‘Cahiliyye’nin türediği ‘cehl’ fiili sözlükte, bilmemek, tanımamak, kaba davranmak, gücendirmek, fıkır fıkır kaynamak gibi anlamlara gelir.

Bazılarına göre bu fiil, bilginin zıddı olarak bilgisizlik ve hafiflik, kendini bilmezlik gibi iki anlam sahasına sahiptir. Aslında ikinci anlam birincisini doğurmuştur.

Ragıb el-İsfehânî ‘cehl’e üç anlam vermektedir:

Birincisi, nefsin bilgiden boş olması,

İkincisi, gerçeğin dışında bir şeye inanma,

Üçüncüsü, bir konuda yapılması gerekenin veya hakkın tersini yapmadır. (Müfredat, s: 143)

‘Cahil’, ‘cehl’ sahibi, bilgiden mahrum olan, davranışları olgun olmayan, kendini bilmeyen demektir ki ‘cehl’ fiilinin fail (özne) ismidir.

Kur’an-ı Kerim, bu fiili ve bunun türevleri olan ‘cahil’, ‘cahiliyye’, ‘cehalet’, ‘cehûl’ kelimelerini kullanmaktadır.

‘Cehûl’ çok cahil demektir. ‘Cehâlet’ ise cahil olma halini, ‘cehl’ içinde olma durumunu ifade eder.

Türkçe’de ‘cahillik’; cehalet, bilgisizlik, bilmeme manasında, ‘cahil’ ise; bilmeyen, ilimden ve olgun davranıştan uzak, biraz da genç ve tecrübesiz kimse anlamında kullanılmaktadır.

 

b- Cahiliyyenin Kapsamı

Bir çok tefsir ve tercümede ‘bilgisiz olma, ilimden uzak olma’ diye anlaşılan ‘cahiliyye’; Íslâm’a inanmayan kişi ve toplumların tutum, davranış, yaşantı, anlayış ve sistemlerini nitelemek üzere kullanılan bir kavramdır.

İslâm kültüründe ‘cahiliyye’, kendinden önceki dönemin inanç, tutum ve davranışlarını niteleyen ayırdedici önemli bir kavramdır.

Bu niteleme olmuş-bitmiş bir dönemin adı olmaktan ziyade; İslâm dışı inanış ve davranışların genel adıdır. İnsanların düşünüş ve davranışlarına inançları ya da dünya hayatını algılayışları yön verir. Kişi hangi dünya görüşüne inanıyorsa tutum ve davranışları ona uygun olur. Onun kabul ettiği değer yargıları, ahlâk ilkeleri, inancından kaynaklanır.

İşte bir takım değer yargılarını, inanç esaslarını, düşünme ve davranış biçimlerini, ahlâk kurallarını bünyesinde toplayıp onlara yön veren iki sistem vardır. Bunlardan biri Allah’ın dini İslâm, diğeri de hangi ad altında olursa olsun ‘cahiliyye’ sistemleri, ya da ‘cahiliyye’ dinleridir. Şirk bu sistemin daha çok inanç yönüne ad olurken, cahiliyye ise bu gibi sistemlerin tutum, davranış ve değer yargılarına ad olmaktadır.

İslâm’dan önce cahiliyye insanları hem gerçek bilgi ve bu bilginin kurduğu sağlıklı toplum ve uygarlıktan yoksundular, hem de kendilerine doğru yolu gösterecek kitap ve peygamberden mahrum olduklari için güzel davranışlardan uzaktılar. İnsana olgun hareket etme imkanı veren bilgiden ve anlayıştan mahrum olduklari için kaba ve serttiler. Erken kızarlardı, akıllı hareket etmeyi bilmezlerdi, taassuba ve haksızlığa düşerlerdi.

Bu durum bir anlamda barbarlıktı. İslâm’dan uzak olan kişi ve toplumlar genellikle ‘heva’larına uyarlar. Onlar canlarının, yani keyiflerinin istediğini yapmaktan başka bir şey bilmezler. Dolaysıyla, hak-hukuk, erdem ve iyilik, başkasına saygılı davranma ve olgunluk gösterme onların yapacağı iş değildir. Üstelik bu gibiler, hevalarına uyduklari için yanlış inançlara düşerler, uydurma ilâhlar bulurlar ve Allah’tan başkasına ibadet etmekten çekinmezler.

Bütün bunlar ‘cahilliyye’nin görüntüsüdür.

Cahiliyye ve Hilm

Kimilerine göre cahiliyye’ ‘hilm’in karşıtıdır.

‘Hilm’, sözlükte, düşünerek hareket etme (teenni), sakinlik, yumuşak huyluluk, ahlâk ve karakter sağlamlığı, çok duygusal olmama, tedbirli davranma ve ılımlı olma gibi anlamlara gelir.

‘Cahillik’ ise bütün bu ahlakî davranışların zıddıdır. Cahiliyye ‘hilm’ sahibi olmama durumudur.

‘Hilm’ sahibi olma bir anlamda ‘medeni’ insan olma sıfatıdır. Bunun tam karşıtı olan cahillik ise, azgın, arzularının esiri, taşkın içgüdülerine uyan, aceleci bir karakteri olan, olgun davranışlardan yoksun, vahşi ve kaba kimsedir.

Cahiliyye dönemi insanı, Allah inancından uzak olduğu için gerçek bilgiden, barış ve sakinlikten, adaletli bir sistemden mahrumdur. O yüzden o dönemin insanı vahşi ve kabaydı. Kuvvetliler zayıfları eziyordu. Eline güç geçirenler başkalarına haksız yere saldırabiliyordu. Hak hep kuvvetlinindi. İnsanları birbirine sevgi ve saygı değil, kan bağı ve çıkar bağı bağlıyordu. Yaptıkları yanlışların farkında bile değillerdi. Şiddet ve saldırganlığı erdem sayıyorlardı. Cehâletleri yüzünden putlara ilâh diye tapınıyor ve onlardan kaynaklandığını sandıkları bir dine inanıyorlardı.

Cahiliyye, iyiyi kötüden ayırmasını bilmeyen bir anlayışın adıdır. Bu anlayışa sahip olanlar kör bir inat üzerindedirler. Onlar gerçeğe karşı kör ve sağır gibi davranırlar. İslâm öncesi müşrikler öylesine kin ve saplantı içerisinde idiler ki, bu yüzden sonu gelmez kavgaların, kan davalarının, şiddet ve baskınların arkasından koşup duruyorlardı.

İslâm ile şereflenen sahabeler ‘cahiliyye dönemi’ ne ait her şeyi terkettiklerini söylerken, cahiliyyenin kibir ve taassubunu, sürekli sürtüşmeye yol açan kabilecilik anlayışını, kaba ve hayırsız barbar davranışlarını, vahşi karakterini ve putçuluğuna ait her şeyi kasdediyorladı.

Nitekim Habeşistan’a hicret eden Ca’fer ibni Ebi Talib (ra) oradaki krala:

“Ey hükümdar! Biz cahiliyye düşüncesine sahip kimselerdik; putlara tapar, ölü hayvan eti yer , fuhuş yapardık. Akrabalık bağlarını keser, komşu haklarına uymazdık, içimizde güçlü olanlar zayıfların (hakkını) yerdi. İşte biz böyle iken, Allah (cc) bize içimizden bir elçi günderdi …” (İbni Hişam, 1/336)

Kur’an; cahil, cahiliyye, cahillik etme kelimelerini farklı yerlerde benzer anlamlarda kullanmaktadır. Bu kullanımlardaki ortak nokta, cehaletin yalnızca bilgisizlik olmadığı, düşüncesizce haraket etme, işin doğrusu dururken yanlış yapma, ilme değil de zanna (sanılara) ve hayallere (ümniyye’ye) dayanma ön plana çıkmaktadır. Zaten böyle yapmak, cahillerin davranış özelliğidir. (Bakınız : Ümniyye)

Hz. Musa (as), İsrailoğullarını denizden ve Firavunun zulmünden kurtardıktan sonra, onlar puta tapan bir kavim (topluluk) gördüler ve Hz. Musa’dan da onlarınki gibi bir tanrı istediler. Hz. Musa (as) onların bu yanlış isteklerine “Siz gerçekten cahillikte bulunan bir kavimsiniz” dedi. (7/A’raf, 138) Hz. Musa gibi bir Allah rasûlünün yanında iken putları ilâh diye istemek cahillikten başka bir şey olamazdı.

Hz. Hûd’dan (as), fakir kimseleri yanından kovmasını isteyenlerin tutumu (11/Hûd, 29), kadınları bırakıp da erkeklere şehvetle giden Lût (as) kavminin çirkin işleri, putlara tapmaktan vazgeçmeyen ve peygamberini tehdit eden Âd kavminin davranışı cehâletten başka bir şey değildir. (46/Ahkaf, 23. 6/En’am, 111)

Hz. Yûsuf (as) kardeşlerinin kendisini kuyuya atmalarını ve O’nun hakkında kötülük düşünmelerini ‘cahillik’ diye nitelendiriyor. Çünkü kardeşleri bu yaptıklarının ne denli kötü olduğunu, kendilerine pek çok zarar verdiğini hesap etmemişlerdi, bu konuda cahil olmuşlardı. (12/Yûsuf, 89)

Allah’tan başkasına kulluk edenler cahillerdir: “De ki: Ey cahiller, Allah’ın dışında bir başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (39/Zümer, 64)

Allah’ın vahy yoluyla bildirdiği âyetlerinden yüz çevirenler, yaptıkları hatanın farkında değillerdir. Allah’ın dışında başka tanrılara ibadet yaparak elde ettikleri zararı hesap etmiyorlar. Allah’a ibadette bulunarak elde edecekleri mükâfatları da bilmiyorlar. Bu konuda duyarsız ve Hakk’a karşı boşuna kör ve sağır gibi davranıyorlar.

Hz. Musa (as) kavmine “Allah (cc) size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” deyince onlar, “bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. Hz. Musa’nın cevabı şöyle oldu: “Ben cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” (2/Bakara, 67) Allah (cc) adına yalan uydurmak O’nun emretmediği bir şeyi O’nun adına ortaya atmak ve O’nun adına din ve yeni ibadet türleri uydurmak cahilliğin ta kendisidir.

Hz. Nûh (as), kendisine inanmayan ve kurtuluş gemisine binmeyen inkârcı oğlu için af dileyince Allah (cc) O’nu uyararak şöyle demişti: “O kesinlikle senin ailenden değildi. Çünkü o salih (doğru) olmayan bir iş yaptı. Öyleyse hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme. Gerçekten, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” (11/Hûd. 46)

Cehâlet, cahillik her zaman kişiye kötülük yaptırır, günah işletir. Böyleleri eğer tevbe ederlerse, Allah (cc) onların tevbesini kabul eder. (4/Nisa, 17. 6/En’am, 54) Allah (cc) gönderdiği âyetlere iman ettiği halde kimileri cahillikleri ve yaptıklarının sonunu düşünmemeleri nedeniyle hataya düşebilirler. (16/Nahl, 119)

Kur’an diyor ki:

“Ey iman edenler! Eğer bir fasık (günahtan korkmayan) birisi size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa cehâlet sonucu (farkında olmadan) bir topluluğa kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6)

Mü’minler, kulaktan dolma malumatla, uydurma haberlerle ve sağlam bir delile dayanmayan bilgilerle bir şey ve kişiler hakkında hüküm vermemeliler. Cehâletle verilen kararlar isabetli olmaz. Kur’an’ın cahil dediği kimseler, insanın yeryüzündeki konumunu idrak etmeyen, kaba ve sert, iyi düşünmekten ve akıllı uslu hareket etmekten mahrum kişilerdir. Onlar yaptıkları işleri, gösterdikleri davranışları sağlam bir bilgiye uyarak yapmazlar. Kendi heva’larına ve doğru sandıkları hayallerine uyarlar. Bu nedenle hem bilgisizce hatalara düşerler hem de davranışlarıyla bir sürü zarara yol açarlar. Hatta cehâletleri yüzünden, Allah’ın âyetlerinden yüz çevirir, elçilere ve onların tebliğ ettiklerine aldırmazlar, dünyada ve ahirette pek çok zarara uğrarlar. (Bakınız : Hevâ)

Bütün bu tutum ve davranışlar ‘cahilliye’ ahlâkıdır.

Allah’a hakkıyla kulluk yapan güzel insanlar, yeryüzünde vakarla, alçak gönüllü ve ciddiyetle yürürler. Cahiller kendilerine sataştığı zaman da yüksek bir olgunlukla, onların seviyesine inmeden ‘selâm’ der ve geçerler. (25/Furkan, 63)

Allah (cc) Peygamberimize şöyle emrediyor:

“Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâma) uygun olan örfü emret ve cahillerden yüz çevir.” (7/A’raf, 199)

 

c- Cahiliyye, Allah’ı İdrak Edememe İdeolojisidir

Cahiliyye, cehâlet mantığı üzerine kurulu dünya görüşünün, tutum ve davranışların genel adıdır. Bu görüşe sahip olanların davranışlarına cahilî düşünceler ve inançlar yön verir. Onlar sağlam bir bilgiye, insanı hakka ve en doğru yola götürecek bir ilme sahip olmadıkları için kendi hevalarının ölçüsünü doğru sanırlar. O yüzden putlara tapmayı, peygamberlere ve Allah’ın âyetlerine karşı gelmeyi doğru zannederler. Zenginlik ve servetin üstünlük olduğunu düşünür ve yoksullarla bir arada bulunmak istemezler. (11/Hûd, 20) Mü’minler, sabırlı, ağırbaşlı, teenni ile, düşünerek hareket ederlerken; cahiller, ‘cahiliyye hamiyyeti-cahillik gayreti’yle davrandıkları için, sert ve kaba, düşüncesiz ve hafif meşrep davranırlar. Yerli yersiz öfkelenirler, kızgınlık ve gazap sahibidirler. Bu yüzden Hakk’a ve adalete göre iş yapamazlar.

Kur’an buna ‘cahiliyye hamiyyeti’ demektedir. İnkârcılar kalplerine bu cahiliyye çabasını koydukları zaman Allah (cc) da mü’minler üzerine ‘sekine-kalbi sakinleştirici’sini indirir ve onları ‘takva sözüne-Tevhid kelimesine’ bağlı tutar. (48/Fetih, 26)

Yukarıda geçtiği gibi ‘cahiliyye’ yalnızca İslâmdan önceki müşriklerin hayatının adı değildir. Kişilerin İslâmî hayatlarından önceki yaşantılarına da ‘cahiliyye’ denilir. Bununla beraber cahiliyye, cehâlet üzerine kurulu bütün tutum ve davranışların, İslâm’dan kaynaklanmayan bütün sistemlerin, bütün hükümlerin genel adıdır. Çünkü İslâm ve ona ait hükümler Allah’tan gelen sağlam bir ilme, diğerleri ise insanların hevalarından kaynaklanan zanlara dayanır.

Cahilî davranışlar her devirde ve her yerde görülebilir. Cahil kimselerin özelliklerine bakarsak, cahiliyyenin her zaman ve her yerde olabileceğini daha rahat anlarız.

Medine döneminde olan şu olay ilginç bir örnektir. Bu olay üzerine Peygamberimiz (sav) her zaman gündeme gelebilecek cahiliyye davranışlarına dikkat çekmiş ve ümmetini uyarmıştır.

Cahiliyye döneminde birbirlerine düşman olan ve uzun seneler boyu süren kan davaları sebebiyle birbirlerine saldıran Evs ve Hacrec kabileleri müslüman olduktan sonra kardeş oldular ve düşmanlığa son verdiler. Bir gün onların tatlı tatlı sohbetlerini gören ve bunu kıskanan bir Medineli yahudi, birisini göndererek onlara eski günlerini hatırlatmalarını söyledi. O gönderilen kişi de denileni yapınca her iki taraf silaha sarılarak savaşa kalkıştılar. Bunu öğrenen Peygamberimiz (sav):

“Ey müslümanlar! Allah, Allah! (Allah’tan korkun), ben aranızda iken, Allah (cc) size hidayet verdikten sonra birbirinizi cahiliyye’ye mi davet ediyorsunuz?…” (İbni İshak, nak. İbni Hişam 2/555-556)

Hz. Bilal-i Habeşî’ye (ra) ‘siyah kadının oğlu’ diyerek hakaret eden Hz. Ebu Zerr’e (ra) Peygamberimiz (sav):

“O’nu annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sende hala cahiliyye ahlâkı bulunmaktadır.” (Buharî. İman/22. 1/14)

Yine Peygamberimiz (sav) cahiliyye davası; cahiliyye zamanında olduğu gibi kavmiyyetçilik ve asabiyye güdenler için, ‘bizden değildir’ buyurmaktadır. (Müslim, İmare/53, Hadis no: 1848, 3/1476. Buharî, Cenaiz/39, 2/104)

Bir başka hadiste Peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilir. “Ümmetimin içinde cahiliyye döneminden kalma, tamamen terkedemeyecekleri dört âdet vardır:

Asaletleriyle övünmek,

Başkalarının soyuna dil uzatmak,

Yıldızlar vesilesiyle yağmur istemek,

Ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak.” (Müslim, Cenaiz/29, Hadis no: 934, 2/644)

Kur’an, müslüman kadınlara ‘cahiliyye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın’ diyor. (33/Ahzab, 33)

Mü’minler, inançta, düşüncede, ahlâk ve davranışlarda, karar vermede ve insanlarla ilişkilerde Allah’ın indirdiği hükümlere uyarlar. Cahiliyye düşüncesine sahip olanlar ise Allah’ın hükümlerini tanımazlar, onları beğenmezler ve kendi hevalarına uyarlar.

Kur’an şöyle diyor:

“Onlar hâlâ cahiliyye’nin hükmünü mü arıyorlar? Kesin bir bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (5/Maide, 50)

 

d- Günümüzde Cahiliyye

Cahiliyye’yi, yalnızca İslâm’dan önceki dönem diye çevirme yanlış olacaktır. O dönemin adı ‘cahiliyye’dir. Ancak bu kavram, cahilî davranış ve inançların genel adıdır. Firavun nasıl, haddi aşan, azan, kibirlenip kendini Allah’a muhtaç görmeyen, zulmün ve Tuğyanın (azıp-sapıtmanın) sembolü ise; cahiliyye de bilgisizliğin, bilgisizce hareket etmenin, yaptığı şeyin sonucunu düşünmemenin, Allah’ı ve O’nun âyetlerini anlamamanın, Allah’a isyan etmenin ne kadar kötü olduğunu idrak edememenin sembol kavramıdır.

İnsanların hevalarına uyduğu, nefislerinin, isteklerinin kulu oldukları, Allah’ın hükümlerinin kabul edilmediği, çeşitli ilâhlara ibadet edildiği, sömürü ve zulmün bulunduğu, kavmiyetçilik ve asabiyyenin (tarafgirliğin) yaygın olduğu, hüküm vermede hakkın ve adaletin uygulanmadığı her yer ve zamanda cahiliyye var demektir. Günümüzde de çeşitli yerlerde, tıpkı cahiliyye döneminde olduğu gibi Allah(cc) unutulmuştur. O ve O’nun hükümleri hayata ve insanların işlerine sokulmamaktadır. O’nun gönderdiği hükümlere uymayı bir tarafa bırakalım; yanlış, eksik ve hatta çağdışı sayılmaktadır. Günümüz insanlarının çoğu unuttukları âlemlerin Rabbi Allah’ın yerine sayısız ilâhlar ve putlar bulmuşlardır. Tıpkı cahiliyyede olduğu gibi sahte tanrılara ibadet edilmektedir. Ölçüler ilâhî kaynaktan değil, hevalardan alınmaktadır. Güçlünün borusu ötmekte, sözü geçmektedir. Zayıflar yine ezilmekte, insanlar haklarına yine gereği gibi kavuşamamaktadır. Kumar, zina, fuhuş, hırsızlık en geniş şekilde yapılmakta, içki su yerine içilmekte, riba (faiz) ekonominin can damarı kabul edilmektedir. İslâmın günah dediği pek çok şey çağdaş ahlâk sayılmaktadır. Kadınlar yine alınıp satılmakta, açılıp saçılmaları kadın hakkı, çağdaşlık kabul edilmektedir.

Kısaca, Kuran’ın cahiliyye toplumu dediği müşrik toplumun anlayışı ve ahlâkı az bir değişiklikle günümüzde de aynen devam ediyor. Allah (cc)’ın Kitabı O’nun yüce hükümleri ve Ahiret hesaba pek katılmıyor.

Bu durum da ‘cahiliyye’den başka bir şey değildir. 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 89-94