‘Ef’al’ ise, filler, yapılan işler, eylemler demektir.

Buna göre ‘ef’al-i mükellefîn’, yükümlülerin yaptıkları işlerin, eylemlerin şer’î, dinî yönden hükümleri demektir. Dinin emir ve yasaklarından sorumlu bir kimsenin işlediği amellerin, yaptığı fiillerin şeriat yönünden değerleri anlamındadır.

Aklı başında ve ergenlik çağına ulaşmış bütün insanlar Allah’ı Rabb, O’nun peygamberlerle gönderdiği vahy’i din olarak seçmekten; sonra da bu vahiyle bildirilen emir ve yasaklara uymaktan sorumludurlar. Bu bağlamda İslâm, yükümlü konumunda olan insanların işlerini, eylemlerini değerlendiriyor. Her birine, onların iyi ve kötü olma durumuna göre bir şer’î hüküm koyuyor. Kimisini emrediyor, kimisini yasaklıyor, kimisinde de mükellefi serbest bırakıyor.

 

a- Hükümlerin Çeşitleri

İslâm hukukuna (fıkha) göre hükümler ‘teklifî hükümler’ ve ‘vaz’î hükümler’ olmak üzere ikiye ayrılırlar. (Bak. Hüküm)

a1- Teklifî hükümler  

Mükellefin yaptığı filler, şari’in (şeriat koyucunun) yapılmasını veya yapılmamasını istemesine, ya da yapıp yapmada serbest bırakmış olmasına bağlanan şer’i özelliktir.

a2- Vaz’î hükümler

Şari’nin isteğine göre bir şeyin başka bir şey için sebep, şart ve engel teşkil etmesidir. Mesela, abdest almak namazın şartıdır. Ölüm olayı, miras taksiminin sebebidir gibi.

 

b- Teklifî Hükümlerin Kısımları

Şari’in, bir fiilin yapılıp yapılmaması konusunda üç tavrı olabilir:

1-Yapılmasını isteme,

2-Yapılmamasını isteme,

3-Yapılıp yapılmamasında serbest bırakma.

Yapılmasını isteme veya yapılmamasını isteme, ya bağlayıcı bir şekilde, ya da bağlayıcı olmayan bir şekilde olabilir.

Böylece ortaya beş çeşit teklifî hüküm (ef’al-i mükellefîn) çıkmaktadır:

 

b1- İcab

Bir fiilin yapılması kesin ve bağlayıcı bir şekilde istenmiş ise, bu ‘icab’tır. Böyle bir isteğe ‘vücub-gereklilik’; yapılması istenen fiilin hükmüne de ‘vacip’ denilir.

Hanefilere göre böyle bir teklif ‘farz’ adını alır. Vacip ise, şari’nin bağlayıcı bir tarzda yapılmasını istediği, ancak zannî (kesin olmayan) bir delile dayanan emirdir.

 

b2- Nedb (mendup) 

Şari’in yapılmasını istediği, ama bağlayıcı olmayan fiillerdir. Bu emir ‘nedb’ olarak isimlendirilir. Yapılması istenen fiil ise ‘mendup’tur.

Mendup üç kısma ayrılır:

a-İslâmî görevleri tamamlayıcı nitelikte olanlar ile Peygamberimizin devamlı yaptığı, pek az terkettiği fiiller. Bunlara ‘sünnet-i müekkede-kuvvetli sünnet’ adı verilir.

b-Peygamberimizin bazen yaptığı, bazen de terkettiği fiiller. Bunlara da ‘sünnet-i gayri müekkede-kuvvetli olmayan sünnet’, veya müstehab denilir.

c-Peygamberimizin bir insan olarak yaptığı, dinî bir yönü ve bağlayıcılığı olmayan günlük davranışları ve filleridir.

 

b3- Tahrim  

Şari, bir fiilin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı bir şekilde istemişse, bu ‘tahrim’dir. Bu isteğe bağlanan sonuca ‘hurmet-yasaklama’, yapılmaması istenen fiile de ‘muharrem veya haram’ denilir.

 

b4- Kerâhet  

Şari, bir fiilen yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir şekilde istemişse, bu ‘kerahat’tır. Bu isteğe bağlanan sonuca yine ‘kerâhat’, yapılmaması istenen fiile de ‘mekruh’ denilmektedir.

 

b5- İbahe  

Yapılıp yapılmaması yükümlünün kendi isteğine bırakılmışsa, buna ‘ibahe’ denir. Bu serbest bırakmaya bağlanan sonuç, yine ‘ibahe’ olarak ifade edilir. Mükellefin seçimine bırakılan fiile de ‘mübah’ denilir.

Hanefiler, farzı vacipten ayrı olarak değerlendirdikleri gibi, mendub’u da ‘sünnet’ ve ‘müstehab’ diye ikiye ayırırlar. Onlara göre ef’al-i mükellefîn yedi tanedir.

Bazı Hanefi hukukçuları da ibadetleri bozup geçersiz hale getiren sebeplere ‘müfsid’ adı verip, onu da yükümlünün fiillerine eklemişlerdir. Böylece onlara göre ef’al-i mükellefîn sekize çıkmaktadır.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 153-154