kendine ve başkalarına zarar verecek kurallar uydurmasın, n

e yapması gerektiğini hakkıyla bilsin diye ona hidayet rehberi indirildi.”

 

7- Kur’an anlamında

‘Kitab’ın diğer bir anlamı da son peygamber Hz. Muhammed’e gelen vahy’lerin toplamıdır. Kur’an, Allah’ın kitabıdır (kitabullah’tır). Yani Kur’an-ı Kerim’in diğer adı da el-Kitap’tır. ‘Kitabullah’, ‘İlâhî kitap’ ifadeleri –en azından Hz. Peygamberden sonra- doğrudan Kur’an’ı işaret ederler.

Kur’an, kendisine farklı isimlerin yanında ‘el-Kitab’ da demektedir.

Allah'tan gel­diğinde hiçbir şüphe bulunmayan kitabın sakınanlar için hidayet kaynağı olduğunu (el-Bakara 2/2), Allah'ın insanlar arasın­da doğru hükmetmesi için peygambere kitap indirdiğini (en-Nisâ 4/105), daha önceki kitabı doğrulayıp korumak üzere peygambere kitap yolladığını (el-Mâide 5/48), onun insanları karanlıklardan ay­dınlığa, Allah'ın yoluna çıkarması için pey­gambere indirilen kitap olduğunu (İbrâhîm 14/1), O'nun katından zorlu bir cezayla uyarmak ve erdemli davranışlarda bulunan müminlere hak ettikleri güzel karşılığı müjdelemek içindir geldiğini (Kehf, 17/2), ‘kitab’ın mübarek bir gecede (ed-Duhân 44/2-3), veya Kadir gecesinde indirildiğini (Kadir, 1) belirten âyetler bu kullanımın bazı örneklerini teşkil eder.

Kur’an, hem mekkî sûrelerde, hem de medenî sûrelerde kendinden bahsederken ‘el-Kitap’ lafzını sürekli kullanmaktadır. Bir kaç örnek;

7a- Mekkî sûrelerde

“İşte böylece bu [vahyî mesajı] Biz sana Arap diliyle (ifade edilmiş) bir hitabe olarak indirdik; ve onda her türden uyarıyı apaçık dile getirdik ki, insanlar Bize karşı sorumluluk bilinci taşısınlar; yahut bu (kitap) onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin. (Tâhâ, 24/113)

“O kitap ki, inananlar için bir yol gösterici ve bir müjdedir;” (Neml, 27/2) (Ayrıca bak. Fussilet, 41/3,41. Zümer, 39/41. Ahkâf, /30 ve diğerleri)

7b- Medeni sûrelerde:

“O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” (Bekara, 2/2)

“Aralarında [ilahî kitap] hüküm versin diye Allah'a ve O'nun Elçisi'ne çağırıldıkları zaman müminlerin söyleyeceği tek söz: “İşittik ve itaat ettik!” sözü olmalıdır;...” (Nûr, 24/51. Ayrıca bak: Bekara, 2/159, 174, 176. En’am, 6/156. Yûnus, 10/61, Nûr, 24/48 ve diğerleri)  

7c- Kitabın inzal sebebi:

* İnsanlara hidayet olsun diye; (Bekara, 2/2)

Onun gösterdiği yol; yaratılısın, var olmanın amacıdır. Ona uyan kurtulur.

İnsanı, hayatı, evreni, fikirleri, yanlışı-doğruyu anlamak için ona bakmalı.

Okuduğumuz kitaplar onu anlamaya yardımcı olmalı. İnsan eliyle meydana getirilen kitaplar, o Kitab’ın bildirdiği hakikatlere yakınsa bir değer kazanırlar. Onun bildirdiği hakikatlerle savaşan kitaplar, insanlara fayda yerine zarar verirler.

*-İnsanlara rahmet olsun diye;

Rahman ve Rahim olan Allah Teâla (cc); rahmetinin sonucu olarak insanlara rahmet olan bir ‘kitap’ indirmiştir. İnsan başıboş kalmasın, ne yapacağını bilemez halde şaşkın şaşkın dolaşmasın, şu karmaşık dünya hayatında, olaylar, varlık ve sorunlar karşısında dili ve zihni kilitlenmesin, kendine ve yaşadığı topluma yarar sağlayacak ilkeler kanusunda şaşırmasın, kendine ve başkalarına zarar verecek hükümler uydurmasın, ne yapması gerektiğini hakkıyla bilsin diye ona hidayet rehberi indirildi.

Eğer Allah’ın rahmet sıfatı olmasaydı, ilâhî kitapların indirilmesine gerek kalmazdı. (Lukman, 31/3. Casiye, 45/20)

Bu anlamda Tevrat bile bir rahmet kitabıdır: (Kasas, 26/43. Ayrıca bak. Ahkaf, 46/12)

* Tavratı doğrulamak için,

“Daha önce kafirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler...”   (Bekara, 2/89, 91)   

Belli ki orijinal Tevrat İsrailoğullarını; "sizi ahir zaman nebîsi kurtaracaktır" diye müjdeliyordu. Ne zamanki “Tevrat da Allah kitabıdır, verdiği haberler gerçektir." deyip doğrulayan bir kitap, yani Kur'ân geldi, bu sefer karşı geldiler. Halbuki daha önceleri müşriklere böyle bir elçinin geleceğinden bahsediyorlardı.

İbnü Abbas, Katade, Süddî demişlerdir ki, Peygamber'in (sav) gelmesinden önce Beni Kurayza ve Beni Nadir yahudileri, Evs ve Hazreç kabilelerine karşı onunla zafer kazanacaklarını söylüyorlardi. Bu âyet bunlar hakkında nazil olmuştur. (Elmalılı, Tefsir, 1/346)

* Önceki kitapları doğrulamak için

Kur'an, bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayan ve müminler için de müjdeci olarak indirilmiştir. (Bekara, 2/97)

 

8- İncil anlamında:

Bir âyette Hz. İsâ'nın diliyle, "Ben Allah'ın kuluyum, O bana kitab’ı verdi ve beni peygamber yaptı" deniyor. (Meryem, 19/30)

Buradaki kitap’tan maksat elbette İncil’dir. Çünkü Hz. İsa’ya İncil’in verildiği bilinen bir gerçektir. (Ali İmran, 3/48. Hadid, 57/27. Maide, 5/46, 110)

 

9- Tevrat anlamında:

Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli biçimlerde Tevrat’ı da kitap olarak anmaktadır.

Mûsâ'ya kitap verildi ve bu İsrâiloğulları için hidayet vesilesi kılındı. (İsrâ, 17/2),

Musa'nın kitabı rehber ve rahmet kaynağıdır. (el-Ahkâf 46/ 12), Allah'ın iyilik edenlere nimetini ta­mamlamak, her şeyi açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa'ya kitap vermiştir. (el-Enâm 6/154. Ahkaf, 46/12. Furkan, 25/35)

„Oysa, belki doğru yolu tutarlar diye Musa'ya kitap vermiştik.” (Mü’minûn, 23/49. Ayrıca bak. İsra, 17/2. A’raf, 7/169. Hûd, 13/17, 110. Saffât, 37/117)     

 

10- Levh-ı mahfuz anlamında:

Bütün varlık ve olaylar hakkındaki ilâhî bilgileri, hükümleri ve yasaları kapsayan levh-ı mahfuz bazı âyetlerde kitap keli­mesiyle de anılmaktadır 

“Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan ‘bir Kitap’ var katımızda…” (Kaf, 50/4)

Allah’ın katında korunmuş, değişmez, bozulmaz ‘bir kitap’ vardır. Cüz'î ve küllî (parça ve bütün) hiçbir şeyi kaçırmaz, hatta onların amellerini de bütün açıklamalarıyla korumaktadır. Allah'ın ilmi bir de böyle Levh-ı Mahfuzda yazı ile sağlamlaştırılmış olarak tecelli etmektedir. (Elmalılı, Tefsir 7/227)

Yeryüzünde ve insan benliğinde meydana gelen her musibet yaratılmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiştir. (Hadîd, 57/22)

Yeryüzünde tabii âfet, kıtlık ve benzeri olaylar ve benliklerde meydana gelebilecek hastalık, maraz, sakatlık gibi olan musibetlerin yazıldığı ‘kitap ‘ da levh-ı mahfuz’dur. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 1710. el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, 1400. Kurtubî, Tefsir, 2999)    

Allah’ın ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur, ne bir can eksilir, ne bir can fazlalaşır. Bütün bunlar mutlaka ‘bir kitap’ta yazılıdır. (Fatır, 35/11)

Bu kitap da Levh-ı mahfuz’dur. (Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s: 1413. M. Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsir, 2/568)

Esed buradaki ‘kitab’ı, ‘ketebe’ fiilinin kök anlamındaki farz kılmak, üzerine görev olarak yazmak’tan hareketle Allah’ın fermanı olarak tercüme ediyor. (Kur’an, Mesajı, s: 887)

Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı Allah’a aittir. Hangi canlının hayatta ne kadar kalacağı da O’nun bilgisi dahilindedir. İşte bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almaktadır. (Hud, 11/6)   

Yani, gerek insan, gerek diğer canlıların rızkı, kuvveti, gıdası ve beslenmesi, yaşamak için gerekli olan bütün şartlar ve sebepler Allah'a aittir, O'ndandır.  Durduğu, oturduğu yeri de bilir, gezdiği dolaştığı yeri de bilir.  Yattığı yeri de bilir, öleceği yeri de bilir, veya öleceği vakti de bilir. Bütün bunları bilir ve ona göre rızkını verir. Hepsi ‘bir kitab-ı mübindedir, yani ‘levh-i mahfuz’a yazılmış, Allah'ın bilgisinden yaratılış alanına çıkarılmıştır ki, bu kitabı görebilen melekler oradaki yazıyı açıktan okur ve anlarlar. (Elmalılı, Tefsir 4/519)

Neml Sûresi 75. âyetinde geçen ‘apaçık (mübîn) kitap da Levh-i Mahfuz olarak anlaşılmıştır. (Elmalılı, Tefsir 6/159)

Tefsir bilginlerinin çoğu Sebe’ 3. âyette geçen ’Kitab-ı Mübin"i, "Levh-i Mahfuz" diye tefsir etmişlerdir.

Fakat bunun "Yaş ve kuru hiçbir şey müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'am, 6/59) âyetinde olduğu gibi, doğrudan doğruya ilâhî ilmi anlatıyor olması daha açıktır. Yani gaib ve hazırı ile bütün kainat, Allah'ın huzurunda apaçık bir kitap gibi açık, malum, besbellidir. (Elmalılı, Tefsir 6/350)

 

11- Genel kitap anlamında:

Kur’an’da ‘kitap’ kelimesi bunlardan başka kelime genel anlam­da "kitap" anlamında da kullanılmaktadır.

“De ki: “Eğer doğru sözlü kimselerseniz, haydi, Allah katından, doğru olana bu ikisinden (yani Tevrat ve Kurán’dan) daha yakın bir yol gösteren bir başka kitap getirin, ona ben de uyayım!” (Kasas, 28/49. ayrıca bak. İsra, 17/93)

Kıyamet günü gök bir kitabın dürüldüğü gibi dürülecek. (Enbiya, 21/104)

 

12- Önceki kitaplar

Gerek suhuf olarak, gerek sayfalarda yazılmış bir şekilde önceki peygamberlere gönderişlen vahiy toplamı da ‘kitap‘ kavramıyla ifade ediliyor.

“Ve eğer seni yalanladı(klarını görürsen aldırma), onlardan önce yaşamış olanlar[ın çoğu] da, elçileri kendilerine hakikatin bütün kanıtlarıyla ve ilahî hikmet yüklü kitaplarla ve aydınlatıcı vahiyle geldiklerinde hakikati yalanlamışlardı.” (Fatır, 35/25)

Kur’an’ın taşıdığı mesaj temel çizgileriyle önceden gönderilmiş ve içlerinde ilâhî hikmetler dolu ‘kitap’larda da vardı. (Şuarâ, 26/196)

 

13- Hz. Davud’a verilen kitap:

Kur’an, Hz. Davud’a Zebur verildiğini söylediği gibi (Nisa, 4/163. İsra, 17/55), ona hikmet dolu bir kitabın verildiğini de söylüyor:

“... Fakat şu da bir gerçektir ki, Biz bazı nebîlere diğerlerine göre daha büyük bir yücelik tevdî etmişizdir; tıpkı Davud'a [rahmetimizin bir belirtisi olarak] ilahî hikmetle dolu bir kitap verdiğimiz gibi.” (İsra, 17/55)

 

14- Peygamberin öğrettiği kitap

Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail Kâbe’nin temellerini yükselttikten sonra; “Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yollarımızı göster ve tevbemizi kabul buyur...” şeklinde dua ettiler ve soylarından gelecek sonraki kuşakları kılavuzsuz bırakmamasını dilediler:

“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bekara, 2/128-129)

Hz. İbrahim ile Hz. İsmail'in bu dualarının kabul edildiğinin göstergesi, yüzyıllar geçtikten sonra onların soyundan gelen bizim Peygamberimizin (sav) gönderilmesidir. Peygamberimiz, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail'in dileklerine uygun olarak onların soylarından gelenlere ve bütün insanlara "Allah'ın âyetlerini okuyor, onlara Kitab'ı ve Hikmeti öğretiyor kendilerini kötülüklerin kirlerinden ve pisliklerinden arındırıyor"du. (S. Kutub, fi-Zılai’l-Kur’an, 1/115)

Başka bir âyette de İbrahim soyuna ‘kitap’ ve hikmet verildiği söyleniyor. (Nisa, 4/54)

Allah (cc) mü’minlere her nerede olurlarsa olsunlar, namazda yüzlerini Kâbe’ye dönmelerini emrettikten sonra, “... o tarafa dönün ki, size vereceğim nimetimi tamamlayayım ve böylece doğru yolu bulasınız” diyor arkasından şöyle buyuruyor:

“Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik.” (Bekara, 2/151)

Bu elçi hz. İbrahim soyundan gelen Hz. Muhammed’tir. Kitap’tan maksat da Hz. Muhammed’e indirilen Kur’an’dır.

İnsanların arasından Allah’ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, Kitabı ve hikmeti öğreten bir elçiyi göndermekle Allah insanlara lutfetmiştir. (Âli İmran, 3/164. ayrıca bak.  Cumua, 62/2)

 

15- İlmin kaynağı kitap

Hz. Süleyman Sebe’ kraliçesinin görkemli tahtının yanına getirilmesini isteyince; “Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm..." Neml, 27/40)

el-Cevzî, kendinde ‘Kitap’tan bir ilim’ konusunda üç görüş olduğunu söylüyor. Birinci görüşe göre, o ism-i a’zam (Allah’ın en yüce ismidir). İkinci görüşe göre buradaki kitaptan maksat, Hz. Süleyman’ın sebe’ kraliçesine yazdığı mektuptur. Üçüncü görüşe göre buradaki kitap, Allah’ın âdemoğulları için yazdığı şeydir. (Zadu’l-Mesîr, s: 1048)

Yanında kitaptan ilmi olan birinden maksat nedir? Kimdi bu güçlü yaratık? Cinlerden biri miydi, yoksa insan mıydı? Çok uzak mesafeden bu kadar kısa zamanda, hem de kilitli odalarda bekçilerle korunan tahtı nasıl getirdi? Yoksa o bir melek miydi? Yanındaki ‘kitap ve ondan aldığı ilim’ ne idi?

Bu konuda ne Kur’an’da ne sahih hadislerde hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Onun kimliği ile ilgili açıklamaların hiç biri de sağlam bir delile dayanmamaktadır. Yapılan tahminleri isbat etmenin imkanı yoktur. (Taberî, el-C. Beyan, 19/102-104.  F. Razi, T. Kebir, 24/197-198.  İbni Kesir, el-B. ve’n Nihâye, 2/23. İbni Kesir, Muh.  Tefsir, 2/672. Kurtubî, Tefsir, 13/136-137. Ebu’s Suud, Tefsir, 4/201)

Kur’an, bu kimsenin kitaptan bir ilme sahip olduğunu söyleyerek onun imanla, Allah ile olan ilgisine dikkat çekiyor ve daha fazla bilgi vermiyor. 

 

16- El ile yazılan kitap manasında

İnkarcıların içerisinde bir de ‘kitab’ı bilmeyenler vardır: 

“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bekara, 2/79)

Gerek içlerindeki cahillerin ve gerekse gerçeği bilenlerin, ellerinde bulunan ilâhî kitabın, yollarına engel olan, daha doğrusu işlerine gelmeyen kısımlarını  değiştirip, onu da Allah’tan gelmiş bir ‘kitap’ gibi gösterdikleri söz konusu ediliyor.

Peygamber (sav) risalet öncesi kitap okumuyor; onu sağ eliyle de yazmıyordu.   (Ankebût, 29/48)

Burada Hz. Muhammed’in peygamberlik öncesi okuma-yazma bilmediğine, ya da herhangi bir ilâhî kitabı okumadığına işaret ediliyor. (Kurtubî, Tefsir, 2391)

 

17- Okuma-Yazma anlamında:

Bazı Kur’an yorumcularına göre iki âyette ‘kitap’ kelimesi bildiğimiz kitap değil, yazma, ya da okuma-yazma anlamında kullanılmıştır.

 “Allah o zaman şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim... (Maide, 5/110) 

Elmalılı’ya göre bu âyetteki ‘kitap-kitabet’, yani okuma-yazma anlamındadır. 

(Hak Dini Kur’an Dili, 3/362)

“(Melekler, Meryem'e hitaben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretecek.” (Âli İmran, 3/48)

Bu âyette  geçen ‘kitap’, kelimesinin anlamı hakkında iki görüş vardır. Birincisine göre peygamberleri kitapları ve onların ilimleridir. İkinci görüşe göre ise ‘kitap’ burada yazma anlamındadır. (el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, s: 195. İbni Kesir, 1/284)

 

18- Mektup anlamında:

Kitap aynı zamanda Türkçedeki ‘mektup’, yani yazı şey manasına gelir. Kur’an’da bu anlamda kullanıldığını görüyoruz.

Süleyman peygamber Sebe’ kraliçesinden haber getiren Hüdhüd’e bir mektup verir ve onu kraliçeye götürmesini emreder.

“(Süleyman'ın mektubunu alan Sebe'melikesi,) "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı" dedi.” (Neml, 27/28-29),

 

19- Yazışma ve sözleş­me anlamında

Nûr Sûresinde ‘kitap kelimesinin yazışma/sözleşme anlamında kullanıldığını görüyoruz. (Nûr, 24/33)

 

e-Kitap ile oluşturulan terkip­lerden

1- "Ümmü'l-kitâb".

“Hâ. Mim. Apaçık kitaba andolsun; gerçekten biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık. Hiç şüphesiz o, bizim katmızda olan ‘Ümmü’l-Kitap/Ana Kitap’tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.” (Zuhruf, 43/4)

Nedir acaba ‘ana kitap’? Allah katında korunan Levh-i mahfuz mudur, yoksa Allah'ın ezelî ilmi midir?

"O, katımızda bulunan ana kitaptadır. Şanı yücedir, hikmetle doludur" âyetini okuduğumuz zaman Kur'an’ın yüce Allah'ın ilminde ve ölçüsünde sahip bulunduğu kalıcı ve değişmez değerini anlıyoruz. (S. Kutub, fi-Zılâli’l-Kur’an, s. 3176)

 ‘Ümmü’l-Kitap-kitabın anası’ hakîmdir, sağlamdır; onda her şey yazılmış durumdadır. Bir çok tefsirciye göre buna ‘Levh-i Mahfuz’ da denilir. (İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/284. Beydaví, Tefsir,  2/368) 

Bütün ilimler Levh-i Mahfuz’a nisbet edilir. Çünkü hepsi de ondan doğmuştur. (R. el-Isfahâní, Müfredât, s:27)

‘Ümmü’l Kitap’, peygamberlerle gönderilen mesajın (vahyin) kendisinden alındığı asıl ‘kitap’tır. (M. Esed, Kur’an Mesajı, 3/997)

Onun bir adı ‘Levh’- Mahfuz’, bir adı ‘İmamü’n-Mübín’ (Yasin, 36/12), diğer bir adı ise ‘Kitab-ı Meknûn’dur. (Büruc, 85/22. Vakıa, 56/78)  O, korunmuş ve saklanmıştır, her türlü değişiklikten uzaktır.

Gayb âlemine bakan ‘İmamü’n-mübín’ veya ‘Ümmü’l-Kitap’ deyimleri her şeyin aslını kök ve tohumunu barındıran ilâhí kader'’in bir ünvanıdır. Eşyanın kökleri ve asılları, tohumları varlık alanına çıkmadan önce bu defterdedir. Kur’an’ın ‘Kitabü’l-mübín’ olmadan önceki durumu ‘İmamün mübín’dir, Ümmü’l Kitap’tır.

‘Ümmü’l Kitap açılmakla ve içindeki varlık kökleri, yaratıkların çekirdek ve tohumları patlamakla âlemler, yani kâinat ortaya çıkar. Levh-ı Mahfuz’dan, ‘levh- mahv ve isbat’a geçer.

Kâinattaki varlıkların her bir türünün kendine ait nitelikleri vardır. Onlar fıtratlarından asla sapmazlar ve fıtratlarına uygun olarak Allah’ın kendileri için çizdiği yolda yürürler. Yani onlar, ‘Ümmü’l Kitap’taki asıllarının ‘mahv ve isbat’ âlemine çıkmasıyla ete kemiğe bürünmüşlerdir ve asıllarındaki niteliklerden dışarı çıkmazsızın fıtrat üzere yaşayan birer ‘ümmet’ halindedirler. (6 En’am/38) (A. Ünal,  Kur’an’da Temel Kavramlar, s: 583)

‘Ümmü’l-Kitab’a kitabın anası denilmesinin bir hikmeti de vahyin kaynağının aynı olduğuna işaret etmek içindir. Farklı kavimlere gönderilen peygamberlerin dilleri ayrı olsa da, insanlara anlattıkları hak ve batılın, hayır ile şerrin ölçüsü aynı idi ve geldikleri kaynak ‘Ümmü’l-Kitap-Levh-ı Mahfuz’du.

“Hikmeti uyarınca dilediğini siler. Yararlı olanı da yerinde bırakır. Asıl kitap (ümmü’l-kitap) O'nun katındadır.” (er-Ra'd, 11/39

Bu kitap yüce Allah'ın sildiği ve yerinde bıraktığı tüm hükümleri içermektedir. Kitabın tümünü ortaya koyan O’dur. Kitap üzerinde hikmeti uyarınca dilediği tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. İradesine engel olmak, itiraz etmek mümkün değildir.

Allah’ın bu evren için tesbit ettiği hükümleri, evrenin işleyişine ait kaderi bir ‘Ana Kitap’ta yazılıdır. Her şey o kitapta yazılan hükümler doğrultusunda olmaktadır. (6 En’am/38-59. 13 Râd/39. 43 Zuhruf/4)

Allah’ın katındaki bu kitabın ne olduğunu bilmiyoruz. Buna Levh-i Mahfuz, Mübin Kitap (apaçık kitap) da denilmektedir.

Kur’an’da bazı âyetler müteşabih (manası hemen kolayca anlaşılmayan), bazı âyetler de muhkemdir (manası kolaylıkla anlaşılan)dır. Kur’an, manası kolayca anlaşılabilen âyetler için “... bunlar Kitab'ın esasıdır (ümmü’l-kiaptır) diyor. (Âli İmrân 3/7)

Ayrıca bir hadiste Fatiha sûresi "ümmü'l-kitâb" ola­rak anılmıştır. (Buhârî, Teheccüd/27).

 

2-Ehl-i kitap

Birçok âyette geçen "ehlü'l-kitâb/kitap ehli" yahudi ve hıristiyanlar için kullanılmıştır.

 “Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.” (Bekara, 2/101, 105, 109, 111. Nisa, 4/123)

Aynı topluluklar "ellezîne ûtü'l-kitâb/kendilerine kitap verilenler" şeklindeki ifade ka­lıbıyla da söz konusu ediliyorlar.

“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Onu inkar edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.” (Bekara, 2/121. ayrıca bak. Kasas, 28/52)

Bu âyet, yahudi alimlerinden Abdullah ibni Selâm ve arkadaşları hakkında inmiştir. Bunlar Kur’an’a inandılar ve ondaki ahkâmı tasdik ettiler. Bir başka rivayete göre de bu ayet Cafer b.Ebi Talip’le beraber Habeşistan’dan gelen kırk kişilik cemaat hakkındadır ki, bunlar ehl-i kitaptan İslam-ı kabul edenlerdir. (D. Vakfı Meali 2/121. âyet açıklaması)

Yahudiler ve hırısitiyanlar, ‘ellezîne âteyna hümü’l-kitap-kendilerine kitap verdiklerimiz’ şeklinde de anılıyorlar. (Bekara, 2/146)     

Kur’an ‘ehl-i kitap’ tabirini ısrarla kullanıyor. Böylece yahudiliğin ve hırıstiyanlığın orijinal halinin esasen dinlerin İbrahimî dinin devamı olduğunu, bu dinin en son ve mükemmel halinin İslâm olduğunu belirli bir mantık içerisinde vurgular.

Böylece Cenab-ı Hakk vahiy yoluyla nâzil olmuş Tevrat, Zebûr ve İncil'e sahip bulunan Yahudi ve Hıristiyanları, müşriklerden ayırt ederek onlara farklı bir statü vermiştir.  

Semavi dinlerin tarih içerisinde değiştirilerek ilâhî din olma özelliklerini kaybettiğine işaret eden Kur’an, onları dinin özünde yer alan Tevhid inancına davet ediyor. (Âl-i İmran, 3/64)

Kur’an, şayet gerekirse kitap ehli ile en güzel şekilde mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. (Ankebût, 29/46)

 

3- Allah’ın Kitabı (Kitabullah)

Kur’an dokuz yerde kendisine ‘Kitabullah-Allah’ın kitabı’ olarak niteliyor.

“(Resulüm!) Kafirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkar edenlerin ta kendileridir.” (Enbiya, 21/36. Ayrıca bak. Mesela. Enfal, 8/75. Ahzâb, 34/6. Fâtır, 35/29)

 

4- Rabbinin Kitabı (Kitabu Rabbike)

Kur’an, bir âyette kandisi için ‘Rabbinin Kitabı’ tabirini kullanıyor:

“Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.” (Kehf, 18/27)    

 

5- Apaçık Kitap (Kitabü’n-Mübîn)

Mübîn kelimesinin aslı ‘beyan’dır. ‘Beyan’ da sözlükte, ortaya çıkmak, açıklamak, anlaşılır hale getirmek, açık-seçik olmak anlanlarına gelir. Aynı kökten gelen ‘mübin’; açık, anlaşılır demektir.

Kur’an  ‘mübîn-açık ve anlaşılır’ bir kitaptır. (Maide, 5/15. En’am, 6/59.  Yunus, 10,/61. v.d. ) Beyan kavramındaki açık-anlaşılır ve kesin isbat gibi anlamları düşünürsek, Kur’an Allah’tan gelen anlaşılır ve sağlam belgedir diyebiliriz.

İnsana düşen görev, yeteneğini iyi kullanarak, hakk ile batıl, doğru ile yanlış, hayır ile şerr arasındaki farkı;  Allah’ın beyanı (açık belgesi) olan, apaçık (mübin) Kur’an âyetleriyle anlamaktır.

Yukarıda geçtiği gibi bazı âyetlerdeki ‘açık kitap’ her şeyin kaderinin yazıldığı ‘Levh-ı Mahfuz’ şeklinde yorumlanmıştır. (Bak. Hud, 11/6. Sebe’, 34/3. Neml, 27/75)   

 

f- Kitabı terkedenler

“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı mehcur tuttular (büsbütün terkettiler).” (Furkan, 25/30)

Mehcur tutmak iki anlama gelir birisi terkedip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Diğer anlamı ise; ‘hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler’, demektir.  (Elmalılı, Tefsir, 6/65)

Mehcur, bir şeyden mahrum olmayı değil, yanı başında olduğu halde ona sırt dönmeyi ifade eder. Tıpkı Cuma Sûresi 5. âyette işaret edildiği gibi.

Yani, dünyevî istek ve tutkularına aykırı buldukları için ya da zamanın değişen şartları karşısında “geçerliğini yitirmiş” bir öğreti olarak gördüler. (M. Esed, Kur’an Mesajı, s: 732)

Ehl-i kitaptan bir gurup da, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler. (Bekara, 2/101)

Bu şikâyetin muhatapları, özne olan Kur’an’ı nesneleştirip hayattan dışlayanlardır. (M. İslâmoğlu, Meal, s: 704)

Onlar, ya Kur’an’ı çok yücelterek, ya onu ancak ilimde derinleşmiş olan ülema anlar diyerek onu anlamak istemeyerek, ya hastalar ve ölüler için indiğini zannederek, ya da modern hayata cevap veremediğini iddia ederek hayattan kopardılar. Kur’an cismiyle aralarında olduğu halde; hayatı inşa edici rolüyle, hayata yön veren hükümleriyle, toplum ve medeniyet kurabilecek soluğuyla hayattan çekildi/çektirildi.

(M. Esed’e göre burada işaret edilen ilahî kelâm Tevrat'tır. Yahudiler, Tesniye XVIII, 15, 18'de yer alan Arap Peygamber'in geleceği haberini gözardı etmek suretiyle Hz. Musa'ya bahşedilen vahyin tümünü reddetmiş oldular. Zemahşerî; el-Keşşâf, 1/171)

Öteden beri bazıları böyle yapagelmişlerdir. Kur’an, ellerinde olan ilâhî kitaba uygun olduğu, onu tesdik ettiği ve hz. Muhammed’in özellikleri o kitapta yer aldığı halde, o kitabın hükmüne uymaları gerekirken yüz çevirdiler. Kendi kitaplarının bile gereğini yapmadılar.) (Heyet, Kur’an Yolu, 1/91)

 

g- Kitab’a varis olmak

“Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap'a mirasçı olanlar da onun hakkında, tereddütle karışık bir kuşku içindedirler.” (Şûra, 42/14)

O peygamberlerin arkasından Kitaba varis kılınan, yani şimdi Muhammed'in asrında bulunan kitap ehli de ondan yani kitaplarından muhakkak bir şüphe içinde, kararsız bulunuyorlar. (Kurtubî, Tefsir, s: 2737. Elmalılı, Tefsir)

Mü’min Sûresinde 40. âyette İsrailoğullarının mirasçı kılındığı ‘kitap’, şüphesiz Tevrattı.

İlahî kitaplarda yeryüzüne dürüst ve erdemli kulları varis olacağı kaydedilmiştir. (Enbiya, 21/105)   

Yeryüzüne dürüst ve erdemli kullarım varis olacak” ifadesi, açıktır ki, “eğer [gerçekten] inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünü olacaksınız” (3:139) vaadinin bir yankısıdır. (M. Esed, Kur’an Mesajı: s: 664)

Allah (cc) Kitab'ı, kullarından dilediğine verir. Onlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır.  (Fâtır, 35/32)

Kitab’a varis olmak kişinin ebeveyninden çeşitli malları miras almak cinsinden bir şey değildir. Ya da söz gelimi seçilmiş ırk iddiası, kurtulmuş fırka hayali, ‘en iyi biziz’, ‘en doğru yolda olan bizim grubumuz’ gibi hiç bir işe yaramayan iddialar da değildir.

Mü’min olmak gerekli olduğu gibi, mü’min olarak yaşamak da esastır. Kitab’a varis olmak, imanı koruma, iman üzere yaşama ve imanın güzelliklerini, en uygun metodlarla ihtiyacı olan kimselere ulaştırabilmektir.

Bu ifadeler, İslâm ümmetinin yüce Allah katında taşıdığı saygınlığı gösteriyor. Ayrıca onlara bu seçilmenin ve bu mirasçılığın omuzlarına ne büyük bir sorumluluk yüklediğini de hatırlatmaktadır.

Hüseyin K. Ece

Zaandam/Hollanda

 

Kur'ani Hayat Dergisi, Eylül-Ekim 2008 Sayı: 2