Bununla ilgili âyetler Kur’an’ın hem özelliklerini ortaya koymakta, hem de Kur’an hakkında yanlış düşünenlere yeterli cevabı vermektedir.

Kur’an, kendisine işlevine denk düşen muhtelif isimler vermekte ve yine kendini muhtelif sıfatlarla nitelemektedir. Biz Kur’an’ı kendi dilinden bu isim ve sıfatlarla öğreniyoruz.

“Beyan esastır” kuralına uygun olarak, Kur’an’ın kendisi hakkındaki beyanı/tanıtması onu tanımak açısından en önemli faktördür. Kur’an kendini nasıl takdim ediyorsa, o öyledir. Muhataplara düşen onu kendi beyanıyla tanımaya, anlamaya, onun ilkeleriyle/ölçüleriyle donanmaya çalışmaktır.

Vahyin kitaba dönüşmüş hali olan Kelâmullah’ın özel ismi “Kur’an” yanında daha pek çok isim ve sıfatı bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili İslâm dünyasında bazı  araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan kimisine göre Kur’an’ın 99 isim ve sıfatı vardır. M. Çelik 87 tanesini teker teker ele alıyor ve açıklıyor. (M. Çelik, Kur’an Kur’an’ı Tanımlıyor, s: 21-22)

Bu isimlerinden biri de ‘ez-Zikr’ ve aynı kökten türeyen ez-Zikrâ ve el-Tezkira’dır. Yani hatırlatan, öğüt veren veya uyarandır.

Öyleyse ‘zikir’ nedir?

  • Sözlükte zikir:

‘Zikir’ sözlükte; bir şeyi muhafaza etmek veya bir şeyin dile dökülmesi demektir. (Lisanu’l-Arab, 6/36)

Zikir aynı zamanda; anmak, hatırlamak, bir şeyi zihinde hazır etmek, bir şeyi dile getirmek, hatırlatmak demektir . Şeref, yücelik, övme, dua, din hükümlerini açıklayan Kitap manasını da ifade den zikir, hem kalp hem de dil ile ilgili bir iştir.  (Müfredât, s: 259)

         Kişinin marifet (bilgi) olarak elde ettiği şeyi korumasını sağlayan bir faaliyettir ki, bu; zihne aittir.

Zikir; bir şeyin dilde veya kalpte hazır olması, o şeyin söz ile veya kalpte hatırlanmasıdır .

 ‘Zikir’ aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir. (H. K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s: 789)

  • Kur’an’da Zikr’in anlamları: 

Kur’an başta Hz. Muhammed’e olmak üzere, çeşitli kesimlere ve inanç topluluklarına; ‘hatırlat’, ‘hatırla’, ‘hatırlayın’, ‘aklınıza getirin’, ‘öğüt ver’, hitap ettiği gibi zikir kelimesini fiil haliyle; hatırlamak/anmak, dile getirmek, akılda tutmak gibi manalarda kullanıyor.

Bununla birlikte zikir kelimesinin farklı bir kaç manada daha kullanıldığını görüyoruz:

-Şeref ve şan

Kur’an Hz. Muhammed ümmeti için, -eğer onlar ona tabi olurlarsa- bir şeref ve itibar kaynağı olur. (43 Zuhruf /44) 

“[EY İNSANLAR!] Gerçek şu ki, Biz size, akılda tutmanız gereken her şeyi kapsayan ilahî bir mesaj indirdik: hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”  (21 Enbiya/10)

“İlk ağızda “hatırlatıcı”, “hatırlama/hatıra” ya da Râğıb'ın tanımlamasıyla, “[bir şeyin] zihinde tutulması” anlamını taşıyan zikr tabiri aynı zamanda “kişinin kendisiyle anıldığı, hatırlandığı -yani övüldüğü- şey”; bir başka deyişle: “şöhret/nam” ya da “ün”; ve bu doğrultuda, deyimsel olarak “onur”, “şeref” yahut “itibar” anlamlarına da gelmektedir. Bu nedenle, yukarıdaki ibare, “hatırlatıcı” kavramının yanında, ayrıca, Kur’an'da vaz‘edilen manevî ve toplumsal vecibelere uymakla insanın kazanacağı onur ve mutluluğa ilişkin dolaylı bir îma da taşımaktadır. Zikrukum ifadesini “akılda tutmanız gereken her şey” ifadesiyle aktarırken zikr teriminin bütün bu anlamlarını dile getirmeye çalıştık.” (M. Esed,  Meal, s: 647)

 -Şeriat hükümleri:

“ Sâd. Zikir dolu Kur’an’a andolsun.” (38 Sad /1-2)    

Buradaki zikir;  hatırlatan şeklinde anlaşıldığı gibi,  şeriat ve hükümleri, va’ad ve vaid, geçmiş ümmetlerin kıssalarından alınacak ders ve ibretler şeklinde de anlaşılmıştır. 

Yine buradaki zikir; dinde ihtiyaç olan şeyleri hatırlatan, şerefli değerleri öğreten, ibret dersi veren Kur’an olarak da anlaşılmıştır.

-İlim ve marifet:

“Biz senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (resûl) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (16 Nahl /43)

         * ‘Zikir ehli’, ilâhî kitaplardır. Çünkü onlar da peygamberleri ve vahyi hatırlatırlar.

* kitap ehli kimselerdir. Çünkü onlar da peygamberleri ve görevlerini biliyorlar.

* kendilerine tebliğ edildiği zaman daha önceden iman etmiş mü’minlerdir. Çünkü onlar ‘zikr’i anlayan, ne olduğunu bilen kimselerdir. (el-Keşşâf, 2/584. Muh. İbni Kesir, 2/332. Fi-Zilali’l-Kur’an, 4/2173)

-Unutmadan sonra hatırlama:

Daha önce bilinen bir şey unutulduktan sonra, hatırlanıyor ve bu hatırlama zikir  ile ifade ediliyor. (18 Kehf /63)

-Kalb ve dil ile Allah’ı anma:

“(Hacc) ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız (zikrettiğiniz) gibi hatta daha kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın (zikredin)…”  (2 Bekara /200)

Buradaki zikir, hem kalb, hem de Hacc esnasında veya hacc bitiminde çeşitli dua ve zikir sözleri okuyup dil ile Allah’ı anmaktır. (Ayrıca: 2 Bekara /198, 203, 239. 4 Nisa /103)

-Kur’an’ın bir adı olarak Zikir

Kur’an ellibeş yerde kendisine farklı ifadelerle ez-Zikr demektedir.

 “Hiç şüphesiz Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (15 Hıcr/9 ve diğerleri)

Zikrullah/Allah’ın zikri formunda: (13 Ra’d/28)

Zikru’r-Rahman/Rahman’ın zikri formunda:  (21 Enbiya/36)

Zikrî /Benim zikrim formunda: (17 İsra/101)

Zikrunâ/Bizim zikrimiz formunda: (52 Tûr/29)

Zikrâ/Yoğun hatırlama, hatırlatıcı formunda: (6 En’am/90. 11 Hûd/114. 29 Ankebût/51)

Tezkirâ/Hatırlatan formunda: (74 Müdessir/54. 20 Tâhâ/3. 69 Hâkka/48. 80 Abese/11)

-Kur’an’da zikrin türevleri:

-‘Mezkûr’;

 Zikredilen, anılan şey demektir.

“Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer (mezkûr) bir şey değilken, uzun zamanlardan bir süre gelip- geçti.” (76 İnsan /1)

-     ‘Tezekkür’;

Bu da hatırlamak, düşünüp- öğüt almak, ibret almak demektir.

Kur’an bazı şeyleri hatırlattıktan sonra ‘düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız, hatırlayın’ diye soruyor. 42 Âyette fiil kalıbı olarak geçiyor. (Mesela; 2 Bekara/221.  6 En’am/80, 152 . 7A’raf/3, 57 . 11 Hûd /24, 30.  24 Nûr /1, 20 gibi)

Bilindiği gibi ilk insan, kelimeler öğrenmiş ve bunlarla Rabbini ‘tezekkür’ etmiş, unuttuğu ilâhî emri hatırlayabilmişti.

Kitabın indirilmesinin sebebi; insanlar belki düşünüp ibret alırlar diyedir. (38 Sa’d/29)

-Müzekkir;

Hatırlatan, öğüt veren demektir ki Hz. Peygamberin bir sıfatı veya görevidir.

“İşte böyle, [ey Peygamber] onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: ” (88 Ğaşiye/21)

-Zâkir/zâkira;

Zikreden erkek ve zikreden kadın. Ya da öğüt alan, öğüt almaya hazır olan demektir. Bir âyette ‘zikrâ’ ile birlikte kullanılıyor.

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (11 Hûd/114)

Kur’an Allah’ın çok çok zikreden müslüman erkekleri ve müslüman kadınları övüyor.

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar,..., Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (33 Ahzâb/35)

-‘ez-Zikrâ’;

Çok zikir, yoğun zikir demektir ki bu, ‘zikir’ kavramından daha geniştir.  Bunu yoğun hatırlatma, kesin bir uyarı, yabana atılmaycak öğüt şeklinde anlamak mümkün.

“Korkup-sakınanlar üzerinde onların (âyetlerle alay edenlerin ) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir yoğun hatırlatmadır (zikrâ’dır). Umulur ki korkup- sakınırlar.”  (6 En’am /69)

İnanmayanların hesabı elbette iman edenlerden sorulmayacak. Ancak insanlar belki korunurlar diye sürekli, yoğun bir şekilde hatırlatmak gerekir.  (6 En’am/9. Bir benzeri: 50 Kâf/8))

Şüphesiz hatırlatma, öğüt verme, uyarma iman edenlere fayda verir. (51 Zariyât/55)

ez-Zikrâ aynı zamanda Kur’an’ın bir ismidir.

(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.”  (7 A’raf/2)

Hz. Musa’ya indirlen kitap da, akl-ı selim sahipleri için bir hidâyet rehberi ve öğüt kaynağıdır. (40 Mü’min/53-54)

-‘Tezkira’;

Hatırlatma, öğüt, hatırlatan şey demektir.

“Hayır; O (Kur’an) bir tezkirâ’dır (bir hatırlatma, bir öğüttür). Artık dileyen, onu düşünüp-öğüt alsın.” (80 Abese/1-12 Ayrıca bak.  20 Tâhâ/3. 57Vakıa/73. 69 Hakka /12, 48. 74 Müdessir/49, 54)

-Mev’izâ

Konumuz açısından hatırlamamız gereken bir başka Kur’an kavramı da mev’izâ’dır.

‘Va’az’ kökünden türeyen ‘mev’izâ’; nasihat etmek, kalbini yumuşatacak ve Allah’ın azabından korkutacak şeyleri hatırlatmak, öğüt vermek demektir. (Cürcânî, el-Tarifât s: 232)

Kelime fiil olarak Kur’an-ı Kerim’de, nasihat etmek, öğüt vermek, kalbi yumuşatıp hayırlı olan şeyleri hatırlatma anlamında kullanılmaktadır.

Peygamberler, kendilerine peygamber olarak gönderildikleri insanlara ‘va’az’ ederler, öğütte bulunurlar, yaptıkları yanlışlardan vaz geçmelerini söylerler. (34 Sebe’/46)

Allah (cc) gönderdiği vahy aracılığı ile insanlara ‘va’az’da bulunuyor, onlara öğüt veriyor, nimetlerini hatırlatıyor. (2 Bekara/231. 4 Nisa/58. 24 Nur/17)

Eğer insanlar, Allah’ın kendilerine verdiği öğüdü, ‘va’az’ı yerine getirirseler, şüphesiz bu onlar hakkında daha hayırlı olur. (4 Nisa/66)

Allah’tan gelen Kur’an, Tevrat gibi kitaplar, vahy ve diğer ilâhî ölçüler insanlar için bir öğüttür (mev’izadır).

“Bu, bütün insanlara açık bir ders ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için bir rehber ve bir öğüt [olsun].” (3 Âli İmran/138)

Bazı müfessirlere göre âyetet geçen ‘bu beyan’dan maksat Kur’an’dır.

“Ve levhalara o'nun için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık...” (7 A’raf/145)

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt (mev’iza), gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”  (10 Yunus/57)

“Bu ayette Kur’an’ın dört güzel özelliği anlatılmaktadır. Şöyle ki: Kur’an-ı Kerim’in bütün iyi ve kötü huyları bildirmesi ve insanları güzel ahlâka teşvik etmesi en güzel bir öğüttür; kalpleri manevi hastalıklar içinde bırakacak olan inkârcılık, şirk ve münafıklıktan insanları alıkoyması ve güzel inançlar ile ruhları tedavi etmesi de bir şifadır; mutluluk yollarını insanlığa göstermesi ve onları bu yola iletmesi de hidâyettir; nihayet insanları iman nuruna kavuşturması ve onlara ebedi mutluluğu kazandırması da sırf rahmettir.” (TDV Meâli, s: 214)

Cumartesi gününe ve dolaysıyla Allah’ın emrine saygısızlık eden İsrail oğullarının cezalandırılması da hem onlar için, hem de onlardan sonra gelecek olanlar için öğüt verici bir ceza, bir ‘mev’iza’ olarak isimdirilmektedir. (2 Bekara/66)

‘Mev’iza’, tek başına bir öğüt verme işi değildir, o aynı zamanda Allah’tan gelen vahy’dir, emirdir, ölçüdür. O kullarına sürekli ‘va’az’ ediyor, onlara Kur’an’ıyla öğüt veriyor. (H. K. Ece, İ. Temel Kavramları s: 401)

  • ZİKİR/ZİKRÂ ve TEZKİRA olarak Kur’an

Kur’an baştan başa bir öğüttür, hatırlatmadır, uyarıdır,  müslümanlar için bir şeref ve şan kaynağıdır, bir ilâhî bildiridir.

Levh-i Mahfuz’dan ‘zikr’  olarak indirilen Kur’an âyetleri, insanlara Allah’ı hatırlatan ilâhí belgedir. Öyleyse en büyük ‘zikir’ Kur’an’dır ve O’nu okumak, O’nunla meşgul olmak, O’nun ilkelerini hayat uygulamak, O’nun çizdiği sınırları korumak, O’nun hükmüne uymak; asıl ‘zikir’dir.   

O, aynı zamanda  sürekli Allah’ı hatırlatan âyetlerden meydana gelmektedir. 

“Bu, bizim O’na indirdiğimiz mübarek bir ‘Zikir’dir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?” (21 Enbiya /50)

Kur’an bir hatırlatandır. Dileyen onu düşünüp öğüt alır.

Kur’an; okunan, tekraralanan bir uyarı, bir nasihat ve bir hatırlatma kitabıdır.  (50 Kâf/45)

‘Zikir’; madem ki kalbin, bir kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır, Kur’an’ın ismi olarak ez-Zikir, insanların haber verilen şeylere dikkat kesilmelerini isteyen, Allah’a karşı dikkatli olmaya davet eden, Allah’a karşı alacağı tavrı sürekli hatırlatan bir hatırlatıcıdır.

Kur’an zikirdir; çünkü insanlar, onunla Rabbini, ahiretini hatırlar. Gaflet gösterdikleri her husuta onları uyarır.  

İnsan yapısı gereği unutkandır. Niçin yaratıldığını, dünyadaki görevlerini, kulluk yaptığı zaman neler kazanacağını, isyan ederse neler kaybedeceğini, Allah’ın rızasının nerede olduğunu, iyiyi ve kötüğü unutur.

Dünya hayatına dalar öleceğini unutur.

Dünya zevkini tadar, sonsuz mutluluk aklına gelmez.

Günahları sevimli ve zevkli bulur ahiret cezasını unutur.

Gençliğine ve kuvvetine aldanır, ihitiyarlığı ve zayıf düşmeyi unutur.

Peşin kârlar gözünü boyar, ebedî kazançları unutur.

Nereden gelip nereye gideceğini unutur.

Hayata öylesine dalar ki insanlık görevlerini unutur.

Maddiyata aldanır, ğayb olan şeyleri unutur.

Ömrüne aldanıp imtihan için yaratıldığını unutur.

Yeryünün her şeyini kullanır ama yerin ve göklerin sahibini ve O’na teşekkür etmeyi unutur.

Yakınlarını kendi eliyle defneder, ölümü unutur.

Hayatının çeşitli safhalarında birilerine hesap verir, ancak en son Hesabı unutur.

Dünyalık lezzetler onu öylesine sarhoş eder, öylesine şaşırtır ki ebedî  lezzetleri unutur.

Kur’an ise sürekli bunları hatırlatır. İnsanı uyarır, nasihat eder, aklını başına almasını ister. Kısacık hayatı iyi değerlendirmesini önerir. Şeytana ve nefsine aldanıp imtihanı kaybetmemesini söyler. İnsanın yaratılışını, niçin yaratıldığını, sorumluluğunu, gücünü ve sınırını, hayatı ve ölümü, insanın geldiği yeri ve gideceği yeri, geçmiş kavimleri, onları hidayete davet eden elçileri, şeytanı ve faaliyetlerini, insanın zaaflarını ve açmazlarını, iyilikleri ve kötülükleri, iyilik yapanların elde edecekleri kârları, kötülük yapanların düşecekleri zararları, hayatın faniliğini, kıyameti, hesabı ve ondan ötesini...

Daha pek çok şeyi hatırlatır, uyarır, öğüt verir. Uygun bir dille, anlaşılır bir üslupla ve etkileyici bir tarzda... 

“İşte bu (anlatılanlar âyetler), şüphesiz bir öğüttür (tezkirâ’dır). Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.”  (73 Müzemmil/19)

“Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır (tezkirâ’dır)! Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.” (74 Müdessir/54-55. Ayrıca bak. 21 Enbiya/84)

  • Kur’an kimler için hatırlatıcı ve öğüttür?

Kur’an’ın ez-Zikir, ez-Zikrâ, el-Tezkira ve el-Mev’izâ isimlerini birlikte

düşünerek, onun kimler için hatırlatıcı oladuğuna bakalım:

-Kur’an, bütün insanlar için öğüttür

Kur’an öncelikle bütün insanlar için bir hatırlatıcı, bir uyarıcı, bir

öğüttür.

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (10 Yunus/57. ayrıca bak. 39 Zümer/27. 14 İbrahim/52. Müdessir/31)

-Kur’an âlemler için öğüttür

“İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) alemler için ancak bir öğüttür.” (6 En’am/90. Ayrıca bak. 12 Yusuf/103-104. 38 Sâd/86-87)

Kur’an mü’minler için öğüttür

Kur’an mü’minler için hem öğüt, hem hatırlatıcı, hem de şeref ve şandır. Onlara izzet kazandıracak bir k“(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.” (7 A’raf/2. ayrıca bak. 51 Zariyât/55. 2 Bekara/221, 231. 3 Âli İmran/118-120. Hûd/120. 56 Vakıa/73)

“Hayret! Bu ilahî kelâmı, kendilerine iletmen için sana göndermiş olmamız onlara yetmez mi? Kuşkusuz onda rahmet[imizin tezahürü] ve iman edecek kimseler için bir uyarı (zikrâ) vardır.  (29 Ankebût/51)

-Kur’an muttakiler için öğüttür

İttika edene; yani takva sahibi olana, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket eden mü’mine ‘müttaki’ denir.

Müttekiler, öncelikli olarak ‘Takva kelimesine’ (48 Fetih/26) yani Tevhid’e bağlanırlar. Nefislerinin gösterdiği ‘fücur-günah’a dalmazlar. Kendilerini hataya ve isyana götürecek bütün tehlikelere, saptırmalara, şeytanın aldatmalarına karşı Allah’ın korumasını isterler.

Gerçek şu ki bu [Kur’an], Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için bir öğüt ve uyarıdır.” (69 Hâkka/48)

“Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.” (24 Nûr/34. ayrıca bak. 3 Âli İmran/138-139. 51 Kâf/45. Hâkka/48)

-Kur’an diri olanlar için öğüttür

Kur’an ölülere değil dirilere hitap eder. Hatta iki ayaklı leşlere de deği; aklı başında olan, sağ duyu sahibi, Rabbine karşı kulluk bilinciyle hareket eden, haddini bilen, manen ve maddeten canlı kimselere hitap eder.  

Kur’an böyleleri için hem hatırlatıcı, hem öğüt, hem de bir ikazdır.

“Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

Diri olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye.” (36 Yâsîn/69-70. ayrıca bak. 6 En’am/155-157. 36 Yâsîn/5-6)

-Kitap ehli için öğüttür

Kur’an fetret dönemlerinde ilâhî mesajı unutan veya yanlış algılayan herkes için özellikle ehl-ikitap için hatırlatma ve ikazdır.

Zira onlar Allah’tan gelen vahyi ve onunla birlikte inen kitapları kendi zihniyetlerine uydurdular. Allah’ı O’na yakışmayacak sıfatlarla tanımladılar. Allah’tan gelen ölçüleri ya terkettiler, ya da başka bir biçime soktular. Bunlara rağmen de “bizler Allah’ın oğullarıyız” diye övündüler. (5 Maide/18) 

Kur’an onlar için hem öğüttür hem esaslı bir uyarıdır. “Bu iş sizin kurutularınızla değil, Allah’ın hükmüyle belli olur” diyerek. (4 Nisâ/123)

-Zâkirîn (Allah’ı zikredenler) için öğüttür

Zâkir, Allah’ın zikreden anlamına geldiği  gibi, öğüt alan, hatırlatılan

şeyleri almaya yatkın, uyarının mahiyetini kavramaya hazır manalarına da gelir.

“Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salâtta devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; [Allah'ı] hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır bu.” (11 Hûd/114.

Buna göre âyetin son cümlesini; “... Bu, öğüt almak isteyenlere bir

hatırlatmadır.” şeklinde  anlamak da mümkün. Nitekim pek çok Türkçe meâl de onu bu anlamda  çevirmiş.

-Allah’tan haşyet duyanlar için öğüttür

İnsan idrakinin ötesinde olan Allah’tan tazimle korkma Kur’an’da ‘haşyet’ terimiyle anlatılıyor. Haşyet, korkulan şeyi bilerek saygı ile birlikte, içi titreyerek korkma demektir.

İman eden bir kul, Allah’ın kendisine yakın olduğunu ve kendisini her an gözettiğini kalbinde hisseder. O bunu bilerek Rabbinden haşyet eder, korkar.

Haşyet; sürekli Allah’ın  (cc) huzurunda olmanın bilincidir

“Bu Kur’an'ı sana, zorluk çekip mutsuz olasın diye indrimedik; Yalnızca Allah’tan korkan kimselere bir uyarı/öğüt olsun için indirdik.” (Tâhâ/2-3)

Hüseyin K. Ece

5.8.2010

Zaandam/Hollanda