılar. Söyledikleri genellikle birbirini yalanlamaktan öteye gidememiş.

Bir akıllı gayr-i müslim de «İnsan, Bu Meçhul» deyip teslim bayrağını çekmiş.

Herkesin kabul edeceği, “insan hakkında bunca laf edildi ama falancanın tarifi yeterli oldu” diyebileceği bir sonuç yok. “Ben neyim, kimim, nereden geldim nereye gidiyorum, niçin varım, görevim nedir, hayat niçin var, madem ki elem var öyleyse hayat niye var” gibi soruları sormaya devam edecekler.

Dikkat edilirse bu tariflerin hepsi insanı öyle veya böyle «hayvan» olarak niteliyor. İnsana canlı anlamında hayvan dense sorun yok. Zira Arapça’da hayvan aynı zamanda canlı demektir. (bkz: Ankebût 29/64) Ama öyle değil, insanı biyolojisi gelişmiş, bazı yeteneklerinden dolayı diğer hayvanlardan farklı olarak düşünmüşler.  

Ama vahiy, yani âlemlerin Rabbi Allah’tan gelen hakikat insanı da, konumu da en isabetli şekilde ortaya koyuyor.

Vahyin hakikatlerine sağır olanlar, o bilinmezlik vadisinde şaşkın şaşkın dolaşmaya, kendi konumlarına cevap aramaya devam edecekler. Vahye sırtını dönenler varlığa, var oluşun hikmetine, o varlık içerisinde kendi yerlerinin ne olduğunu tatmin edici bir cevap bulamayacaklar. Zira insan gerçeğine, insanın var oluş sebebine; insanı var edenin bak dediği yerden bakmayan, insan yani kendi gerçeğini idrak edemez.

Vahiy insanı da, varlığı da, ölümü ve hayatı da tarif ediyor. Hepsinin bir anlamı, bir yeri, bir işlevi var diyor. Yaratıcı olmadan, Yaratıcının bildirdiği hakikatin bilgisi olmadan varlığın bir anlamı olmadığı gibi, onu anlamanın da imkanı yoktur. Yaratıcıya rağmen, onun yarattığını anlamak, kendi gerçeğini anlamlandırmak… Mümkün değil.

- Hakikate göre insan

İnsan Arapça ‘ins’ kelimesinden türetilmiştir. Beşer veya insan topluluğu anlamına gelen ‘ins’; daha ziyade insan türünü ifade et­mekte olup bu türün erkek veya dişi her ferdine insî/enesî yahut ‘insan’ denmek­tedir.

Kelimenin aslının ‘unutmak’ anlamındaki nesy’den ‘nisyân’ olduğu da ileri sürülmüştür. Böyle düşünenler sahabeden İbni Abbas'a nisbet edilen, “İnsan ahdini unut­ması sebebiyle bu ismi almıştır” şeklindeki rivâyete dayanırlar.

İnsan kelimesi ‘üns’ ile de irtibatlandırılmıştır. ‘Alışmak, uyum sağlamak’ anlamına gelen ‘üns’ Türkçe'de ‘ünsiyet’ olarak kullanılmakta­dır. ‘Teennüs’; ‘insan olmak’ mânasına ge­lirken ‘isti'nâs’; ‘cana yakın olma, vahşi hayvanın evcilleşmesi’ anlamı taşımakta­dır.

Aynı kökten gelen ‘enes” vahşetin karşıtıdır.

Bazılarına göre insana bu ismin verilmesi, hemcinsleriyle birlikte uyum halinde ya­şayabilmesiyle ilgilidir. İnsanın ‘yaratılışı itibariyle sosyal varlık’ olarak tanımlan­ması da bundan ötürüdür.

Görüldüğü gibi o; hem ünsiyet edendir, hemcinsleriyle kaynaşandır, hem vahşi olmayandır, hem de unutabilen bir varlıktır. İnsanın daha başka özellikleri de sayılabilir. Kur’an bu varlık türüne “ins-insan” diyor. Her şeyi Allah yaratmasına rağmen mahlûkat içerisinde insana ayrı bir yer veriyor.

İnsanın bir diğer adı “beşer”dir. İlk örneği topraktan yaratılan özel bir varlık. Beşer, yani insan. Çok özel yeteneklerle donatılmış, akıl ve irade verilmiş; sonra da sorumlu kılınmış bir varlık.

Kur'an’da 65 yerde ‘in­san’, 18 yerde ‘ins’, bir yerde de ‘insî’ geçmektedir. Ayrıca bir âyette ‘enâsî’, 230 yerde de ‘nâs-insanlar’ şeklinde çoğul olarak yer al­maktadır.

Kur'an'da insan bütün yönle­riyle ele alınmış, konuyla ilgili âyetler onun yaratılışı, mahiyeti ve yaratılış amacı, görevleri ve ulaşacağı akıbet bir bütünlük içinde sunulmuştur.

İn­san türünün ilk örneği kabul edilen hz. Âdem'le ilgili âyetlere göre Allah onu ‘iki eliyle’ yaratmış, yani ilk insanı özel bir yaratışla varlık alanına çıkarmıştır.

Aslı topraktan olan “yeryüzünün halifesi” olan bu varlığa (A’raf 7/12. Hıcr 15/26), Al­lah kendi ruhundan üflemiş (Hıcr 15/29), ona ‘isimlerin tamamını’ öğretmiş (Bekara 2/31), bu isimlerin gösterdiği varlık şemasını kavratmış, nihayet meleklerin insana secde etmesini istemiştir. İnsan Yaratıcının öğrettiği isimlerle hayatını sürdürüyor, eşyayı tanıyor, bilgiye ulaşıyor, bilgiyi üretiyor ve kullanıyor.

İnsanın yapısında iyiyi seçmek de, kötülüğü seçmek kabiliyeti var. Fıtratına (tabii yapısına) bu yetenek, en insanî özellik olarak yerleştirildi. Kişi akıllı ve ergen olduktan sonra isterse fıtratındaki güzelliği keşfeder ve geliştirir, isterse bu güzelliğin üzerini örter.

O kendi tercihi ile iyi insan olabildiği gibi, kötü insan da olabilir. (Şems 91/9) Kendi yaptıklarına göre mutluluğu da kazanabilir, badbahtlığı (mutsuzluğu) da.

İnsan yine kendi tercihi ile –sonucuna katlanmak şartıyla- inanabilir de, inkârcı da olabilir. Şükreden birisi olabileceği gbi nankör birisi de olabilir. (İnsan 76/3)

İnsanın topraktan veya topraktan süzülmüş özlerden yaratılması onun süflî yönüne, bir nevi hayvanlık (biyolojik) tarafına; ona üflenen ilâhi nefha (ruh) ise onun ulvî (insanî) yönüne işarettir. Kişi hangi tarafına ağırlık verirse, hayatında o taraf karakter olarak öne çıkar. Ya –manen- yücelerin yücesine tırmanır, ya da aşağıların aşağısına yuvarlanır. (Tîn 95/4-5)

İlk insa­nın eşiyle birlikte cennetten çıkarılış öy­küsü bir yandan insanın zaaflarına, öte yandan sonunda yeryüzünde halife kılına­cak olan bu seçkin varlığın kaderine işaret etmektedir.

Sonuçta Kur’an’a göre insan en güzel bir biçimde yaratılmış seçkin bir varlıktır. Özel yetenekleri olduğu gibi özel görevleri de vardır. Şereflidir, değerlidir. Bu nedenle o sıradan bir varlık, eşya ya da bilinen hayvan değil, insandır, Âdemoğlu beşerdir.

Hüseyin K. Ece

24.04.2019

Zaandam