*Niyetler ve ameller geleceğe yön verir.

Etkilerini zaman içerisinde gösterirler. Bu etki kişinin ahlâkında görüldüğü gibi aile hayatında da görülebilir. Evlilik hayatında iyi niyetli olmak, samimi olmak esastır. Karşı tarafa oyun kurmak üzere yola çıkanlar aldanırlar.

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Siz kadınlarınıza karşı iffetli olun ki, onlar da size karşı iffetli olsunlar.”

Buradaki iffeti edep, saygı, ar, namus, dürüstlük, sadâkat, iyilik ve müsamaha olarak anlamak gerekir.

 

* Kötülük veya haksızlık eden, eninde sonunda cezasını bulur.

Yapılan hiç bir amelin karşılıksız kalmayacağını bilmek gerekir. Aile hayatında bile iyilik eden iyilik, kötülük eden kötülük görür.

Tıpkı iyilik edenlerin bunun mükâfatını gördükleri gibi. Her kötülük eden aslında kendine kötülük eder gerçeği gibi.   

Öyleyse kötülük eden değil, iyilik eden taraf olmalı.

 

*Borçlu olmaktan ise alacaklı olmak daha iyidir.

Aile içinde görevini daha iyi yapan, daha çok iyilik eden, daha çok hizmet eden; daha çok alacaklı olur. Bu dünyadan alacaklı gitmek, borçlu gitmekten evladır. Zira ahirette borç ödemek çok çetindir.

 

* Aile içinde herkesin görevleri ve hakları vardır.

Herkes öncelikle görevini yapmalı ki, hak talep edebilsin. Bu hak talebi de ‘ben şunları şunları yaptım, şu sonucu hak ettim’ tarzında zoraki veya liste ile istenmez. Görev yapmaya devam ettikçe haklar kendiliğnden gelecektir.

 

* Kendi yaptıkların az görmeli, karşı tarafın yaptıklarını takdir etmeli.

Bu tavrın gönülleri fethettiğini yapanlar bilir. ‘Ben çok yapıyorum’, ‘yaptım yaptım, değeri bilinmedi’ anlayışı aile hayatında yapıcı değil, yıkıcıdır.

Yaptıklarımızın diğerinin yaptıklarından daha fazla olduğunun ölçüsünü ne? Karşı taraf da aynı şeyi söyleyebilir. O zaman bu yarıştan bir sonuç çıkmaz.

 

* Herkes, karşı tarafın kendisine Rabbinden bir ‘emanet’ olduğunu bilmelidir.

Emanete de ancak emîn insanlar sahip olabilir. Yalnızca emîn insanlar emaneti aldıkları gibi sahibine teslim ederler.

Mü’minin, imanın bir sonucu olarak emîn olması gerektiğini tekrar hatırlayalım.

 

* Görev bilincine sahip olunmalı.

Bir kimse üzerine bir sorumluluk aldığı zaman onun  gereğini yapmalı. İhmalin zarar

ve huzursuzluk vereceği, ödevin yapılmasıyla kâr edileceği ve mutluluk duyulacağı unutulmamalı.

 

*Kavga etmeden önce iki defa, beş defa düşünmeli.

Şimdiya kadar kavga edenler olumlu ve gönül ferahlatan bir sonuca ulaşabilmiş mi?

Kavgaya mevzu olan şey kavga etmeye değer mi? Kavga sonunda hangi kazanç elde edilebilir? –Sorun varsa- kavga etmeden önce halledilemez mi?

 

*Üzerinde düşünülmeye değer bir nokta:

Anlaşmazlıklarda söz/kelâm, karşılıklı konuşma mı etkili bir araçtır, yoksa kaba kuvvet, bağırma veya kavga mı?

 

-Bu genel prensiplerle yürütülen bir aile hayatının ‘daru’s-selâm’ olması mümkündür. Biz buna ‘dünyadaki esenlik yurdu’ veya ‘mutluluk yuvası’ diyelim.

Ebedi selâm yurdunu kazanmak isteyenler; bunun provasının evlerinde, yani aile hayatlarında yapmaları gerekir. Aile/toplum hayatında başkalarına cehennemi yaşatanların öbür âlemde işleri kolay olmasa gerek.

Şüphesiz Cennetin hiç bir nimeti dünyadakinin tam aynı değildir. Aralarında benzerlik olsa bile, Cennettekiler daha iyisi, daha ilerisidir.

Dünyada tadılan lezzetler, hoşa giden şeyler, iç huzuru veren olaylar, müjdeler, sunumlar; Cennetten küçük bir örnektir. Cennettekilerin mahiyetini biraz anlayabilmek ve onlara gıpta edebilmek için bir tadımlıktır.

Sonsuz ‘Daru’s-selâm’ı isteyenler, işte bu tadımlık kadar şeyi kendi şahsi hayatlarında ve aile hayatlarında inşa etmek, yaşamak, tadmak durumundadırlar.

 

Hüseyin K. Ece

19.08.2013

Zaandam