‘Abd’, ibadet ve ubudiyyet kavramlarının köküdür. Bunlar; kulluk etmek, güç ve iktidar sahibi birisine karşı boyun eğmek anlamlarına gelir. (Bakınız: İbadet) Bunlar aynı zamanda, kişinin üstün gördüğü bir güç önünde itiraz etmeksizin itaat etmesi, kendi özgürlüğünü onun için terkedip tam bir bağlılıkla onun emrine girmesi, demektir.

İbadet veya ubudiyyetin gerçek anlamı budur. Bu kulluk’ta, itaat edenin yalnızca boyun eğip söz dinlemesi yeterli değildir. İtaat eden kul (abd), aynı zamanda önünde boyun eğdiği efendisinin yaptığı iyilikleri de bilir. Verdiği nimetlere teşekkür ederek (veya şükrederek) kalpten ona bağlanır. Verilen nimetler için teşekkürü yerine getirmek üzere, efendisine karşı görevini yapar, efendisini yüceltir, onu kalpten sever ve onun önünde en derin saygıyı duyar.

İslâm’dan önce efendilerine karşı bu şekilde olması gereken köleye ‘abd’ denirdi. Cahiliye insanları ayrıca putlarına karşı böyle davranır, onların karşısında kendilerini ‘köle-abd’ gibi düşünürlerdi.

İslâm, bu şekilde bir boyun eğmenin, kayıtsız şartsız itaatin ve bu yüceltmenin ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a karşı yapılabileceğini, bunun kulluk (ibadet) olduğunu ve insanın varoluş sebebinin de bu şekilde bir ‘kulluk’olduğunu ortaya koymuştur.

 

a- Abd’ın Kur’an’daki Kullanımları

‘Abd’ kelimesi Kur’an’da dört anlamda kullanılmaktadır.

Birincisi, hukuk açısından ‘abd’ köle demektir. Yani hürriyeti olmayan, alınıp-satılan, mülk haline gelen kimse. Özellikle savaş sebebiyle gündeme gelen esir olma durumu.

Kısas âyetinde, hür bir kimsenin yine hür bir kimse ile, kölenin de ancak köleye karşı ‘kısas’ olabileceği söyleniyor. (2/Bakara, 178) Evlenme açısından mü’min bir kölenin, müşrik hür bir kimseden daha hayırlı olduğu belirtiliyor. (2/Bakara, 221) Ayrıca, kendisine mal verilen hür bir kimse ile, hiç bir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan kölenin sorumluluk açısından bir olmayacağı bildiriliyor. (16/Nahl, 75)

İkincisi, yaratılması açısından ‘abd’; bu da her şeyin Allah’ın bir yaratığı olduğunu ifade eder. Böyle bir yaratma yalnızca Allah’a aittir. O’nun yarattığı her şey, yani bütün abd’ler (kullar) Allah’a itaat ederler. Bu itaat da ya isteyerek ya da zorunlu olur. İnsanların dışındaki bütün varlıklar fıtratlarına konulan esaslar nedeniyle Allah’a itaat ederler. Hiç bir yaratık Allah’ın kendileri için çizdiği çizginin dışına çıkamaz.

Kur’an şöyle buyuruyor: “Göklerde ve yerde olanların tümü, yalnızca Rahman (olan Allah’a) abd (kul) olarak gelecektir.” (19/Meryem, 93)

Bir çok âyette, yerde ve göklerde olan her şeyin Allah’ı tesbih ettiği, O’nu noksan sıfatlardan uzak tuttuğu, O’nu zikrettiği (andığı) söyleniyor. (57/Hadid, 1. 59/Haşr , 1. 61/Saff, 1. 17/İsra, 44)

Her şey O’na isteyerek veya istemeyerek teslim olmaktadır (3/Âli İmran, 83) veya secde etmektedir. (13/Ra’d , 15) (Bakınız: Tesbih)

İnsanlardan mü’min olanlar bilerek ve iradelerini kullanarak Rablerine kulluk yaparlar, boyun eğip-itaat ederler.

Üçüncüsü, Allah’a kulluk yapmak açısından ‘abd’. Bu, Kur’an’da bir övgü sıfatıdır. Allah (cc) kendi yarattığı insana ‘abd-kul’ demektedir. Bunun anlamı; insan Allah’a itaat etmek durumundadır. Kulun bu itaatı bilinçli bir itaat olduğu için onu diğer varlıklardan daha üstün bir yere çıkarır.

Bu anlamda bütün insanlar Allah’ın kuludur (yani hepsi de abdullah’tır). Allah (cc) insanların Mevlâ’sıdır. (3/Âli İmran, 150. 2/Bakara, 286. 22/Hacc, 78). İnsanları koruyan, gözeten ve nimet veren sahip O’dur. İnsanlar bu en yüce Mevlâ’ya kalpten bağlanmalı ve yalnızca O’na itaat etmeli ve kulluğu yalnızca O’na yapmalıdır. Allah (cc) en yüce Efendi, insanlar ise değerli birer ‘abd’dirler. (Bakınız: Mevlâ, Veli)

Hz. İsa (as) şöyle diyor:

“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum, O bana kitab verdi ve beni peygamber yaptı.” (19/Meryem, 36)

Allah (cc) çok sabırlı olduğu için Eyyûb (as)’u övüyor ve O’nun güzel bir ‘abd-kul’ olduğunu söylüyor. (38/Sad, 30).

Nuh (as) da şükreden bir abd’di (kuldu). (17/İsra, 3).

‘Abd’ sıfatı Hz.Muhammed için de kullanılan övücü bir sıfattır. Rabbimiz bazı peygamberler için ‘kulumuz’ dediği gibi Hz. Muhammed’e de ‘kulumuz’ demektedir.

“Eğer kulumuz’a (Hz. Muhammed’e) indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibi bir kitab getirin bakalım...” (2/Bakara, 23). Mü’minler eğer Allah’ın kuluna (Hz. Muhammed’e) indirilen Kitab’a iman ediyorlarsa; O Kitaba göre hareket etmek durumundadırlar. (8/Enfal, 41). O Allah (cc) kulu (abd’i) olan Hz.Muhammed’i, bazı âyetlerini göstermek için bir gece Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksa’ya götürmüştür. (İsra ve Mirac olayı) (17/İsra, 1)

Yine Kur’an, peygamberimize kitap indirildiğinden söz ederken ‘kulumuza indirdiğimiz’, ‘kulumuza indirilen’ demektedir ve Hz. Muhammed’i seçkin bir kul olarak anmaktadır. (18/Kehf, 1. 25/Furkan, 1. 53/Necm, 10. 57/Hadid, 9).

Şu âyette ise Allah’ın, abd’i (kulu) Hz. Muhammed’e her konuda yeterli olduğunu söylüyor: “Allah, kuluna yeterli değil mi?...” (39/Zümer, 36)

Melekler (4/Nisa, 172) ve cinler de Allah’ın kullarıdır. (51/Zariyet, 56). İnsanların ve cinlerin yaratılma sebebi de Allah’a kulluk (ibadet) yapmaları, Allah’ın dışında hiç bir tanrıya ibadet etmemeleridir. (Aynı âyet)

Peygamberimiz (sav) kendisine ‘abdullah- Allah’ın kulu’ denilmesinden hoşlanır, dua ederken sürekli ‘Yarabbi senin kulun...’ kelimesini kullanırdı. Şehâdet kelimesinde Hz. Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğunun söylenmesinden sonra, O’nun Allah’ın kulu olduğunun vurgulanması oldukça dikkat çekicidir. Demek ki ‘abd-kul’ olma sıfatı yüceltici bir sıfattır ve inanan kulların Allah’a itaat ve ibadet ettiklerinin göstergesidir. Kendini bu şekilde niteleyen mü’min, kulluğu yalnızca Allah’a yaptığını, mutlak boyun eğişin yalnızca O’na yapılması gerektiğini ve başka şeylere kulluğun alçaltıcı olduğunu ilân etmiş olur.

Abd’in dördüncü anlamı; dünyalıklara, mala ve servete aşırı bağlılıktır. Paraya, çıkara, dünyalıklara aşırı ilgi gösterip Allah’ı unutanlar, kötü kimselerdir. Kimileri için maldan, servetten, paradan üstün bir şey yoktur. Bu gibi şeyler onun gözünde çok kutsaldır, başka kutsal bir şey yoktur. Böyleleri bu kötü ahlâkları yüzünden Allah’a insan olarak yapmaları gereken kulluğu unuturlar.

Peygamberimiz buyuruyor ki: “Altına, gümüşe ve lükse abd-kul olan kahrolsun” (İbni Mace, Zühd/8, Hadis no: 4136, 2/1386. Tirmizî, Zühd/42, Hadis no: 2375, 4/587)

 Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 19-22