Bir diğer adı ‘Silm’ olan İslâm her insan hayatının bir ‘daru’s-selâm-barış ve saadet yurdu’ olmasını ister. Bu dünya hayatını ‘daru’s-selâm’ yapanlar, ölümden sonraki asıl ‘Dâru’s-Selâm’ı kazanırlar.

Vahy’in eğitiminden geçmiş kimseler böyle bir hayatı inşa edebilirler, böyle bir hadefe ulaşabilirler. Nitekim Vahy ilk muhataplarını bunun için yetiştirdi ve bu ilk muhataplar da (selef-i salihîn) Asr-ı Saadetin öznesi oldular.

İnsana değer veren Allah (cc) onu muhatab alarak, ona elçilerle ‘vahy’ gibi bir eğitim proğramı ihsan buyurmuştur. Bu eğitimle yetişmiş olgun mü’minler dünya hayatının barış ve saadet yurdu olması için çalışırlar.

Vahy -özelde Kur’an-, böyle bir insanı yetiştirmek üzere bazı metodlar kullanmaktadır. Bu metodların hepsinin hedefi insanın ikna olmasıdır. Hiç bir takıntı, pazarlık, şüphe ve tereddüt olmadan Hakk’ı kabul etmesidir. Yapması gerekenleri gizli de açıkta isteyerek yapması, yapmaması gerekenleri gizli ve açıkta kendi iradesiyle terketmesidir.

Kur’an’ın hedeflediği insan tipi budur. Bu insan tipi, Vahy’in getirdiği ölçüleri alır, ikna olur, kabul eder; arkasından da onları hayata geçirir. Öyle ki o artık inandıklarıyla özdeşleşir, imanı somutlaşır, inandıkları onun kimliği ve karakteri olur. Böyleleri İslâmı yaşanır kılarlar veya yaşayan İslâm haline gelirler.

Bir hadiste işaret edilen gerçek de bu olsa gerekir. Allah’ı seven bir kul,  o kadar samiyetle O’na ibadet eder ki, bir noktadan sonra Allah da onu sever, onun tutan eli, gören gözü, yürüyen ayağı gibi olur. (Buharî, Rikak/38, 6502)

b-Eğitimde müjde ve uyarı olgusu

Kişi bir şeye emek verirken onun maddi veya manevi karşılığını alacağını düşünür. Yaptığının mükâfatını göreceğinden emin olan bir kimse önündeki işe bir kat daha sarılır.

Kişi lezzet ve haz veren şeyleri sever, nimet ve bolluğa kavuşunca sevinir, iyi bir duruma kavuşunca yüzü güler. Tam tersi, acı ve sıkıntı veren şeylerden hoşlanmaz, darlıktan ve felaketten korkar, zor bir durumla karşılaşınca yüzü gülmez.

Eğitim bir etkileme, ikna etme, öğretme ve böylece kişiliği oluşturma süreci olduğuna göre; iyi şeylere teşvik etmek, olumlu davranışları sevdirmek, doğru olan şeylerin yapılmasını sağlamak için çeşitli metodlar kullanılır.

Müjdelemek ve uyarmak bunlardan bir tanesidir. Bu, kişiyi iyi bir sonuçla, yüzü ak eden bir kazançla, yüreğe sevinç veren bir ödülle muştulamaktır. Yapılan iyi işin mutlaka yine bir sonuca ulaşacağına dair kişiyi ikna etmektir.

Uyarı tam bunun tersidir. Yapılan şeyin sonucunda karşılaşılacak zararları önceden bildirip sakınmasını sağlamaktır. Tehlikeyi önceden bildirip, tedbirli olunmasını öğütlemektir.

Buna din dilinde ‘terğîb ve terhîb’ denir. Yani teşvik ve sakındırma. Müjdeleme ve uyarma. Cesaretlendirme ve korkutma.

Bu bir açıdan mükâfat ve ceza sözüne benzer. Ancak bu ödenen bir mükâfat veya hemen verilen bir ceza değil, yapılanın sonucunda kazanılacak iyi veya kötü bir karşılığı haber vermektir.

Eğitimin her kademesinde müjde ve uyarı kullanılabilir. Nitekim bir çocuğa “ateşe dokunma yanarsın, şuraya çıkma düşersin, şunu yaparsan şu hediyeyi kazanırsın” demek belki bunun küçük bir örneğidir.

Öğrenciye; “dersini yaparsan, eğitimin krallarına uyarsan, daha çok çalışırsan; başarırsın, iyilik yaparsan ödülü hak edersin” tarzındaki teşvikler birer müjdedir ve kişinin işine motivasyonunu sağlar.

“Yaramazlık yaparsan ceza alırsın, çalışmazsan kazanamazsın, suç işlersen hapse düşersin, zarar verirsen zarara uğrarsın” gibi ifadeler de bu tarzdaki uyarılardır.

Bütün bunların eğitimde yapıcı ve etkili olduğu açıktır.  Ancak uyarıdan ziyade teşvik etmenin, korkutmadan önce özendirmenin, cezadan çok ödüllendirmenin etkili olduğunu söylemeliyiz.

c-Kur’an’da müjde

Kur’an’da uyarının yer yer müjde ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bundan amaç müslümanı salih amellere özendirmek, hayr yapma konusunda neşe ve istek uyandırmadır. Kişinin kazacaklarını ve kaybedeceklerini kendisine etkileyici bir yöntemle haber vermektir. (Zamahşerî, el-Keşşâf 1/109)

Bu gibi teşvik ve müjdelerin her biri, haber verilen şeyin ağırlığına, konunun akışına ve muhatab alınan kişilerin durumuna göre değişebilir.

Müjde (büşrâ) kelimesinin aslı ‘BŞR’ fiilidir. Bu da bir şeyin güzelliği ile ortaya çıkması, görünmesi demektir. (Ramahurmûzî, Kamusu’l-Muhît, s.35)

Aynı kökten gelen ‘büşra’ müjdeleyicinin ulaştırdığı şey, yani sevinçli haber, ‘tebşîr’, müjdelemek, sevindirici olanı ortaya koymak, ‘beşîr/mübeşşir’ müjdeleyen/sevindirici haberi getiren demektir. Ki Kur’an’da genellikle peygamberler hakkında kullanılmaktadır.

‘Tebşîr’, bir kimseye, hakkında bilgisinin olmadığı bir konuda sevinçli bir haber vermektir.

‘Müjdelemek/tebşîr’; eğer hayırlı, sevindirici, hoş bir haber hakkında kullanılıyorsa, bu, müjdesi verilen şey açıkca belirtilerek yapılabilir. Bazen de müjdesi verilen şey açıkça belirtilmeden verilebilir. ‘Sana müjdeler olsun!’ ‘seni müjdeliyorum!’,  birdenbire birine ‘müjde!’, ‘sana bir müjdem var!’ demek gibi.

c1-Peygamberler müjdecidir

Peygamberler konumları itibarıyla iyi, sevindirici, yüzü aydın eden haber getiren insanlardır. Onlar; iman edip salih amel işleyenleri dünya hayatının güzellikleri ve ahiretin sonsuz kurtuluşu ve cennetiyle müjdelerler. Azgınları ise dünyada mutsuzluk ahirette ise yakıcı bir pişmanlık duyacakları konusunda uyarırlar. Ya da ölümden sonra dünyada iken salih amel işlememekle, şeyatana aldatmakla neler kaydecekleri konusunda peşinen uyarırlar.

Peygamberlerin her ne kadar ‘nezîr/uyarıcı sıfatları olsa da, onların müjdeleyici özellikleri önceliklidir. (33 Ahzab/45-46, 35 Fatır/24, 48 Feth/8, 11 Hûd/2)

Zira insan bu dünyaki amellerinden dolayı ya ödülü, ya da cezayı hak eder. İşin tabiatı budur. İyi işler yapanların müjdeli haberlere, mükâfatlara, iyi sonuçlara kavuşması, suç işleyenlerin cezaya çarptırılması aklın gereğidir.

Peygamberlerin bu özellikleri onların eğitim metodlarının bir parçasıdır.

d-Kur’an’da müjdenin kullanımları

Kur’an ‘müjde’ metodunu çeşitli formlarda kullanıyor.

Genelindeki ana tema sevindirici, özendirici, mutlu edici haberlerdir. Bu haberler bazen insanı mutlu eden önemli bir müjdedir, bazen de erdemli davranışlara, Allah’a itaate ve iyi davranışlara teşvik etmedir.

Müjde olayında gelecekte gerçekleşecek, gerçekleştiği zaman da ilgiliyi sevindirecek ve mutlu edecek bir olgu söz konusudur. Bu bağlamda müjde geçmişe değil, geleceğe dönüktür diyebiliriz.

Bu da öncelikle insan zihnini terbiye eder, olumlu davranışa hazırlar. 

* Allah (cc) iman edip erdemli davranan kullarını en güzel karşılıklarla müjdeliyor: (18 Kehf/2, 42 Şûra/23, 9 Tevbe/21)

Bugün, burada, bu dünyada salih amel işleyenler, bunun peşinden dünyada ve âhirette ödüle, sevince, mutluluğa kavuşacaklar.

* Kur’an bir ‘beşîr/müjdeleyici’dir. (41 Fussilet/4) O aynı zamanda iman edip salih amel işleyenleri muhteşem bir karşılığın beklediği müjdesini vermektedir. (17 İsra/9).

* Allah (cc) pek çok âyette Hz. Muhammed’i iman edenleri hadis hesapsız ödülleri, karşılıkları müjdelemekle görevlendiriyor. Ki onlar bununla sevinsinler. Yaptıkları amellerin boşa gitmediğinden emin olsunlar. Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı yürekleri daralmasın, uğradıkları mahrumiyetten dolayı esef etmesinler. Bu gibi ödüllere kavuşmak için de daha çok çalışsınlar. (2 Bakara/25, 9 Tevbe/112, 10 Yunus/2, 78. 33 Ahzâb/47, 61 Saff/13, 39 Zümer/17 ve diğerleri)

* Kur’an yaptığı her işi Allah’ı görüyor gibi yapan muhsinleri müjdeleliyor.  (22 Hâcc/37)

* Allah (cc) yolunda gerek ibadet ederken, gerek günahlardan kaçınırken, gerekse O’nun uğruna mücadele ederken zorluklara sabredenler de müjdeden pay alırlar. (2 Bakara/155)

* Melekler doğru yolda yaşama kararlılığı gösterenleri de müjdelerler ve dünyada da âhirette de onların dostu olduklarını söylerler. (41 Fussilet/30-32)

Bu müjdeler bitimsiz bir saadetin habercisi, sonu gelmez ikramların duyurulması, ebedî bağışların işaretidir. Gerçek müjde işte budur. Gerçek sevinç kaynağı böyle olur.

Kur’an’ın bu müjdeli haberleri Vahy’in muhatapları için bir eğitim aracıdır. Sonunda bu gibi tarifsiz mükâfatlara kavuşucağına emin olan kimseler buna göre amel işlemeye başlarlar. Nefislerini bu yolda hizaya sokmaya çalışırlar.

d1-Müjde manasına gelen kelimeler

Kur’an, iman edip salih amel işleyenleri çeşitli mükâfatlarla müjdeliyor. Bu müjdeleri bazen bir kelime ile bazen de kalıp ifadelerle, bazen de âyetin genel ifadesi ile yapıyor. Bir kaç örnek verelim:

Tûba;

Bunu Türkçe’ye ‘ne mutlu, müjde, göz aydınlığı’ diye çevirebiliriz.

“İman eden ve Allah’ın razı olduğu amelleri yapanlar var ya; göz aydınlığı onlarındır, güzel yurt da onlarındır.” (13 Ra’d/29)

Ni’me;

Bunu da ‘ne muhteşem, ne güzel’ diye çevirebiliriz.

Kur’an bunu Allah (cc) hakkında ‘O ne güzel Vekildir’ (3 Ali İmran/173), ‘O ne güzel takdir edicidir’ (77 Mürselât/23), ‘O ne güzel Mevlâ ve ne güzel Yardımcıdır’ (8 Enfal/40, 22 Hâcc/78) şeklinde kullandığı gibi bazı peygamberleri ‘o ne güzel bir kuldu’ tarzında nitelemek için kullanıyor. (37 Saffât/75, 38 Sâd/30),

Allah’a (cc) karşı sorumluluk bilinciyle hareket edenlerin öldükten sonraki yurtları hakkında ‘onların barınacakları yer ne güzeldir’ şeklindeki kullanılış inananlar için mükemmel bir müjdedir. (13 Ra’d/24. 16 Nahl/30)

“İşte bunların ödülü, Rablerinden bir mağfiret ve orada yerleşip kalacakları zemininden ırmaklar çağlayan cennet olacaktır. Çalışıp çabalayanlar için ne muhteşem bir ödüldür.” (3 Âli İmran/136, Ayrıca bkz. 29 Ankebût/58, 39 Zümer/74)

Cennet için kullanılan şu muhteşem ifadeler, insanı imrendirecek, iştahını ve arzusunu artıracak, iman ve takvasını pekiştirecek müjdedir:

“... Ne güzel bir ödül ve ne hoş bir makamdır orası.” (18 Kehf/31)

Bu muhteşem ödüle kavuşmanın yolu da nefsi terbiye etmek, benliği ilâhi yasalara teslim etmek ve hakkıyla şükretmektir.

Va’d:

Bu Allah’ın verdiği bir sözdür ve Allah (cc) asla sözünden dönmez. (4 Nisa/122, 30 Rûm/6)

Kur’an farklı âyetlerde itaat eden kullara mükâfat, güzel sonuçlar, sınırsız sevaplar verileceğini söylüyor. Yaptığı erdemli davranışlara mutlaka ödül alacağına inanan bir kimse; şüphesiz daha iyisini, daha çoğunu yapmaya çalışır.

Kur’an ‘va’d’i bir eğitim metodu olarak kullanırken mükâfatın altını çiziyor. Şu şu işleri yaparsanız, işte ödülünüz hazır, sizi bekliyor. Bunu derken de va’dedilen şeyi insan algısına indiriyor, bilinen örneklere başvuruyor, ama ödülün boyutlarının daha da ötelerde olduğunu vurguluyor.

Böylece muhataplarını adım adım salih amellere yaklaştırıyor, özendiriyor. (Bak: 21 Enbiya/109, 4 Nisa/95, 5 Maide/9, 7 A’raf/44, 9 Tevbe/72, 10 Yunus/4, 24 Nûr/55, 25 Furkan/15, 41 Fussilet/30 ve diğerleri).

e-Kur’an’da uyarı

Kur’an, özellikle vahy’den yüz çeviren, ona karşı savaş açan ve bundan dolayı da azıp kötülük işleyenleri farklı biçimlerde uyarıyor.

Kur’an’ın uyarılarında tehdit unsuru olmakla birlikte, daha ziyade kötü bir sonucu haber verip tehlikeden sakındırma tarzında yer alır. Bilinen bir tehlikeyi ilgililere haber verip uyarmak gibi bir şey. 

Kur’an insanın duygularını bu doğrultuda terbiye etmek istiyor.

İnzar;

‘Nezr’ kelimesinden türeyen ‘inzar’ kavramı sözlükte, içerisinde korkutma olan bir haberi vermektir. Bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakındırmak, uyarmak ve dikkatini çekmektir.

‘İnzar’, korku verip uyanık kılmak anlamına da gelmektedir ki, ‘tebşir’, yani müjde vermek kelimesinin karşıtıdır.

Bir tehlikeyi haber vererek başkasını ‘inzar’ edene (uyarana) ‘nezir/münzir’ denir ki peygamberlerin sıfatıdır.

İnsanın zayıf taraflarını, şeytanın ve nefsinin onu devamlı olarak yanıltacağını bilen Allah (cc) onu sürekli uyarmıştır.

Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği Din ve öğrettiği Kitap, bütün insanlar için sürekli birer ‘nezir’dir. (41 Fussilet/3-4).

Yani Son Vahiy, insanı hem müjdeleyerek, hem tehlikeleri haber vererek eğitmeye devam etmektedir. Karşılacağı kötü bir sonucun farkına varan bir kimse davranışlarına dikkat eder.

Buradaki uyarı Allah’ın rızasının, rahmetinin ya da sevgisinin azalması uyarısıdır. Bunların azalması demek, kulun ulaşması gereken makamdan uzaklaşması anlamına gelir.

e1-Uyarı ile ilgili diğer ifadeler

Hazer;

Korku veren şeyden sakınmak (Müfredât, s: 159), bir şeyden korkmak ve ondan çekinmek, tayakkuz halinde (uyanık) olmak demektir. (M. Vasît, 1/162) Bu çekinme veya sakınma, zarar geleceği ister kesin olsun, ister şüpheli olsun, farketmez.

Hazer’de zararlı şeye karşı bir savunma, kendini korumaya alma durumu vardır. O aynı zamanda zararlı veya istenmeyen bir şeye karşı duyulan bir endişe, bir tasadır. 

Kur’an, müslümanları hem Allah’a karşı hazer etmeye (dikkatli olmaya) hem de O’nun emrine karşı gelenlerin gelmesi muhtemel cezalardan sakındırıyor. (2 Bakara/235, 5 Maide/92, 3 Âli İmran/28, 30, 24 Nûr/63)

Gerçek müslümanlar; Allah için geceleri bile ayağa kalkıp namaz kılan, gönülden ibadet eden ve ahiretten, orada olacaklardan hazer eden- korkup sakınan, bundan dolayı da zarar etmemek için hazırlıklı olan kimselerdir. (39 Zümer/9) 

Va’id;

Kur’an aynı zamanda isyan edenlere, haddi aşanlara, zülme başvuranlara, dinde ikili oynayan münafıklara ise cezayı ve kötü sonuçları va’dediyor. Bu da ‘inzar’ gibi tehlikeyi haber verip uyarmak gibi bir şeydir.

Bütün bunlar muhatapları hayırlı işlere teşvik, kötü amellerden sakındırmadır. (bkz. 9 Tevbe/68, 13 Râd/31, 21 Enbiya/97, 22 Hacc/47, 36 Yâsin/63 ve diğerleri)

Veyl;

‘Yazıklar olsun, vay, vah’ gibi ifadelerle Türkçe’ye çevrilebilir.

Kur’an, elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere; (2 Bakara/79)

İnkârları sebebiyle azabı hak edenlere; (14 İbrahim/2, 19 Meryem/37) yazıklar olsun diyor.

Ahirette kendi kazandıkları sebebiyle cezayı hak edenler ‘bize yazıklar olsun’ diyecekler. (21 Enbiya/14, 18, 46, 97)

Mürselât sûresinde tam on defa “O Gün vay haline hakikati yalanlayanların!“ denilmektedir.

Mutaffifin Sûresinin başındaki ‘veyl/yazıklar olsun’ vurgusu ölçüde ve tartıda adil olmaya teşvik, sahtekârlıktan sakındırmaya yöneliktir.

Hümeze Sûresinde ise arkadan çekiştirmeyi, insanlarla alay etmeyi alışkanlık haline getirenlere bir uyarı olmakla birlikte, bu ahlâki bir eğitimdir.

e2-Azapla müjdeleme:

Müjde (büşra) kelimesinin bütün bu olumlu, sevindirici, özendirici anlamlarına rağmen onun olumsuz anlamda kullanılması ilginçtir. 

Bu hem yapılan işlerin yanlış olduğunun söylenmesi, hem de bu yanlışları yapanlar için ciddi bir uyarıdır. 

Kur’an, münafıkları yani dinde ikili oynayan ikiyüzlüleri (4 Nisa/137-139), malı ve serveti yığıp hayır yoluna harcamayanları (9 Tevbe/34) ve inkâr etmeyi alışkanlık haline getirenleri  (45 Casiye/8, 3 Âli İmran/21),  Allah yolundan alıkaymak isteyenleri (31 Lukman/7) azapla müjdeliyor.

Bütün bunlar da aklını kullananlar için nefsi eğitmenin, onu vahyin çizgisine getirmenin öğütleri, işaretleri, metodlarıdır.

'Vahy’ gibi bir eğitim programı ile yetişmiş olgun mü’minler dünya hayatının barış ve saadet yurdu olması için çalışırlar.

Kişi bir şeye emek verirken onun maddi veya manevi karşılığını alacağını düşünür.

Müjdelemek ve uyarmak yapılan iyi işin mutlaka bir sonuca ulaşacağına dair kişiyi ikna etmektir.

Uyarıdan ziyade teşvik etmenin, korkutmadan önce özendirmenin, cezadan çok ödüllendirmenin etkili olduğunu söylemeliyiz.

Peygamberler iman edip salih amel işleyenleri sonsuz kurtuluşla müjdelerken, azgınları da yakıcı bir pişmanlıkla uyarmışlardır.

Son Vahiy, insanı hem müjdeleyerek, hem tehlikeleri haber vererek eğitmeye devam etmektedir.

 

Hüseyin K. ECE

Kur'ani Hayat Dergisi, Ocak-Şubat 2009 Sayı: 4