‘Sırat,’ sebil gibidir. Ancak sebil doğru ve eğri her yol hakkında kullanıldığı halde, ‘sırat’ daha çok geniş ve ana yollar hakkında kullanılır.

 

b-İslâmın Diğer Adı Olarak Sırat

‘Sırat’, Kur’an’da çoğul olarak bulunmaz. Genellikle bir terkip halinde gelir. Bir çok âyette ‘sırat’ ve ‘müstekîm’ kelimelerini beraber buluruz.

‘Sırat’, Allah’ın yolu manasını ifade etmek üzere çesitli terkiplerde gelmiştir. Yol, üzerinde yürünülen yerdir. İnsanı belli bir yere, bir hedefe  götürür. Düzgün, dosdoğru olduğu gibi, eğri-büğrü, inişli-çıkışlı da olabilir. Allah’ın insanlara gönderdiği yaşama biçimi olan İslâm da bir yola benzetilmektedir. Diğer batıl dinler İslâma göre yanlış olan ve düzgün olmayan yollardır. Elbette bunlar birer benzetmedir. Nitekim Türkçe’de, kötü ahlâklı insanların davranışlarının yanlışlığını anlatmak için ‘gittiği yol yanlıştır’ deriz.

Rabbimiz, insanların uymaları, üzerinde yürümeleri için gönderdiği dinine ‘sebilü’r rüşd’, ‘sıratu’l müstekîm’, ‘şeriat’ gibi isimler veriyor. İnsan, bu ilâhî yolda hiç sapmadan yürürse; bu yol onu kurtuluşa ve Cennete götürecektir.

 

c-Müstakîm Yolun Özellikleri

‘Sırat’, düz ve doğru olmasına rağmen inişli ve çıkışlı da olabilir. Bu bakımdan Kur’an, Allah’ın yolunun her türlü eğrilik, yanlışlık ve bozukluktan uzak olduğunu belirtmek için ‘müstekîm’ ve ‘seviyy’ sıfatlarını kullanmaktadır. (Bakınız: Seviyy)

‘Müstekîm’, ‘kıyam’ fiilinden gelmektedir. Kalkmak, ayakta olmak, bir yerde sağlam durmak, düzelmek, tam olmak gibi anlamlara gelir. (Bakınız: Kıyam)  

‘Müstekîm’; dosdoğru, dümdüz, sağlam demektir.

Allah’ın hükümlerini ‘ikame eden-yerine getiren’, dosdoğru, içinde yanlış olmayan, koyduğu hükümler adaletli, ilâhî kitabı olan, inananların üzerinde yürüdükleri yol ‘müstakîm olan sırat’tır.

“İşte benim doğru yolum budur, ona uyunuz” (6/En’am, 153) diyen Rabbimiz, kendi yolunun  en doğru, en düzgün ve hedefe en iyi götürecek bir yol olduğunu söylemektedir.

‘Sırat-ı Müstakîm’, Allah’ın yolu, dosdoğru yol, Allah’ın Kitabı, iman ve imana bağlı olan şeyler, İslâm ve İslâm şeriati, Peygamberimizin tebliğ ettiği yol, Cennete götüren yol diye tefsir edilmiştir.

Bu terkip ile, büyük, düz, işlek, dosdoğru, güvenli ve insanı en güzel hedefe götürecek manevi bir yolu aklımıza getirebiliriz.

Bu, bizi kurtuluşa götürecek; açık, kapsamlı, pratik bir yolu, Allah’ın koyduğu hakk kanunu hatırlatır.

Bu yol, diğer bütün yolların aksine, insanın yaratılışına uygun, eksiği gediği olmayan, tam ve dosdoğru bir yoldur. İlkeleri, hükümleri Allah tarafından ‘ikame edilmiştir-konulmuştur’. Bozulmaz, pörsümez, hükmü geçmez. Çağlara, mekanlara, toplumlara göre şekil almaz. Ancak, kim bu yola girerse hem kurtuluşa doğru gider, hem de insan olarak yaratılışına uygun bir hayatı gerçekleştirir.

 

d-Sırat Köprüsü

İslâm kültüründe ayrıca ‘Sırat Köprüsü’ diye bilinen bir yol daha vardır. Bir çok hadiste bildirildiğine göre insanlar Mahşer’de sorgulandıktan sonra, bu köprüden geçecekler. Ameli iyi olanlar buradan geçip Cennet’e, ameli kötü olanlar buradan geçemeyip Cehenneme gidecekler.

Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Mahşerde mahkeme ve hesap işlerinden sonra Cehennemin üzerine bir köprü (sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Mü’minler) ey Allah’ım! ‘Selamet ver selamet ver’ diye dua ederler. ‘Ya Rasûlallah, köprü nedir? diye sorulunca, buyurdu ki; ‘Kaypak ve kaygan bir yoldur… Mü’minler, amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi simşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi de deve gibi süratli geçerler… Kimileri de Cehennemin ateşine dökülür.” (Buharî, Müslim, Tirmizî, nak. M. A. Nasıf, et-Tac, 5/394-395)

Sırat köprüsü için ‘kıldan ince kılıçtan keskin’ benzetmesi yapılır. Şüphesiz bu benzetme, onun üzerinden geçmenin zorluğunu anlatmak içindir. Esasen bu yol, insanın dünyaya gelişiyle başlayan bir yoldur. Bu ‘sırat’, doğumdan ölüme doğru uzanmaktadır. İnsanların, özelde de mü’minlerin yaşadıkları hayat bir ‘sırat’ üzerinde yürümedir. Bu köprüde yürümek, kurtuluşa doğru koşmak, tehlikelerden kaçınmak, Cehennem çukuru gibi yerlere, hatalara, günahlara, zorluklara düşmemek zordur. Hayat bu ‘sırat’ üzerinde yürümekten başka bir şey değildir.

İşte bu noktada önemli olan herhangi bir ‘sırat’ta değil, ‘müstakîm olan’, doğru ve dümdüz olan Allah’ın yolunda yürümektir.

 

e-Müslümanların Duası

Her Fatiha okunuşunda mü’minler, “Ya Rabbi, bizi sırat-ı müstakîm’e ilet” diye dua ederler. Allah ise dilediği kimseleri bu yola iletir, hidayet verir. (2/Bakara, 142, 213. 10/Yunus, 25.  24/Nûr, 46)

Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, şüphesiz o ‘sırat-ı müstakîme’ hidayet ettirilir, ona doğru yol gösterilir. (3/Âli İmran, 101)

Sırat kelimesi Kur’an’da iki âyette ‘Aziz ve Hamid’ kelimeleri ile beraber, ‘Aziz ve Hamid olan Allah’ın sıratı (yolu)’ şeklinde, (14/İbrahim, 1. 34/Sebe’, 6), bir âyette ‘sıratı’l Hamid-Hamid olan Allah’ın yolu’ şeklinde, (22/Hacc, 24), bir âyette de ‘sırata’llah-Allah’ın yolu’ şeklinde  (42/Şura, 52) geçmektedir.

Tâhâ Sûresi 135. âyeti ile, Meryem 43. âyetlerinde ise ‘seviyy olan sırat’ şeklinde geçiyor.

Mü’minun Suresi 73. âyetinde, Peygamberin insanları en doğru yol olan ‘Sırat-ı müstakîm’e çağırdığı söylendikten sonra, ahirete inanmayanların ‘sırat’tan (doğru yoldan) saptıkları belirtiliyor. Burada tek kelime olarak kullanılan ‘sırat’ şüphesiz ki Allah’ın dini olan İslâma inanmayı ifade etmektedir.

Kur’an yalnızca bir yerde ‘sırat’ı olumsuz anlamıyla kullanmaktadır. “Allah’tan başka (taptıklarını); artık onları ‘sırata’l cehîme-cehennem yoluna’ yöneltip götürün. Ve onları durdurup tutuklayın, çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir.” (37/Saffât, 23-24)

‘Sırata’l müstakîm’, ilâhî vahy olan İslâmın diğer adıdır. Rabbimizin insan için seçtiği, dümdüz, dosdoğru kıldığı, emin ve yönü hidayet olan kurtuluş yoludur. Bu yol eğrilikten, güvensiz olmaktan, yani her türlü ‘ıvec’ten uzaktır. Bu yolun dışındaki bütün gidiş yolları eğri-büğrüdür, yanlıştır, inişli çıkışlıdır, yani ne üzerinde kolaylıkla yürümek mümkündür, ne de insanı hayatın hedefine götürürler.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 616-618