‘Şiir’, anlaşılan, farkedilen şeylerin ifadesi, dakik (kısa ve sanatlı) ilmin adıdır.

Kavram olarak ‘şiir’, sözlerin ölçülü ve birbirine uygun bir şekilde bir marifet (bilme-tanıma) olarak ortaya konulma sanatıdır.

Şiir’i yazan ‘şair’, söz ustasıdır. O, hissettiğini söze (veya yazıya) ölçülü bir şekilde dökebilen bir sanatkârdır.

İslâmdan önceki arap tolumunda şairler, ince anlayışlı, kavrayışlı, söz ustası kimselerdi. Onlar aynı zamanda, varlığın ötesinden haber getiren ve insanüstü güçlerle ilgisi olan kimse idiler. Onlar, her zaman toplumun önünde olurlardı. Kendi kabileleri arasında seçkin bir yerleri vardı. Bunun sebebi onların yalnızca söz ustası olmaları değildi. Bunun yanında onlar toplum tarafından bir çeşit kâhin (ğayb’ten haber veren) olarak tanınıyorlardı. Şair, sözleri süsler, onları etkili bir hale getirir ve insanlara sunardı. O, zaman zaman bir savaş kışkırtıcısı, kimi zaman abartıcı, kimi zaman da gizliliklerden getirdiği sanatlı sözlerle halkı etkileyen söz cambazı idi.

 

a1-Kur’an Şiir Değildir

Cahiliyye insanları, Kur’an nazil olmaya başlayınca, bu gibi etkileyici sözleri ancak şairlerin söyleyebileceğini düşünerek hemen ona şiir, Peygamberimize de şair veya kâhin demişlerdi.

Kur’an onların bu iddialarını kesin ifadelerle reddediyor:

“Ve derler ki; ‘biz bir mecnun, bir şair için ilâhlarımızı terk mi edeceğiz? Hayır, O hakk’ı getirmiş ve gönderilen (peygamberleri) de doğrulamıştır.” (37/Saffat, 36-37)

“Şu halde sen öğüt verip-hatırlat; çünkü Rabbinin izniyle sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun. Yoksa onlar, ‘bir şairdir, biz ona zamanın felaketlerini gözlüyoruz’ mu diyorlar? De ki: ‘Siz gözetleyip durun, gerçek ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim.” (52/Tur, 29-31)

Kur’an, kendisinin mucize oluşunu, erişilmez yüceliğini ilan edip, karşı çıkanları, kendisinin bir benzerini getirmeye çağırırken işe cahiliyye şiirinin ve şairlerin üstünlüklerini yıkmakla başlıyordu. Kur’an, o kültürün tanıdığı şiirden, Hz. Muhammed’in kişiliği ve daveti de, o günkü -biraz korku, biraz saygı taşıyan-şairlerden farklıydı.

Kur’an’ın sözleri şiirdeki ahenkten daha üstün olduğu gibi, âyetlerinin içeriği daha tutarlı ve isabetli, zengin anlam yüklü ve son derece etkileyiciydi. Kur’an karşısında şairlerin meydana getirecekleri şiirin bir hükmü olamazdı. Kimileri bu şiirleri dinler, onlardan etkilenir, hatta şiirlerde anlatılan sapıklığa bile düşebilirdi. Şiirler  kimi zaman sözlerdeki kuruntuları, tutarsızlıkları, hatta çirkinlikleri örtebilirdi. Ancak Kur’an, sözleri ve anlamıyla tutarlı, içerisinde çelişki olmayan, hakkı açıklayan bir Allah kelâmıydı.

 

a2-Kur’an’a Göre Cahiliye Şairleri

O günkü şairlerin toplum içerisinde etkileri olmakla birlikte çok saygın kişilikleri yoktu. Halk bazen onlara cinlenmiş (mecnun) gözüyle bakardı. Kimileri de güçlülerin, kabile başkanlarının yanında yer alır, kendilerine çıkar sağlayanların lehinde şiir yazarlardı. Söyledikleri şiirler ise çoğunlukla faziletten uzak, ya boş gururlar, aslı astarı olmayan iddialar, ya şarap övgüleri, ya da eğlenme meclislerini öven sözlerdi.

Bu nedenle Kur’an, peygamberin özellikle bir şair, Kur’an’ın da şiir olmadığını ısrarlı bir şekilde vurguluyor:

“Biz ona şiir öğretmedik; (bu) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen kitap), yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma) ve apaçık bir Kur’an’dır.” (36/Yasîn, 69)

Bir başka yerde Kur’an’ın şerefli bir elçi tarafından tebliğ edilen bir vahy olduğu, asla bir kâhinin sözü olmadığı vurgulanıyor. (69/Hâkka, 38-43)

Kur’an’ın büyüleyici belâğatı (söz güzelliği) karşısında saşıran, ama inanmaya yanaşmayan inatçılar, onun peygamber tarafından (tıpkı şairler gibi) uydurulduğunu iddia ediyorlardı.

“Hayır dediler; (bunlar) karmakarışık düşlerdir; onu kendisi düzüp-uydurmuştur, hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir âyet (mucize) getirsin.” (21/Enbiya, 5)

Kur’an, cahiliyye dönemi şairlerinin olumsuz kötü rollerine işaret ederek, gerçeği ters yüz eden, günaha düşkün yalancı bu gibi şairlere ancak azgın-sapıkların uyduğunu söyleyerek şunu ilave ediyor:  

“Şairlerin her biri bir vadide (bir yerde) vehm (hayal) edip, yapamayacakları şeyleri söylemektedirler. (26/Şûara, 221-226)

 

b-Kötülenmeyen Şiir

Şüphesiz bütün şairler böyle değildir ve bütün şiirler de cahiliyye şiirine benzemez. Kur’an’ın tenkit ettiği şair ve şiir, insanları kandıran, olmayacak şeylerle meşgul olan, toplumun önünde saptırıcı rol oynayan insanlardır. Şeytan bu gibilere yol göstermektedir. Onlar da şeytanî işlerin peşindedirler.

Kur’an, şüphesiz şiir değildi, onu tebliğ eden peygamberin de o günkü ve bu günkü şairlerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Kur’an, cahiliyye şairlerini, onların olumsuz rollerini ve şiirlerindeki lüzumsuzluğu tenkit ederek, kendisinin asla şiir olmadığını ve şiirle kıyas edilmeyecek kadar üstün olduğunu vurgular.

Kur’an’da şiirsel ifade ve şiir gibi etkileyici biz özellik olsa bile, o şiire veya bir düz yazıya benzemez. Kur’an’ı okuyan şüphesiz onda şiirin ifade edemeyeceği kadar ahenkler, derin anlamlar, güzel sözler, sanatlı ifadeler, söz ve mana bütünlüğü bulabilir.

Ancak Kur’an şiir değildir, Allah katından gelen ilâhî bir kitaptır.

Peygamberimiz (sav) güzel şiiri yasaklamadığı gibi, bazen onları dinlemiş, güzel ve hikmetli şiiri yazan şairleri övmüştür. Hatta hikmetli şiir yazan sahabe şairler peygamberimizin davetine yardımcı olmuşlardır.

Şiiri kötü yapan onu yazan veya söyleyen şairlerin olumsuz kimlikleridir. Salt şiir yasaklanmamıştır. Günahı ve kötülükleri övmeyen, saf akideye aykırı olmayan, güzellikleri öven ve hatırlatan, kısaca hikmetli şiirler yazılabilir, söylenebilir, okunabilir.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz şiirde hikmet vardır.” (Buharî, Edeb/90, 8/42. Ebu Davud, Edep/5010, 4/303.  İbni Mace, Edep/41, Hadis no: 3755, 2/1235. Tirmizî, Edeb/69, Hadis no: 2844, 5/137.)

Şairleri kötüleyen âyet nazil olduğu zaman Peygamberimizin şairlerinden Hasan b. Sabit, Abdullah b. Revaha, Ka’b b. Malik, Peygamberimize gelip şöyle demişlerdi:

“Allah (cc) şu âyeti inzal buyurdu ve o biliyor ki biz şiir söylemekteyiz?’ Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şairleri kötüleyen âyetlerden sonra gelen âyeti okudu:

“Ancak iman edenler, salih amelde bulunanlar ve Allah’ı zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp, devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26/Şuara, 227) Peygamberimiz sonra buyurdu ki: “Burada tenkit dışı bırakılanlar sizlersiniz.” (İbni Ebi Hatim, nak. Muh. İbni Kesir, 2/664)

Şairleri kötüleyen âyet nazil olunca Peygamberimiz (sav) Hasan b. Sabit ve Kâ’b b. Mâlik’e (ra) şöyle buyurdu:

“Kureyş’i hicvediniz, çünkü sizin hicviniz onları ok yağmuruna tutmaktan daha etkilidir.”  (Müslim, F. Sahabe/157, Hadis no: 2490, 4/1935)

Hasan b. Sabit’i (ra) şiir söylemeye ise şu sözleriyle teşvik etmiştir:

“Söyle, Ruhu’l Kudüs seninle beraberdir.” (Buharî, Bed’ul Halk/6, 4/136. Edeb/91, 8/45. Müslim, F. Sahabe/153, Hadis no: 2486, 4/1933. A. b. Hanbel. 4/286, 298, 299, 301, 302. nak. İ.K. Çağdaş Tefsiri, 6/330)

Peygamberimiz (sav) güzel ve faydalı şiir konusunda ayrıca şöyle buyuruyor:

“Mü’min eliyle ve diliyle cihad eder. Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim ki, dille attığınız da ok gibi yaralar açar.” (A. b. Hanbel, nak. İbni Kesir, 2/664)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 649--651