Kusurlarına, eksikliklerine, hatalarına rağmen insan olarak değer vermek… İyi taraflarını öne çıkarmak, hatalarını küçük görmek… Başkaları hakkında  önyargılı olmak yerine hüsnü niyet taşımak… İşte güzel olan bu tavırdır...

Hayata, olaylara, insanlara, karşılaştıklarımıza, elde ettiklerimize bakışımız önemli… Bütün bunlara nasıl bakıyoruz? Olumlu mu olumsuz mu? Umutlu mu karamsar mı? Kanaatkâr mı açgözlü mü? “Az ama şimdilik yeter diyerek mi”, “bu nedir, asla yetmez diyerek mi?” “Herkes kötü, ben iyiyim iddiasıyla mı, hatasız kul olmaz genişliği ile mi?”

Her şey kötü, her şey berbat, her şey can sıkıcı, hayat bir belâ, yaşantı bir çile diyenlerden mi?

Yoksa zorluklara, kötülüklere, kötülere rağmen hayat güzel… Yeryüzünde, hayatta güzellikler daha çok… Sevindirici şeyler, üzücü şeylerden daha fazla diyenlerden mi?

Karanlık gece de ayı ve yıldızları görüp sevinen bakış mı olumlu? Yoksa gündüz gökte bir karaltı, piyasada az ekonomik durgunluk görünce “eyvah batıyoruz” diyen felâket tellâlı olmak mı?

Eşiniz var… Ama bir çok huyundan hoşlanmıyorsunuz. Memnun değilsiniz… Hataları eksiklikleri gözünüze batıyor… Sözleri, tavırları, görüşleri size dokunuyor… Bu yüzden sık sık çekişiyorsunuz, kavga ediyorsunuz…

Kur’an size çıkış yolu, bir tavır öneriyor:

“… Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” (Nisa 4/19)

Yani onların hoşlanmadığınız huyları/yönleri varsa da siz o tarafa değil, iyi yönlerine bakın… İyi huylarını ön plana alın. Kötü huylarını arkaya atın… İyiliklerini abartın, yanlışlarını küçültün… Şimdiye kadar yaşadığınız güzelliklere bakın… Hoş olmayan geçmişinizi göz önüne getirmeyin...

O zaman çekişmeler, kavgalar azalır… Karşılıklı hoş görü artar… Minnet ve şükran duyguları coşar… Daha iyi geçim imkanı çoğalır…

Arkadaşlıklar, komşuluklar, akrabalıklar, dostluklar da böyledir. Arkadaşının, komşularının, akrabalarının kendine göre yanlışlarını öne çıkaran, sürekli hatalarını gündemde tutan, eksikliklere takılıp kalan kimsenin arkadaşı, komşusu, ahbabı az olur. Akrabalarıyla ilişkisi zayıf olur. Yalnızlığı, şüpheleri, güvensizliği artar da artar.

Ama, hayatta amaç bu mu?

“Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır” demişler. Önemli olan bu sayılanlarda kusur, eksiklik, hata aramak, bunları ön plana getirmek, sürekli sakız gibi çiğnemek değil, güzel tarafları, faziletleri, iyilikleri ön planda tutmak, önemsemektir…

Yıllar önce bir tanıdıkla sohbet ediyorduk. Birisinden söz açtı. Aleyhine konuştu durdu. Kötüledi, eksikliklerini saydı döktü. Belli ki o adama çok kızmıştı. Ya da o adam bunun canını iyi sıkmıştı. Dinledim dakikalarca… Öfkesi biraz yatışınca dedim ki:

“Biliyor musun, senin ne berbat adam, ne kötü insan dediğin kimseye, çocukları “sevgili babam, canım babacığım”, hanımı “sevgilim, canım kocacığım” diyor. Bunu da düşündün mü?”

Şaşırdı ve dedi ki: “Doğru, ben işin bu tarafını hiç düşünmedim.” Dedim ki: Kızdığımıza ölçülü kızalım. Çok öfkelendiğimiz veya beğenmediğimiz kişilerde de iyi yönler, faziletler olabileceğini bilelim… Başkalarının onlara bizim bakmadığını unutmayalım.”

“Haklısınız” dedi.

Bir manzaraya, esere, yapıya, işe, yerleşime, döşemeye vs. bakıyorsunuz. Çok çirkin… Çok berbat… Çok biçimsiz… Çok düzensiz… deyip beğenmeyebilirsiniz. Ama bu durumda bile o dağınıklığın, çirkinliğin, düzensizliğin içinde güzel, hoşa giden bir şey bulmak… Onu ön plana almak.. Ona vurgu yapmak… Daha güzel değil mi?

Dallarda, yapraklarda, çöplerde tırtıllar olur… Sonunu düşünmeyenler onlara çirkin diyebilirler… Yaklaşmak istemezler… Ama onların bir kısmının bir müddet sonra çok güzel, rengârenk kelebek olacağını düşünenler ise onlara başka gözle bakar… Onların kelebek hâlini hayâl eder… Onları sever… Onlara “ne güzel yaratılışları var” derler…

Bu yaklaşım insanlardaki güzellik duygusunu canlandırmaz mı?

İnsandaki güzel olan şeyle memnun, mutlu olma, huzur bulma hissine destek olmaz mı?

Birini düşünün sürekli hastalıktan, zayıflıktan konuşuyor… Hastalığın verdiği rahatsızlıktan… Acılardan, kederlerden, hem de abartarak bahsediyor… Siz olsanız demez misiniz ki; “sus be adam, yeter artık bu kadar şikayet. Bir de sağlıktan bahset... İyi hâllerden bahset... İyi ve sağlıklı günlerini hayırla...”

Bir adam düşünün sürekli fakirlikten, darlıktan, imkansızlıklardan şikayet ediyor. Ne zaman sorulsa ‘yok’ diyor... İmkanlarının yeterli olmadığından dem vuruyor... Sızlanıyor, acınıyor... “Yok, yok, ne yapayım, dardayım” diyor... Eldeki imkanlarını hesaba katmıyor... Sürekli maddi açıdan kendinden ileride olanlara bakıyor. Onlar gibi olmadığına yazıklanıyor...

Siz olsanın demez misiniz ki: “Sus be adam, hâline şükret. Senden beterleri var. Bilmez misin aza kanaat edip şükretmeyen çoğu bulamaz. Şikayet sadece senin huzursuzluğunu artırır ama hiç bir ihtiyacını karşılamaz. Kanatkâr ol ki yüreğin zengin olsun... Böylece için rahat etsin...”

Kişi yaşlanabilir... Yaşlanınca bedeni, zihni, organları da yaşlanır... Güç ve kuvvettten düşer... Hastalanabilir... Bazı işleri yapamaz hâle gelebilir... İhtiyarlıktan şikayet faydasızdır... Kişi ne kadar şikayet ederse etsin, ne kadar şuram ağrıyor, dizlerim tutmuyor, gözüm iyi görmüyor, kulaklarım ağır işitiyor... dese de yaşlılık artarak devam edecek... İlâhi takdir böyle... (Nahl 16/70) Bunu hiç bir kuvvet değiştiremez...

Ama yaşlanan ihtiyarlıktaki güzellikleri ön plana çıkarsa... Dede-nine olmayı, ailenin, toplumun, çevrenin büyüğü olmayı önemli bulsa... Bu yaşa kadar elde ettiği bilgi ve tecrübeyi düşünse... Yaşlılıkta da yapılacak şeyler olabilir deyip, bir şeyler yapsa... Sızlanma “bu da başıma nereden geldi” deme yerine, gerçeği kabul edip ihtiyarlığın hoş taraflarına baksa...

Bazılarını memnun etmek zordur… Her şeyden şikayet ederler... Onlara göre dünya kötü, insanlar kötü, zaman kötü… Hükümet kötü... Sorumlular kötü... Nesiller kötü... Hayat kötüye doğru gidiyor…

Böyleleri asla hayatın güzel taraflarına bakmazlar... Huzur bulacak şeyleri aramazlar…

Bazıları başkalarından şikayet etmeyi dert edinirler. Kendi hatalarına bakmaz, devamlı başkalarını eleştirirler... İnsanların iyi tarafına bakıp sevinmezler... İyi, güzel, hoş şeylerle teselli olmayı düşünmezler... İllâ da kötüleyecek kişi ve şey... illâ da hakkında olumsuz konuşacak/yazacak konu ve kişiler bulurlar…

Böyleleri kendi içlerinde rahat edip huzur bulmazlar... Ortaya şöyle dişe dokunur bir eser de bırakmazlar...

Hüseyin K. Ece

17 Ocak 2021

Zaandam