‘Sabır’, genel bir kavramdır. Yalnızca acılara ve felaketlere dayanma, katlanma değildir. Sözgelimi, musibet ve felaket zamanında dayanmak, tahammül göstermek sabırdır. Bunun zıddı; acelecilik ve dayanıksızlıktır.

Cihad anında kaçmayıp ayak diremek, sabırdır. Bunun zıddı; korkaklık ve cihaddan fïrardır.

Gerektiğinde sır saklamak, dili gereksiz şeyleri konuşmaktan korumak sabırdır. Bunun zıddı; boşboğazlıktır.

Nasırüddin et-Tûsî’ye göre ‘sabır’, nefsi mekruh sayılan davranışlar karşısında boyun eğmekten sakındırmaktır.  Menazil es-Sairîn’e göre ise, ‘sabır’, nefsi, sonucu kestirilemeyen gizli sıkıntılardan şikâyet etmekten sakındırmaktır. (nak. Kırk Hadis Şerhi, 1/325)

b-Sabrın Önemi 

 ‘Sabır’, içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak ‘sabır ahlâkı’ sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak sabırla olabilir. İnsanın elinde olmadan başına gelen, karşılaşılan felâket ve sıkıntılara dayanmak, onları kolaylıkla atlatmak sabırla mümkündür. Herhangi bir konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek ancak sabır ahlâkıyla olur.

Sabırsız insanlar her zaman bir darlık içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanaksızdırlar. Çok şey isterler, küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş ni’metin kıymetini bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir darlık görünce de perişan olurlar, tahammül edemezler.

Sabrın pek çok sonuçlarından biri nefis terbiyesi ve fazla dünyalıklara meyletmeyerek faydalı işlerle meşgul olmaktır. Kişi başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terketmenin verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah’ın emri doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş alıştırırsa; güçlüklere katlanabilme gücü kazanır, bu yolla sabır makamından daha yüce makamlara erişir. Günahlara (masiyetlere) bulaşmamakta direnip sabretmek nefsin muttaki olmasına kaynaklık eder. Hakka itaatte bulunmakta direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır. Belâlara sabretmek ilâhî kaza ve kaderden razı olma imkanını doğurur.

Sabır, insanın iç dünyasını, ona ızdırap veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan sakındırır.

Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır.

Nefsini sabra ve sebata (dayanıklılık) ahlâkına alıştıran kimseler başarılı ve rahat olurlar. Zorluk karşısında kalınca, o zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada sabrederler. Bir darlığa ve felâkete düsünce de perişan olmazlar. O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten kurtaracak çareleri ararlar. Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim halindedir. Ni’metler de, rahatlıklar da, sıkıntılar da, zorluk ve darlıklar da hep değişirler. Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz. Dünya bir imtihan (deneme) dünyasıdır.

Kur’an’a gönül veren  bir mü’min, her konuda sabırlı insandır. Aşağıda geleceği gibi sabır gerektiren bütün işlerde aceleci değildir. Her işini teenni ile (dengeli ve ölçülü) yapar. Gerektiği yerde nefsine ve isteklerine hakim olur. Dünya hayatının zorluklarına tabii bir şekilde dayandığı gibi, Ahiret hayatını kazandıran ameller noktasında da kararlılık gösterir.

 

c-Sabır Aktif Bir Direniştir

Sabır aynı zamanda bir direniştir. Zorluğa, güçlüklere, imkansızlıklara, darlıklara, felaketlere, sınamalara, Allah yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, amellerin getirdiği yüklere, nefsinin arzularına karşı bir direniştir.

Sabır, pasif bir direniş, pasif bir şekilde beklemek, hele hele her şeye katlanma, zillete boyun eğip razı olma hiç değildir.

Sabır aktif bir direnmedir. Mü’min, meselâ, felâket karşısında eli kolu bağlı bir vaziyette beklemez ve bu beklemenin adını da ‘sabır’ koymaz. Aksine o, felâketi en az zararsız bir şekilde atlatmaya, felâketin getirdiği mahrumiyeti yenmeye çalışır. Nefsinin kötü isteklerini yerine getirmemek tek başına sabır değildir. Günah işlemenin çok uygun olduğu bir ortamda nefsinin kötü isteklerine direnip, ona hayırlı amelleri işletmek, onun kötü isteklerinin yerine ona ma’ruf (iyi) olan şeyleri yaptırtmaktır.

Kur’an’da sabır mü’minlerin en önemli sıfatlarından biri olarak ve daha çok cihadla ve Allah yolunda dayanmak ahlâkı ile beraber geçmektedir. İman edip, imanlarını her türlü güçlüğe rağmen koruyanlar, imanlarını korumada dirençli bir sabır gösterenler Rabbimizin övdüğü güzel insanlardır.

Sabrın namaz ve oruçla irtibatlandırılması da dikkat çekicidir. Bütün güçlüğüne rağmen namaz kılmak, hem  bir sabır sınavıdır, hem de inancın somut bir şekilde ortaya konulmasıdır. Şüphesiz her gün, günde beş defa, bütün ömür boyu, durmadan Allah için namaz kılmak üstün bir sabrı gerektirir. Ramazan orucu ise en önemli sabır denemesidir. İnsanın en zayıf  tarafı midesi, yani yeme-içme ihtiyacı ile şehvetidir. Mü’min oruçla bu  ihtiyaçlarını Allah için erteleyebiliyor, bu konudaki zorluğa sabrediyor. Oruç ibadeti başlı başına bir sabırdır.

Mü’minler, Allah yolunda yapacakları çalışmalarında, ibadet ve amellerinde zorlukla, eziyet ve sıkıntı ile karşılaşırlarsa namaz ve sabırla Allah’tan yardım isterler. (2/Bakara, 45, 153)

 

d-Sabrın Görünüşü

Sabır aynı zamanda, nefsin iyi bir şey yapmak veya kötülüklerden kaçınmak için acıya, meşekkate dayanma kuvvetidir. İki şekilde görülür:

1-Birincisi, elem, acı ve külfete (karşılaşılan güçlüklere) sabırdır ki, itaat, mücadele ve amellerin zorluğuna katlanılarak elde edilir.  

2-İkincisi, lezzet ve şehvet isteklerine karşı sabırdır ki, kişi bu sabırla haram kılınan, hoş görünüşlü olan, ama sonunda zarar veren tehlikeli ve zararlı şeylerden sakınabilir.

“Cennet zorluklarla çevrilmiştir. Cehennem ise aşırı arzularla çevrelenmiştir.” (Müslim, Cennet/1, Hadis no: 2822, 4/2174. Darimî, Rikak/117, Hadis no: 2846, 2/245. Tirmizî, Cennet/21, Hadis no: 2559, 5/693.  Ahmed B. Hanbel, 2/260, 333, 354, 380, 3/153, 254, 284. nak. Elmalılı, 9/433)

Hz. Ali diyor ki, ‘iman dört direk üzerine oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört şubesi vardır: Arzu, korku, zühd ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini sınırlasın. Ateş’ten korkan haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif olur. Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder.’ (nak. A. Ünal, K. Temel Kavramlar/489)

İmanın bir göstergesi olan salih ameller ancak sabırla işlenir. Burada hem amelin kendisinde olan güçlük, hem de nefsin o ameli işlemekteki isteksizliği aşılır. (11/Hûd, 11. 13/Râd, 22)

Allah yolunda cihad etmek ancak sabırla olur. Allah’ın dinine yardım için çalışanlar çok büyük güçlük, zorluk, eziyet ve yoksunluklarla karşılaşabilirler. Bütün bunlara Allah rızasını kazanmak için sabredilmesi gerekir. (41/Fussilet, 33. 16/Nahl, 110. 2/Bakara, 177, 249. 3/Âli İmran, 142. v.d.)

Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler tebliğ görevlerini yaparken sabrettiler, zorluklara karşı dayandılar, işkence ve eziyetlerden yılmadılar, kınayanların kınamasından korkmadılar. Büyük bir sabır ve gayretle peygamberliklerini sürdürdüler. Kur’an, onlara verilen sabırdan ve onların benzersiz gayretlerinden örnekler gösteriyor. (46/Ahkaf, 35. 6/En’am, 34. 21/Enbiya, 85)

Allah (cc), bütün peygamberlere tavsiye ettiği gibi Hz. Muhammed’e de sabrı tavsiye etmiştir. Tebliğde sabır, tebliğcinin işini kolaylaştırır. Tebliğci acele etmez. Sabır ve sebat gösterir. Eziyetlere ve kendisine yapılan hakaretlere aldırmaz. Kendisine yapılan kötülüklere iyilikle karşılık verir. Ama hep sabırla hareket eder. (10/Yunus, 109. 20 Tâhâ/130. 40/Ğafir, 77. 72 Müzemmil/10-11)

Allah yolunda çalışan mü’minler bu uğurda sabırlı olurlar ve sabrın şartlarını yerine getirirlerse; Allah (cc) onları destekleyecektir. (3/Âli İmran, 125,186. 7/A’raf, 137. 16/Nahl, 96)

Allah (cc) mü’minler arasından sabredenler belli olsun diye onları sabır ile imtihan eder. Onları biraz açlık, biraz korku, biraz da mallar, ürünler ve canlardan eksiltme ile dener. (2/Bakara, 155)

Allah (cc) özellikle cihad konusunda sabredenlerin ortaya çıkmasını, kimin samimi, kimin de yan çizen olduğunu bilmek istiyor. “Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri ortaya çıkarmadan ve sabredenleri belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz?” (3/Âli İmran, 142)

Bütün bir hayatı Allah rızası doğrultusunda geçirme gayretinde olan mü’minler, birbirlerine de sabrı, hakkı ve merhameti tavsiye ederler. (90/Beled, 17. 103/Asr, 3)

Mü’minler, ahlâkî davranışlarlarında da sabırlı olmak durumundadırlar. Çünkü Kur’an, sabrederek suç bağışlamayı (42/Şûra, 43), mü’minlerin kendi aralarında çekişmeyip, birbirlerine karşı sabırlı olmayı tavsiye ediyor. (8/Enfal, 46)

Peygamberler ve mü’minler Allah’tan sabır dilerler. Çünkü sabrın ne büyük bir ni’met ve başarı yolu olduğunu bilirler. (2/Bakara, 250. 7/A’raf, 126)

İbadetlerinde, karşılaştıkları sınavlarda, darlık ve felâketlerde, çalışmanın zorluklarında, cihad yolundaki güçlüklerde, Allah yolunda katlanılan sıkıntılarda, nefse hakim olmanın zorluklarında kim sabrederse, işin gereğini yaparsa; şüphesiz ki Allah (cc) her zaman sabredenlerle beraberdir. (2/Bakara, 153, 249. 8/Enfal, 46, 66)

Allah (cc) elbette sabredenleri sever. (3/Âli İmran, 146)

 

e-Sabırda Israrlı Olmak

Eğer mü’minler, Allah’ın âyetlerine yakinen iman eder, O’nun yolunda gereği gibi sabrederlerse; Allah (cc), onlara kendi içlerinden, onları iyi yola sevkedecek, onları güzelce yönetecek önderler (imamlar) var eder. (32/Secde, 24)

Mü’minler, Allah yolunda yaptıkları çalışmalarda ve O’na olan ibadetlerinde sabırlı olacaklar. Hatta bu sabırlarında ısrarlı davranacaklar. Âli İmran Suresi 200. âyetinde geçen ‘sabırlı olun, sabrınızda ısrarlı olun, yahut sabretmekte direnin’, ifadeleri aslında sabrın iki anlamına dikkat çekmektedir.

‘Sabır’, nefsi kendinde bulunan zorluklara katlandırmaktır

‘Musabere (ayette ‘sabiru’ şeklinde)’ ise, nefsi hem kendisindeki hem de dışında olabilecek zorluklara katlandırmaktır. Örneğin, hastalık nefsin kendindedir. Ona katlanmak sabırdır. Ancak Allah yolunda cihad, O’nun yolunda çalışmak nefsin dışındaki zorluktur. Bu uğurda sabretmek ise ‘musabere’dir. Sabrın bu derecesi daha üstündür.

Sabrın fazileti ve faydaları hakkında çok sayıda hadis bulunmakta:

“…Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.” (Müslim, Zekât/124, Hadis no: 1053, 2/729.  Ebu Davud, İstiğfar/1, Hadis no: 1644, 2/121. Buharî, Rikak/20, 8/124. Tirmizî, Birr/77, Hadis no: 2024, 4/373. Muvatta, Sadaka/7, Nesâi, Zekât/85. nak. K. Sitte, 14/46)

Kur’an’da sabır ve şükür bazen yanyana anılır. Çünkü mü’minin hayatı sabır ile şükür arasında geçer. Kur’an, çok sabredenlere ‘Sabbâr’, çok şükredenlere de ‘şekûr’ demektedir. (14/İbrahim, 5.  31/Lokman, 31. 34/Sebe’, 19. 42/Şûra, 33)

Nefsin boyunduruğundan ve esaretinden kurtulup özgür olmanın sonuçlarından ve meyvalarından biri de sabırlı olmaktır. Bu anlamda ‘sabır’, hürriyeti elde etmede en önemli etkendir. Kişi sabrı sayesinde kötü şartlara, nefsin insanı zillete düşüren isteklerine direnir ve özgürlüğünü kazanır.

Cafer Sadık’ın (ra) şöyle dediği rivayet edilmektedir:

“Özgür kişi her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder, musibetler üstüne sel gibi aksa yine de onu yenilgiye uğratamaz. Ama esir olursa kahırlı olur ve kolaylıklar güçlüğe dönüşürler. Nitekim Yusuf’un (as) köleleştirilmesi, esir edilmesi ve kahra uğraması onun özgürlüğüne gölge düşürmedi. Ne kuyunun karanlığı ona bir zarar verebildi, ne de başına gelen diğer musibetler. Derken Allah (cc) ona lütûfta bulundu ve yönetici yapıp ona zulmedeni kendine hizmetçi etti. Sonra da peygamber yaptı ve onun sayesinde bir ümmete rahmette bulundu. İşte sabır bu şekilde ardından hayır getirir. Şu halde sabredin ve sabırla donanın ki ecre ulaşasınız.” (nak. Kırk Hadis Şerhi, 1/317)

Allah’ın güzel isimlerinden biri de ‘Sabûr’dur. Çok sabreden anlamındadır. Şüphesiz Allah’ın sabrı insanların sabrıyla kıyas edilemeyecek şekilde farklıdır. Rabbimiz, kullarının bütün isyan ve tuğyanlarını bildiği ve gördüğü halde onlara hemen ceza vermiyor, cezalarını Ahirete erteliyor ve onlara ni’metlerini vermeye devam ediyor.

Ebu Musa anlatıyor: Peygamberimiz buyurdu ki: “İşittiği şeyin verdiği eziyete Aziz ve Celil olan Allah’tan daha sabırlı kimse yoktur. Çünkü O’na şirk koşulur, çocuğu var denilir, ama O yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder.” (Müslim, Sıfatu’l Münafıkîn/49, Hadis no: 2804, 4/2160. Buharî, Edeb/71, 8/31, Tevhid/3, 9/141.)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 570-574