Vebâl bir anlamda ağır günahtır. Kişi yaptığı bir işin sonunda, işlediği bir fiilin neticesinde ağır, çekilmez bir karşılık görür. Kişiyi bu ağır karşılığa götüren şeye vebâl denilmektedir.

Türkçe’de de yaklaşık olarak aynı anlamda kullanılmaktadır.

Maide Suresi 95. âyetinde hacc görevi yapanlara avlanmak yasaklanıyor. İhramlı iken avlanan müslüman, öldürdüğü hayvanın dengi bir hayvanı kurban kesmeli veya fakirleri doyurmalı, ya da belirli bir oruç tutmalı. Âyetin sonu şöyle tamamlanıyor:

“…Ta ki böylece (ihramlı iken avlanan) yaptığı işin vebâlini tadsın.”

Demek ki ihramlı iken avlanma yasağını ihlâl eden kimse, yaptığı bu hatanın vebâlini yüklenmekte, karşılık olarak da üç cezadan birisini yerine getirmekle sorumlu tutulmaktadır.

Görüldüğü gibi bu cezalar tümüyle dünyalık cezalardır ve hafiftir.

“Bundan önce küfre sapmış olanların haberi size gelmedi mi? İşte onlar, işlerinin vebâlini (sonucunu) taddılar. Onlar için acıklı bir azap vardır.” (64/Teğabûn, 5)

İnkârcılar, kendilerine gelen peygamberi dinlememenin, Allah’a karşı kibirlenmenin ve meydan okumanın karşılığını, yaptıkları işin sonucunu dünyalık cezalar ile aldılar. Ahirette ise onları Cehennem azabı beklemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, geçmiş kavimler içerisinde peygamberlerini dinlemeyen, azıp bozgunculuk yapan kimselerin başlarına neler geldiğini, hangi cezaları hak ettiklerini anlatmaktadır.

“Ülkelerden niceleri vardır ki, Rabblerinin ve O’nun Peygamberlerinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece biz de onları çetin bir azapla azaplandırmışız.

Artık o (ülkelerin halkı), yaptığı kötülüğün vebâlini taddı ve işinin sonucu da hüsran oldu.

Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri, Allah’tan korkup-sakının. Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (uyarıp-hatırlatan ve öğüt veren Kur’an) indirmiştir.” (65/Talak, 8-10)

Bu âyetlerde inkârcıların, kendi yaptıkları sebebiyle azaba uğratıldıklarını, yani kendi yaptıklarının vebâlini çektiklerini, ahirette ise ayrıca hazırlanmış bir azabın onları beklediğini görmekteyiz.

Haşr Sûresi 15. âyette de aynı gerçeği bir kez daha görüyoruz.

Yeryüzünde azıp-yoldan çıkan, sonra da gelen elçilere (enbiyaya) kafa tutup meydan okuyan, Allah’ın âyetleri karşısında kibirlenen kimseler, ilâhî adaletin gereği olarak kendi işlerinin vebâlini, bir anlamda sonucunu görürler.

Bir işteki sorumluluk, kişiye o işle ilgili olarak gelebilecek kötü sonuç, o kişinin vebâlidir. Eğer kişi, sorumluluğunu yerine getirirse o kötü sonuçtan çekinmez ve istenmeyen kötü karşılıktan da kurtulur.

Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“…Bir kimse senin kusurunu öğrendiği zaman dedikodu yaparak seni kötülerse, sen onda bulunan herhangi bir kusurundan dolayı onu kötüleme. Böylece bu işin vebâli onun üzerine kalır.” (Ebu Davud, Libas/ Hadis no: 4084, 4/56)

İnsanların işlediği bütün amellerin karşılığı verilecektir. Salih amel işleyenler sevabını, kötü işler yapanlar, günah işleyenler de onun karşılığını vebâl olarak alacaklardır. Kişinin yaptıklarına karşılık aldığı dünyalık cezalara vebâl de denilebilir. Görünen o ki kişi kendi yaptıklarının vebâlini kendisi çeker. Kimse kimsenin vebalini yüklenmez.

Kur’an’da bu konuda ilginç bir örnek bulunmaktadır:

“Küfre sapanlar, iman etmekte olanlara dedi ki: ‘Siz bizim yolumuzu izleyin, sizin hatalarınızı biz yüklenelim.’ Oysa kendileri, onların hatalarından hiç bir şeyi yüklenecek değiller. Gerçekten onlar, elbette yalancıdırlar.” (29/Ankebût, 12)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 761-762