‘Tezkiye’ ise temizlemek, geliştirmek, feyizlendirmek, büyütmek ve temize çıkarmak demektir.

Aynı kökten gelen ‘zekât’, Allah’ın bereketlendirmesinden meydana gelen nemâdır, artıştır ve temizliktir. Bu, dünyalık ve ahiretlik işler hakkında kullanılmaktadır. ‘Zekât’ aynı zamanda zengin müslümanların, Allah’ın hakkı olarak fakirler için ayırdıkları paydır. Bununla onlar, mallarının bereketinin artmasını isterler. Ya da ‘zekât’ ibadetiyle nefislerini tezkiye etmeği (temizlemeyi) arzu ederler.

Yine aynı kökten gelen ‘ezkâ’, daha temiz, daha iyi ve daha feyizli anlamındadır. (2/Bakara, 232. 18/Kehf, 19, 28, 30)

‘Zekiyy’ kelimesi de aynı kökten türemiştir. Tertemiz, günahsız demektir ki Hz. İsa’nın bir özelliğidir. Cebrail, Meryem’e (as) ‘tertemiz-zekiyy’ bir çocuk müjdelemek için görevlendirilmişti. (19/Meryem, 19) Bir başka âyette ise, suçsuz, masum, tertemiz anlamında geçmektedir. (18/Kehf, 74)

(Türkçede kulanılan ‘zeki-akıllı’ kelimesinin peltek ze ile yazıldığını ve farklı bir fiilden türediğini hatırlayalım.)

 

b-Kavram Olarak Tezkiye

‘Tezkiye’ kavram olarak, nefsini temizlemek, onu şirk, günah, nifak, rics, cehalet, kötü duygular ve benzeri şeylerden temizlemek, ona itaati ve takvayı öğretmek demektir.

Allah (cc) nefsi, insana ait iç benliği düzene koydu ve ona hem takvasını hem de fücurunu (isyan etmeyi) öğretti. Nefis, isyan veya itaat edebilecek bir yapıda yaratıldı. Bundan sonra kim nefsini tezkiye ederse (temizlerse) kurtulur, onu günahla örtüp-saran da yıkıma uğrar. (91/Şems, 7-10)

Allah (cc) bunun yanında neyin doğru neyin yanlış olduğunu, rüşd ve sapıklık yollarını göstermiştir. (2/Bakara, 256) İnsan nasıl hareket ederse doğru yola gider, nasıl inanır ve yaşarsa sapıtır, zarara uğrar; hepsini göstermiştir. İnsanlara bunları açıklayacak elçiler ve elçilerle beraber apaçık beyyineler (belgeler-ilâhî kitaplar) gönderilmiştir.

İnsan nefsine, itaat etme veya isyan etme yeteneği verilmiş ve bunlardan hangisini seçeceği kendi iradesine bırakılmıştır. İnsan fücur (günaha gitme) yollarına girmez, takva elbisesini yırtıp atmazsa nefsini ‘tezkiye’ etmiş olur.

İnsanları mutlak anlamda yalnızca Allah tezkiye edebilir. Çünkü mutlak yaratıcı ve meydana getirici O’dur. Nefsin hangi yolla ve nasıl tezkiye edileceğini ancak O bilir. Fücurdan, günahtan, isyandan sakınabilmenin, doğru yola (hidayete) girebilmenin yöntemini o bildirir.

Rabbimizin bildirdiği ‘tezkiye’ yollarına uymayıp da kendini temize çıkaranlar, bir anlamda kendilerini üstün görenler (kitap ehli olanlar ) yanılıyorlar.

“Nefislerini ‘tezkiye’ edenleri görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini tezkiye eder (arındırır). Onlar bir hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.” (4/Nisa, 49)

Allah’ın insanları tezkiye etmesine aracı olanlar şerefli elçilerdir. Onlar, Rabbimizin bildirdiği emir ve hikmetlerle insanların nefislerini her türlü İslâm dışı şeylerden temizlerler.

“Öyle ki içinizden kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi tezkiye edecek, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir peygamber gönderdik.” (2/Bakara, 151, ayrıca bak. 2/Bakara, 129. 3/Âli İmran, 164. 62/Cuma, 2)

Allah (cc), gönderdiği Kitab’ı göz ardı edenleri ve onu az bir para karşılığı satanları Ahirette tezkiye etmeyecek, onları temize çıkarmayacak. (2/Bakara, 174) Allah’a verdiği sözden dönenlerin durumu da bundan farklı değildir. (3/Ali İmran, 77)

İnsanlardan kim nefsini ‘tezkiye’ ederse, bu kendi lehinedir, bunun kazancı kendisinindir. (35/Fatır, 18)

Nefislerini tezkiye edip arınanlar için öldükten sonra şüphesiz Adn cennetleri vardır. Onlar orada temelli kalacaklardır. (20/Tâhâ, 76)

“Kim tezkiye yaparsa (arınırsa) o elbette kurtulmuştur.” (87/Âla, 14)

Görüldüğü gibi ‘tezkiye’ Kur’an’ın bir emri ve bir ibadet eylemidir. Bu anlamda ‘tezkiye’ takvaya ulaşmak için bir çaba, insanı Allah’tan uzaklaştıracak her şeyden kaçma, nefsi fücur sayılan şeylerden alıkoymaya gayret göstermektir.

Kelime anlamından hareketle, temizlenmek, arı olmak, pak olmak, aydınlanmak, nemâlanmak ve hayır yönünden çoğalmak demek olan tezkiye, bir diğer deyişle İslâm’ın bir başka adıdır.

Nefsin tezkiyesi, mü’minin hayatında başlı başına bir faliyettir. Bunun nasıl olacağı Kur’an’da anlatılmaktadır. Peygamberlerimiz (sav) de bunu yaşayarak bize öğretmiştir.

 

c-Nefis Tezkiyesinin Anlamı

Nefis tezkiyesi başlıca üç anlamda kullanılmaktadır:

1-Onu kirletecek her türlü küfür, cahalet, yanlış inançlar, kötü duygular ve kötü huylardan temizlenmek,

2-Bu gibi kötü şeylerden temizlendikten sonra ona; iman, irfan, güzel ahlâk, iyilik duygusu, takva gibi güzel şeyleri aşılayıp, çevresine hayır ve bereket yayacak duruma getirmektir.

Bu iki anlamda nefis tezkiyesi Allah’ın insan üzerinde bir hakkı olmakla beraber insanın faydasınadır. Bu tezkiye işi, yapması yönüyle kişiye, sebep olması yönüyle irşad ve terbiye ediciye (rasûle), yaratma yönüyle de Allah’a nisbet edilir.

3-Nefsin temiz olduğuna, gerekli feyzi alıp gelişmiş olduğuna hükmetmek ve onu hep temize çıkarmak. (Nitekim şahitlik yapanı tezkiye etmek bu anlamdadır.) Ancak bu şekilde nefsi temize çıkarmak yanlıştır. Yaptığı amelin sonucunu bilmeden, kaderin sırlarına ulaşmadan nefsi temize çıkarmak bir böbürlenme ve gurura kapılmadır.

Kur’an şöyle buyuruyor:

“Nefsinizi tezkiye etmeyin (temize çıkarmayın). Allah takva sahibini (günahlardan korunanı) daha iyi bilir.” (53/Necm, 32)

Takva sahibi olmadan, Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeden ‘kalbim temiz’ diyenlerin yanlış yaptıkları açıkça görülmektedir.

Nefsi temizlemenin en kestirme yolu, takva sahibi olmaktır. Takvanın kapsamı, bunun en geçerli yol olduğunu gösterir. Zaten insanın nefsine fücuru ve takvayı öğreten Rabbimizdir. Nefsi temizleyip kurtuluşa ermek, şüphesiz fücuru terkedip takvaya sarılmakla mümkün olabilir.

Peygamberimiz (sav) şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Benim nefsime takvasını ver ve onu temizle. Sen onu temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen onun velisi ve mevlâsısın.” (Müslim, Zikir ve Dua/18, Hadis no: 2722, 4/2088. Nesaî, İstiaze/13. A. b. Hanbel, 4/371, 6/209. nak. Elmalılı, 9/245)

Takva sahibi mü’minler, nefislerini şirkle, isyanla, kötü ahlâk ve kötü düşüncelerle, Rabbe karşı cahillikle, yüz kızartıcı hatalarla kirletmezler. İslâmın açık ölçülerine uyanlar, Allah’ın koyduğu sınırlara dikkat edenler, helâli bilip haramdan uzaklaşanlar; şüphesiz temiz bir kalbe sahip olurlar. Bu, nefis tezkiyesidir. Mü’minler, Dininin kötü dediği ve haram saydığı şeyleri yanılma veya hata etme sonucu yaparlarsa; bütün bunlara tevbe ederler, pişman olurlar, itaat ve dua ile nefislerini arındırırlar.

Nefis tezkiyesi için özel törenlere, uzun uzun şartlara, yedek yardımcılara ihtiyaç yoktur. İslâmın her şeyi ve onu hakkıyla yaşamanın yolları bellidir. İnsanın kendi kafasından yeni, bağlayıcı ve hatta işi zorlaştırıcı kurallar koyması gereksizdir. Tarih boyunca tarikat geleneğinde ‘nefis tezkiyesi’ en önemli bir hedeftir. Pek çok tarikat anlayışı bu iddia çevresinde şekillenmiştir. Bu her müslümanın yerine getirmesi gereken bir ibadet olmasına rağmen, sanki belli akımların önem verdiği, ya da yapabildiği bir uğraşı haline gelmiştir.

Nefis tezkiyesi gayretlerinde Kur’an’ın ve sünnetin terbiyesi, irşadları, öğütleri yanında, bir kitabın, bir ilim adamının, güzel ahlâklı bir kimsenin, bir cemaat eğitiminin, ibret verici olayların ve örneklerin, tefekkür ve zikrin faydaları inkâr edilemez. Ancak bilinmeli ki ‘tezkiye’ başlı başına bir ibadettir ve her müslüman Kur’an’ın irşadıyla bunu yapmakla yükümlüdür.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 739-741