Aynı kökten gelen ‘eşreke’ fiili ortak koşmak, ortak olmak anlamına gelir. Ortak koşana ise ‘müşrik’ denir. (Bakınız: Müşrik)

 

b-Kavram Olarak Şirk

‘Şirk’ kavramı insanların uydurdukları dinleri tanımlama açısından son derece önemli kavramlardan biridir. İnsanlar tarih boyunca sınırlı sayıdaki ateistler dışında ya ‘şirk’ dini üzerinde ya da ‘Tevhid’ dini üzerinde olmuşlardır. Aslında ateistler de bir anlamda müşrik ve münkirdirler.

‘Şirk,’ kelime anlamı itibariyle bir ortaklığı, ortak olmayı, bir eş-arkadaş tutmayı, malda ve tasarrufta bir hissedar bulmayı ifade eder. Söz gelimi, aynı kökten gelen ‘şerik’ arkadaş, yardımcı, hissedar yani ortak demektir. (Bakınız: Şerik) ‘şirk’, bu ortak olma, eş ve arkadaş bulma fiilidir.

İslâm kültüründe ‘şirk’ kelimesi sözlük anlamından hareketle çok daha özel bir mana kazanmıştır. Tevhid dinine aykırı olarak inanılan dinleri ve Allah’tan başka ilâh edinenlerin kafa yapılarını, aynı zamanda da onların yaptıkları yanlış işi değerlendirmek üzere kullanılır olmuştur.

a1-Şirk ve Küfür İlişkisi

‘Şirk’ olayının ‘küfr’ olayı ile birlikteliği vardır. Aslında ‘şirk’ de bir inkârdır. Hakk’tan gelen gerçeğin üzerini örtmektir (küfürdür). Ancak ‘küfr’ kelimesi ‘şirk’e göre biraz daha kapsamlıdır. ‘Küfr’ kavramı bütün inkârcıların eylemini ifade ederken, ‘şirk’ Allah’ı kabul ediyor görünürken, O’na ortak koşmayı, birden fazla ilâh edinmeyi, bir şeye Allah’ın özelliklerini vermeyi anlatmaktadır.

Kısaca ‘şirk’, Tevhid dini dışında kalan bütün inançları anlatan anahtar bir kavramdır. İnsanın, fıtratından gelen inanma ve ibadet etme ihtiyacını karşılarken düştüğü durumu, hakk’tan yüz çeviren insanın yaşadığı kaosu, inanma adına insanların sahiplendikleri yanlış dinî inançları anlatmaktadır. Yine ‘şirk’ kavramı, insanların kendi kafalarından uydurdukları inançları ve bu inançlar adına yaptıkları yanlışlar ile zulümleri gözler önüne sermektedir.

‘Şirk’, insan zihninde bir sapmayı ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Tevhid’in hakikatinden sapan kimselerin, içine düştükleri açmazları, sürüklendikleri yanlışları ve bunun sonucu olarak yaratılış kanununa aykırı bir konuma düşmeleri böylelikle ortaya konmaktadır.

İslâm’a göre ‘şirk’; Allah’a zatında (sayı olarak), sıfat ve tasarrufunda (yapıp etmelerinde) ortak tanıma eylemi veya inanışıdır.

Şirk koşmak salt bir inkâr olayı değildir. Bunun altını çizmek gerekiyor. Şirk koşan müşrikler inançsız  insanlar değildir. Aksine, inanan ama yanlış inanan, Tevhide aykırı inanan ve Allah’ın yanında başka varlıklara da ilâh diye tapınan kimselerdir.

 

c-Şirk’in Mahiyeti

Kur’an, şirk üzerinde ısrarla durmaktadır. Çünkü tarih boyunca dinsiz toplumlardan çok, şirk koşan toplumlarla, ateist insanlardan çok müşrik insanlarla karşılaşıyoruz. İnsanlar, Tevhid’ten uzaklaştıkça , din adına bir çok yalanlar üretiyorlar, kendi kafalarından tanrılar uyduruyorlar, sonra da onlara yine kendi kafalarına göre ibadet ediyorlar. Veya kimi toplumlar, başlangıçta Tevhid’e bağlı iken zamanla çeşitli nedenler yüzünden şirk’e düşüyorlar, dinlerini  bozuyorlar ve yanlış bir şekilde  inanıp din adına ilâhlar, ilkeler, törenler, âyinler ve ibadet türleri uyduruyorlar.

Esasen inanma ve yüce bir kudretin önünde kulluk yapma, veya yüce bir güçten yardım isteme ihtiyacı bütün insanlarda vardır. İnsanın fıtratı böyledir. Yaşamak için suya, yemeğe, havaya muhtaç olan insan, inanmaya, inandığı ilâhın önünde eğilmeye de muhtaçtır. Bu ihtiyacı bilen âlemlerin Rabbi, ilk insandan itibaren insanlara elçiler göndermiş ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini onlara göstermiştir.

Dünyaya ‘deneme’ için gelen insan, bu elçilerin gösterdiği gibi, yani Tevhid dini üzerinde yasadığı zaman hem sınavı kazanır hem de dünya hayatını, fıtratına uygun olarak yaşamış olur. Üstelik Tevhid’in ilkeleri insana gerçek saadeti ve kurtuluşu getirmektedir. İnsana ait hakları ona vermekte, insanlar ve toplumlar arasındaki adaleti sağlamakta, azgın kimselerin heva ve heveslerinin getirdiği fitne ve zulümden insanları korumaktadır.

Ancak insan bu gelen elçileri her zaman dinlemedi. Elçilerin öğrettiklerini ya hiç almadı veya aldıktan sonra bir tarafa attı. Kendi hevasının peşinden gitti. Eline geçirdiği güç ve dünyalıklarla ‘baği’ oldu, ‘tuğyan’ etti ve doğru yoldan ayrıldı.

Toplumların hayatını düzenleyici kanunlar, insanların bağlandığı  değer yargıları, insanın fıtratında bulunan tapınma, dua etme, kendinden üstün bir varlığa el açma ihtiyacı insanla birlikte vardır. Tevhid’ten uzaklaşanlar veya Tevhid’i bilmeyenler, her ne kadar yerin ve göklerin bir sahibi, yağmuru yağdıran, dünyayı yaratan ve yöneten bir ilâhın olduğunu kabul etseler de; bu gibi konularda ve daha bir çok konuda kendi hevalarına uyarlar.

Böyle kimseler ve topluluklar, zamanla bir takım varlıkları ve güçleri ilâhlaştırarak, onlara aşırı saygı göstermeye, kimilerinin yardımını alabilmek için, kimilerinin de kötülüğünden kurtulmak için onlar adına uydurulmuş putlara tapınırlar. Kimileri de bu tapındıkları ilâhları kendileriyle arasında bir aracı kabul ederler. Kendilerine göre dinler icad ederler ve onun peşinden giderler.

Kimileri de Tevhid dininden ayrılarak kendi hevasına uyar. Böylece ‘bâği’ olur. Bu şekilde doğru yoldan uzaklaşan zalimler, kendi kafalarından koydukları ilkeleri bir inanç haline getirirler ve insanlara dayatırlar.

Yukarıda geçtiği gibi insan, inanma ihtiyacı ile beraber yaratılmış olduğu için, âlemlerin Rabbine olan inancını kaybettikten sonra veya Hak dini bulamazsa, içindeki boşluğu mutlaka bir şeyle dolduracaktır. Geçmişte daha çok putçuluk ve batıl din şeklinde görülen bu ihtiyaç, günümüzde farklı bir sekilde karşımıza çıkmaktadır.

Kimileri Allah’a ait ilâhlık özelliklerini bir başka şeye verirler. Sayı olarak, birden fazla ilâh bulurlar, kimileri de Allah’a ait yaratma, rızık verme, cezalandırma, ödüllendirme, kendisine ibadet edilme gibi özellikleri Allah’ın dışındaki varlıklara da verirler. Onlar bu değer verdikleri ilâhlarını Allah’ı sever gibi, hatta daha fazla severler. (2/Bakara, 165)

Kimileri, herhangi bir şeyi Allah gibi zanneder. Allah’tan fazla ondan korkar, Allah’tan fazla ona değer verir. Allah’ın hükümlerini takmaz, aldırmaz; ama o çok sevdiği şeyden geldiğini zannettiği her şeye daha fazla itibar eder.

Bu gibiler, bir müslümanın Allah’a ibadet ettiği gibi, ilâh haline getirdiği şeyin karşısında rukû’ yapar, ya da secdeye kapanır. Ona olan saygısını ve bağlılığını çeşitli şekillerde ortaya koyar. İlâh haline getirdiği şeyin veya kişinin emrinden dışarı çıkmaz. Onun önünde boynunu eğer, onu razı etmeye çalışır.

Şirk olayı, Allah’ın dışındaki herhangi bir şeyi, bir varlığı, bir kişiyi, bir gücü veya başka bir şeyi Allah gibi zannetmenin mantığıdır. Allah dışındaki herhangi bir şeyi Allah gibi sanmanın, onlara ilâhlık vermenin adıdır.

Bu, onlara tapınma şeklinde ortaya çıktığı gibi, inanç ve saygı olarak da görülebilir. Nitekim Kur’an cahiliyye araplarının putlara tapınmasını şirk olarak nitelendirdiği gibi (53/Necm, 19-23), O’na çocuk isnat etmeyi, yaratıkların ilâh sayılmasını da şirk diye nitelemektedir. (6/En’am, 100.7/A’raf, 191-192)

Bu yanlışlık kulların Allah’a ait ilâhlığı ve Rabbliği yeterince anlamamalarından kaynaklanmaktadır. Kur’an bu konuda şöyle diyor:

“Allah’ı gereği gibi takdir edemediler.” (22/Hacc, 74)

‘İlâh’ konusunda geçtiği gibi, insanların Allah’ın dışında buldukları bütün tanrı figürleri, ya da tanrı özelliği  verdikleri her şey birer ‘şirk’ unsurudur. (Bakınız: İlâh)

 

c1 Şirk En Büyük Zulümdür

Kur’an’ın ifadesine göre şirk en büyük zulümdür. (31/Lokman, 13) Zulüm, hem ‘nur’un zıddı olarak karanlık; yani kötülük, mutsuzluk, kaos, huzursuzluk olduğu gibi, hem de hakkı asıl sahibine değil de bir başkasına vermektir. Şirk, bir taraftan huzursuzluk, kaos, fıtrattan sapma, körlük ve karanlıktır; diğer taraftan da Allah’ın hakimiyet hakkını başkalarına verme yanlışlığıdır.

‘Şirk’ inancı, insana huzur değil, sıkıntıyı, emniyeti değil korkuyu ve güvensizliği, saadeti değil şekaveti, adaleti değil zulmü, iyi ahlâkı değil azgınlığı ve fesadı kazandırır. Kur’an şirk koşanların sürekli huzursuzluk içinde olduklarını çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır:

“Kim Allah’a şirk koşarsa sanki o gökten yere düşmektedir de kuşlar onu didik didik etmektedir veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (22/Hacc, 31)

 

c2-Şirk İnancının Bir Temeli Yoktur  

İslâma göre tek yaratıcı Allah’tır ve O bütün kâinatın tek hakimidir. (En’am/101,164. 10/Yunus, 68. 17/İsra, 111. 22/ Furkan, 2)

Bu açıdan şirk’in bir esası, bir temeli yoktur. Zaten müşrikler bile sıkıştıkları zaman âlemlerin Rabbi Allah’a sığınırlar. (6/En’am, 40,63. 10/Yunus, 22) Yerde ve gökte iki veya fazla ilâh (tanrı) olsaydı hepsinin düzeni bozulurdu. (21/Enbiya, 22) Öyleyse şirk dininin ilâh anlayışı, mantıklı bir temele sahip değildir.  

Şirk inancı, sahibini desteksiz ve yönsüz bırakır. Şirk koşanlar, Allah ile bağlarını kopardıkları için hak’tan uzak kalırlar, yanlış hüküm verirler, adaletten uzaklaşırlar, zulme bulaşırlar. Hatta bu şirk onlara çocuklarını öldürmeyi bile güzel gösterebilir. (6/En’am, 137)

Böyle bir kimse bir arayış ve özlem içerisindedir. Ancak şirk inancı insana bu tatmini vermez. Müşrikler, ibadet ve dua ettikleri ilâhlarının kendi ihtiyaçlarını karşılayacağını sanırlar. Halbuki ilâhlar onlara hiç bir karşılık veremezler. İlâhlara yalvaranların hali susuzluğunu gidermek için iki elini suya uzattığı halde asla suya ulaşamayan kimse gibidir. (13/Ra’d, 14)

Müşrikler, hiç bir şey yaratamayacak olan, aksine kendileri bir Yaratıcı tarafından yaratılmış şeyleri Allah’a şirk –ortak koşmaktadırlar. Şüphesiz aklını iyi kullananlar bunun yanlışlığını görürler. (7/A’raf, 191)

Allah’a ait özellikleri (nitelikleri) yaratılmış olanlara vermek, yanlışların en büyüğüdür. Şirk koşanlar büyük sapıklık ve karmaşa içerisine düşerler. (4/Nisa, 48) Onlar, dibi görünmez bir karanlığa yuvarlanırlar. (4/Nisa, 116)

Allah (cc) böylesine yanlış ve sapıklığa düşenlerin yüreklerine sürekli bir korku salmıştır. Onlar devamlı bir tedirginlik ve korku içerisindedirler. (3/Âli İmran, 151)

Onlar, ahiret hayatına inanmadıkları için hep dünyada kalmak isterler, ölmekten korkarlar. (2/Bakara, 96) İnanmadıkları ahiret hayatında hesaba çekilmekten şiddetli ürkerler.

 

c3-Allah (cc) Şirk Günahını Affetmez

Kur’an’ın haber verdiğine göre Allah (cc) şirk koşma dışında kalan günahlardan dilediğini bağışlayacaktır. Ancak, rahmetinin genişliğine rağmen müşrikler bu rahmetten mahrum kalacaklar. Çünkü şirk, kulun işlediği en önemli cürümdür. (4/Nisa, 48,116)

Yarın hesap gününde onlar affedilmeyi, merhamet olunmayı istedikleri zaman onlara, “hani dünyada iken ortak koştuklarınız, çağırın bakalım” denecek. Ama ortak koştukları şirk unsurları onlara asla yardım edemeyecekler. (6/En’am, 23. 16/Nehl, 27. 18/Kehf, 52) Hatta o şirk koştukları şeyler müşriklere ‘siz yalancılarsınız’ diye cevap verecekler ve Allah’a teslim olduklarını söyleyecekler. (16/Nahl, 86-87)

d-Şirkin Çeşitleri 

Şirk olayını ikiye ayırmamız mümkündür:  

Birincisi, büyük şirktir. Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmektir ki bu, en büyük inkâr ve küfürdür.

İkincisi, küçük şirktir ki bu, bazı amelleri yaparken Allah’ın dışında başkalarının da rızasını hesaba katmaktır. Böyle bir tavır riya ve münafıklıktır.  (Bakınız: Riya)

İslâm alimleri şirk’i şu grublara da ayırmışlardır:

1-Şirkü’l istiklal; birbirinden ayrı iki ilâhın varlığını kabul etmek,

2-Şirkü’l tad’ib; bir Allah’tan kaynaklanan üç ilâhın varlığına inanmak (hıristiyanların üç ilâh inancı gibi),

3-Şirkü’t takrib; Allah’a yaklaştıracakları zannıyla bir takım putlara tapınmak,

4-Şirkü’l taklid; atalarının batıl inanışlarını aynen sürdürmek, atalar dinine -batıl da olsa- inanmak.

Ayrıca, “Allah acaba ne der yerine, insanlar acaba ne der?” diyerek Allah’ın hükmünü bir tarafa atmaya da ‘şirkü’l ağraz’ denilmektedir.

 

e-Şirke Düşme Sebepleri

Bazı insanların şirke düşme sebepleri söyle özetlenebilir:

1-Aklı kullanmamak, Allah’ı yeterince tanımamak,

2-Cahillik, Allah’ı ve O’nun tasarruflarını bilmemek,

3-Allah’ı, insan gibi sayma yanlışlığı,

4-Heva ve heveslere uyma hastalığı ve onları ilâhlaştırma,

5-Firavun gibi kibirlenerek tanrılık taslama,

6-Atalardan kalma her şeyin doğru olduğuna inanma veya topluma uyma yanlışlığı,

7-Zenginlik ve refahla şımarma anlayışı,

8-Şeytanın aldatması ve diğer nedenler.

 

f-Şirk Koşmadan Ölenlerin Affedileceği Umulur

Şirk koşanlar kesinlikle cehennemliktirler. (5/Maide, 72) Müslümanlardan şirk koşmadan ölenlerin af edilip cennete konulacağı umulur. (Müslim, İman/151-152, Hadis no: 93-94, 1/94)

Ebu Zer (ra) in rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Cebrail (as) bana gelerek; ‘Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi şirk koşmadan ölürse cennete girer müjdesini ver’ dedi. Ben (hayretle) zina ve hırsızlık yapsa da mı? diye sordum. ‘Evet, hırsızlık etse de, zina yapsa da’ cevabını verdi. Ben tekrar: ‘Yani hırsızlık etse, zina yapsa da ha?’ dedim. ‘Evet, bunları yapsa da (Cennete girecektir)’ buyurdu.  

Ben aynı soruyu dördüncü defa sorunca; ‘Ebu Zerrin burnu kırılsa (patlasa) da Cennete girecektir’ dedi. (Müslim, İman/153-154, Hadis no: 94, 1/94-95. Tirmizî, İman/18, Hadis no: 2644, 5/27. Buharî, Tevhid/33. nak. K. Sitte,  2/205)

Peygamberimiz (sav) mü’minleri ‘gizli’ şirk’ten sakındırmaktadır. (İbni Mace, Zühd/21, Hadis no:4204, 1/1406)

Şunu da ilave ederek diyor ki: “Dikkat edin ben size onlar (müslümanlar) Güneşe, Aya tapacaklar demiyorum, ancak onlar amellerini Allah’tan başkası için yapacaklar.” (İbni Mace, aynı yer, Hadis no: 4205)

Gizli şirk’te, Allah için yapılması gereken ibadeti başkaları için yapma, Allah’tan beklenmesi gereken karşılığın başkasından beklenmesi yanlışlığı vardır.

Kur’an bu durumu şöyle açıklıyor:

“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa artık salih amel işlesin ve Rabbine (yaptığı) ibadette hiç kimseyi şerik (ortak) tutmasın.” (18/Kehf, 110)

 

g-Şirkin Yeni Görüntüleri

Şirk, bir anlamda Allah’a ait özellikleri gasbetmektir ve onları hak etmeyenlere vermektir. Haddi aşan insanlar veya aklını iyi kullanmayanlar, Allah’ın rabbliğini, melikliğini, ilâhlığını, hakimiyetini gasbederler. Bütün bu ilâhî özellikleri bazı şeylere, insanlara veya bir takım güçlere verirler. Sonra da onların önünde şöyle veya böyle boyun eğerler, onlara mutlak anlamda itaat ederler.

İnsanların şirk içinde olması Allah’ın rabbliğine zarar vermez. Ancak şirkin ve müşriklerin güçlü olduğu yerlerde ‘fesat’ yaygınlaşır, hayatın huzuru bozulur.

Allah’tan başka yaratıcı, öldürücü, mutlak tasarruf sahibi, sınırsız güç sahibi, sevilen ve ibadet eder gibi itaat edilen, hükmüne -Allah’ın hükümlerine aykırı olarak- boyun eğilen her şey şirk inancıdır. Bu şekilde olanlar, şüphesiz toplum içinde, tabiatta ve insan ilişkilerinde dengeyi bozarlar. Halbuki Tevhid bu hayatî dengeyi korumak için gönderilmiştir.

Şirk’e düşenler hiç bir zaman “Allah (cc) evreni şu kadar ortakla-yardımcı ile idare ediyor” demiyorlar. Onlar, yaptıklarının şirk olduğunu belki de kabul etmezler. Hatta bir çoğu İslâm’a ve Kur’an’a saygı duyduklarını bile söylerler.

Ancak şirk koşmaktan maksat, Allah’ın evren üzerindeki hakimiyetini tanımamak, O’nun hükümlerini reddetmek ve O’na Rabbliğinde ortaklar bulmak, ya da öyle inanmaktr. Dolayısıyla hayata ait hükümleri, ilâhî ölçüleri Allah’tan almamak, kulluğu başka ilâhlara yapmak,  yahut da başka şeyleri Allah gibi var saymaktır.

Bu anlamda çağımızda yepyeni şirk örnekleri gelişmiştir. Eskiden görülen şirk çeşitlerine yenileri de ilave olmuştur.

Artık, atalar dini, eskiden beri devam eden putçuluk, falcılık, kurtarıcı liderlik, siyasal güçler, mezarda yatan ölüler, spor kulüpleri, ikon (put) haline getirilen sevgililer, her bir şeyi taklit edilen sanatçılar, dünya çıkarları, makamlar, heykeller ve ölümlü kişiler birer şirk aracı haline gelme konumuna getirilmiştir.

Allah’a inandığını söyleyen niceleri, O’nun Rabliğini göklere gönderirken, O’nun yalnızca göklere karışmasını isterken, kendi hayatına ve toplum hayatına başka inançları daha uygun görmekte, Allah’ın peygamber aracılığıyla gönderdiği ölçülere aldırış etmemektedirler. Kimi siyasal doktrinleri, Allah’ın hükümlerinin önüne getirebilmektedirler. Çok üstün sandıkları bir takım kişilere, Allah’tan ve O’nun isteklerinden daha fazla değer vermektedirler.

İslâm, insanın bu yanlış yoldan kurtulup Tevhidle hayat bulmasını istiyor. Allah’ı birlemek ve yalnızca O’na kulluk yapmak üzere yaratılan insanın fıtratına uygun olan bir konumda  olmasını istiyor. İnsanın, Kur’anda belirtilen “De ki O Allah tektir. O’nun eşi ve benzeri yoktur. Doğmamış, doğurulmamıştır. Hiç bir şey O’na denk-eş değildir.” gerçeğine teslim olması gerektiğini ifade ediyor.

Peygamberimiz (sav) , mü’minlere şöyle dua etmelerini tavsiye ediyor:

“Bile bile şirk koşmaktan Allah’a sığınırım, bilmediklerimden de Senden af dilerim”.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 652-658