‘Rukû’’, aynı zamanda saygı ve alçak gönüllülüğü de ifade eder ki, daha çok ibadetlerde olur. Mü’min kulun Rabbine hürmetinin, O’nun karşısında tezelzül etmesinin (kendini asağı görmesinin) bir ifadesidir. O, Rabbine olan aşırı saygısından dolayı. O’nun önünde eğilir. Adeta iki büklüm olur. O’nun büyüklüğünü, azametini kabul eder. O’nun Rabliğini tasdik ettiğini O’nun önünde eğilerek ortaya koyar.

 

b-Bir İbadet Olarak Rukû’

‘Rukû’’ tıpkı secde gibi, namazın en önemli  unsurlarından biridir. Secde gibi Allah’a hürmetin en yüce derecelerindendir ve secdeye bir başlangıçtır.

İnsanlar zaman zaman  ya putlarının, ya krallarının (yöneticilerinin), ya da kendilerine geçimlik veren kişi veya makamların önünde boyun bükerler, iki kat olurlar. Hatta kimi kralların önünde secdeye kapanır gibi eğilirler veya el-etek öperler. Bu her ne kadar o kişinin bulunduğu makama bir saygı gibi yorumlansa bile, işin özü yönünden yanlış bir şeydir ve Allah’tan başkasına boyun eğmenin göstergesidir. Böyle bir durumda ne önünde yerlere kadar eğinilen kişi o kadar yücedir, ne de onların önünde yerlere kapanan insan o kadar aşağıdır.

İnsan ancak Yüce Allah’ın önünde bu kadar aşağı bir pozisyona düşebilir. Bu da Allah’a ibadetin, Allah’ı büyük tanımanın göstergesidir. Yoksa Allah Teâla (cc) kulunu çok değersiz, adi ve sürünmesi gereken bir varlık olarak değerlendirmiyor. Bunun aksine rukû’ ve secde edenler Allah katında yüce dereceler elde ederler.

Namaz kılan mü’min, kıyamda Allah’a hamdettikten sonra ‘Allahü ekber-Allah en büyüktür’ diyerek rukû’ya varır. Rukû’, Allah’a ta’zimin (O’nu büyük saymanın) ileri bir aşamasıdır. Rukû’ ile mü’min, zayıflığını, kul olduğunu, acizliğini ortaya koyar, Allah’a karşı hürmetini gösterir.

Allah’ın önünde rukû’ etmek mü’minlerin en önemli ayırdedici özelliklerindendir. Kur’an bunu şöyle açıklıyor:

“O mü’minler namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler ve onlar rukû’ edenlerdir.” (5/Maide, 55)

Allah Teâla (cc) mü’minlere şöyle emrediyor:

“Namazınızı kılın, zekâtınızı verin ve rukû’ edenlerle beraber rukû’ edin.” (2/Bakara, 43)

“Ey iman edenler! Rukû’ edin, secde yapın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (22/Hacc, 77)

Mü’minler rukû’ ve secde ederek, Allah’ın lütfunu ve rızasını isterler. Onlar, Allah’ın huzurunda rukû’ya vararak, hem kendi nefislerine hem de bütün insanlara adeta şöyle derler:

Allah’tan başka hiç bir kimsenin, makamın ve çıkarın önünde eğilmek mü’min kullara yakışmaz. Çünkü böylesine bir hürmet ancak Allah’a yapılır. İnsanın böylesine tezelzül göstermesi (kendi makamını asağı görmesi) ancak Allah’ın Rabliği önünde olabilir.

Yeryüzünde kimileri yöneticilerinin, büyük saydıkları kimselerin, liderlerinin, menfaatlarının ve hatta cansız varlıkların önünde eğilirken, iki kat olurlarken; Allah’ın huzurunda rukû’ yapmaktan, secde etmekten kaçınırlar.

“O gün yalanlayanların vay haline! Onlara, Allah’ın huzurunda rukû’ edin denildiği zaman, rukû’ etmezler.” (77/Mürselat, 47-48)

Peygamberimiz (sav) rukû’ yaparken çeşitli tesbih duaları okurdu. Bunların hemen hemen tümü, Allah’ı ta’zim, O’nu büyük tanıma, O’nun azametini dile getirme sözleridir.

Bunların en meşhuru ve herkesin rukû’da iken söylediği, ‘Sübhane Rabbiye’l azîm’ tesbihi şu anlama gelir:

“Azamet sahibi olan Rabb, noksan sıfatlara sahip yaratıklara benzemekten uzaktır.  O’nu hakkıyla tesbih ederim.”

Rukû’ yapmak, şüphesiz ki mü’minler için son derece önemli bir iman borcudur ve mü’min olmalarının göstergesidir. Mü’minler yalnızca Allah’ın huzurunda rukû’ ederek, büyüklüğün ve yüceliğin, ilâhlığın ve rabliğin sadece O’na ait olduğunu göstermiş olurlar.

Bu ibadet, onlar hakkında bir özgürlük ilanıdır. Allah’tan başka bir gücün önünde boyun eğmenin yanlışlığını duyurmaktır. İnsanın ancak Allah’ın önünde eğilerek izzet bulacağını, başka nesnelerin önünde boyun bükmenin esaret ve zillet olacağını  göstermektir.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 566-567