‘Fıtrat’, buna ‘te’ harfinin ilavesiyle yapılan bir isim masdardır. Sözlükte, yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim, huy gibi manaları vardır.

Aynı kökten gelen ‘iftar’, orucu açmak, ‘infitar’ ise yarılmak, açılmak, fışkırmak demektir ki Kur’an’da bir sûrenin adıdır.

Bu masdarın fail (özne) ismi olan ‘Fâtır’, Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. Bunun anlamı, yerleri ve gökleri Yaratan demektir.

‘Fâtır’ kelimesi ile yine Yaratan manasına gelen ‘Halık’ arasında ince bir fark vardır. ‘Fatır’ sıfatı ‘Halık’ sıfatının içindedir ve ilk defa yaratmaya başlayan demektir.

Kur’an’da buna şöyle işaret edilmektedir:

“...De ki: Sizi ilk defa yaratan, sizi tekrar diriltecektir...” (17/İsra, 51)

Modern ilmin de tesbit ettiği gibi yer ve gökler daha önceden duman (gaz bulutu) halinde yaratılmıştı. Allah (cc) ‘ol’ emriyle yeri ve göğü birbirinden ayırdı. Gezegenler ve diğer gök cisimleri meydana geldi, yeryüzünde hayat başladı.

“O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlıyı sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?” (21/Enbiya, 30)

Yerin ve diğer gök cisimlerinin ilk hali olan dumanın (gaz bulutunun) yarılıp, içinden gezegenlerin ve yeryüzünde hayatın ortaya çıkartılması ‘fatr’ kelimesiyle ifade ediliyor.

‘Fatr’, ilkin yaratmaya başlama demektir ki, ‘ibda’ (yoktan var etme) fiilinden sonraki aşamadır. Bu bakımdan Kur’an ‘fatr’ fiilini her zaman Allah (cc) hakkında kullanmaktadır. Yaratılan, yokluğun içerisinden çıkartılan ise göklerdir, yerdir, insanlar ve diğer canlılardır. (43/Zuhruf, 27. 21/Enbiya, 56. 20/Tâhâ, 72)

‘Fâtır’, Kur’an’da bir sûrenin ismidir. Allah (cc) için ‘Fâtıru’s Semâvâti ve’l arz-Gökleri ve yeri Yaratan’ denilir. (35/Fatır, 1. 6/En’am, 14. 12/Yûsuf, 101. 14/İbrahim, 10. v.d.)

Anlaşılan odur ki ‘fatr’ veya ‘fıtrat’ ilk yaratılışı ifade ettiği gibi, devam eden bir yaratılışı da anlatır. ‘Fatr veya fıtrat’, bir şeyi yoktan ve örneksiz var etmek ve onu, belli bir hedefe doğru açıp-ortaya koymak, dal budak saldırmaktır.

 

b- Fıtrat Nedir?

Bir cisimden başka bir cismin meydana gelmesi, ona ait tohumun yarılıp açılmasından, filizlenip büyümesinden meydana gelir. Gelişen o canlı tekrar tohuma dönüşmekte, tohum tekrar filizlenip aynı cins canlının neslinin devamını sağlamaktadır. Bu sürekli oluşum bir ‘fatr’ olayıdır. Bunu Yaratan da ‘Fâtır’ olan Allah (cc)tır. Evrendeki her ölüm yeni bir oluşumun, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dünyanın ölümü bile Ahiret hayatına bir doğuştur. Nitekim Kur’an bu olayı, ‘infitar’ (gök yarıldığı zaman) ifadesiyle anlatıyor. (82/İnfitar, 1-4)

Tohum veya çekirdek, kendinden çıkacak olan canlının özü ve özetidir. O türe ait bütün özellikleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Bir şeyin ilk defa yokluktan ortaya çıkışı veya bir maddeden (tohumdan) meydana gelişi bir ‘fatr’dır. Bunun ortaya çıkış biçimi veya taşıdığı özellikler de ‘fıtrat’tır. Her yaratığın ‘fıtrat’ üzere kazandığı özelliklere de onun ‘tabiatı’ denir.

Evren, Allah’ın ‘Fâtır’ sıfatıyla bir ‘fıtrat’ üzere yaratılmış, bu fıtrat üzerinde bir tabiat (bir adet) kazanmış ve hayatını bu fıtrat çizgisi üzerinde sürdürmektedir.

Kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği ‘fıtrat’ üzerindedirler. Her varlık, kendi tabiatının gereğini yapar, o çizgisinin dışına çıkmaz.

Kur’an şöyle buyuruyor:

“O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30/Rûm, 30)

Bu âyette geçen ‘fıtrat’ın insandaki inanma ve ibadet etmeye meyli ve kabiliyeti anlamına geldiği söylenmektedir. Buradaki maksat, her kişinin kendine ait özelliği değil, bütün insanların insan olarak yaratılışlarındaki esas ve hepsinde ortak olan genel yaratılıştır.

Meselâ, insan bedenine ait bütün organlar ve organların görevleri bir fıtrattır. Gözün iyi görmemesi, kulağın iyi duymaması sonradan gelen bir arızadır. Fıtrat’ta esas olan bütün insanlardaki bu gibi özelliklerin genel olarak bulunmasıdır.

Bunun gibi Allah (cc) bütün insanları kendine inanma ve ibadet etme, verdiği nimetlere şükretme kabiliyetinde ve bunlara meyilli olarak yaratmıştır. Kalbin görevi bütün organlara hakim olarak, onları Allah’ın emrine tabi kılmasıdır. Bu da bir ‘fıtrat’tır.

 

c- Fıtratın İşleyişi

İnsan ve ona ait organlar fıtrat üzere kaldıkları sürece, Allah’a teslim olurlar. Eğer onlara dış etkenler tesir etmezse, onların fıtratında âlemlerin Rabbine teslimiyet vardır.

Bu bakımdan İslâm fıtratın dinidir. İslâm, fıtrat olarak Allah’a teslim olma kabiliyetinde yaratılan organların bu teslimiyetlerini sağlar. Ancak, hayatına İslâmın hakim olmadığı kimseler şeytanın saptırmasıyla bu kabiliyetlerini ters yönde kullanırlar.

İslâma göre inanmanın ve ibadet etmenin iki kaynağı vardır. Bunun birincisi insandaki bu fıtrat’tır. İnsanın yaratılışı, tabiatı (doğası) Allah’ın dini İslâmı kabul etmeye, onu uygulamaya, Allah’ın emirlerine uymaya; kısaca yalnızca Allah’a ibadet etmeye uygundur. Allah (cc) insanın aslını böyle temiz ve saf kılmıştır.

İnanmanın ikinci kaynağı, insanın kendi çabasıyla ve iradesiyle inanması, İslâmı hayat nizamı olarak seçmesi, ya da kendi arzusuyla ibadet ederek sevap kazanmasıdır (kesb-kazanç). Allah (cc), fıtrat’a zıt özelliklerin ve anlayışların bulunduğu yerlerde elçileri aracılığıyla Din gönderir ve insanları öz fıtratlarına uygun davranmaya çağırır. İnsanın kendi fıtrat’ına uygun olarak Allah’ı bir bilip O’na kulluk etmesi de ‘hanif’liktir.

Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki:

“Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra anne-babası onu hırıstiyan, yahudî, mecusi (ateşe tapan) yapar. Eğer anne-baba müslümansa, çocuk da müslüman olur.” (Buharî, Cenaiz/80, 2/118. Cenaiz/93, 2/125. Müslim, Kader/22, Hadis no: 265 4/2047. Ebu Davud, Sünnet/18, Hadis no: 4714, 4/229. Tirmizî, Kader/5, Hadis no: 2138, 4/447. Ah. b. Hanbel, 2/233, 435. nak. TDV İsl. Ans. 13/47, Tefhimü’l Kur’an, 4/301)

Bütün insanlar saf, temiz, İslâma meyilli bir şekilde yaratılırlar. Ancak onu eğitim, çevre ve dış etkenler değiştirir, fıtrattan uzaklaştırır, ya da fıtrata uymayan davranışları yapmasına sebep olur.

Rabbimiz, insanı itaat etmeye de, isyan etmeye de kabiliyetli yaratmıştır. Fıtrattan ayrılmayan, bozulmayan kimse Allah’ın âyetlerine kulak verir, gereğini yapar. Çünkü yapısında bu maya, bu özellik bulunmaktadır. Şeytan ve fıtrata aykırı dış faktörler insanı bu durumdan uzaklaştırırlar.

İslâm, insanı asıl fıtratına davet eden, fıtratının gereğini yapmasını sağlayan ilâhî dindir. Mü’minler, insanların hayra ve imana eğiliminin önündeki engelleri kaldırmakla, insanları fıtratlarıyla yüzyüze getirmekle yükümlüdürler. Kendi fıtratlarını yeterince tanıyanlar, Allah’ı bırakıp başka tanrılara tapınmazlar. İslâmda cihad ibadeti insanları bu fıtratla yüzyüze getirme çabasıdır.

İnsanlar, güzel, doğru, Hakk’a uygun, adaletli, isabetli iş yapıyorlarsa, merhametli, şefkatli ve iyiliksever iseler, hatalarından dolayı pişman oluyorlarsa, insanları, hayvanları, tabiatı, çocuklarını, düşkünleri seviyorlarsa, ana-babalarına ve başkalarına iyilikte bulunuyorlarsa; fıtratlarının gereğini yapıyorlar demektir.

Kötü, çirkin, yanlış iş yapanlar, zalim ve merhametsiz olanlar, günaha düşenler ve isyan edenler, inançsız olanlar veya yalancı tanrılara ibadet edenler temiz fıtratlarından uzaklaşanlardır.

Allah (cc) insanları kendi fıtratlarına uygun davranmaya davet ediyor. Bu fıtrat da Allah’ın insanlara gönderdiği İslâm’a inanıp ona uygun yaşamaktır.

İslâm, insanların temiz fıtratlarına uygun hareket etmelerini istiyor. Bu bakımdan ‘fıtrat’a müdahele; örneğin, vücudun şeklini değiştirmeyi, kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemesini, canlı türlerine onları bozmak üzere el atmayı, hoş görmemektedir.

Kısaca fıtrat, Fâtır olan Allah’ın insanlara ve varlıklara yoktan var ederek verdiği kabiliyet, onlara ait proğramdır. Allah’ı tanıma ve O’na ibadet etme eğilimi, ruh temizliği, olumlu yetenekler ve benzeri şeylerdir.

İnsana düşen bu temiz fıtratı tanımak ve ona uygun davranmaktır. 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 196-198