‘Zulüm’, kavram olarak, karanlık, hakkı yerine koymama, baskı, şiddet, hak yeme, eziyet ve işkence demektir.

Zulm’ün halk arasındaki en yaygın manası, haksızlık, baskı, işkence ve gaddarlıktır. Zulüm, bu anlamları kapsamakla beraber, Kur’an’da ve İslâm literatüründe daha geniş anlamlara gelmektedir.

Aslında zulüm sözlükte, bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır. Yukarıda geçen anlamların hepsinde de bu tanımın işaretlerini görmek mümkündür.

 

a-Kur’an’da Zulmün Manaları

Zulm’ün Kur’an’da üç anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz.

 

a1-Karanlık anlamında, nûr’un (ışığın) karşıtı olarak

“Hamd, gökleri ve yerleri yaratan, zulumâtı (karanlıkları) ve nûr’u (ışığı) var kılan Allah’a aittir.” (6/En’am, 1).

“ … Sizi annelerinizin karnında, üç zulumât (karanlıklar) içinde bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır…” (39/Zümer, 6. ayrıca bak. 6/En’am, 59, 63. 2/Bakara, 19. 13/Ra’d, 16. 24/Nûr, 40. v.d.)

 

a2- Küfür, şirk, isyan ve fısk anlamında

“Bizim âyetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içerisinde sağırdırlar, dilsizdirler…” (6/En’am, 39)

“Elif. Lâm. Râ. Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları zulumât’tan (karanlıklardan) Nûr’a (İslâmın aydınlığına), O güçlü ve hamde layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (14/İbrahim, 1-2)

“Hani Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki; ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Hiç şüphesiz ki şirk, gerçekten büyük bir zulüm’dür.” (31/Lokman, 13, ayrıca: 2/Bakara, 59, 165. 3/Âli İmran, 117, 135. 4/Nisa, 168. 7/A’raf, 103, 162, 165. 11/Hûd, 67, 94. 51/Zariyat, 59. vb)

 

a3- İnsanlara karşı yapılan haksızlıklar ve baskılar anlamında

Haksız yere adam öldürmek (5/Maide, 27-29), hırsızlık yapmak (12/Yusuf, 75), Allah’ın koyduğu sınırları aşmak, böylece insanların hakkına tecavüz etmek (65/Talak, 1), başkasının malını almak (38/Sad, 24), ilâhlık taslamak veya halkına baskı ve işkence etmek, (7/Ar’af, 103), başkasının hakkını faiz yoluyla elinden almak (2/Bakara, 279), mü’minlere baskı ve şiddet uygulamak, onları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak (22/Hacc, 39), müstez’af kimselerin hakkını yeyip onlara baskı uygulamak (4/Nisa, 75) bu gibi zulüm örnekleridir.

Kur’an, ısrarlı bir şekilde ve sık sık Allah’ın kullarına zulmetmediğini, asla zulmetmeyeceğini, kullarına hiç bir şekilde haksızlık yapmayacağını haber veriyor. İnsanların dünyada karşılaştıkları geniş çaplı cezalar, sıkıntılar, zorluklar ve huzursuzluklar kendi yaptıkları yüzündendir.

Ahirette hesaptan sonra alınacak sonuç, kavuşulacak ceza da yine insanların kendi hak ettikleridir, amellerinin karşılığıdır. Allah (cc) kimseye zulmetmez, fakat insanların bir kısmı kendi kendilerine zulmederler. (2/Bakara, 57. 7/A’raf, 160. 9/Tevbe, 70. 29/Ankebût, 40. 3/Âli İmran, 25, 161. 6/En’am, 160. 45/Casiye, 22. v.d.)

 

b-Kavram Olarak Zulüm

 ‘Nûr’ maddesinde geçtiği gibi, Allah (cc) mutlak olan tek varlıktır. Varlığın ve ışığın kaynağıdır. Nûr bir anlamda varlığı, zulmet (karanlık) ise yokluğu temsil ederler. Nûr (ışık) görmeyi sağlar, yolları aydınlatır, eşyanın nasıl olduğunu anlamamızı temin eder. Karanlık ise bunun karşıtıdır. Karanlık (zulmet) hem yokluktur, hem korkudur. Zulmet insanların yollarını şaşırmalarına sebep olur, karanlıkta onlar ne yapacaklarını bilemezler, karanlık içinde sağa sola yalpa yapıp dururlar.

Allah (cc) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din’e, ‘Nûr’ (9/Tevbe, 32), bu Din’in kitabı olan Kur’an’a da yine ‘Nûr’ demektedir. (5/Maide, 44-46) Böylece ‘nûr’, İslâmın sembolü, ‘zulmet’ ise İslâmın dışındaki inançların sembolüdür. Bu bakımdan Kur’an, Tevhid Dinini anlatmak üzere ‘nûr’ kelimesini devamlı tekil, batıl dinleri anlatırken de sürekli olarak ‘zulmet’ kelimesini ‘zulumât-karanlıklar’ şeklinde çoğul olarak kullanmaktadır. (Bakınız: Nûr).

‘Zulüm’, yapısı gereği ‘karanlıkları’ ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır, aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir.

Allah (cc) mutlak ‘Nûr’ olduğu için, O’ndan insanlara gelen vahy veya ilâhî kitaplar da nûr’durlar. Vahyin ortaya koyduğu din de nûr’dan başka bir şey değildir. Çünkü bu Din, insanların yolunu aydınlatıyor, nasıl hareket etmeleri gerektiğinin yolunu gösteriyor, hakların nasıl yerine konulacağını bildiriyor, haksızlıkların ve zulümlerin nasıl önleneceğini haber veriyor.

İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet’tir. Bu dinleri icat edenler ve bu batıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için, bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler.

Allah’ın Dininin ışıklarıyla yola çıkanlar ve bu nûr’u bir iman ve kimlik olarak kuşananlar, yokluktan ve hayal karanlıklarından gerçeğin aydınlıklarına çıkarlar.

Allah (cc), kendisini ‘veli-dost’ seçen mü’minleri işte bu zulumâttan (karanlıklardan) nûr’a (gerçek aydınlığa) çıkarır. İnkarcıların dostu (velisi) olan tağut ise onları nûr’dan, zulumâta alıp götürür. (2/Bakara, 257, ayrıca bak. 5/Maide, 16. 14/İbrahim, 5).

Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar zulumât içerisinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. (6/En’am, 39).

Zulumât ile nûr arasındaki fark çok açıktır ve nettir. Allah’tan gelen Hakk ile, insanların ona karşılık uydurdukları hayaller bir olmaz.

“Körle gören, yahut karanlıklar (zulumât) ile aydınlık (nur) bir olur mu?” (13/Ra’d, 16. 35/Fatır, 20).

Dilleriyle ‘inandık’ dedikleri halde, kalpleriyle inanmayan, Allah’ı ve mü’minleri kandırmak isteyen hasta ruhlu münafıkların hali, ateş yakmak isteyen ama karanlıkta kalan kimsenin durumu gibidir. Karanlıktan aydınlığa çıkmak isterler, ancak ateşleri sönüverince karanlıkta kalırlar. Sonra da o karanlıkta yollarını şaşırırlar, ne yapacaklarını bilemezler, sağa sola çarpar dururlar. (2/Bakara, 17-18).

İnsanlara Kitab’ın (Kur’an’ın) gönderilme sebebi, onları zulumâttan nûr’a çıkarmak içindir. (14/İbrahim, 12. 57/Hadid, 9) Allah (cc) mü’minleri zulumâttan nûr’a çıkarmak için onlara rahmet etmekte, melekler onlar için dua etmektedirler. (33/Ahzab, 43)

Peygamberimizin elçi olarak gönderilme sebebi de budur:

“Iman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nûr’a çıkarması için Allah’ın apaçık âyetlerini size okuyan bir peygamber de gönderdik…” (65/Talak, 11)

‘Zulüm’, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefse uyup da azmayı seçmedir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.

Zulüm, hakkı yerli yerine koymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Bu anlamda zulmün karşıtı adalettir. Adalet ise, her şeyi yerli yerine koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak demektir. (Bakınız: Adalet).

Zulüm, varlık düzeninde bozulmaya yol açan faaliyettir. Bu bozulmayı da insan yapmaktadır. Toplum ve kâinât dengesini insan eliyle meydana getirilen zulüm bozmaktadır. Allah’ın emanetini yüklenen insan, bunun gereğini yerine getirmediği için zalim ve cahildir. (33/Ahzab, 72) Halbuki o emanet, dengeleri kuran, insana doğru yolu gösteren, insanın uyması gereken ilâhî kurallardır. İnsan, o emaneti yerine getirmediği için, önünü aydınlatan nûr’u ve emin (güvenilir) olma özelliğini kaybeder. Böylece karanlığa yol açtığı ve hakkı yerine getirmediği için zalim, emanetin gereğini ve kıymetini bilmediği için de cahil olur.

 

c-Zulmün Çeşitleri

Zulümden bahseden âyetlere baktığımız zaman üç türlü zulümden söz etmek mümkündür:

 

c1-İnsanın Allah’a Karşı İşlediği Zulüm

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfretmeleridir (inkârcı olmalarıdır). Nitekim Kur’an’ın bir çok âyetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an bir çok yerde kâfirlere ve müşriklere zalimler demektedir.

“İman edip te imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.” (6/En’am, 82).

Bu âyet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamberimize dediler ki:

“-Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?” Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“-İş böyle değildir. Siz Lokman (as)’ın oğluna, ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür’ (31/Lokman, 13) sözünü işitmediniz mi?” (Buhari, Müslim, nak. M. İbni Kesir/3/65).

Allah’ı inkâr ederek ilâhlık davasına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilâhlık hakkına tecavüz etmektedirler. (21/Enbiya, 29) Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır. (7/A’raf, 103).

Peygamberlerini dinlemeyen, onların getirdiği âyetleri yalan sayanların bu hareketi bir zulümdür. (11/Hud, 37). Bu gibi inkârcı zalimler hak ettikleri cezaya daha dünyada iken kavuşurlar. (11/Hud, 67, 94. 17/İsra, 59). Kendi hevalarına uyup da Allah’ın vahyine itaat etmeyenler de zulüm içerisindediler (30/Rum, 29). Allah’ı bırakıp başka putlara (ilâhlara) ibadet edenler de zulmetmiş olurlar. (37/Saffât, 22) Allah’a iftira etmek, O’nun adına din uydurmak da zulümdür. (3/Âli imran, 94).

Örneklerde görüldüğü gibi zulüm; küfrün ve şirkin diğer adıdır. İnkârcıların ve müşriklerin yaptıkları yanlışlık, ‘zulüm’, kendileri de ‘zalim’ diye niteleniyor. Onların yaptığı karanlığa davetiyedir. Onlar bir taraftan Allah’ın zulmet (karanlık) dediği çıkmazları tercih ederken, bir taraftan da Rablik ve ilâhlık hakkını başka varlıklara vermektedirler.

 

c2-İnsanlar Arasındaki Zulüm

İnsanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar, haksızlıklar ve tecavüzlerdir.

Bu bir anlamda kişi ve kamu haklarının ihlâlidir. Bu ihlâli ister kişi yapsın, ister bir topluluk, isterse siyasî otoriteler yapsın; hepsi zulümdür. Bütün diktatörler, bütün despot ve baskıcı rejimler zulme başvururlar, elleri altındaki insanların haklarını gaspederler. Kurulan zulüm düzenleri insanların en tabii haklarını vermezler, onlara baskı ve şiddet uygularlar.

Allah (cc), insanın cüz’i iradesini eline vermiş, ona müdahale etmemiştir. Bunun anlamı; dileyen iman eder, dileyen etmez. Sonucuna katlanmak şartıyla dileyen ibadet eder, dileyen etmez. Allah (cc) kendi yarattığı ve ni’met verdiği insanın iradesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara ‘şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şöyle giyineceksiniz, böyle yaşayacaksınız’ diye dayatmaktadırlar.

Şüphesiz bu zulümdür.

İnsan hakları ihlâlleri, tabiatın acımasızca tahribi, canlıların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanete ihanet etmek zulümdür.

Bütün işkence şekilleri, inançlara saldırılar, inançları yaşamanın önündeki engeller, kişilerin kimliğini ifade etmelerine engel olma, ırk ve bölge ayrımcılığı, sınıf kavgaları, dilleri ve kültürleri yasaklamak, farklı unsurları yükseklik veya aşağılık sebebi saymalar birer zulümdür. Resmi ideolojilere inanmayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, onların haklarına engel olmak, onlara tepeden bakmak da zulmün başka bir çeşididir.

Adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, soygun, baskı ve şiddet; zulümden başka bir şey değildir.

İnsanlara en güzel hayatı İslâm gösterdiği gibi, insanlar arasında adaleti de ancak İslâmın kuralları sağlayabilir. İslâm, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde göstermiştir. Allah’ın hükümleri hayatı düzene koyan hükümlerdir. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebeb olur. Buna sebeb olanlar da zalimlerdir. (5/Maide, 44)

 

c3-İnsanın Kendi Kendine Zulmü

Insanın kendi kendine zulmü, ya şirke veya küfre bulaşarak olur, ya da inandığı halde Allah’a isyan ederek, yani günah işleyerek olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler:

“Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (7/A’raf, 23).

Mü’minler, nefislerine zulmettikleri veya bir çirkin iş (fahişe) işledikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, bağışlanma isterler. Buradaki nefse zulmetmek, günah işlemek anlamındadır. (3/Âli İmran, 135, ayrıca bak. 4/Nisa, 64, 110)

Kur’an, gerek dünyada gerek ahirette azabı hak edenlere Allah’ın kesinlikle zulmetmediğini, fakat onların kendi kendilerine zulmettiklerini ısrarlı bir şekilde vurguluyor.

“Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler…” (10/Yunus, 44, ayrıca bak. 9/Tevbe, 70. 29/Ankebût, 40. 2/Bakara, 57. 7/A’raf, 160. 16/Nahl, 33, 118. v.d.)

Kendilerine kitap gönderilen insanların kimi nefsine zulmeder, kimi de Allah’ın izniyle hayırda öne geçer. (35/Fatır, 32).

Mü’min olduğu halde günah işlemek, hata etmek veya isyanda bulunmak suretiyle nefsine zulmedenler, Allah’ı, Ğâfur (bağışlayıcı) ve Rahim (rahmet sahibi) olarak bulurlar. (4/Nisa, 110)

Ülkelerin, toplumların ve uygarlıkların çöküş nedeni zulümdür. Toplum içerisinde servetiyle şımaranlar, ellerine iktidar gücünü geçirenler adaletle iş görmezlerse zulme saparlar. Zalimler hevalarına (kendi nefislerinin arzularına) uyarlar. Onlar, akıllarını yerli yerinde kullanmayan cahillerdir. Tuğyan eden, azıp-yoldan çıkan tağutlar da zulüm yapmaktan geri durmazlar. Onlar adalet ölçülerine zaten uymazlar. Bulundukları konuma veya sahip oldukları güce ve iktidara hak ederek gelmedikleri için, bunları korumak üzere devamlı zulme baş vururlar.

 

d-Zulme Razı Olmamak

Zulüm yapana ‘zalim’, zulme uğruyana da ‘mazlum’ denildiğini tekrar hatırlayalım.

Zulme rıza da zulümdür. Bir zalimin zulmüne engel olmak için çalışmamak, susup oturmak, onun zulmüne ortak olmak demektir.

Zulümle mücadele yalnızca mazlumların görevi değildir. İnsanlık onuru taşıyan, insan haklarının değerini bilen herkes zulümle ve zulmün uygulayıcısı zalimlerle mücadele etmelidir.

Kur’an mü’minlere, zulme uğrayanlar uğruna mücadele etmeyi, hatta savaşmayı emrediyor. (4/Nisa, 75) Zulme karşı mücadele edenler haklıdırlar ve onlara bir kınama yoktur. Ama zalimler için en uygun cezalar vardır. (42 Şûra/ 42)

Zulmedenler, tevbe edip zulümlerinden vazgeçmedikçe ve hakları sahiplerine vermedikçe, kendileri için bir kurtuluş yoktur. Zulmün sonu kötü ve çöküştür. (6/En’am, 135. 28/Kasas, 37)

Kur’an’ın insanlara gönderiliş sebeplerinden biri de, yaptıklarından vaz geçsinler diye zalimleri korkutmak ve tehdit etmektir. (46/Ahkaf, 12)

Bir kutsî hadisde şöyle buyuruluyor:

“Ey Kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.” (Müslim, Birr/15, Hadis no: 2577, 4/1994.)

Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“Üç kimsenin duası red olunmaz: Oruçlunun duası, orucunu açarken; adaletli yöneticinin, bir de mazlumun duası. Allah (cc) mazlumun duasını göklerin üstüne yükseltir ve o dua için gökyüzü kapıları açtırılır.

Allah Teâla da: ‘İzzetime andolsun ki, bir süre sonra da olsa sana yardım edeceğim’ buyurur. (Tirmizî, Daavât/129, Hadis no: 3598, 5/578. )

Allah’a ve peygamberine itaatsizlik, zulmün görüntüsü ve isbatıdır. Süphesiz ki ölçüyü (hükmü ve ilkeleri) Allah ve Rasûlunden almayanlar, onların hükümleriyle hükmetmeyenler zulme mutlaka bulaşırlar.

“Bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Her kim Allah’a ve Rasûlune itaat ederse, Onu altından ırmaklar akan Cennetine kabul edecektir. Kim de Allah’a ve Peygamberine itaatsizlik eder ve O’nun sınırlarına (İslâmın ölçülerine) tecavüz ederse, onu sonsuza kadar kalmak üzere ateşe atacaktır.” (4/Nisa, 13-14)

Allah’ın sınırlarına da ancak zalimler tecavüz ederler. (65/Talak, 1)

(Zalimler kimlerdir, kimlikleri nasıldır, kim nasıl yaparsa zulüm olur, zalimlerin durumu nasıl olacaktır, Kur’an zalimler hakkında neler söylüyor? Bu gibi soruları ‘zalim’ maddesinde cevaplandırmaya çalıştık.)

Kur’an’ın zalimler hakkında tehdit edici bir uyarısı şöyle:

“Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” (26/Şûara, 227)

Onurlu insanların tavrı şu olmalıdır:

“Kim olursa olsun mazluma yardım etmek, kimden gelirse gelsin zulme karşı olmak.” 

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 797-803