“O, karanın ve denizin karanlıklarında (zulmetlerinde) yolunuzu bulmanız için size yıldızları var edendir…” (6/En’am, 97)

Aynı kökten gelen ‘zulüm’, sözlük anlamı olarak, bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır. Kur’an bu kavramı küfür, şirk, kötülük, baskı, işkence ve haksızlık anlamlarında kullanmaktadır. Bütün bu anlamların, hem bir şeye ait olan hakkı başkasına verme, o hakkı başka bir yere koyma, hem de karanlık gibi kötü olma durumunu içerisine aldığı görülmektedir.

‘Zulüm’, aynı zamanda hakka tecavüzdür. Halk dilinde zulüm genellikle tecavüz, haksızlık, işkence ve baskı anlamlarına gelir. Bu anlamlar doğru olmakla beraber yetersizdir. Söz gelimi, küçük veya büyük günah işlemek bir zulümdür, şirk koşmak bir zulümdür, insanların mallarını haksız yere yemek zulümdür, bir hakkı sahibine vermemek de zulümdür.

‘Zalim’, zulmeden, zulüm işleyen kimse demektir.

‘Zalim’, zulmün taşıdığı bütün olumsuz anlamların bizzat yapıcısı, meydana getiricisidir. ‘Zulüm’, esas itibariyle çok olumsuz bir eylemdir ve ‘zalim’ de bu olumsuz eylemin öznesidir.

Günlük dilde ‘zalim’, merhametsiz, haksızlık yapan, gaddar ruhlu, işkence eden, baskı yapan kimsedir. Zalim, hak sahiplerine hakkını vermediği gibi, baskı ve şiddetle başkalarının hakkına tecavüz eder, onlara kötülükte bulunur.

 

b-Kur’an’da Zalim Kavramı

Kur’an, ‘zulüm’ ve ‘zalim’ kavramlarını çok sık kullanmaktadır. Zalim kelimesi öncelikli olarak, inkârcıların önemli bir sıfatıdır. Aslında küfür ve şirk en büyük zulümdür. Bu anlamda müşrikler zalimlerin ta kendileridir. Çünkü Allah’a ait olan ilâhlık hakkını yerine getirmiyorlar, bu hakkı inkâr etmek veya birden fazla ilâh bulmak suretiyle başkalarına veriyorlar. Onların içinde bulundukları küfür ve şirk hali karanlıktan başka bir şey değildir. Zulüm zihniyeti taşıyanlar hem kendileri için hem de başkaları için karanlık taşırlar, karanlık üretirler, karanlık işler çevirirler. Çevrelerinde hep karanlık vardır. Yaptıkları işlerin aydınlık bir yönü yoktur.

‘Zulüm’, Kur’an’da üç anlamda kullanılmaktadır. Bu üç anlamın geniş açıklamasını ‘zulüm’ maddesinde yapacağız. Ancak burada da ‘zalim’ kavramını bu üç kategoriye göre incelemek durumundayız.

c-Zulüm Mantığı

Zulüm, yaratılış düzenindeki bozukluğun sebebidir. Öyleyse bu anlamda en büyük zalim kötü insandır. Yaratılış düzenini, tabiatı ve toplum bünyesindeki dengeyi hep bu kötü insan tipi bozmaktadır.

Göklerin ve yerin Nûr’u olan Allah (cc) (24/Nur, 34), nûr saçan bir kandil (çerağ) olan Peygamberi aracılığıyla (33/Ahzab, 46), yine Nûr olan, baştan başa aydınlık olup insanları aydınlığa çağıran bir ilâhi kitap gönderdi. (5/Maide, 15) Bu ilâhî kitap ve Allah’ın nûr olan elçisi bütün insanları Nûr’a, yani aydınlığa, her şeyin en güzeline, doğrusuna, Hakka ve adalete, karanlık gibi olmayan iyiliklere davet ediyor. Allah böylece insanları karanlıklardan (zulumât’tan) Nûr’a (aydınlığa) çıkarmak istemektedir. (2/Bakara, 267)

Bütün bunlara rağmen bu Nûr’u görmek istemeyenler, bu Nûr’un getirdiği düzeni beğenmeyenler, iradelerini ve isteklerini bu Nûr’a bağlamayanlar, kendi hevalarına (aşırı istek ve arzularına) uyarak, kendileri karanlıkta kaldıkları gibi, çevrelerini de karartırlar. İnsanın benliğinde ve yeryüzünde dengeyi kurmak için gönderilmiş olan ilâhî ilkeleri, yaşama düzenini reddederler. Haddi aşarlar, yoldan çıkarlar, ölçüsüz hareket ederler, bozgunculuk yaparlar ve olması gereken dengeyi bozar, kaosa, haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe yol açarlar.

İşin garibi bu gibi insanlar, kendileri –Kur’an’ın deyişi ile- karanlıkta (zulumât’ta) oldukları, üzerinde bulundukları yol ve anlayış zulüm olduğu halde, onlar bu kötü durumlarını görmezler, Allah’ın Dinine karanlık, insanları Allah’ın Dinine davet edenleri de karanlık davetçisi diye suçlarlar. Kimileri de ya kör inadı sebebiyle, ya da aşırı cahil olması yüzünden, Allah’ın insanlar için seçtiği aziz İslâm’ı ortaçağ karanlığı gibi zannederler. Halbuki Allah (cc) kendi doğru yoluna, İslâma aydınlık (Nûr), diğer yollara karanlık demektedir.

Böyle insanların yaptıkları zulüm, kendileri de zalimdirler.

 

d-Zalim Tipler

Üç çeşit zalim tipi vardır:

Birincisi;

Allah’a karşı isyan eden kâfir veya Allah’a ortak koşan müşriktir. Allah’ın âyetleri kendisine hatırlatıldığı zaman kibirlenerek yüz çeviren inkârcılar zalimdirler. (18/Kehf, 57) Allah’ın âyetlerine yalan veya uydurma diyenler de aynı durumdadırlar. (62/Cuma, 5. 39/Zümer, 32) Allah (cc) hakkında kafasına göre yalan uyduran ile, ‘ben vahy aldım, Allah’ın gösterdiğini aynen gösteririm’ diyen iftiracı da zalimdir. (6/En’am, 93)

Allah (cc)’ın yolunu tıkamak isteyenler ile, mescidleri tahrib eden veya oralarda Allah’a ibadet edilmesini engelleyenler de zalimdirler. (2/Bakara, 114)

Şirk şüphesiz en büyük zulümdür. (31/Lokman, 13) Şirk koşan müşrikler de zalimlerin ta kendileridir.

Allah(cc), Musa (as) Tûr dağında iken ‘buzağıyı’ ilâh edinip tapınanlara da zalim demektedir. Çünkü onlar, insan eliyle yapılmış bir heykeli ilâh haline getirmişlerdir. (2/Bakara, 92-93. 7/A’raf, 148)

Kim Allah’a ortak koşup müşrik olursa, Allah (cc) ona Cenneti yasak edecek ve bu gibi zalimlerin yardımcıları olmayacaktır. (6/Maide, 72)

İkincisi;

Toplum ve kişi haklarına tecavüz edenlerdir. Bu kamu haklarına saldırı ve kişinin, -ister doğuştan ister sonradan elde ettiği- hakları gasbetme, kişiye veya kamuya her türlü işkence, baskı ve hak ihlâli şeklinde ortaya çıkar. Hak ve adaleti dağıtma makamında olanlar, adaletten ayrılırlarsa; zalim olurlar.

Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları zulümleri de bu kategoride değerlendirmek mümkündür. Halkına zulmeden, onların haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah’ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zalimdirler. (5/Maide, 45) Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Zulüm zulümdür.

Kur’an, servet ve nimet sebebiyle şımaran, kendini büyük gören sonra da insanlara hükmetmek isteyenlere ‘teref’ demektedir. Bu gibiler servetin sağladığı güçle insanlara tahakküm etmeye yeltenirler, onların haklarını ellerinden alırlar ve onları ‘müstez‘af’ haline getirirler. Otorite gücüyle, malıyla veya başka bir şeyle kibirlenen ve kendilerini yüce görenlerin diğer adı ‘müstekbir’ dir. Onlar bu kibirleriyle şımarırlar, üstünlüklerini göstermek için despotluk yapmaya ve insanların haklarına tecavüz ederek onları kendi çıkarları için kullanmak isterler. (Bakınız: Müstekbir) Bunların yaptıkları zulüm açısından kişi ve kurum olması arasında fark yoktur.

Tuğyan edenler de azgınlığa düşerler. Kimileri de insanlar üzerinde rabblik taslamaya kalkarlar ve böylece onlara hükmetmek, onlara kendi düzenlerini benimsetmek isterler. Şüphesiz onlar zalimlerin ta kendileridir. (53/Necm, 52)

Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz edenler, onların haklarını vermeyenler, hakların kullanımını rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engelleyenler zalimdirler. Yine halkını iyi yönetmeyip onlara haksızlık ve adaletsizlik yapanlar ile, mahkeme ve hukuk işlerinde adaletten ayrılanlar da zalimdirler. Bu zalimler, müslümanlardan da olabilir, inkarcılardan da.

Üçüncüsü;

Kendi kendine zulmeden zalimler.

Bu, kişinin Allah’a karşı hata işleyerek içine düştüğü günahkârlık, ya da bedenin veya ruhun hakkını vermeyerek, kendi bünyesindeki dengeyi bozmaktır.

Hz. Âdem (as), Cennette yasak meyveyi yedikten sonra yaptığı hatası için ‘kendi nefsime zulmettim’ demiştir. (7/A’raf, 23. 28/Kasas, 16)

İnkârından veya günahından dolayı azabı hakk edenler, kendi kendilerine zulmedenlerdir. Allah (cc) onlar hakkında, ‘Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler.’ demektedir. (11/Hûd, 101. 43/Zühruf, 76. 3/Âli İmran, 117. 16/Nahl, 33)

Kur’an, muttakilerin özelliklerini sayarken, çirkin bir hayasızlık işledikten ve nefislerine zulmettikten sonra Allah’ı hatırlayanlar, tevbe edenler diye söylemektedir. Bu anlamda günah işlemek nefse karşı yapılmış bir zulümdür. (3/Âli İmran, 133-135)

Allah (cc), Kitabı kullarından seçtiği kimselere miras kılmıştır. Onlardan kimileri nefislerine zulmederler, kimileri orta bir yol izlerler, kimileri de hayırda yarışırlar. (35/Fatır, 32) Kitaba inandığı ve onu hayat kaynağı bildiği halde, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar kendi nefislerine karşı zalim olurlar.

Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmünün dışında iş yaparsa o zalimdir. (2/Bakara, 229)

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur:

Kâfirler Allah’ın koyduğu ölçüleri, sınırları hiç tanımazlar, inanmazlar ve o ölçüleri kaale bile almazlar. Zaten kim Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri tanımazsa inkârcı olur. Bütün inkârcılar da zalimdirler. Mü’minler ise, Allah’ın koyduğu ölçüleri kabul etmekle beraber, nefislerine karşı zulmederek o ölçüleri uygulamakta hata yaparlar, yani günaha düşerler. Böyle yapanlar da ‘fâsık’ olurlar.

 

d-Zalime Karşı Tavır

Kur’an zalimlere karşı mücadele etmeyi, yeri gelince de savaşmayı meşru görüyor. Hatta yeryüzündeki savaşların, fitnelerin, karışıklıkların asıl sebebi zalimlerin zulümleridir. Onlara karşı insan onuru taşıyan herkesin mücadele etmesi gerekir. (4/Nisa, 75) Zulme rıza göstermek, zalimlerin yaptıklarına ses çıkarmamak da zulümdür. Kur’an, zalimlerin yanlarında oturmayı bile hoş görmüyor. (6/En’am, 68) Ya onları benimseyerek, onlara yaltakçılık yaparak, bir menfaat umarak, ya da yaptıklarını onaylarcasına onlarla birlikte olanlara, onları çeşitli yollarla destekleyenlere ne demeli?

İslâma göre zalimin tanımı gayet açıktır: Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen, o hükümleri uygulayarak adaleti sağlamayı bırakan, onları korkusuzca inkâr eden, onlara düşmanlık yapan, o ilâhî ölçülerin hayata hakim olmaması için her türlü çabayı gösteren; bu inkârcı kafa yapısına sahip olduktan sonra insanlara zulmeden, onların haklarını elinden alan, ya da onların haklarına ulaşmalarına engel olan herkes zalimdir. Bu zalimler Allah yolunun düşmanları oldukları gibi, insan haklarının da düşmanıdırlar. Çünkü onlara göre kendi çıkarları ve keyifleri her türlü hakkın üzerindedir.

 

e-Zalimler Kimlerdir

Bu zalimlerin hiç bir velileri (yardımcıları) ve şefaatçıları yoktur. (2/Bakara, 270. 5/Maide, 72. 40/Ğafir, 18)

Zalimler zulümlerine devam ettikleri ve kötü huylarından vaz geçmedikleri için Allah(cc) onlara hidayet vermez. (2/Bakara, 258. 3/Âli İmran, 86. 5/Maide, 51, 6/En’am, 144. 28/Kasas, 50. 46/Ahkaf, 10)

Allah (cc), zalimleri kesinlikle sevmez. (3/Âli İmran, 57. 42/Şûra, 4)

Allah (cc), zalimleri sevmediği gibi onları lânetlemektedir. (7/A’raf, 44. 11/Hûd, 18)

Onların sonları gerçekten çok kötü olacaktır. (3/Âli İmran, 151. 5/Maide, 72. 42/Şûra, 21, 45)

Zalimler için bir kurtuluş da mümkün değildir. (6/En’am, 135. 12/Yusuf, 23)

Mü’minler zalimlere sevgi besleyemezler, onları veli bilemezler, onlara hiç bir konuda yardımcı olamazlar. Müslümanların düşmanlığı da ancak zalimleredir. (2/Bakara, 193)

Kur’an, bir takım zalim kişi tipleri çizmektedir ki, onların bir kısmını kısaca söylemekte fayda vardır.

Yukarıda geçtiği gibi müşrikler ve kâfirler, zalimdirler. Zaten Kur’anî anlamda zulüm bu iki tipin en önemli özelliğidir. Onlar, bir şeyi ait olduğu yerden alır başka yere koyarlar. Onlardan bir kısmı, azarak, haddini aşarak insanlara zulmeder, haklarını ellerinden alır. Onlar, Allah’ın ölçülerini dinlemez, kendi hevalarına, kendi görüşlerine uyarlar. Onlar, karanlığın ve adaletsizliğin reklâmcılarıdır.

Allah’a, çocuk isnat ederek, ortağı, eşi, yardımcıları var diyerek iftira edenler. (3/Âli Imran, 94. 6/En’am, 21, 93, 144. 29/Ankebût, 68. 61/Saff, 7)

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler (5/Maide, 45),

Peygambere uymayan ve itaat etmeyenler (17/İsra, 47),

İlimsiz mürşidlik taslayıp insanları saptıranlar (6/En’am, 144),

Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı halde sırtını dönüp gidenler veya âyetleri reddedenler (18/Kehf, 57),

Yetim hakkı yiyenler (4/Nisa, 10),

Allah’a ait bir şahitlikten kaçanlar (2/Bakara, 140 ),

Aralarında hükmedilmek üzere Allah ve Rasûlüne çağrıldıkları halde yüz çevirenler (24/Nur, 50),

Allah’ın âyetleriyle mücadele edenler (29/Ankebût, 49),

Tevbe etmeyenler (49/Hucurât, 11),

Müslümanları yurtlarından haksız yere çıkaranları dost bilenler (60/Mümtehine, 9),

Yahudi ve hırıstiyanları Allah’ın yasağına rağmen veli edinenler (5/Maide, 51),

Allah’ın âyetleriyle alay edenler (6/En’am, 68),

Kâfirlikte direnen anne-babayı ısrarlı bir şekilde veli edinenler (9/Tevbe, 23); zalimlerdir.

Kur’an, mü’minlere zalimler hakkında net bir tavrı emrediyor. Zalimler, insan, toplum, yönetim, hüküm hayatında ve evrende dengeyi bozarlar. Haksızlık ve adaletsizliğe sebep olurlar. Onlar, Allah’ın sevmediği kimselerdir. İslâm, zalimlerin doğru yolu bulmalarının metodunu çizdiği gibi, onlarla nasıl mücadele edileceğini de göstermiştir. Ancak İslâm, onlara meyletmeyi, onları veli edinmeyi kesinlikle yasaklamaktadır:

“Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka veliniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” (11/Hûd, 113)

Peygamberimiz (sav) çesitli hadis-i şeriflerde zulmü kınamış, müslümanları bu habis fiilden sakındırmış, zulmün ahirette karanlıklar olacağını açıklamıştır. (Müslim, Birr/15, Hadis no; 2578, 4/1996)

Peygamberimiz (sav), Allahü Teâla’nın şöyle buyurduğunu söylüyor:

“Ey kullarım! Ben, zulmü kendi nefsime haram kıldım. Onu sizlerin arasında da haram kıldım. Öyleyse (sakın) birbirinize zulmetmeyin.” (Müslim, Birr/15, Hadis no: 2577, 4/1994)

Peygamberimize, ‘hangi cihadın daha faziletli olduğu soruldu’. Buyurdu ki: “Zalim bir sultanın (yöneticinin) yanında hakk kelimesini konuşmaktır.” (İbni Mace, Fiten/20, Hadis no: 4012, 2/1330) (Ayrıca bak: Zulüm)

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 780-785