‘Fitne’, sözlükte, deneme ve imtihana tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, belâ ve felaketle imtihan etme gibi anlamlara gelir.

‘Fitne’ kelimesi bunlardan başka, küfr, azgınlık, sapıklık, günah, ayrılık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırma (iğva), kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan çıkarma, birbirine düşme, çekişme, zulüm, baskı, karışıklık ve kalbin bir şeye fazla meyletmesi gibi manaları da vardır.

İnsanın içine aşk ateşi düşürdüğü ve aklını çeldiği için kadına, kişinin aklını çelip ona azap kazandırdığı için şeytana, kişiye zarar verdiği için hırsıza, aynı kökten gelen ‘fettân’ denmiştir.

İnsanın gönlünü çelen, hırsını artırıp günaha sürükleyen altın ve gümüşe, de ‘iki fettân’ denmiştir.

Aynı kökten gelen ‘meftûn’; aklından zoru olmak anlamından hareketle, deli gibi tutulmak, aşık olmak, çok beğenmek anlamları kazanmıştır.

‘Fitne’, aynı zamanda inanç uğruna uğranılan ağır işkence anlamına da gelmektedir.

 

b- Olumlu Anlamıyla Fitne

‘Fitne’ kelimesinin sözlük anlamından anlaşıldığı kadarıyla o, iyiyi kötüden, arı olanı kirli olandan, doğruyu yalancıdan ayıran bir metodtur. İnsanlar arasında suç, kötülük, kirlilik arttıkça onların karşılaşacağı fitne de çok olacaktır. Fitne bu anlamda toplumun kirlerini arıtan, temizleyen bir temizleyici gibidir. Nitekim içinde zorlukları, sıkıntı ve meşekkatleri barındıran savaş da bir fitnedir. Savaş bazen, insanların hatalarını, pisliklerini kendi önlerine koyar.

İnanç uğruna belâ ve sıkıntılara uğrama anlamındaki fitne, olumsuz bir anlam taşımamaktadır. Bu gibi sıkıntılar inanan kişiyi kararlı kılar, iradesini güçlendirir, ahlâkını arındırır. Böyle bir fitne kişiyi ve toplumu dinî yönden geliştirir, onların hatalarını gösterdiği gibi, din uğruna sabırlarını da ortaya koyar. Böylece Allah’ın vereceği karşılığı almalarına zemin hazırlar.

Kur’an, insanların sürekli olarak ‘fitne’ ile denendiklerini açıklıyor:

“İnsanlar, (yalnızca) ‘İman ettik’ diyerek, fitneye uğratılmadan (denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınamadan geçirdik (fitneye uğrattık); Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.” (29/Ankebût, 2-3)

Bu bağlamda ‘fitne’ ile ‘belâ’, aynı anlamdadır. Ne ki ‘fitne’nin kapsamı biraz daha geniştir. ‘Belâ’ yalnızca Allah’tan geldiği halde, ‘fitne’ hem Allah’tan hem de kullardan gelebilir, insan kendisini olduğu kadar başkalarını da fitneye uğratabilir. (Bakınız: Belâ) ‘Fitne’ kelimesinde azap, zorluk ve kötülük yönü daha fazladır.

‘Fitne’ öncelikli olarak bir sınav yolu olduğuna göre, hem ni’met sebebiyle, hem de zahmet ve perişanlıktan dolayı olabilir. İnsan, karşılaştığı bütün değerlerle imtihana tabi tutulabilir. Nitekim Kur’an şöyle diyor:

“Biz sizi bir imtihan olarak hayır fitnesiyle de şer fitnesiyle de deniyoruz. Ve eninde sonunda Bize döneceksiniz.” (21/Enbiya, 35)

Demek ki ‘fitne’ imtihanı bir hikmete bağlı olarak bazen Allah’tan gelir, bazen de kulların bir hatası sebebiyle meydana gelir. Böyle olunca da ‘fitne’, bizzat o fitneyi meydana getiren için bir uyarı, bir düzelme veya aklını başına alma imkanıdır.

 

c- Fitnenin Kur’an’daki Anlamları

‘Fitne’ kelimesinin anlam sahası oldukça geniştir. Kur’an bu kelimeyi ondan fazla manada kullanmaktadır.

1-Sınanma, deneme, belâya uğratma, (2/Bakara, 102. 20/Tâhâ, 40, 85 v.d.),

2-Küfr, şirk, müşriklerin müslümanları şirke döndürmek için uyguladıkları baskılar, (2/Bakara, 191, 217. 4/Nisa, 91),

3-Sapıklık, sapma, saptırma, (5/Maide, 41, 49. 37 Saffât/162),

4-Azap, işkence, ateşe atma, (85/Buruc, 10. 51/Zariyat, 13-14. 29/Ankebût, 10),

5-Günah, (9/Tevbe, 49. 24/Nûr, 63),

6-İslâm düşmanlarının savaşa sebep olmaları, (4/Nisa, 101),

7-Allah’ın kullarına farklı imkanlar vererek birbirlerine karşı tutumlarının ortaya çıkarılması, (25/Furkan, 20. 6/En’am, 53),

8-Şeytanın hile ve tuzakları, (7/A’raf, 27),

9-Şeytanın zayıf ruhlu kimselere aşıladığı batıl inanç ve kuruntu, (22/Hacc, 53),

10-Delilik, (68/Kalem, 6),

11-Dosdoğru yoldan (sırat-ı müstekîm’den) saptırma, (17/İsra, 73),

12-Nifak (münafıklık), (57/Hadid, 14) ve

13-Özür, bahane, anlamında (6/En’am, 23).

 

A- Allah’a Nisbetle Fitne

Allah’ın (cc) fitne vermesi O’na ait bir hikmete dayanır ve insanın tekâmülüne sebep olur. Bu bağlamda insanlık çeşitli fitnelerle zaman zaman denemeye uğratılmaktadır. Kur’an’ın haber verdiğine göre Rabbimiz tarafından başta peygamberler olmak üzere müslümanlar ve diğer dinlere inananlar zaman zaman sınanırlar.

 

1- Peygamberlerin Denenmesi

Allah (cc), Hz. Süleyman’ı (as) denemeden geçirmişti ve tahtının üzerine bir ceset bırakılmıştı. Bu belki de yönetim gücünün zayıflamasıydı. Tekrar eski durumuna kavuşunca; “Rabbim, beni bağışla...” diyerek dua etmişti. (38/Sâd, 34-35)

Hz. İbrahim (as) bir takım kelimelerle denenmişti ve o da onları bir bir başarıyla tamamlamıştı. Bunun üzerine Allah (cc) onu bütün insanlığa imam (önder) yapmıştı. (2/Bakara, 124)

Hz. Musa (as) da denemeye tabi tutulan elçilerdendir. Allah (cc) onun için şöyle diyor: “... O zaman da seni tasadan kurtarmış ve seni (bazı sıkıntılarla) iyice denemiştik...” (20/Tâhâ, 40)

Şeytanın peygamberlerin davetine ve hedeflerine gölge düşürme çabası da onlar için bir iman sınavıdır. (22/Hacc, 52-53)

 

2- Müslümanların Denenmesi

Müslümanlar için sadece iman etmek yeterli değildir. İmanın kökleşmesi ve sağlamlaşması için mü’minler çeşitli denemelerden geçirilirler. (29/Ankebût, 2-3)

Allah (cc) müslümanları, içlerinde kim kendi yolunda cihad ediyor, bu yolda kim sabrediyor ortaya çıksın diye onları dener. (47/Muhammed, 31. Benzerleri için bak. 8/Enfal, 17. 3/Âli İmran, 152, 154. 33/Ahzab, 11)

Hz. Musa (as), kendisi Tûr dağında iken kavminin altın buzağıya tapması üzerine onların içerisinden Allah’tan af dilemek üzere yetmiş kişi seçmişti. Onlarda gördüğü tereddüt üzerine Allah’a dua etti ve bu olayın kendileri hakkında bir imtihan (deneme) olduğunu söyledi. (7/A’raf, 154-156)

Ayrıca inkâr edenlerin müslümanlara karşı tavırları bir fitnedir. Böylece müslümanların İslâm’a bağlılıkları denenmiş olur. (25/Furkan, 207. 60/Mümtehine, 5)

Mü’minlere yapılan bu azap ve işkence onları dinlerinden döndürmeye yöneliktir. Mü’min böyle bir azapla imtihan edilebilir. Mü’min, tıpkı madenin deneme kazanında kaynatılması gibi, azapla karşı karşıya getirilir. Böylece samimi müslümanla gevşek müslüman ortaya çıkar. Bu konuda Kur’an şöyle buyuruyor:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, ‘Allah’a iman ettik’ der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıyla bir tutar. Ama Rabbin’den ‘bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun; ‘biz gerçekten sizlerle birlikteydik’ demektedirler. Oysa Allah, âlemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?” (29/Ankebût, 10)

Allah’ın azabı şüphesiz insanlardan gelecek fitnelerden daha büyüktür. Mü’minler sürekli bir biçimde bu tür fitnelerle karşılaşacaklar. Bu denemeyi başaranlar, imanlarında samimi olanlar sonsuz mükâfatı kazanacaklar. Kur’an, mü’minlerin bu şekilde denemeye tabi tutulduklarını haber veriyor. (29/Ankebût, 2-3. 2/Bakara, 214)

 

3- İnsanların ve Toplulukların Denenmesi

Bazı kavimlere elçiler gönderilmesi onlar için ilâhî imtihan sebebidir. Mesela, Salih (as), kendisini ve mü’minleri uğursuzlukla suçlayan Semud kavmine; “...Uğursuzluğunuz(un sebebi), Allah katında (bulunan takdiri)dir. (Kötü amel işleyene o uğursuzluğu takdir etmiştir.) Doğrusu siz (çeşitli olaylarla) imtihan edilen bir topluluksunuz.” (27/Neml, 47)

Ayrıca Hz. Salih’in kavmi Semud’a bir dişi devenin verilmesi onlar için bir deneme idi. (54/Kamer, 27-29)

Allah (cc), Peygamberimize Mekke hayatında gösterdiği bir rüyası ve ‘Kur’an’da lânet edilmiş ağaç’ ile insanları denemişti. (17/İsra, 6) Kimilerine göre Peygamberimizin buradaki rüyasından maksat O’nun gördüğü herhangi bir düş değil, Mirac olayıdır. Çünkü âyette geçen ‘rü’ya’ kelimesi Arapça’da görmeyi ifade eder. Sıradan bir rüyayı herkes görebilir. Rüyaların da olağanüstü bir tarafı yoktur. Peygamberimize gösterilen, ya da O’nun gördüğü şey Mirac yolculuğu ve karşılaştığı olağanüstü durumlardır. Bu olay insanlar için bir deneme aracı olmuştu. Peygamberimiz (sav) Mirac olayını anlatınca müşrikler onunla alay ettikleri gibi, bazı zayıf imanlı müslümanlar da O’nu terketmişlerdi. Gerçekten iman edenlerin imanı ise bu denemeden sonra bir kat daha kuvvetlenmişti. (Muh. İbni Kesir, 2/386. Beydavî, 1/575. Fi-Zilâli’l Kur’an, 4/2237. Elmalılı, 5/309. İ. K. Çağdaş Tefsiri, 5/230)

Kimileri, Peygamberimize gösterilen bu rüya; kafirlerin Peygamberimiz ve müslümanlar karşısında mutlaka yenilecekleri anlamına gelebilir demişlerdir. Peygamberimiz (sav) henüz Mekke’de müslümanlar çok zayıf iken İslâmın galip geleceğini, kafirlerin mağlup ve zelil olacaklarını haber verdiği zaman müşrikler O’nu alaya aldılar, zayıf imanlılar böyle bir müjdeye inanmadılar. Ancak gerçek mü’minler Peygamberin bu va’dine kesin kanaat ettiler. Böyle bir olay o toplum için bir deneme idi. (Keşşâf, 2/648. İ. K. Çağdaş Tefsiri, 5/230.)

‘Kur’an’da lânet edilmiş ağaç’ da bir imtihan aracı yapıldı. Bu ağaç, Buharî ve Müslim’de geçen bir hadise göre ‘zakkum ağacı’dır. (nak. Muh. İbni Kesir, 2/386) Cehennem’de yaratılmış ve oradaki azabı simgeler. Orada azap görenin yiyeceği odur. Allah (cc) bununla inkârcıları korkutmakta ve onları Cehennem’den sakındırmaktadır. Kur’an’da üç âyette geçmektedir. (37/Saffât, 62-67. 44/Dûhan, 42-46. 56/Vakıa, 51-54) (Zakkum, bir ağaç cinsidir. Arabistanın Tihame bölgesinde yetişir. Tadı çok acı, kokusu da çok kötüdür. Dallarını koparan kimsenin ellerine ve bedenine ağaçtan çıkan sıvı bulaştığı takdirde, o kimse bir çeşit deri hastalığına yakalanır. Tefhimu’l Kur’an, 5/21)

 

4- Ni’met veya Külfetle Deneme

Fitne, gerçek olanı sahte olandan, iyi olanı kötü olandan, kirliyi temiz olandan ayırmak olduğuna göre, hayatın akışında olumlu ve olumsuz tarafları ortaya çıkabilir. Kur’an’ın işaret ettiği gibi insan bazen risk taşıyan, mal, mülk, evlat ve sağlık gibi ni’metlerle, bazen de yokluk, hastalık, şeytan ve düşman saldırısı gibi şeylerle denemeye uğratılır. Bu bakımdan çekilen zorluk, mal, zulüm, kadın, çocuk, saptırma, azap, silahlı çatışma, kalbe gelen vesvese gibi şeylerin hepsi de fitnedir.

Rabbimiz (cc) şöyle buyuruyor:

“Onlardan bazı zümrelere kendilerine denemek (fitneye uğratmak) için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.” (20/Tâhâ, 131)

Kur’an, insanın imandaki samimiyetini denemek için hayır ve şerr ile imtihan olunduğunu haber veriyor. (21/Enbiya, 35) İnsan hayatın geçici güzellikleriyle de sınava çekilir. (20/Tâhâ, 131)

Mal ve evlat insan için bir fitnedir, deneme aracıdır. (8/Enfal, 28. 64/Teğabûn, 15) Bol rızık ve verilen nimetler (39/Zümer, 49) birer fitne olduğu gibi, başa gelen üzüntü ve kederler (20/Tâhâ, 40), belâ ve musibetler de birer fitnedir. (9/Tevbe, 126. 22/Hacc, 11)

İnsanlardan bazılarına Allah’tan gelen rızık, iman ve mağfiret gibi iyiliklerin sebebini bilmek mümkün olmayabilir. Allah (cc) bu şekilde insanları birbiriyle deniyor ve şükredenlerin belli olmasını istiyor. (6/En’am, 53)

Dinde iki yüzlü davranan münafıklar çeşitli olaylarla ibret almaları ve hatalarını terketmeleri için sürekli denenirler. Ancak onlar çoğu zaman bu fitnenin (denemenin) farkında olmazlar. (9/Tevbe, 126)

Allah (cc) doğru yola giren kimseler için rızkı bollaştırır. Bunun sebebi de onların sükredip şükretmeyeceklerini, takva sahibi olup olmayacaklarını denemektir. (72/Cinn, 16-17)

 

5- Sabır ve Sebat Fitnesi

Kur’an şöyle buyuruyor:

“(Ey Muhammed) Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak ey insanlar), kiminizi kiminiz için fitne-sınama vesilesi kıldık (ki), sabredecek misiniz? (Bunu kendiniz de göresiniz; yoksa) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir.” (25/Furkan, 20)

Bu âyet; yalnızca peygamberler değil; her insanın toplumsal varlığı ile diğer kimseler için, onların ahlâkî tercih ve kavrayışlarının ortaya çıkmasını sağlayan bir deneme aracı olduğuna işaret etmektedir. Buna göre âyete şu anlamı vermek yanlış olmayacaktır: “Sizin hepinizi birbiriniz için bir imtihan vesilesi kıldık.” (Kur’an Mesajı, 2/730)

Hayat, tekâmül yolunda ilerlemek ise fitnelerin peşpeşe sıralanması doğaldır. Her toplum bir başkası için, her insan bir başka kimse için, onun durumunun ve tercihlerinin ortaya çıkması açısından bir fitne aracı olabilir.

 

B- Şeytana Nisbetle Fitne  

Allah’ın (cc) “Âdem’e secde edin...” emrine karşı gelerek lânetlenen ve ilâhî rahmetten kovulan iblis (şeytan) insanlar ve toplum için en önemli kötülük odağıdır. İblis, insanları saptırmak ve kendi tuzağına düşürmek için Rabbimizden izin istemiş ve bu izni almıştır. (7/A’raf, 14-17. 17/İsra, 62) O insanları şaşırtarak, kandırarak, kendi yoluna davet ederek onları olumsuz anlamdaki fitneye düşürebilir.

“Ey Âdemoğulları, şeytan, ana-babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir fitneye düşürmesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inkâr edenlerin velisi (dostu) yaptık.” (7/A’raf, 27)

Şeytan, peygamberlerin arzularına bile vesvese vermeye ve onları fitneye düşürmeye çalışmaktan geri durmamıştır. (22 Hacc/52-54)

 

C- İnsanlara Nisbetle Fitne

Fitne odaklarından birisi de bizzat insanın kendisidir. İnsanın sebep olduğu fitne genel anlamda olumsuzdur ve daha çok inkârcıların, kalbinde eğrilik olanların ve münafıkların bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

1- Münafıkların Fitnesi

Münafıklar fitne çıkarmaktan hoşlanırlar. Tutum ve davranışlarıyla fitneye sebep olurlar. Fitne olan şeylere çağrıldıkları zaman koşarak ve isteyerek giderler. (4/Nisa, 91. 33/Ahzab, 14) Bundan dolayı onlar Allah’ın kalplerini arıtmak istemediği kimselerdendir. Allah (cc) onların fitneye düşmelerini ister. (5/Maide, 41)

Münafıklar müslümanların arasında yaşadıkları halde gerektiği zaman, -tıpkı Peygamber döneminde olduğu gibi- Allah yolunda cihada katılmak istemezler. Mecburen katılsalar bile müslümanların arasına fitne sokup onları Allah yolunda çalışmaktan soğutmaya çaba gösterirler. Böyleleri Peygamberimize şöyle dediler:

“...Bana izin ver, beni fitneye (zor bir denemeye) düşürme...” Kur’an onlara; “...İyi bilin ki, onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem de kafirleri kuşatacaktır.” şeklinde cevap vermektedir. (9/Tevbe, 48-49)

Münafıkların hem kendileri fitneye düşerler, hem de başkalarını, özellikle de müslümanları fitneye düşürmeye çalışırlar.

İnsanlardan bazıları; ‘Biz de Allah’a inanıyoruz’ dedikleri halde kendilerine Allah uğrunda bir sıkıntı geldiği zaman, insanlardan gelen bu fitneyi (sıkıntı ve belâyı) Allah’ın azabı gibi zannederler. Ancak müslümanlar bir ni’mete, dünyalık bir rahata kavuştukları zaman da ‘biz de sizinle beraberiz’ demekten utanmazlar. Şüphesiz ki Allah (cc) imanda samimi olanları da iki yüzlü davrananları da çok iyi bilir. (29/Ankebût, 10-11)

Aynı insanlar ahiret hayatında mü’minlere; “Biz sizinle beraber değil miydik?” diyecekler. Mü’minler onlara şöyle cevap vercekler:

“...Evet ama, siz kendinizi fitneye düşürdünüz (aldattınız), beklediniz (hemen tevbe etmediniz), kuruntular sizi aldattı...” (57/Hadid, 14)

Kalplerinde eğrilik bulunanlar, müslümanları şüphe ve fitneye düşürmek için Kur’an’daki ‘müteşabih’ âyetleri kafalarına göre yorumlarlar. (3/Âli İmran, 7)

 

2- İnkârcıların Fitnesi

Hz. İbrahim (as) şöyle dua etmişti:

“Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr edenler için kötülük teşvikçisi/sebebi-fitne (bir oyun ve eğlence aracı) yapma. Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz. Çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi.” (60/Mümtehıne, 5)

İnkârcılar ve tapmakta oldukları yalancı tanrılar, Cehennemi hak etmiş olanlardan başkasını fitneye düşüremezler, ayartıp kandıramazlar. (37/Saffât, 161-163)

Kafirler bazen müslümanları savaş, saldırı ve benzer şekillerde fitneye-denemeye, sıkıntıya düşürüp, onların korku namazı kılmalarına sebep olabilirler. (4/Nisa, 101)

Hz. Musa’nın (as) kavmi, Firavunun ve Mele’sinin, yani ileri gelen seçkinlerin kendilerini bir fitneye düşürmelerinden, fenalık yapmalarından korktukları için iman etmekte tereddüt ettiler. Onların içlerinden pek azı hariç Firavunu desteklemeye devam ettiler. (10/Yunus, 83)

 

D- Fitne Sayılan Davranışlar

a- Dinî Açıdan

1-Küfür-Şirk

Kur’an, ‘fitne öldürmekten (katl’den) daha büyük suçtur” demektedir. (2/Bakara, 191, 217) İslâma inanmayanların, müslümanların inancına yönelik saldırıları şüphesiz fitnedir ve savaştan daha tehlikelidir. Küfrün hakimiyeti, iman, Allah’a kulluk, adalet, huzur ve saadet için engeldir. Mü’minler, inkârcıların bu çabalarına karşı topluca mücadele vermek zorundadırlar. Burada ‘fitne’ kavramı kişisel sıkıntıya işaret etmekten çıkmakta ve bir iman mücadelesinin sebebi haline gelmektedir.

“Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları fitneye (azaba) uğratıp, sonra da tevbe etmeyenler; onlar için Cehennem azabı vardır ve onlar için ateş azabı vardır.” (85/Burûc, 10)

Müşriklerin, müslümanları tekrar kendi dinlerine döndürmek için yaptıkları faaliyetler, münafıkların iki yüzlü davranışları fitneden başka bir şey değildir. (9/Tevbe, 47-48)

Kur’an, Tevhid’ten sapmayı, şirke ve küfre düşmeyi fitne kabul etmektedir ve bunu katl’den (savaştan) daha çok kötü saymaktadır. (2/Bakara, 191) Müslüman toplumları bozan, onları saptıran, onları günaha sürükleyen, hatta insanlar arasında kanlı savaşların çıkmasına sebep olan şey fitnedir.

Bu nedenle Kur’an mü’minlere Din yalnızca Allah’ın oluncaya ve fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar fitneye sebep olan müşriklerle mücadele etmeyi emrediyor. (2/Bakara, 193) Müşriklerin ve şeytanın adımlarını izleyenlerin çıkardığı fitneler devam ettiği müddetçe dünyada huzurun ve rahatın olması mümkün değildir. Eğer mü’minler kötülük odaklarıyla mücadele etmeyi bırakırlarsa, yeryüzünde büyük fitne olur, kaos ve bozgun giderek fazlalaşır. (8/Enfal, 73)

2-Allah’ın Hükümlerinden Yüz Çevirme

Allah (cc) insanların uymaları için bir takım hükümler-ilkeler ve kurallar koymuştur. Bu hükümlere uymamak, onlardan yüz çevirmek fitnedir.

“O halde geçmiş vahyin mensupları arasında Allah’ın indirdiğine göre hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma ve onlardan sakın ki Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar (fitneye düşürmesinler)...” (5/Maide, 49)

Peygamber de dahil, insanların Allah’ın hükmünden uzaklaştırılmaya çalışılması da bir fitne çabasıdır. (17/İsra, 73-74)

 

b- Sosyal ve Ahlâkî Fitne

1- İşkence ve Zulüm

Kur’an; baskı, zulüm, işkence, eziyet ve benzerlerini fitne olarak niteliyor. Mesela, Mekke döneminde hicret etmeye mecbur kalan müslümanlara yapılan zulüm, işkence ve baskılar fitnedir. (16/Nahl, 110)

Kimileri de Allah’ın azabını insanlardan gelebilecek fitneye (eziyet ve sıkıntıya) eş tutarlar. Halbuki bu ikisi arasında benzerlik bile yoktur. (29/Ankebût, 10)

Aziz ve Hamid olan Allah’a inanmış ve O’nun hükümlerine uygun olarak yaşayan, ya da yaşama çabasında olan müminlere eziyet edenler, onlara baskı uygulayanlar, ya da onları dinlerinden döndürmeye çalışanlar (onları fitneye düşürmek isteyenler); tıpkı Ashab-ı Uhdud gibi Cehennemlik olurlar. (85/Burûc, 4-10)

 

2- Belâ ve Sınama 

Fitne aynı zamanda deneme, belâ ve sıkıntı anlamına da gelir.

İnsanlardan bazıları gerçek bir şekilde değil de iman-küfür sınırındaymışcasına ibadet eder. Kendisine Allah’tan bir ‘hayr’ dokundumu, bununla sevinir. Ancak başına hikmetin gereği bir fitne (belâ veya deneme) geldiği zaman yüz üstü döner gider. Böyleleri dünyayı da ahireti de kaybederler. (22/Hacc, 11)

Peygamberin daveti sıradan bir insanın daveti gibi değildir. Onun davetine uymamazlık edilemez, emrine karşı gelinemez.

“...Rasûlün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belânın (fitnenin) çarpmasından, yahut onlara acı bir azabın uğramasından sakınsınlar.” (24/Nûr, 63)

Hz. Musa (as), buzağıya tapma olayından sonra kavminin arasından seçtiği yetmiş kişiyi bir sarsıntı tutunca bu olayın bir deneme (fitne) olduğunu itiraf etmişti. (7/A’raf, 155)

Musa (as) kavminin pek çoğu Firavundan korktukları için imanını açığa vuramamışlardı. Hz. Musa’nın; “...Allah’a teslim olmuşsanız O’na tevekkül edin” diyerek onları cesaretlendirmesi üzerine;

“Ey Rabbimiz, Allah’a tevekkül ettik, Ey Rabbimiz zalim bir milletle bizi deneme (fitneye düşürme)” dediler. (10/Yunus, 85. Hz. İbrahimin benzer bir duası için bak. 60/Mümtehıne, 5)

Sihirin anavatanı sayılan Babil’e mucize olarak gönderilen, ama kendilerine bir şey indirilmeyen Hârut ve Mârut adlı iki melek kendilerinin bir fitne (deneme sebebi) olduklarını söylüyorlardı. (2/Bakara, 102)

 

3- Karışıklık ve Kargaşa 

Fitne, ortalığı karıştırmak, insanları birbirine düşürmek, onları birbirine karşı kışkırtmak, aralarını açmak, kuşku uyandırmak, kargaşaya ve anlaşmazlıklara sebep olmak, ortalığı karıştırmak gibi anlamlara da gelir. Türkçede yaygın olarak bu manalarda kullanılır.

Kur’an’da ‘fitne çıkarmak, fitne yaymak’ daha çok münafıkların özelliği olarak geçmektedir. (4/Nisa, 91. 33/Ahzab, 14. 9/Tevbe, 48-51)

 

4- Dünya Ni’metleri

Allah’ın (cc) insanlara verdiği hem iyilikler, hem de kötülükler birer deneme (fitne) aracıdır. (21/Enbiya, 35) İnsan ni’metlere karşı şükürle; zorluk, darlık ve belâlara karşı sabırla denenir. Fakat insan çoğu zaman nankörlük yapar. Üstesinden gelemeyeceği bir sıkıntıyla karşılaşınca hemen Rabbine yalvarır. Geniş bir ni’mete, mala ve zenginliğe kavuşunca da kibirlenir, malını kendi bilgisi ve kurnazlığıyla elde ettiğini zanneder.

Böyle bir tavra karşı Kur’an şu açıklamayı yapıyor:

“...Hayır o bir fitnedir (imtihandır), fakat çokları bunu bilmiyorlar.” (39/Zümer, 49)

Rabbimizin dünya ni’metlerini ve dünyaya ait bütün göz kamaştırıcı güzellikleri insanların hizmetine sunması, bir deneme sebebidir. Ancak inanan kişi bu geçici güzelliklere ve zenginliklere aldanmamalı. Çünkü Allah’ın katında olan güzellikler, ya da iman edip salih amel işleyen kulları için hazırladıkları daha çok ve daha kalıcıdır. (20/Tâhâ, 131)  

Dünya ni’metlerinin fitne-deneme olarak nitelendirilmesi insan için eğitici bir hatırlatmadır. O, insanın iç kuvvetlerini geliştirir, dikkatini keskinleştirir, yaşadığı realitenin boyutlarını kavramasına yardımcı olmak üzere onu uyarır. Kur’an, varlığı âyetler (ibret ve işaretler) olarak değerlendirir ve ni’metleri bile bu bağlamda fitne olarak nitelendirir.

5- Mal ve Çocuk 

İnsana emanet olarak verilen mallar ve çocuklar da onlar için bir fitnedir, deneme ve sınama aracıdır. Mala ve çocuğa olan tutku ve aşırı ilgi kişiyi Allah yolundan, O’na olan kulluktan alıkoyabilir. İnsan mal ve dünyalıklar peşinde koşarken Rabbine karşı görevlerini unutabilir. Hatta malla şımarabilir, kibirlenir ve haddi aşabilir. Malın helâlinden kazanılması ve yine helâl yollarda harcanması, mal üzerinde hakkı olanların haklarının verilmesi İslâmın getirdiği ölçülerdir. Bu açıdan mal insan için denemedir. Çocuk sahibi olmak, onları fıtratlarına uygun olarak terbiye etmek, onları salih insan olarak yetiştirmek kişinin görevidir.

Mala ve çocuklara karşı olan tutku, onları ve aileyi koruma ve kollama duygusu insanı bazen adaletten uzaklaştırabilir, haddi aşıp haksızlık yapmaya sürükleyebilir. Böyle yapmak da ilâhî ölçülerden sapma sonucunu doğurur. Bu da insan için bir fitnedir.

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir (imtihandır). Allah’a gelince; büyük mükâfat O’nun yanındadır.” (8/Enfal, 28. Ayrıca bak. 64/Teğâbûn, 14-15) (Malların ve çocukların deneme sebebi olduğunu ‘belâ kelimesiyle ifade eden âyetler için bak. 3/Âli İmran, 186. 5/Maide, 48. 6/En’am, 165.)

 

E- Hadislerde Fitne Kavramı  

‘Fitne’ kavramı İslâm tarihinin sonraki dönemlerinde, dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş manaları kazanmıştır. Kur’an’da bu anlamda kullanılmadığını yukarıda gördük. ‘Fitne’ kavramı bu anlamlarda daha çok hadislerde geçmektedir. Yine hadislerde bu kelimenin Kur’an’daki manasıyla geniş bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

Hadis kitaplarının çoğunda ‘Kitabu’l Fiten veya Melâhim’ başlıklarında fitnelerden bahsedilmekte, mü’minler çeşitli fitnelerden sakındırılmaktadır. Peygamberimiz (sav), müslümanları deccâl fitnesinden, dünya, fakirlik, mal, Cehennem, kabir, diri ve ölüler, kadın (şehvet) fitnelerinden sakındırmıştır. Bu gibi fitneler mü’mini, dinini yaşamaktan alıkoyan engellerdir.

Bazı hadislerde fitne, müslümanların birlik ve beraberliğini bozan, onları birbirine düşüren yıkıcı faaliyetler olarak geçmektedir.

Üsame ibnu Zeyd anlatıyor: Rasûlüllah (sav), Medine’nin Ütum denilen (kale gibi yüksek) binalarından birine yaklaşmıştı ki şöyle sordu:

“-Benim gördüklerimi siz de görüyor musunuz?”

Yanındakiler “-hayır” deyince, buyurdu ki:

“-Bir takım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin aralarından aktığını görüyorum.” (Müslim, Fiten/3, Hadis no: 2885, 4/2211. Buharî, Fiten/4, 9/60.)

 

F- Fitnenin Ortaya Çıkışı ve Zararları

Peygamberimiz (sav) kendinden sonra meydana gelecek ve müslüman toplumun dirlik ve düzenliğini bozacak çeşitli fitnelerden ümmetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin özelliklerini de sayarak bunları ümmetine tanıtmıştır.

Ümmetin birliğini bozan faaliyetler, fırka fırka olmalar, dinî ve siyasî çekişmeler, müslümanlar arasında çıkan bağy (azgınlık) gibi olaylar, İslâm uğruna çalışma gayretinin azalması, zalim yöneticilerle mücadele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden dönmelerin artması birer fitnedir. Fitne zamanında bereket azalır, salih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan davaları sürüp gider, dinî konularda cahillik yaygınlaşır, can ve mal güvenliği kalmaz. İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider.

Böyle bir fitne ortamında mü’minlere düşen fitnelere karışmadan, gücü yetiyorsa fitneyi önlemeye çalışmak, yetmiyorsa bir kenara çekilip mü’minlerin hayrına dua etmek, ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terketmektir.

Ebu Musa el-Eş’arî’nin rivayetine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinizin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun öldüren değil).” (Ebu Davud, Fiten/2, Hadis no: 4259-4262, 4/100,101. Tirmizî, Fiten/30, Hadis no: 2197, 4/488. benzeri için bak. Buharî, Müsned, nak. TDV İsl. Ans. 13/157)

Fitneler karşısında dili tutmak (zamanımızda kalemi de tutmak), fitnelerden razı olmamak, fitneye düşenler arasında uzlaştırıcı olmaya çalışmak, kendi yandaşına değil hak ve adalete destek olmak en iyisidir.

Mü’minler fitne ortamını Peygamberimizin tariflerinden hareketle tanırlar ve mümkün olduğu kadar kendilerini bu zararlı fitnelerden korumaya çalışırlar.

Fitneler bazen yavaş yavaş ortaya çıkar. İnsan kimi kez bunun farkında olmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terketmez. İyi düşünmedikleri ve iyi hesap etmedikleri için fitneye bulaşanlar, pek çok zarara uğrarlar ve çoğu zaman fitne içinde olduklarını bile düşünmezler.

Fitneler bazen de Din’de grup grup (fırka fırka) olmak yüzünden de çıkabilir. Herkes kendi görüşünü en doğru kabul eder, başkalarını batılda, yanlışta ve sapıklıkta görürse müslüman cemaat arasına fitne girmiş demektir. Bunun sebebi kimilerinin grubunu veya cemaatini, o gruba ait görüş ve prensipleri Din’in önüne koymasıdır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına ‘öteki’ gözüyle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar. Bundan dolayı hiç kimse bağlı bulunduğu grubu, cemaati, hizbi Din’in ilkelerinin önüne koymamalıdır.

Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, gerçekler bir işe yaramaz. İlim ve gerçekler çok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi artırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi görüşünü doğru kabul   eder ve onu gözü kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri lafta kalır. Kişilere ve gruplara cahillik yön verir, akl-ı selimden çok hevalara uyulur. Fitneye düşenlerin hedefleri belli değildir. Kör kuyuya taş atanlar gibidirler. Fitne zamanında dinî hükümler ile fitneye yön veren güçler arasında derin bir uçurum meydana gelir. Onlar, insanlara dinin emir ve yasaklarının zor olduğunu aşılarlar. Dinden dönmeyi teşvik ederler ve bunun alt yapısını hazırlarlar. İnsanlar zengin olsa bile Allah yolunda harcama ahlâkı azalır. Asaletli ve yüce karakterli insanların sözü dinlenmez. Meydan ilkesiz ve kötü kimselere kalır. İnsani değerlere hücum edilir, haysiyetlere dokunulur, belki canlara bile kıyılır.

Böyle bir ortamda hak ve adaletten yana olanlar, şeref ve haysiyetine değer verenler ile İslâm’a gönül verenler; ölümün yaşamaktan daha hayırlı olduğunu düşünürler.

İnsanların karşılaştıkları bütün güçlükler ve ellerinde bulunan bütün ni’metler ve imkanlar birer fitne-deneme sebebidir. Günümüzde, eskiye oranla insanların ellerinde daha fazla imkan ve eşya var, daha fazla ni’metlere sahipler. Eskiden karşılaşılan pek çok zorluklar ve darlıklar giderek azaldı. İşte bütün bu imkanlar ve ni’metler birer fitne-imtihan’dır.

Bazı müslümanların karşılaştıkları baskılar, işkenceler, zulümler, haksızlıklar birer fitnedir. Onurlu mü’minlerin zalimlerle mücadele zorunda kalmaları kendileri hakkında bir fitnedir, sınav sebebidir. Özellikle modern toplumlarda ortaya çıkan ve giderek bütün dünyaya yayılan; şirk, ilhad, ahlâksızlık, sapıklık, sapmalar, isyan ve günah rüzgârları birer fitnedir.

Müslüman nesillerin karşı karşıya kaldığı inkârcılık, dünyalıklara aşırı derece bağlanma, Din’in emirleri karşısındaki duyarsızlıklar birer fitnedir. Müslümanların bölünmüşlüğü, fırka fırka olmaları, aralarındaki çekişmeler  birer fitnedir.

Her bir müslüman; içinde bulunduğu şarta, elindeki ni’mete ve karşılaştığı güçlüğe göre fitneye uğratılıyor, denemeye tabi tutuluyor.

Müslümana düşen, varlık tablosundaki âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah’tan gelen fitneyi kazanmaya çalışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Ey mü’minler! Öyle bir fitneden sakının ki, o, sizden yalnızca zulmedenlere dokunmaz. Bilin ki gerçekten Allah, (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (8/Enfal, 25) 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 199-210