Çirkin bir şeyi veya kötülüğü görmezden gelme, yapılan bir suçtan dolayı suçluyu cezalandırmama, ceza uygulamasından vaz geçme demektir.

Şu âyette sözlük anlamı olarak ‘fazlalık’ manasında geçmektedir: “…Ve sana neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını) soruyorlar. De ki: Afv’ı, yani ihtiyaçtan arta kalan fazlalığı. Böylece Allah, size âyetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz.” (2/Bakara, 219)

A’raf Sûresi 199. âyette ‘afv’, bağışlama, affetme anlamında gelmektedir. ‘Afv’ bunun dışında otuzbeş kadar âyette türevleriyle birlikte yer almaktadır.

‘Afv’, Allah’ın ilâhlık özelliklerindendir. Allah’ın en güzel isimlerinden (Esma-i Hüsna’dan) biri de ‘Afüvv’dür. Bunun anlamı ‘çok çok bağışlayan, affeden’ demektir.

Bu isim dört âyette ‘ğâfur-bağışlayıcı’ ismiyle beraber geçmektedir. ‘ğâfur’ da bağışlayan, örten demektir. Ancak ‘Afüvv’ ismi ‘ğâfur’a göre biraz daha geneldir. Çünkü ğâfur, günahı örten demektir. Silip-süpürmenin örtmekten daha kapsamlı olduğu açıktır.

“Umulur ki Allah bunları affeder. Allah Afüvv’dür (affedicidir), Ğâfur’dur (bağışlayıcıdır).” (4/Nisa, 99, ayrıca bak. 22/Hacc, 60. 58/Mücadile, 2. 4/Nisa, 43)

Bir âyette bu isim ‘Kadir’ ismiyle beraber kullanılıyor. Bu âyet, Allah’ın günah işleyenleri cezalandırmaya güç yetirebildiği halde, onlara ceza vermeyip bağışlayabildiğini ifade ediyor. (4/Nisa, 149)

Allah (cc) sonsuz bağışlayıcı ve affedicidir. O’nun bu bağışlayıcılığı öncelikli olarak dinî emirleri ve yasakları (teklifleri) hafifletmede görülür. (2/Bakara, 187. 4/Nisa, 43. 5/Maide, 101)

Rabbimiz, kul olarak yarattığı insanın günah işleyeceğini, hata ve isyan edeceğini, hatta inkârcı olup küfre düşeceğini biliyordu. Buna rağmen ona günah işleme ya da ibadet etme özelliğini verdi. (91/Şems, 7-10) Yani insanın iradesini kendi eline vermiştir. Ancak onu başıboş da bırakmamıştır. Bütün insanlara ‘tağuta kulluk yapmayın, Allah’a ibadet edin’ diye davet yapması için elçiler (peygamberler) göndermiştir. (16/Nahl, 36) Elçilerin davetine uymayıp, Allah’ın gönderdiği âyetlere sırtını dönenler azgınlık, sapıklık ve isyan içinde kalırlar. Peygamberlere iman edip müslüman olanlar da, zaman zaman hata edebilir, günah işleyebilirler. İşte kim bu şekilde hataya düştükten sonra, hatasından vazgeçer ve Allah’a tevbe ederse Allah (cc) onu affedebilir. (Bakınız: Tevbe) İnkârcı iken mü’min, isyancı iken itaatkâr, günahkâr iken takva sahibi olanı (korkup-korunanı) affedebilir. Afv yetkisi Rabbimizin elindedir. Dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır.

Eğer Rabbimiz bütün isyanlara ve günahlara ceza verseydi, hiç affetmeseydi, şüphesiz yeryüzünde kimse kalmazdı. (35/Fatır, 45) İnsanların yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat (çarpıklıklar, bozulma) meydana gelir. (30/Rûm, 41) Bazı insanlar veya topluluklar daha dünyada iken cezalandırılır. Ancak bütün bunlar, insanların ürettikleri kötülüklerden Allah’ın affının dışında kalan fazlalıklardır. Allah (cc) kullarını sürekli affediyor. Ancak bazılarının ceza alması da kâinat düzeni ve ibadetin değerinin bilinmesi açısından Allah’ın adaletinin gereğidir.

“Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) çoğunu da affeder.” (42/Şûra, 30, ayrıca bak. 42/Şûra, 34, 40)

Allah (cc), Uhud savaşında Peygamberin sözünü dinlemeyenleri (3/Âli İmran, 152, 153), hacc ibadetinde daha önceden yapılan hataları (5/Maide, 95), buzağıyı tanrı edinip sonra tevbe eden İsrailoğullarını (2/Bakara, 52. 4/Nisa, 153), affettiğini bildiriyor.

Kötülükleri bağışlayıp affedenler (4/Nisa, 149. 64/Teğabün, 14), güçsüz ve zayıf olduğu için Allah yolunda hicret veya cihad edemeyen müstaz’aflar (4/Nisa, 99), Allah’a şirk koşmaksızın başka günah işleyenler (4/Nisa, 48) Allah (cc)’ı affedici olarak bulurlar. (16/Nahl, 126)

İslâma göre bir kötülüğün cezası-karşılığı yine onun kadarıdır. Fazlaya kaçmak helâl değildir. Ancak hak sahibi bu hakkını bağışlarsa, bu bir fazilettir. Kur’an bağışlamayı tavsiye ediyor. Bir yanağına vurana öbürünü çevirmek olmadığı gibi intikam peşine düşmek de yoktur. Haksızlığa uğrayan, hakkını kullanmaz, sabreder ve bağışlarsa bu güzeldir. (2/Bakara, 178)

Kur’an, mü’minlerin affedici olmalarını da tavsiye ediyor. Affedenleri Allah’ın seveceğini haber veriyor. (24/Nûr, 22. 2/Bakara, 178, 237)

Kur’an, Peygamberimize de affedici olmasını öğütlüyor. “…Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlama dile ve iş konusunda onlarla müşavere et (danış)…” (3/Âli İmran, 159)  

“Sen affı tercih et, ma’rufu (iyiliği) emret ve cahillerden yüz çevir.” (7/A’raf, 199)

Peygamberimiz tebliğinde son derece başarılı idi. Çünkü O, güzel ahlâk sahibiydi. Anlattığı şeyleri yaşıyordu ve insanlara en güzel örnek oluyordu. İntikamcı değildi. Bağışlayıcı ve affedici idi. Bu özellik Allah’ın kullarına bir rahmetidir. Allah (cc) bu rahmetinden kullarına da vermiştir. Hz. Muhammed (sav) ise rahmet peygamberi idi. Affın ve bağışlamanın en güzel uygulayıcısı olması gerekirdi.

O’nun yumuşak huyluluğu, tatlı sözü, merhametli bir kalbe sahip oluşu, hata yapanları affetmesi, ceza vermekten kaçınması, kendisine büyük kötülük yapanları bağışlaması, insanları etkiliyordu. O’nun insan eğitimindeki en güzel metodlarından biri, af ve bağışlamadır. Şöyle buyuruyor:

“Allah (cc) mutlaka kötülüğü affeden kişiyi aziz (güçlü ve yüce) kılar.” (A. b. Hanbel, 2/235, 238. nak. TDV. İsl. Ans. 1/394)

Hz. Enes (ra) anlatıyor:

“Allah’ın Rasûlünü, kendisine her ne zaman kısas olan bir dava getirildiğinde, mutlaka her seferinde affetmeyi emrediyor gördüm.” (Ebu Davud, Diyat/3, Hadis no: 4497, 4/169. Nesâî, Kasâme/27, 8/33)

Kur’an mü’minlerin özelliklerini sayarken onları affedici ve öfkelendikleri zaman kızgınlıklarını yenen kimseler olarak tanıtıyor. (3/Âli İmran, 134) Afv ahlâkı, şüphesiz ki takva’ya (Allah’tan korkup-sakınma’ya) daha yakındır. Bu tutum, olgun müslümanların belirgin özelliğidir. (2/Bakara, 237)

Olgun mü’minlerin bir özelliği de ‘ihsan sahibi’, (yani sürekli iyilik eden ve güzel davranışlarda bulunan) olmalarıdır. Afv ahlâkı da bunun bir parçasıdır. Mü’minler bu güzel davranışları sürdürürlerse, yani ihsan eder, sabır gösterir ve affedici olurlarsa; düşmanlıklar dostluğa; kargaşalar, kavgalar, kaoslar barışa dönüşebilir. (41/Fussilet, 33-34)

Mü’minler şöyle dua ederler:

“….Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et.” (2/Bakara, 286) 

Hüseyin K. Ece

 İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 27-29