Hurma ve benzeri şeylerin kabuğunu, tomurcuğunu yarıp çıkmasına, küçük farelerin deliklerinden çıkmasına veya belirli bir sınırı aşmaya ‘fısk’ denir.

Dinî bir terim olarak ‘fısk’; Din’in koyduğu sınırlardan dışarı çıkmak, hakk’tan sapmak, Allah’ın emirlerinden ayrılıp isyankâr olmak demektir.

Kur’an, kafirlerin, münafıkların ve ehl-i kitabın (yahudi ve hıristiyanların) isyan ve günah sayılan davranışlarına, onların şirk ve küfür dışındaki hatalarına ‘fısk’ dediği gibi, müslümanların bazı günahlarına, bir takım hatalı davranışlara da ‘fısk’ demektedir.

Daha geniş bir ifadeyle ‘fısk’; yasaklanmış fiillerden birini yapmak suretiyle şeriatın koyduğu sınırların dışına çıkmaktır. Allah’ın yaratıkları hakkında koyduğu fıtrat ve hidayet çizgisinden ayrılmaktır.

Şer’î bir terim olarak küfrün dışındaki günahlardan birini işleyen kimseye ‘fasık’ denilir. (R. Rıza, nak. TDV İsl. Ans. 12/203)

Allah’ın emirlerine aykırı davranıp günah işlemeye ‘fısk’ denildiğine göre, günâh işlemeye devam eden, İslâmın sınırlarının dışına taşan kimselere ‘fasık’ denir. (Bakınız: Fısk)

 

b- Fasık Kavramının Anlam Sahası

‘Fasık’ kavramı Kur’an’da iki yerde tekil olarak, otuzbeş yerde ise çoğul olarak geçmektedir.

Kur’an, ‘fısk ve fâsık’ kelimelerini bazen mü’minlerin hataları hakkında kullanırken, bazen de inkârcıların tavırları hakkında kullanmaktadır. ‘Fasık’ kelimesinin geçtiği âyetlerin çoğunda kafirlere, müşriklere, münafıklara ve ehl-i kitaba ‘fasık’ denildiğini görüyoruz. Bazen de peygamberi dinlemeyen ya da Allah’ın çağrısına uyarak O’nun yolunda cehd (cihad) etmeyen mü’minlere ‘fasık’ denildiğini öğrenmekteyiz.

İslâm alimlerinin çoğunun görüşüne göre şeriatın büyük günah dediği haramları işleyenler ile küçük günahta bile bile israr edenler fasıktır. Bunlar, işledikleri günahın helâl olduğunu kabul etmedikçe, yani haramı inkâr etmedikçe günahkâr mü’min sayılırlar. Tevbe etmeleri ve tevbeden sonra affolunmaları umulur.

Ancak büyük günahların ne olduğu konusunda kesin ölçünün ve görüş birliğinin olmaması, ayrıca Kur’an’da ‘fasık’ sıfatının, Allah’ın emrinden ve O’na itaatten çıkanlar hakkında kullanılması sebebiyle, ‘fasık’ kavramı ile ilgili olarak farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Hatta bu görüşler mezhebler arası önemli ayrılıklara sebep olmuştur.

Biz bu görüş ayrılıkları üzerinde durmak istemiyoruz. İslâm tarihinde –bize göre biraz da abartılı bir şekilde- yapılan bu münakaşaların bir yararı yoktur. Kur’an’ın kimlere ‘fasık’ dediğini anlamak için, onların Kur’an’da anlatılan özelliklerine bakmak gerekir. Fasıklık sıfatını Kur’an’ın getirdiği ölçülerle iyice tanıyan bir mü’min, bu tehlikeden kendini kurtarmaya çalışır.

‘Fısk’, Allah’a itaatı terkedip, Din’in sınırlarını aşarak günaha düşmek olduğuna göre, bu işi kim yaparsa yapsın; o, fasıklık yapmış olur. Bir kimse Allah’ın hükümlerini tanımaksızın, kaale almaksızın, korkusuzca, günahları helâl kabul ederek, yani o konuda Dinin getirdiği ölçüyü hiçe sayarak günah işlerse, şüphesiz bu; inkârın, Allah’a karşı küfr içinde olmanın ta kendisidir. Müslüman olduğu halde Allah’a itaatsizliğe düşen kimselere de, işledikleri günahı helâl saymadıkları sürece mü’min gözüyle bakmak gerekir.

Kur’an, mü’minlere bazı hayvanların etini haram kılıyor, bazı davranışları yasaklıyor. Sonra da bu gibi şeylerin ‘fısk’ olduğunu söylüyor. Mü’minler, Allah’ın koyduğu bu ölçülere uymazlarsa ‘fısk’a düşerler. ‘Fıska’ düşenlere de ‘fasık’ denir. (2/Bakara, 197, 282,.24/Nûr, 4. 5/Maide, 3. 6/En’am, 121. 49/Hucurât, 7,11)

Peygamberimiz de ‘fısk’ sıfatını günahkâr mü’minler hakkında kullanmıştır. Mesela, ‘Müslümana sövmek fısk, onu (kasten) öldürmek küfürdür.” (Buharî, Edeb/44, 8/18. İbni Mace, Fiten/4, Hadis no: 3940, 2/1299. Tirmizî, İman/15, Hadis no: 2634-2635, 5/21. A. b. Hanbel, 5/181. nak. TDV İsl. Ans. 12/202)

İlmin, ‘fasıkların’ elinde olmasıyla müslümanların toplum dengesinin bozulacağı, öncekilerin başına gelenlerin onların da başına geleceği haber veriliyor. (İbni Mace, Fiten/21, Hadis no: 4015, 2/1331. Darimî, Mukaddime/29, Hadis no: 306, 1/77. Buharî, Tefsir,18/5. nak. TDV İsl. Ans. 12/202)

 

c- Kur’an’a Göre Fasıklar

‘Fasıklık’, mutlak itaatten çıkmayı, Allah’ın emrini terketmeyi ifade  eder. Şu örnek bu açıdan oldukça dikkat çekicidir:

Allah (cc), Musa (as) kavmine, O’nunla beraber Allah yolunda cihad ederek, söz verilen şehre girmelerini emrediyor. Ancak onlar, Hz. Musa’yı, dolayısıyla Allah’ın emrini dinlemiyorlar. Bunun üzerine Musa (as):

“Ya Rabbi! Gerçekten kendimden ve kardeşim (Harun)den başkasına mâlik olamıyorum (gücüm yetmiyor). Öyleyse bizimle fasıklar arasını Sen ayır’ dedi.” (5/Maide, 25)

Kur’an, dünya malına meyledip te Allah yolunda cihad etmekten yüz çevirenlere de aynı anlamda fasık demektedir. (9/Tevbe, 24)

Allah’a gerçekten iman edenler, kafirleri ve müşrikleri veli (dost, sırdaş, yönetici) tutmazlar. Çünkü bu gibi kimseler mü’minlere veli olamazlar. Kur’an’ın bu buyruğuna rağmen kim onları ‘veli’ edinirse onlar fasıklardır. (5/Maide, 81) (Bakınız: Veli)

Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, her konuda Allah’ın gönderdiği hükümleri ölçü almayanlar, özellikle inanç, ibadet ve sosyal düzende Allah’ın ne buyurduğuna aldırmayanlar fasık kimselerdir. (5/Maide, 47)

Kur’an, ‘fasık’ kelimesini genellikle müşrikler, kafirler ve münafıklar hakkında kullanmaktadır.

Kur’an’ın ifadesine göre münafıklar kesinlikle fasıktırlar. Çünkü onlar sürekli bir biçimde Allah’ın emrinin dışına çıkarlar, bunda da bir sakınca görmezler. (9/Tevbe, 67) Bu gibiler Peygamber zamanında kendilerinden memnun olunsun diye yemin ettiler ama Allah (cc) bu fasıklardan razı olmadığını haber vermektedir. (9/Tevbe, 96)

Tevbe Sûresinde fasıkların bazı göze çarpan özellikleri anlatılmaktadır. Onlar;

Mü’minlerden yana olduklarına dair yemin ederler. Halbuki onlar bu sözlerinde samimi değillerdir. Yalnızca müslümanlardan çekinmektedirler. Kalplerinde küfür vardır ve bu durumları ölene kadar devam edebilir.

Davranışları, onların fasık olduklarını gösterir. Namaza üşenerek gelirler, Allah yolunda harcamada cimri davranırlar.

Allah’tan çekinme (takva) konusunda alaylı bir tavırları vardır.

Müslümanların başına bir felaket gelirse sevinirler, onlar hakkında iyi bir durum olursa buna da üzülürler.

Görüldüğü gibi bu özellikler münafıkların, yani sözde müslüman sayılan kaypakların özellikleridir. Yaptıkları işler ise ‘fısk’tan başka bir şey değildir.

Gerek Allah’a, gerekse mü’minlerle yaptıkları anlaşmalarda verdikleri sözde durmayanlar da fasıklardır. (9/Tevbe, 8. 7/A’raf, 102. 2/Bakara, 27)

‘Ben sizin en büyük Rabbinizim’ diyen Firavun ve adamları (43/Zuhruf, 54, 27/Neml, 12. 28/Kasas, 32), Allah’tan gelen Kitabı inkâr edenler (3/Âli İmran, 82), İslâm’dan yüz çeviren kitap ehli (5/Miade, 59, 57/Hadid, 26, 3/Âli İmran, 110), Allah’a ve Rasûlü’ne karşı küfr içinde olan münafıklar (9/Tevbe, 67, 84), mü’min kadınlara zina iftirası yapıp da dört şahit getiremeyenler (24/Nûr, 4), imandan sonra küfre sapanlar (24/Nûr, 55), Allah’ı unutarak dünya hayatını kendi hevalarına göre yaşayanlar (59/Haşr, 19), haddi aşarak livata ve zina fiilini işleyenler (21/Enbiya, 74) Peygamberini dinlemeyen Nuh kavmi ve benzerleri (51/Zariyat, 46. 61/Saff, 5) fasıktırlar.

Küfründe, şirkinde ve günâh işlemesinde inatçı olan, Allah’tan gelen âyetleri dinlemeyenler, Hakk ve O’ndan gelenlere karşı kibirli olan fasıklara Allah (cc) -kendileri tevbe edip istemedikleri müddetçe- hidayet vermez. Onlar itaatsizliğe, Allah’ın emirlerini dinlememeye devam ederler. (63/Münafikûn, 6. 9/Tevbe, 80. 5/Maide, 108)

Fasıklık hidayet yolu üzerinde en büyük engeldir. Allah’tan hakkıyla korkup sakınanlar ‘fısk’ olayından uzakta kalmaya çalışırlar. Dünyalıklara, nefsin isteklerine kapılıp da Allah’ın emrini dinlememek insanı fasıklığa götürür. Bu gibi fasıklık tavrı giderek kişiyi küfre ve şirke sürükler. (9/Tevbe, 24)

Kur’an’ın, inkârcıların, iki yüzlü davranan münafıkların ve Allah’ın âyetleri karşısında inatçılık yapıp, doğru yoldan sapanların tavrına ‘fısk’ dediği gibi, mü’minlerin bazı günahlarına da ‘fısk’ demesi, (Allah daha iyi bilir) hem bir uyarı, hem de yapılan günahın çirkinliğini ve yanlışlığını hatırlatmadır.

Kur’an, mü’minleri Allah’ı ve O’ndan gelen âyetleri saygı ile zikretmeye (anmaya) ve onlara teslim olmaya davet ediyor. Buna bağlı olarak da Allah’ın âyetleri karşısında kalpleri katılaşıp da fasık olanlar gibi olmaktan onları sakındırıyor. (57/Hadid, 16)

Allah’ın koyduğu ölçülerin dışına taşmak, dinin çizdiği sınırlardan dışarı çıkmak ‘fasıklıktır’. İmandan sonra fasıklık sıfatı elbette kötü bir isimdir. (49/Hucurât, 11)

Bu konuyu kapatmadan önce bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz:

Kur’an diyor ki:

“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sonucu (bilmeden), bir kavme (topluluğa) kötülükte bulunursunuz da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6)

Kur’an’ın bu evrensel prensibine bugün ne kadar ihtiyaç vardır. Günümüzde medyanın insan ve kitleler üzerinde geniş bir etkisi bulunmaktadır. Medyayı ellerinde bulunduranlar istedikleri haberleri istedikleri biçimde kitlelere duyurmaktadırlar. Böylece kitleleri yönlendirmekte, kafalara şekil vermekte, hatta siyasî iktidarları bile etkilemektedirler. Bugün çok haber üreten güçler başkaları üzerinde daha fazla etkili oluyor, insanlığın geleceğinde en etkin güçlerden biri oluyor.

Bilindiği gibi fasıklara ait medya, akı kara, karayı ak olarak gösterebilmekte, yalan ve uydurma haberlerle kamuoyunu günlerce meşgul edebilmektedir. Şurası kesin ki bu gibi insanlar, haberi olduğu gibi vermezler. Haberleri mutlaka kendi süzgeçlerinden, yani kendi sansürlerinden geçirdikten sonra yayınlarlar, ya da yazarlar.

Özellikle İslâm ve müslümanlarla ilgili haberlerde kesinlikle tarafsız değillerdir. Onlarla ilgili haberlerde bırakınız tarafsız olmayı, insaf bile bir tarafa bırakılmakta; haberler kasıtlı bir şekilde saptırılmakta, çirkinleştirilmekte, müslümanların aleyhine anlaşılacak şekilde değiştirilmektedir. Resmî ideolojilerin elinde olan medya ise, haber verip kamuoyunu aydınlatma amacından çok, her şeyi resmi ideolojinin propogandası uğruna kullanmaktadır.

Günümüz medyası, bilgi ve haber kaynağı olmanın yanında resmî ideolojilerin propoganda aracı olarak da kullanılmaktadır. Medyanın, insanlara İslâm dışı bir hayatı ve insanları oyalayan ‘lehve’l hadisi’ sunma aracı olarak kullanıldığı da görülmektedir. (Bakınız: Lehve’l Hadis)

Bu özellikleri ön planda olan medyaya karşı yeterince dikkatli olunmalı, onların haberleriyle hüküm verilmemeli, onların duyurduğu haberler ve verdikleri bilgiler elden geldiği kadar test edilmelidir. Doğruluğu kesinleşmeden onlara inanılmamalıdır. 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 171-174