‘Ahiret’, kavram olarak, öbür dünya, ölümden sonraki hayat demektir. Kur’an’da çok sık yer alan bu kavram, bazen ‘yevmü’l ahira-ahiret günü’, ‘darü’l ahira-son  yerleşim yeri’ şeklinde, ifade edilmektedir.

Dünya hayatı için ilk (ûla), ölümden sonraki hayat için ise ‘ahiret (son hayat)’ denmiştir. Bu anlamda dünya, yakın ikamet yeri, ‘ahiret’ ise son ikamet yeridir. Kur’an, ‘ahiret’ kavramını sık sık dünya kelimesi ile birlikte kullanmaktadır.

Her ikisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Ahiret dünya hayatını takip eden, ama ölümsüz bir hayatın adıdır. Bir başka deyişle ‘ahiret’, dünya hayatının sonuçlarının alınacağı, dünya hayatının değerlendirileceği zamandır. Kelime anlamı yönünden, sonradan gelen olduğu için, insanın ölümüyle başlayan bir hayattır diyebiliriz.

İslâma göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Günün birinde tıpkı diğer canlılar gibi dünya hayatının tümü sona erecek, yani Kıyamet gerçekleşecektir. Kur’an bir taraftan Kıyametin mutlaka olacağını vurgularken, diğer taraftan da bu olaydan sonra başlayacak ‘ahiret hayatına’ ilişkin sahneleri gözler önüne sermektedir.

Dünyanın ölümü, ‘zelzele saati’ (22/Hacc, 2), ‘Kıyamet günü’ (75/Kıyamet, 1) adıyla anılır. O gün gelince İsrafil isimli melek ‘Sûr’ denen bir alete üfleyecek ve Kıyamet saati başlayacak. Sûr’a ikinci üfürülüşten sonra insanlar dirilip ‘mahşer’ yerinde toplanmaya başlayacaklar. (39/Zümer, 68. 78/Nebe, 17-18)

Kıyamet olayı olurken gökler yarılacak, güneş dürülecek, denizler kaynayıp kabaracak, dağlar yürütülecek ve atılmış yün haline gelecek, hem yer, hem de gökler şekil değiştirecek. (14/İbrahim, 48. 81/Tekvir, 1-3. 82/İnfitar, 1-3. 101/Karia, 1-5. v.d.)

Kıyamet olayından sonra yeniden diriliş başlayacak ve insanlar hesap vermek üzere mahşer’de bir araya gelecekler. İnsanlar öldükleri yerden Allah’ın izniyle kalkacaklar ve belli bir hedefe doğru yürüyecekler. (54/Kamer, 6-8). Bu hedef, yaşanılan hayatın hesabının verileceği haşr olma (toplanma) yeridir. Yapılanların değerlendirileceği, iyinin ve kötünün ortaya konacağı, ilâhî teraziyle (mizan’la) amellerin tartılacağı, mutlak adaletin gerçekleşeceği yerdir. (39/Zümer, 68).

İnkârcılar böyle bir günün olmayacağını kabul ederler. Böyle bir zamanın gelmeyeceğine inanırlar. Kendi akıllarınca bunu isbatlamaya çalışırlar, hatta bu haberleri veren peygamberle ve Kur’an’la alay etmeye kalkışırlar. Ancak Kur’an, kesin ifadelerle bütün bu olayların olacağını, inkârcıların reddetmelerinin sonucu değiştirmeyeceğini haber veriyor. (75/Kıyamet, 5-13. 36/Yasin, 78-79. 15/Hicr, 25. 69/Hakka, 19. 45/Casiye, 26. v.d.).

Mahşer meydanında herkes hayatının hesabını verecek. Bu hesap görme işi yazılı belgelerden olacaktır. Bilindiği gibi Kur’an, insanların yaptıklarının ‘Kiramen-Kâtibîn’ melekleri tarafından yazıldığını haber veriyor. (82/İnfitar, 10-l2) Hesap zamanı, melekler tarafından yazılan bu ‘amel defteri’ ortaya konacak ve ona göre bir değerlendirme yapılacak. Çünkü amel defteri insanın yaptığı her şeyi içerisine almaktadır. (17/İsra, 13-14)

İlâhî adalet terazisi ‘mizan’da amellerin tartılmasından sonra, tartısı ağır olanlar, yani dünyada müslümanca yaşayıp çok sevap kazananlar kurtulacak; tartıları hafif gelenler, yani dünyada iken inkâr edenler ve Allah’a karşı gelenler hüsrana uğrayacaklar. (7/A’raf, 8-9. 101/Karia, 6-11. 23/Mü’minûn, 102-103).

Ahiretteki kurtuluş (felah); Cennet ve Allah’ın rahmeti, hüsran (zarara uğramak) ise, Cehennem ve sonsuz üzüntüdür. Cennet, sonsuz nimet ve mükâfat yeri, Cehennem ise, sonsuz azap ve ceza yeridir. Dünyada iken Allah’ı razı etmeye çalışanlar, Allah’a teslim olarak salih amel işlemeye çaba harcayanlar, bunun sonucunu orada mükâfat olarak göreceklerdir. Dünyada iken Allah’ı tanımayan, kendi hevasına (aşırı istek ve tutkularına) uyarak, Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyenler, ahireti inkâr ederek sürekli günah işleyenler de bunun karşılığını alacaklardır. Kim zerre kadar hayr işlerse onun karşılığını, kim de zerre kadar şer işlerse onun karşılığını görecektir. (99/Zilzal, 7-8)

Dünyada iken mü’min olarak iyilik yolunu seçenler sayısız nimet içinde olurlar. (83/Mutaffifîn, 18-28) Dünyada mü’minlerle alay edip, günah işlemeye devam edenler ise ceza yerine gönderileceklerdir. (83/Mutaffifîn, 11-17)

(Ahiretle ve oradaki olaylarla ilgili çok sayıda âyet ve hadis bulunmaktadır. Biz bir kaç örnekle yetiniyoruz.)

Kur’an, Ahiret gününe ‘Din Günü’ de diyor. Yani karar günü, insanlar hakkında kesin hükmün verileceği, hesapların görüleceği gün demektir. (Fatiha, 4).

 

b- Ahiretin Diğer İsimleri

Kur’an, Ahiret gününe bir çok isim vermektedir. Ahirete bu kadar ismin verilmesinin sebebi onun pek çok yönüne dikkat çekme ve o gün hakkında daha fazla bilinç vermek içindir.

Ahiretin, ‘yevmü’l kıyame-Kıyamet günü’, ‘yevmü’l hesap-hesap günü’ gibi bilinen adlarını yanında bazı isimleri de şunlardır:

‘Yevmü’l hurûc’, çıkış günü (50/Kâf, 42),

‘Yevmü’l ba’as’, diriliş günü (30/Rûm, 56),

‘Yevmü’l cem’’, toplanma, bir araya gelme günü (42/Şûra, 7),

‘Yevmü’l huld’, sonsuza dek sürecek gün (50/Kâf, 34),

‘Yevmü’l azife’, yaklaşan gün (53/Necm, 57. 40/Mü’min, 39),

‘Yevmü’l karar’, devamlı yerleşme günü (40/Mü’mün, 39),

‘Yevmü’l fasl’, kesin karar günü (77/Mürselat, 13-14. 44/Dûhan, 40),

‘Yevmü’l hasre’, pişmanlık günü (19/Meryem, 39),

‘Yevmü’l ma’lûm’, bilinen gün (85/Burûc, 2),

‘Yevmü’t teğâbûn’, aldanma günü (64/Teğâbûn, 9),

‘es-Sa’a’, saat, an (42/Şûra, 7),

‘el-Hâkka’, gerçek olan (69/Hâkka, 1-3),

‘el-Karia’, büyük olay (69/Hâkka, 4. 101/Karia, 1-3) ve diğerleri.

 

c- Ahiret Gerçeği

Ahiret’in bir adı da ‘gayb âlemi’dir. Yani insanlar tarafından dünyada iken bilinmesi, idrak edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. Gayb, gözden kaybolan, duyularla idrak edilmeyen, insan bilgisi dışında kalan gerçektir. Bir şeyin gayb oluşu insana göredir. Şüphesiz Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez. Allah (cc) gayb âleminin ve görünen her şeyin şahididir (tanığıdır). (59/Haşr, 22).

Gaybın bir kısmı Allah’a aittir. Allah’tan başka hiç kimse onu bilemez ve anlayamaz. (6/En’am, 59) Bir kısım gayblar idrak edilemezler, ancak varlıkları bazı deliller ile ve kuvvetli haberlerle bilinir. Allah’ın varlığı, Ahiretin olacağı, meleklerin varlığı gibi. (Bakınız: Gayb)

Bütün bunları peygamberlere gelen vahy ile ve vahyin yazılı olduğu Kur’an ile öğreniyoruz. Bir şeyin duyu organlarıyla idrak edilememesi onun yokluğuna, var olmadığına delil olmaz. İnsan duyularının henüz ulaşamadığı; ama var olan, hissedilen, başka canlılar tarafından duyulan nice şeyler vardır.

Ahiret hayatı, insan için gayb haberlerindendir. Ahiretin olması akla ve ilme aykırı değildir. Çünkü, ahiretin olacağını haber veren kaynaklar en kesin haber kaynaklarıdır. Yani Allah’tan gelen vahy ile o vahyi insanlara tebliğ eden Peygamberlerdir. Akıl yönünden de ahiretin varlığı kaçınılmazdır. Bilindiği gibi, insanlar aynı seviyede değildirler.

İnsanların iyileri, kötüleri, merhametlileri, zalimleri, iyilik yapanları, kötülük yapanları, çok ibadet edenleri, hiç ibadet etmeyenleri vardır. İyilere mükâfat, kötülere gereken cezanın dünyada verilmesi mümkün değildir. Hem bu karşılıkları kim verebilir ki? Âlemlerin Rabbi insanı dünyada serbest bırakmış, ancak yaptıklarının karşılığını ceza ve mükâfat olarak ahirette verecektir.

Ahiret inancı, yaratılışın, yani dünya hayatının var oluş sorusunun cevabıdır. Bir başka açıdan, bu hayatın devamıdır. Sürekli olan Ahiret hayatının iyi veya kötü temelleri dünyada iken atılır. Burada yapılanlar, oradaki hayatın rengini belli edecektir. Buradaki tercih, orada hedeflediğimiz şeyin tercihidir. Dünyada sonsuz mutluluğu isteyenler, çok kısa, geçici ve evcilik oyununa benzeyen dünya hayatına razı olurlar, az bir zevkle yetinirler. Bunun karşılığında ise, sonsuz mükâfatı ve saadeti kaçırırlar, ateş azabını kendi elleriyle kazanırlar. (57/Hadid, 20. 47/Muhammed, 36. 6/En’am, 32)

Bu açıdan ahiret inancı, hayatı düzene koyan, iyilik duygusunu artıran, kötülükleri azaltan, kişinin hayatını kontrol eden en önemli inançtır. Yaptığı iyiliklerin karşılığını görmeyen, en adi suçları işleyenlerin cezalandırılmadığını, zalimlerin yaptıklarının yanına kâr kaldığını gören; erdemin ve iyiliklerin anlamsız, hayatın bir hiç olduğunu düşünebilir. Bu bunalımdır, insanın içindeki umutsuzluktur. Halbuki Ahiret inancı kişiye umut verir, onu amaçsızlıktan kurtarır.

Ahiret inancı sürekli bir diriliştir. Öldükten sonra dirileceğini, iyiliklerinin ve kötülüklerinin karşılığını alacağını bilen bir kimse devamlı hareket halinde olur, kendini yeniler, eksikliklerini tamamlar, dünyaya dalmakla, günaha batmakla, değersiz şeylerin peşinde koşmakla öldürdüğü benliğini her gün yeniden diriltir, kalbini sonsuzluk sevdasıyla meşgul eder.

Ahiret hayatı ‘ba’sü ba’de’l mevt-ölümden sonra diriliş’tir. İlginç olan bir nokta da Allah’ın insanlara peygamber gönderme olayına da ‘ba’s’ denilmesidir. Yani peygamberler getirdikleri mesajla insanların dirilişine sebep olurlar. Diriliş ancak, ilâhî mesajı dinlemekle olur. Bununla dirilenler, batıl ve sapıklığın uykusunu ve ölümcül kötülüğünü bir tarafa atanlar, ölümden sonraki dirilişte de yüzleri ak (3/Âli İmran, 106. 88/Ğaşiye, 8-11), tartıları ağır (101/Kaaria, 6), kitabı (amel defteri) sağdan verilmiş bir halde (69/Hakka, 19-24) nimetlere ve güzelliklere, yani kurtuluşa kavuşacaktır.

Ahirete iman İslâmın inanç esaslarından biridir. Allah inancı, Peygamber inancı ve ahiret inancı; üçü birbirini izler. Kur’an, Allah’a imanla ahirete imanı sürekli beraber anmaktadır. Bu, Allah’a imanın ancak ahiret inancıyla bütünleşeceğine işarettir. Çünkü, yalnızca Allah (cc) var deyip, O’nun insan için getirdiği ölçülere uymamak, ya da bu ölçülere uyup uymamanın sonucunun görüleceği Ahireti hesaba katmamak doğru değildir.

Allah’a iman eden mü’min, hayatını inandığı dine göre yaşar, sonra da Ahiret’te kurtuluşunu ümit eder, Cenneti kazanacağına umut besler. O bilir ki Cennet, dünyada iken takva üzere yaşayan ‘muttakiler’ için hazırlanmıştır. (3/Âli İmran, 133). (Bakınız: Cennet, Takva)

Ahiret inancı dünya hayatını düzene koymamızı, daha iyi insanlar olarak yaşamamızı sağlar. Ahiret olmayacaksa -haşa-, müslümanların nefislerinin zevkine göre yaşamadıkları için pek zararları olmaz. Ama Ahiret hayatı gerçekleşecek olursa -ki mutlaka olacaktır-, ona inanmayanların zararı çok büyük olacaktır. Hz. Ali (ra) Ahiret’e inanmayan birine şöyle demiş:  

“Benim dediğim olursa (Kıyamet olayı olursa) sen zararlı çıkarsın. Senin dediğin olursa (ölümden sonra bir hayat olmayacaksa) ben zararlı çıkmam.”

Hüseyin K. Ece

 İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 31-33