Yola çıkan için on bilgi, kılavuz, rehber, ya da yol haritası… Ne dersek diyelim, hepsi lazım. Belki ikinci veya üçüncü defa aynı yola giden için böyle bir şey söz konusu değil. Ama bir yola ilk defa giden için bilgi de gerekli, rehber de. Yol hakkındaki bilgi, aynı zamanda rehberdir. Ya da yol hakkında bilgisi olan, rehberini bulmuş demektir.

Yetkin birinin kılavuzluğunda yola çıkmak, bizi hedefimize daha erken ulaştırır. Tersi, malum; şaşırma, yanılma, kayıp, ya da kaybolma…

Bir örnek vermek istiyorum.

2005 yılında kızkardeşimle Galata Kulesi civarında bir adrese gitmemiz gerekiyordu. Tünelden yukarı çıktık. O noktadan Galata Kulesi görülmüyordu. Önünü binalar kesmişti. Acaba Kuleye varan en kısa yolu/sokağı nasıl bulacaktık?

Tünelin çıkışında sağ tarafta bir uniformali gördüm. Belli ki orada görevli bir bekçi idi. Yanına yaklaştım ´beyefendi, Galata Kulesine hangi yoldan daha rahat gidebilirim?´ diye sordum. Sormaz olaydım, kızgın bir şekilde ‘şu tarafa doğru git, karşına çıkar’ dedi ve yukarı doğru tırmanan, oradan da soğa doğru kıvrılan ana caddeyi gösterdi.

Ben de teşekkür ettim. Kız kardeşimle onun tarif ettiği yöne doğru yürümeye başladık. Epey yürüdük. Sağa sola baktık, ara sokaklara baktık, görünürlerde Kule falan yoktu. Bir yanlışlık olmasın, Karaköy’den o kadar yakında görünüyordu ki Kule, hemen şuracıkta diyebilirsin. Nereye gitmiş olabilirdi?

Süphelendim. Para bozdurmak için bir dovizciye girdim. İşimi bitirince görevliye sordum. Adam dedi ki, ‘geldiğin caddeden ters istikamete doğru git. Ara sokaklara girme, biraz sonra karşıdan görürsün.’

Adamın dedigi gibi yaptık. Biraz yürüdükten sonra Kuleyi uzaktan gördük.

Böyle bir durumda bize ters istikameti gösteren adama ne diyelim? Bizim insanımızın nezaketini mi hatırlayalım, yoksa o adamın kötü niyetine mi sayalım? Yoksa ona muhtaç olmanın perişanlığına mı yanalım?

Kılavuzumuz kötü bir adam olunca, hedefe ulaşmamız zaman aldı ve zahmetli oldu. Demek ki yanlış kılavuz seçmişiz. Demek ki kılavuzu karga olan, zorluklarla karşılaşıyormuş. Demek ki rehberini iyi seçmeyen yanılıyormuş.

Hayat bir yolculuk. Yaratılışın sebebi, güzel bir hayat yasamamız değil mi?

Bu hedefe nasıl ulaşacağız?

Bir kılavuzla, bir rehberle veya yol haritasıyla.

Burada rehberi veya yol haritasını seçmek insanın iradesine verilmiş. Üstelik hayat yolunda bizi yürüten kuvvet, bizi bilinmezliğin insafına terketmemiş. Hem rehberi, hem yol haritasını, hem bunu kullanma kılavuzunu, hem de bu yolda tecrübesi ve bilgisi olanları görevlendirmiş.

Galata Kulesini ararken, bizim doğru kılavuz ile, yanlış yolu göstereni seçme imkanımız yok gibiydi. Adam orada dikiliyordu, biz belki biliyor diye ona sormak zorunda kalmıştık.

Ama hayat yolu böyle değil ki. Hayatı var eden; hayatın nasıl yaşanması, hangi yolda nasıl yürünmesi gerektiğinin ilmini de ve ilgili öğretmenini de gönderdi. Bunlara ulaşmanın pek çok imkanını da var etti. İnsanı, bunları bulabilecek yeteneklerle donattı. Benim bulma, bilme, seçme ve takip etme şansım yoktu demek, körlüktür, hatta nankörlüktür.

İnsan, en uygun kılavuzu seçerse, hayat yolunda kazasız belâsız yürür. Doğru ve düzgün bir istikamatte yoluna devam eder. Hayatını verimli yapar. Vefâlı dostlar bularak ve onlarla muhabbet ederek sürdürür. Doğru yolda şen ve şakrak yürür.

Hayatıyla asıl erişmesi gereken yere erişir, asıl kavuşması gerekene kavuşur, asil bulması gerekeni bulur.

Ama ne yazık insanlardan bazıları, ya iyi düşünemediğinden, ya hipnotize edildiğinden, ya mecbur kaldığından, ya da birilerinin güçlü reklamına kanarak, yanlış yola girer. Cahilliği sebebiyle karga gibilerden kılavuz edinir. Yamuk adamların peşine takılır. Yamuk görüşleri benimser. Arızalı vasıtaları kullanır. Yanlis bilgiler edinir.

Kimileri, kafasına uygun farklı liderler bulur. Onları takip ve teklid eder. Onlardan kaynaklanan dünya görüşünü benimser. Onlardan gelen ilkelere uyar, onların uydurduğu değerleri kabul eder. Hatta onların emrine girer ve onlara hizmet eder. Böyleleri liderlerini çok çok severler. Onlara öylesine bağlıdırlar ki, onların uğruna her şeyi yapmaya hazırdırlar. Onlarin ilkeleri uğruna cehd eder, kavga eder, savaşa bile girer. Hatta onların yanıldıklarını bile kabul etmezler.

Sonuç: Onlar için tek kelime ile hüsran.

Ya ölümden sonraki hüsran… İşte onu kelimeler ifade edemez.

Kıyamette herkes kendi lideri ile birlikte mahşer meydanına getirilir. Çünkü onu sevmişti, onun ilkelerini benimsemişti. Her lider kendine göre bir cemaat teşkil etmişti. Herkes lideri ile birlikte meydandadır. Lider dünyada doğru yolda değil idiyse, kendisi felâketle karşılastığı gibi, peşine gidenleri de felâkete sürüklemişti. Ona tabii olanlar burada ümitsizce beklemektedirler.

Hadi buyursun, onlar için bir şey yapsın bakalım. Hadi buyursun, peşine takılanlara bir el atsın bakalım. Kendine ne kadar hayrı var ki, başkasına da hayrı olsun!!!

“Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağırdığımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.” (İsra, 17/71)

Eger, lider tutulan kimse, peşinden gidenleri doğru yola davet etmisse, onların salih amel işlemesine yardımcı olmuşsa, onlara iyi kılavuzluk yapmışsa, mesele yok. O da, peşinden gidenler de, mükâfatlarını fazlasıyla alacaklar. Aldıkları ile de sevinecekler.

Kimileri de liderlerine lânet okuyacaklar. Kimler? Kendilerini doğru yoldan sapıtanların, orada kendilerine yardım edemediğini anlayanlar. Ya da onun peşinden gittikleri için sapık ve günahkâr durumuna düşenler. Onlara çok kızacaklar, ellerinden gelse ağır cezalar verecekler.

Kur’ an onların haline şöyle temas etmektedir:

“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik! Derler.

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.

Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” (Ahzab, 33/66-68)

Ama, sonuç değişmeyecek. Herkes yaptığının karşılığını alacak. Herkes hak ettiğine, yani kendi kazandığına kavuşacak.

Âlemlerin Rabbi kimseye azap etmez. Suçlu olanlar kendi cezalarına, itaat edenler de kendi mükâfatlarına kavusur.

İnsanlara liderlik yapmaya kalkışıp da onları doğru yoldan sapıtanlar, onları istismar edenler, onları kandırıp da kendi düzenine köle yapanlar, işte bu önderler, işte bu sahtekâr kılavuzlar, tabiilerini yanlış yollara sürükledikleri gibi, onları hedefe götürmemişlerdir. Onları yanlış yönlendirmişler, onları ancak cehennemle buluşturmuşlardır.

Heyhat, değişmez gerçek işte böyledir.

Ama ne bu lider bozuntuları akıllanıyor, ne de onların peşine giden ahmaklar uyanıyorlar.

Şüphesiz deliler oldukça onları güdecek akıllılar çıkar. Yaratıcının verdiği aklı yerinde kullanmayan, başkalarının aklıyla hareket etmeye mahkâm olur. Bu da kendisine her zaman fayda sağlamaz.

Dünyada bir düzen böyle gelmiş gidiyor. Bunca uyarıya, bunca ibrete, bunca kesin bilgiye rağmen böyle devam ediyor. 

Ne yazık ki bazı insanlar kargaların peşinden gitmeyi sürdürüyorlar. Onları kilavuz edinmenin, kendilerini kokuşmuş bir akibete sürükleyeceğini hic düşünmüyorlar.

Kılavuzluğa yeltenen kargalar da, hayatı, çevreyi, yolları pisliyorlar. Hayatın tadını kaşırıyorlar. Hedefi karartıyorlar.

Doğru yolda olan, insanları gerçek hedefe götürme gayretinde olan liderlere can kurban. Onlar şeytanların olağanüstü çabalarına rağmen, insanlara doğru kılavuzluk yapmaya devam ediyorlar.

Ama onların sayısı her zaman az olmuştur.

HERKESİN BİR LİDERİ, BİR KILAVUZU OLABİLİR.

O HALDE KİMİ KILAVUZ SEÇTİĞİMİZE DİKKAT ETMELİYİZ!

Hüseyin K. Ece

15.4.2006

Zaandam