‘Salih amel’ ise, elverişli, faydalı, sağlam, fesat unsuru taşımayan iş, eylem ve aksiyon demektir.

Bunu daha iyi anlayabilmek için ‘salih’ ve buna yakın olan diğer kavramların anlamlarına bir göz atalım.

‘Salih’ kelimesi ‘salah’ masdarının fail ismidir.

‘Salah’, sözlükte, düzeldi, doğru oldu, sağlam oldu, fesat kendinden gitti demektir. Bir şeyin faydalı veya münasip olduğunu ifade eder.

‘Salih’ ise, doğru yolda olan, fesat içinde olmayan, faydalı ve yarayışlı demektir.

Aynı kökten gelen ‘sulh’, doğruluk, uygunluluk, düşmanlığa son verme, barış, fesadın sona ermesi anlamına gelir.

‘Sulh ve salah’, bozulma, kötülük, kavga, çekişme ve fesadın karşıtıdır. Eylemlerinde ‘sulh ve salahı’ esas alan kişinin davranışları salih olduğu gibi kendisi de faydalı ve doğru iş yapan insan ‘salih’ kimsedir.

‘Salah’ kökünden gelen ‘ıslah’,  fesadı gidermek ve düzeltmek anlamlarına gelir. ‘Islah’, aynı zamanda iki şeyin veya iki kişinin arasındaki fesadı gidermek, düşmanlık ve çatışmayı sona erdirmek demektir. Allah’ın kullarının soylarını ve mallarını sağlam ve faydalı yapması da bir ‘ıslah’tır. (46/Ahkaf, 15)

Yine aynı kökten gelen ‘maslahat’, sulhün, sağlam ve faydalı olmanın getirdiği menfeattir. Bir iş giderek insan ve topluma her bakımdan zarar veriyorsa o işin ‘fıkıh’ dilindeki adı ‘mefsedet’tir. Mefsedetin zıddı ise ‘maslahat’tır. Ameller, yani insanların yaptıkları işler maslahat ve mefsedet çizgisinde değerlendirilir.

Maslahat unsuru taşıyan bütün ameller güzel görülür, yapılmasına izin verilir. İslâm, mefsedet özelliği taşıyan bütün amelleri mü’minlere yasaklamakta, onları bu gibi zararlı eylemlerden  sakındırmaktadır.

Aynı kökten gelen bir başka kavram da ‘ıstılah’tır. Istılah, bir topluluğun belli bir şey üzerinde söz birliği etmesidir. Bir kelimenin veya bir sözün kullanılışı üzerindeki ihtilafın (anlaşmazlığın) giderilmesidir. Bir kelimenin ilim dilinde ifade ettiği anlam konusundaki söz birliğidir. Her ilmin kendine ait ‘ıstılah’ları vardır. Türkçe’de buna terim veya kavram demekteyiz.

Görüldüğü gibi, ‘salah, salih, sulh, ıslah, maslahat, ıstılah’ gibi kavramlar birbirine yakın manalar taşımaktadırlar. Hemen hemen hepsinde, sağlam olma, faydalı olma, barışma, düzgün olma gibi anlamlar saklıdır.

Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin yaptığı doğru, faydalı ve düzgün işlere ‘salih amel’ adı vermektedir. Bunun tam zıddı olan yanlış, zararlı ve düzgün olmayan işlere de ‘fasit amel’ demektedir.

Kur’an, iman ile ‘salih ameli’ sürekli beraber anmaktadır. Kuran’da doksandan fazla yerde iman ve salih amel beraber geçmektedir. Bu olguya iki açıdan bakmamız mümkündür:  

a-İman gerçeği ancak salih amelle bütünleşir. İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran ve koruyan salih ameldir. Salih amel olmadan imanın olgunlaşması ve olduğu gibi korunması mümkün değildir.

b-İkinci olarak; imanın gereği salih amel işlemektir diyebiliriz. Çünkü iman etmek aynı zamanda, iyiyi, doğruyu, faydalıyı, düzgün olanı, fasit olmayanı anlamak ve kabul etmektir. İman olgusunu tanıyan ve bunu kalbine yerleştiren mü’min, bu imanının bir sonucu olarak salih amel işler.  İmanı onu salih amel işlemeye zorlar. İman etmenin zorunlu bir sonucu salih amel işlemektir. Yani iman eden mü’min, işini, ibadetini, eylemini doğru yapacaktır, faydalıyı isteyecektir, zararlıdan kaçınacaktır.

Amelleri salih olan ‘salih’ insanlar, şüphesiz ki imanın gereğini yapanlar ve mükâfatı hak edenlerdir. Salih olan insanlar Adn cennetine girmek gibi üstün bir ni’meti kazanırlar. (13/Ra’d, 23)

 

b-Salih Amel ve ‘Islah’ İlişkisi

İman edip salih amel işleyen insanlar şüphesiz ki yaratıkların en hayırlılarıdır. (98/Beyyine, 7) Böylesine salih olan kimseler, fısk, nifak, küfr, şirk ve günahtan kaçınarak amellerini, işlerini ‘ıslah’ etmişlerdir. İmanlarını kuvvetlendirerek takvayı ve işlerin güzel olanlarını seçmişlerdir.

‘Islah etmek’, aynı zamanda, her türlü günahtan sonra tevbe ederek imanın gereği salih amel işlemeye yönelmektir. (6/En’am, 48. 7/A’raf, 35) Bu şekilde hareket edenler, iyi ve faydalı işler yaparlar, akıl ve din yönünden doğru bir yol üzerinde olurlar, fesada bulaşmazlar. Onlar, bedenlerinde, kalplerinde, mallarında ve işlerindeki fesat unsurlarını giderirler. Kur’an’ın deyişiyle karada ve denizde fesat peşinde olmazlar.

Allah’ın ‘ıslah etme’ fiili üç şekilde görülür:

Birincisi: Allah insanı ‘salih’ bir şekilde, en güzel bir biçimde, ‘salah’ olanı yapabilecek bir kabiliyette yaratır. Allah bazı kullarını özel olarak seçer. Onların durumları hep ‘sulh’ üzerindedir. Soyları da salihtir, amelleri de. Allah onların canlarını salih olarak alır. Bütün peygamberler bu anlamda ‘salih’ insanlardır. (3/Âli İmran, 46)

İkincisi; Allah (cc), iman edip salih amel işleyen kimselerin kötü durumlarını düzeltir, onların üzerindeki fesadı giderir ve onları ‘ıslah’ eder. (47/ Muhammed, 2)

Üçüncüsü; Allah (cc) bütün insanlar için ‘salah’ olan şeyleri diler. ‘Islah’ olmaları için onlara kabiliyet verir. Gönderdiği vahy ve peygamberlerle onları ‘salih’ olan işlere davet eder.

Ancak ‘salih amelin’ ne olduğunu bilmeyen ‘müfsitler’ sürekli Allah’ın emirlerine ters düşerler. Onların bu fesatlarına karşılık Allah (cc) onların amellerini ‘ıslah’ etmez. (10/Yunus, 81)

Yeryüzünün ıslahı, olgun bir kişilik ve toplum düzeninin kurulması ancak Allah’ın hükmüne uymakla mümkün olur. Rabbimiz, elçilerini bu görevle gönderir. İlâhî irade toplum üzerinde gerçekleşir ve yeryüzü ‘ıslah’ edilmiş olur. Ancak müfsitler yeryüzünü ve toplumu sürekli bozmaya çalışırlar. Rabbimiz onlara der ki “Islah olduktan, salih bir duruma geldikten sonra yeryüzünü ifsat etmeyin.” (7/A’raf, 56)

 

c-Salih Amelin Önemi

Yaratıcı olarak Allah (cc), yarattığı kullarından hep salih amel işlemelerini ister. Bu da ancak Allah’ın koyduğu ölçülere uymakla mümkün olabilir. Kendi hevalarına uyanların salih amel işlemeleri mümkün değildir. Hevalarına uyanlar fasit amele yönelirler ve böylece karada ve denizde ‘fesadı’ meydana getirirler.

Yeryüzünde sulhün (barışın), salahın (en iyi durumun) olabilmesi için, insanların ‘maslahat’ olan işleri tercih edip, salih amel işlemeleri; hallerini, niyetlerini, amellerini İslâmî ölçülerle ‘ıslah’ etmeleri gerekir.

Aksi halde insanların yanlış görüşleri, hevaları, onları batıla sürükler.  Müfsitler de fesat işlemeye, fitne çıkarmaya devam ederler.

Salih amel sahipleri dünyada da, ahirette de kurtulurlar, sonsuz güzelliklere, faydalara ve mükâfatlara kavuşurlar. (16/Nahl, 97. 22/Hacc, 56. 29/Ankebût, 7.v.d.)

Salih amel, hem Allah’ın rızasına uygun ameldir, hem de insana faydalı, barışa hizmet eden her türlü düşünce, faaliyet ve ibadettir.

Rabbine kavuşmak isteyen kişi salih amel işler (18/Kehf, 110), salih insanlardan olmaya çalışır.

Şüphesiz iman edip salih amel işleyenler, sabrı ve hakkı tavsiye edenler hariç, diğer insanlar zarardadır. (Asr Sûresi)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 593-535