”beşerî coğrafya”,

“fevka’l-beşer-insanüstü”,

”Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür-İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” gibi deyim ve tabirler var.

 “İnsan beşer durmaz şaşar, eyler hata üçer beşer. Düz ovada yürürken, ayağı sürçer düşer”

“İşte gidiyoruz; üçer ve beşer

Nihayet adımız fâni bir beşer

Güz olur, ağacın yaprağı düşer

İşte gerçek: Mevsim hâzândır canım”

Burada geçen ‘beşer’ acaba ne demektir? Nereden geliyor? Kur’an’da nasıl geçiyor? Bu yazıda bunu, özellikle Kur’an’da nasıl geçtiğini kısaca açıklamaya çalışacağız. Hz. Muhammed’in bir beşer (insan) olduğunu özellikle vurgulayacağız.

 

-Beşer kelimesi

Bunun aslıaslı Arapça’da ‘beşera’ fiilidir. Bu da sözlükte derinin görünür olması, bir şeyin güzelliğiyle ortaya çıkması, görünmesi demektir. (Cevherî, İ. B. Hammâd. es-Sıhâh, 2/225. İbnu Fâris, Mekâyîsu’l-Lügah, s: 94)

Derinin dış tarafı anlamına gelen ‘beşere’, üzerinde etkisi ortaya çıkan şey demektir. Çünkü derinin bu üst tarafı alınan haberle değişiklik gösterir. Alınan haberin izi deri üzerinde görülür. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/119. Ramahurmûzî, Kâmusu’l-Muhît, s.35)

 

-Bu kökten gelenler

‘el-beşerah’; derinin zahiri, dış yüzü (dış deri, üst deri),

‘bişâret, beşâret’; sevindirici haber, muştu, güzellik. Kötü haber hakkında kullanılsa da daha çok iyi, doğru, ferahlatıcı haberler hakkında kullanılır. (el-Cürcânî, S. Şerif. et-Ta’rifât,  s: 49. Cevherî, İ. B. Hammâd. es-Sıhâh, 2/226, 227)

‘Büşrâ’; müjdeleyicinin ulaştırdığı şey, müjde, güzel ve çok sevindirici haber, yoğun müjde demektir. (İbnu Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/90-91. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 63)

“İster hüzün versin, ister sevinç versin muhatabın yüzünde değişiklik meydana getiren habere ‘büşrâ/müjde’ denir. Bu, daha çok hayırlı haberler için kullanılır.” (Çelik. M. Kur’an’ın İkna Hususiyeti, s: 304)

Aynı kökten gelen “Beşşera fiili ve bunun masdarı tebşîr”; ferahlatmak, ferahlatıcı, sevindirici olanı ortaya koymak, hayır olsun şer olsun birine bir şeyi müjdelemek, güler yüzlü olmak, güler yüzle karşılamak, bir kimseye hakkında bilgisi olmadığı bir konuda sevinçli bir haber vermektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 62)

Yine aynı kökten ‘beşîr ve mübeşşir”; sözlükte insanları hayırlı veya şer bir işle müjdeleyen, muştu veren,  güler yüzlü, sevecen, güzel demektir. (Cevherî, İ. B. Hammâd. es-Sıhâh, 2/227. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/90)

Bunlar Kur’an’da genellikle peygamberler hakkında kullanılmaktadır.

‘Beşer’; halk, insan (âdemoğlu) demektir.

İnsana kadın olsun erkek olsun ‘beşer’ denilir. Zira onu diğer canlılardan ayıran bir takım özellikleri vardır.

Beşer ismi aslında insan için övücü bir sıfattır. Bu sıfatın tekili, çoğulu, erili ve dişili (müzekker ve müennesliği) hep aynıdır. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/89)

Aynı kökten gelen, Türkçe’de kullandığımız ‘beşeriyyet’; insanlık demektir.

İnsana ‘beşer’ denilirken burada esas aklınan nokta, insan derisinin  üzerinde yün, kıl, ya da tüy bulunan hayvanların aksine kıldan uzak, açıkta, görünürde olmasıdır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 61)

-Kur’an’da beşer kavramı

‘Beşer’ Kur’an’da 36 yerde aynı anlamda, yani insan manasında ve insanların bazı özellikleri hakkında geçiyor.

Kur’an, Allah’ın (cc ) ilk beşeri yaratma iradesini de anlatıyor. Buna göre ilk insan olan Âdem topraktan, diğerleri de onun soyundan ama topraktan gelen elementlerden yaratıldı. Kur’an buna “sülâletin min tîn” diyor. (Mü'minûn 23/12-13. Nûh 71/14. Hac 22/5)

Hadislerde Hz. Âdem'in beşer türünün müşterek atası olduğu vurgulanıyor. İnsana “ey âdemoğlu” deniliyor. (Buhârî, Tevhîd/38 no: 7519, Hars/19 no: 2348)

İslâmî kaynaklarda insanlığın atası olması sebebiyle hz. Âdem’e “ebu’l-beşer-beşeriyetin babası” denir.  (Bolay, S. H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/358)

Bazı işlemlerden geçen, kendisine biçim ve sûret verilen ilk insanın kalıbı bu hâliyle henüz beşer değildi. Şekli tamamlanmıştı ama onu değerli kılacak, ona halifelik sıfatını kazandıracak bir canlılığı yoktu.

“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” (Hicr 15/28-29. Sâd 38/71)

Kur'an, Rabbimizin insanı topraktan yaratmaya başladığını ve onu en güzel biçimde düzeltip-biçime soktuğunu haber veriyor. (Secde 32/7-9. A'raf 7/11. Mü’min 40/64. Teğâbun 64/3)

İlk insanın yaratılışı birden bire değil, toprağın bir takım aşamalardan geçirilmesi şeklinde tamamlanmıştır. 

Âyetlere göre Hz. Âdem'in yaratılışı başlıca üç aşamada gerçekleşti:

Birincisi: Toprak safhası,

İkincisi: Toprağa şekil verilme safhası,

Üçüncüsü: Parçaları birleştirme ve ruh üfleme safhası.

Bir başka deyişle; yaradılışın başlangıcı, biçime sokma ve olgunlaştırma, hayat verme safhaları.

Allah (cc) kendi rûhundan insana üfledi ve o bir beşer haline geldi.

Bu olay ne zaman, nerede ve nasıl oldu? Allah'ın rûhu ne demektir? Bütün bunları bilmiyoruz. Bize bildirilen şey; ilk insan topraktan yaratıldı, belli bir şekil verildikten sonra ona rûh üflendi. O canlı oldu, beşer ismini aldı, insanî fonksiyonlarını yapmaya başladı.

Ona üflenen rûhun mahiyetini de bilmiyoruz (İsrâ 17/85) ama onun cesede can veren, cesedi harekete geçiren bir cevher olduğunu anlıyoruz. Nitekim ana rahmeindeki cenine de rûh üflenince o canlanır ve bir nefis-kişilik olur.

Toprağın şekil verilmesiyle bir biçim alan, âdete bir ceset olan ilk insan bu ilâhi rûh ile ‘beşer’ oldu. Eğer o topraktan/balçıktan meydana gelen şekle, cesede rûh üflenmeseydi, beşer hâline getirilmeseydi, hiç bir değeri yoktu.

Herkes bilir ki insan ölünce, yani rûh cesedi terkedince, arkada cenâze kalır. Hiç bir işlevi kalmaz. Bir an önce toprağa gömülmesi gereken bir ‘nesne’ haline gelir. Demek ki insan/beşer rûhuyla, canlı oluşuyla, diğer melekeleriyle bir varlıktır, bir anlam ifade eder.

Bu yüzden denir ki insana üflenen rûh onun beşerî/insanî (ulvi) boyutuna, cesedi ise toprak (süflî) boyutuna işaret ederler.

-Kur’an hz. Âdem’i üç açıdan ele alıyor.

Öncelikle onun önemsiz bir maddeden yaratılmaya başlanması, bedensel ve ruhsal açıdan tam bir insan (beşer) oluşuna kadar geçirdiği aşamalar söz konusu edilir.

İkinci olarak Âdemin diğer yaratıklar arasında yüksek konumuna işaret edilir. Kendisi ve soyunun yeryününde halife kılınması, aklî, zihnî, bedensel kabiliyetleri, Allah’a ibadet edebilmesi, O’nun ahkâmına uyması, diğer bazı varlıkların onun emrine verilmesi anlatılır. Meleklerin onun huzurunda secde etmeleri hem kendisi hem de soyu için bir şereftir. Ayrıca onun ve çocuklarının ahsen-i takvim üzere; en güzel yaratılışla (Tîn 95/4) yaratıldığı, keremli-kerâmetli, yani değerli ve şerefli kılındığı (İsrâ 17/70) söyleniyor.

Üçüncü olarak onun peygamberliği. Nebi veya rasûl olduğu açıkça söylenmese de onun vahiy aldığı (Bekara 2/37) anlatılıyor. Allah ona hitap etti, sorumluluk yükledi. (Bekara 2/33. A’raf 7/19. Tâhâ 20/117) Bir âyette de Allah’ın Nûh, İbrahim ve İmran ailesi ile birlikte Âdem’i de âlemlere üstün kıldığı söyleniyor. Bütün bunlarla onun peygamber olduğuna işaret ediliyor diyebiliriz. (Bolay, S. H. TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/358)

Evet basit madde, yani toprak, çamur veya süzme çamur bir şekil aldı. Sonra ilâhi nefha (rûh) ile can kazandı. Beşer-insan, yani Âdem oldu. Âdem beşeriyetin, insanların ilk atası oldu. Yüce Yaratıcı böyle takdir etti. O’nun hikmetinden sual olunmaz.

Âdemin çocuklarına düşen ilk ataları gibi bir beşer, yani insan olmaktır, yani âdem-adam olmaktır.

Kur’an insanın ilk veya sonraki yaratılışı bazen de ‘insan’ kelimesiyle anlatıyor.

"Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. sonra da onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik." (Mü'minûn 23/12-13. Ayrıca bakınız: Fâtır 35/11. Mü’min 40/67. Kehf 18/37.  Nahl 16/4)

Demek ki beşer kelimesi de, insan kelimesi de aynı gerçeği ifade ediyorlar.

(Devam edecek)

Hüseyin K. Ece

03.08.2020

Zaandam